Medya’nın ardından bir yıl: Zafer her zaman direnenlerin olmuştur 2020-03-24 09:14:58   MARDİN - PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecride karşı başlatılan açlık grevleri sürecinde yaşamına son veren 7 tutsaktan biri olan Medya Çınar’ın yaşamına son vermesi üzerinden bir yıl geçti.  Medya en son  , "Adım adım amacımıza ulaşmaktayız, az kaldı. Zafer her zaman direnenlerin olmuştur” sözlerini defterine not düşmüştü.   PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecride karşı Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekilli Leyla Güven 8 Kasım 2018’de tutuklu bulunduğu Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde açlık grevine başlamıştı. Aylar süren açlık grevine Leyla Güven tahliye edildikten sonra evinde devam ederken, açlık grevleri Güney Kürdistan, Avrupa ülkelerine ve cezaevlerine yayıldı. 30 tutsak açlık grevine ölüm orucuna dönüştürürken, avukatları 8 yıl aradan sonra 2 Mayıs 2019’da Abdullah Öcalan ile görüşme gerçekleştirdi. Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla açlık grevleri sonra ererken, bu sürede 7 tutsak tecride karşı yaşamına son verdi. O tutsaklardan biri de Medya Çınar’dı.    Nusaybin davasından tutuklu yargılanan, Van T Tipi Kapalı Cezaevi’nden Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’ne duruşması için getirilen Medya,  25 Mart 2019 tarihinde yaşamına son verdi.    DAİŞ’e karşı savaşırken  yaralandı   1995 yılında Mardin'in Kızıltepe ilçesinde dünyaya gelen Medya, Nusaybin'de 2015-2016 yılları arasında ‘sokağa çıkma’ yasakları sırasında gözaltına alındı. İki gün süren işkencenin ardından diğer arkadaşları gibi tutuklanarak cezaevine gönderilen Medya, bir süre Mardin Cezaevi’nde kaldıktan sonra iki arkadaşı ile birlikte Van T Tipi Kapalı Cezaevi’ne sürgün edildi. Nusaybin davasında 73 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile yargılanan Medya, 2018 Ocak ayında başlayan duruşmalarda yaptığı savunma ile DAİŞ'e karşı savaşırken yaralandığını ve tedavi edilmek için Nusaybin'e geldiğini ifade etti.   'Arkadaşlarımıza yapılan işkence sesleri bize geliyordu'   Tedavi sürecinin yasaklara denk geldiğini ve bu yüzden ilçeden çıkamadığını ifade eden Medya, savunmasının devamında şunlara yer verdi: "Rojava'da Kürt halkı üzerine yoğun baskılar var. Cezaevinde tedavim yapılmıyor. Bu saldırılara karşı ilk olarak kadınlar büyük bir direnişle alanlara çıktı. Bütün bu saldırılara karşı Birleşmiş Milletler (BM) bir şey yapmadı. Eğer orada YPG ve YPJ bir mücadele vermemiş olsaydı belki burada bile DAİŞ insanları katledecekti. Bunun için ben de bu saldırılara karşı mücadelenin içine girdim ve orada yaralandım. Tedavi sürecim de öz yönetim sürecine denk geldi. Bu şekilde Nusaybin'de kalıp oradan çıkamadım."    ‘Öz yönetim sistemi  halkların talebidir’   Duruşmalarda maruz kaldığı işkenceyi her defasında dile getiren Medya, öz yöntem sisteminin bütün dünya halkları tarafından kabul gören ve talep edilen bir sistem olduğunu vurguladı. Medya, "Nusaybin'de kaldığım zaman bir şey yapmadım. Yaralı olduğum için oradan çıkamadık. Oradan alındığımızda da çok büyük bir işkence ile yüz yüze bırakıldık. Yapılan işkenceler sırasında arkadaşlarımızın çığlıkları geliyordu ama biz bir şey yapamıyorduk. Elimi kelepçelerken polisler elimi kırdı. Önceden verilen ifadeler de onların kendi yazdıkları ifadelerdir. Emniyette bize yapılan işkenceler cezaevine girene kadar devam etti. Emniyette kadın polis, 'bunları imzala bırakılacaksın' dedi. Elimden de bir şey gelmediği için de iradem dışında bir dilekçe yazdım. İddianamelerde söylemediğim halde onlarca şey geçti. Bunları kabul etmiyorum" diye belirtti.   'İrademiz ve hayallerimiz çok güçlü'   Görülen duruşmalarda bir kere savunma yapan Medya yaşamına son vermeden bir gün önce 24 Mart tarihinde defterine şu notları düşüyor: “Bir gün güneşimizle bir araya gelme hayaliyle yaşayan hakikat yolun yolcuları; tarihte Kemal, Hayri ve Mazlum yoldaşların sergilediği direniş, bugün Leyla Güven yoldaşın öncülüğünde binlerce yoldaşlarımız bedenlerini açlığa verip, tarih sayfalarında bir ek olarak yer edindi. Bugün dünya bir kez daha gördü ki ‘Güneş’ söz konusu oldu mu milyonlar gözünü kırpmadan canlarını ortaya koyan bir halk gerçekliği, bir mücadele gerçeği var. En önemlisi de zindan alanlarında böylesi anlamlı kutsal eylemler karşı tarafı şoka uğratıyor. Çünkü onlar hapsedilmiş, irademiz elimizden alınmış sanıyorlar. Ama böylesi anlamlı çıkışlar gözler önüne seriyor ki ne yaparsa yapsınlar her şey boştur. İrademiz, inancımız, hayallerimiz ve yoldaşlığımız o kadar güçlüdür ki nerede olursak olalım bizi daima güçlü, moralli ve inançlı kılar. Bütün yoldaşların eylemini cani gönülden selamlıyorum.”    ‘Zafer her daim direnenlerin olmuştur'   Böylesi bir süreçte grevde olmamayı vicdanen kabullenmediğini belirten Medya’nın, mesajı şöyle devam ediyor: “Hep bir tarafım eksik gibi hissediyorum. Çünkü bu eylem her şeyden önce vicdani bir sorumluluktur. Yoldaşların sesleri bugün bütün topluma, ülkeye yayılmış durumdadır. Bu çığlıklar ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ çığlığıdır. Özgürlüğü, eşitliği, kadının özgürlüğü ve her halkın özgürlüğü için atılan çığlıklardır. Bugün Leyla yoldaş ve tüm yoldaşlarımızın eylemine destek olmak sadece Kürt halkının, kadınının ve gencinin değil, tüm dünya halklarının destek olması gereken bir eylemselliktir. Çünkü bir ülkede barış, çözüm, demokrasi istiyorsak o da ancak Güneş’ten geçer. Bir kez daha yoldaşların eylemini canı gönülden selamlıyorum. Adım adım amacımıza ulaşmaktayız, az kaldı. Zafer her zaman direnenlerin olmuştur ve bu kez de zafer biz direnenlerin olmuştur. Can yoldaşlarım.”   1 Mart'ta da bütün cezaevlerine yayılan açlık grevi sürecinde Zülküf Gezen (33), Ayten Beçet (24), Zehra Sağlam (23), Medya Çınar (24), Yonca Akici, Siraç Yüksek ve Mahsum Pamay tecride karşı cezaevinde yaşamına son vermişti.