İnsanlığın beşiğinden darağacına bir direniş: Şirin Elemhuli 2020-05-09 09:12:00   HABER MERKEZİ - İran rejimi tarafından idam edilen ilk Kürt kadın siyasetçi, hak savunucusu Şirin Elemhuli ve üç arkadaşının katledilmelerinin üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen hala mezar yerleri bilinmiyor.    "Biz dağız, yer değiştirmeyiz / Biz şiiriz kurumayız / Bizler rüzgârız eğilmeyiz / Bizler doğum sancılarıyız, sonumuz gelmez / Darağaçları bugüne kadar devrimimizden ne eksiltti. İdam sehpaları gözümüzü mü korkuttu? / Dağlarımızı eğebildiler mi?”   Şerko Bêkes’in Zogrosların eteklerinde insanlığın kulağına fısıldanan ilk ninnilerin tınısı hala beşikte sallanan çocukların ilk stranıdır. Analar-kadınlar nice emeklerle doğurdu, olgunlaştırdı, büyüttü bu kutsal beşikte insanı ve insana dair olanı. Oysa şimdi bu beşikte yetişenler kulağında eksilmeyen o özgür ninnilerin yarattığı tebessümle darağacına yürüyorlar. Beşikte sallanırken anaların stranları zulme ve inkâra karşı mücadele etmenin ezgisi oluyor. Bunun sonucu Şirin Elemhuli gibi bu ezgiyle büyüyüp boyun eğmeden, kendini inkâr etmeden idam sehpasına gitmek olur bazen.   Annelerin dilinde ninni yerine söylenen destanlar ve baskılar beşikte kulaklara fısıldanır   Şirin Elemhuli direnişin ve darağaçların gölge gibi birbirini takip ettiği topraklarda dünyaya gelir.1984 yılında Rojhilat'ın Maku kentine bağlı Demkişlak köyünde doğan Şirin ve nesli idamlara yabancı değil. Şirin ve ondan önceki kuşaklar annelerinden daha beşikte şah döneminde Mahabad’ın kurucusu Qazi Muhammed’in ve yüzlerce kürdün rejim tarafından idamının hikâyesini dinler. Yakın tarihte İran devrimi ile Humeyni’nin Kürtlere cihat ilan edip yaklaşık 30 bin kişinin idamının anısı ve acısını taşırlar yüreklerinde. Leyla Qasım’ın Baas rejimi tarafından idam edilen genç bir kadın olduğunu bilir söylenen stranlarda. Şirin Elemhuli böyle bir gelenek içinde büyür.    İran rejiminin hakkında idam kararı aldığı ilk Kürt kadın siyasi tutuklu   İran rejiminin Kürtler üzerindeki inkârcı politikaları, kadınlar ve toplum üzerindeki baskıları her zaman güçlü dinamik bir muhalefeti ortaya çıkarmıştır. Toplumsal muhalefetten korkan tüm egemen güçler gibi İran rejimi de sindirme, tutuklama, katletme gibi yöntemleri esas alsa da esas korkutma politikasını idamlar üzerinden yapmaktan vazgeçmemiştir.   2008 yılında İran pastarları tarafından tutuklanan Şirin, ilk 25 gün bilinmeyen bir yerde fiziki ve psikolojik işkenceye maruz kaldıktan sonra Evin Cezaevi’ne gönderilir. Bir yıl sonra ise Tahran şehrinde bulunan devrim mahkemesine çıkarılır. Mahkeme Şirin'in, sınır dışına kanunsuz çıkışı nedeniyle iki yıl hapis yatmasına, PJAK ile olan ilişkisinden dolayı ise idam hükmüne karar verir.    Leyla Qasım’ın geleneğinin ardılı oldu Şirin      Tıpkı Saddam diktatörünün Leyla Qasım’dan kendi kimliğini inkâr etmesi ve pişman olduğunu söylemesini dayatmaları gibi İran rejimi de Şirin’den işbirliği yapmasını ister. Ailesine yazdığı mektupta İranlı devlet yetkililerin Kürtlüğünü inkâr etmesini istediğini söyleyen Şirin “ böyle bir şey yaparsam, ben kendimi inkar etmiş olacağım” diyerek tutumunu gösterir. Tıpkı Leyla gibi hayatı karşılığında inkârı ve pişmanlığı dayatanlara son sözünü kimliğinin zaten varlığı olduğu cevabıyla boyun eğmemenin geleneğinin sürdürücüsü olduğunu göstermiştir.    ‘Herkes ondan güç alıyordu’   Cinsiyetçi ataerkil zihniyetin ve sistemlerin en çok korktuğu her zaman kadın olmuştur. Onlar için kadınların en korkutucusu ise işkencelerine teslim olmayanlardı. Şirin cezaevinde kaldığı zaman içinde birçok işkenceye maruz kalmış ancak hiç teslim olmamıştı. Evin Cezaevi’nde 9 ay Şirin ile birlikte kalıp yaşadıklarını kitaplaştıran iki kadından biri olan Merziye Emirzade, Şirin’in güçlü kişiliği ve işkencelere karşı duruşu üzerinde durur. “Zindandaki herkes ondan güç alıyordu. Suçlu olanlar dahil herkes ondan güç alıyordu. Duruşundan dolayı. Çok güçlü bir kızdı. Ağır işkencelere rağmen hiç konuşmadı”  sözleriyle tanık olduğu Şirin’in güçlü kişiliğini anlatır.    Rejimin son çırpınışları ve idam kararı   Son ana kadar boyun eğdirmekten vazgeçmeyen rejim güçleri tekrar işbirliği teklif eder. “Sorgu için beni bir kez daha Evin Cezaevi’ndeki 209 numaralı bölüme götürdüler ve asılsız iddialarını tekrarladılar. Orada kendileriyle işbirliği yapmamı istediler ve bu şekilde idam cezamı sözde iptal edeceklerini söylediler. Benden onların söylediklerini kameralar önünde tekrarlamamı istediler. Ancak ben bunu kabul etmedim. Bunun üzerine ifademi alan yetkili, ‘biz sana yardımcı olmak istedik, ancak ailen bize yardım etmediği için bu noktaya geldi’ dedi. Yetkili, o zaman beni bırakmayacaklarını idam edeceklerini söyledi.” idam edilmeden bir hafta önce ailesi ile görüşen Şirin, bu sözlerle kendisine yapılanları anlatır. Şirin idam edileceğinin farkındadır. Tüm dayatma ve tehditlere rağmen o duruşundan taviz vermeyerek rejimin son çırpınışlarını boşa çıkarır.    2009 yılı Ocak ayında avukatlar tarafından hükmün yasal olmaması nedeniyle yeniden yargılama talebinde bulunuldu. Ancak 9 Mayıs 2010 yılında idam edildi.    Mezarsız bırakılarak hafızalardan silinmeyecek kadar canlıdır tarih    Dört arkadaşıyla birlikte 9 Mayıs 2010 günü idam edilen Şirin, Kürt ulusal mücadelesinde Leyla Qasım'dan sonra idam edilen ikinci Kürt kadın oldu. Şirin, Ferhad, Ferzad ve Eli infaz edildikten sonra cenazeler otopsi için Şaweyşi merkezine götürüldü, ardından ise bilinmeyen bir yerde defnedildi. Üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen ne Şirin’in ne de birlikte katledildiği arkadaşlarının mezar yerleri açıklanmadı. Egemen güçlerin mezarsız bırakması ne ilk ne de sondu bu coğrafyada. Mezarsızlık beden de sembolleşen tüm değerlerin bedenin yok edilmesi sonrası canlı kılacak ne varsa izsizleştirip belleksizleştirmeye çalışmaktır. Edilecek duadaki minnet, gözyaşındaki öfke, bedenin gömülü olan yerdeki kişinin anımsattıklarındaki umut, yaşam hikâyesinin tarihselleşmesinden duyulan büyük korkudur defin edilen yeri belirsiz kılma beyhudeliği.    Aradan geçen on yıl Leyla Qasım’dan sonra idam edilen ikinci Kürt kadın Şirin’in ölümsüzlüğü onun için yazılan şiirin sözlerindedir.