Kadın hakları için giyotine yürüyen Olympe de Gouges 2019-05-07 09:02:03   Sibel Özalp   HABER MERKEZİ - Kadın-erkek eşitliği için verdiği mücadele ile karanlık çağların yol açıcısı Olympe de Gouges, “Kadının idam sehpasına çıkma hakkı varsa, kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır” dedikten 2 yıl sonra giyotinle idam edildi.   Kadın özgürlük mücadelesinde “kadın hakları” denilince akla ilk gelen isimlerden biri de Olympe de Gouges. Olympe, kendi çağının tiranlığına karşı çıkmış ve mücadele mirası bırakmıştır kadınlara. Yazdığı “Kadın Hakları Bildirgesi” sebebiyle ölüm cezasına çarptırılan ve egemenler tarafından bağışlanmayan Olympe’nin mirasına sahip çıkan kadınlar da, günümüzde eşitliğe giyotin vuranları bağışlamıyor.   ‘Evlilik aşkın ve güvenin mezarı’   Olympe, 7 Mayıs 1748 tarihinde Fransa’nın güneyindeki Montauban (günümüzdeki Tarn-et-Garonne) kentinde doğdu. Ailesi ona Marie Gouze ismini verdi. Küçük burjuva bir aileden gelen Olympe’nin babası kasaplık, annesi ise çamaşırcılık yapıyordu. 17 yaşındayken kendinden 30 yaş büyük Louis Aubry ile evlendirilen Olympe’nin istemediği bu evlilikten 1 yıl sonra oğlu Pierre dünyaya geldi. Oğlu Pierre’nin doğumundan birkaç ay sonra eşini kaybedince Olympe de Gouges adını aldı. 1770’lerde Paris’e taşınan Olympe, sanatçı, yazar ve siyasetçilerden oluşan bir çevre edindi ve J. de Rozieres ile birlikte oldu. Olympe, ilk evliliğinin ardından bir daha asla evlenmeyeceğine yemin etti çünkü Olympe ‘aşkın ve güvenin mezarı’ olarak gördüğü dini evliliğe karşıydı. Bu yüzden J. de Rozieres’in evlilik teklifini kabul etmedi.   Fransız Devrimi’ne olan inanç ve umudunu kaybetti   Bir tiyatro grubu oluşturan Olympe de Gouges, ilk oyununu kölelik karşıtı “Zamore ve Mirza veya Siyah Kölelik”i 1784’te yazarlık kariyerine başladığı yılda kaleme aldı. Olympe, yaşamının son 9 yılında romanlar, politik yazılar, manifestolar, edebi incelemeler ve sosyal bilince sahip önemli konularda oyunlar yazdı. Ancak bu oyunlar, Olympe’nin kadın oluşu ve konuları nedeniyle 1789 Fransız Devrimi’nin başlangıcına kadar basılmadı. Fransız Devrimi’ni sevinç ve umutla karşılayan Olympe, bir süre sonra hakların sadece erkeklere verildiğini, kadınların erkeklerle eşit statüye girmediğini gözlemledi. Böylece sevinç ve umutla karşıladığı Fransız Devrimi’ne olan inanç ve umudunu kaybetti.   Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisi   Dünya tarihinde önemli bir yere sahip olan 1789 Fransız Devrimi tüm yurttaşlara eşitlik, özgürlük ve kardeşlik vaat etmişti. Ancak kadınlar söz konusu "tüm yurttaşlar" arasında yer almamış ve buna karşı mücadelelerine devam etmişti. Devrimin ardından yayınlanan "Yurttaş ve İnsan Hakları Bildirisi"nde yer almayan kadınlar "Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisi" hazırladı. Devrimde krallığın merkezi olan Versailles Sarayı'na yürüyen, ekmek isteyen, devrimde aktif şekilde yer alan kadınlar asıl olarak erkeklere haklar getiren bildirgeye karşı, Eylül 1791 tarihinde "Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisini" ilan etti. Fransız yazar, feminist Olympe de Gouges tarafından kaleme alınan "Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisi" daha sonra kadın haklarına yönelik çalışmaları etkileyen ilk yazılı belge olma özelliği taşıdı.   ‘Adam, sen adil olabilir misin?’   “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”nde insan kelimesi yerine “homme-man” kelimesi kullanılmıştı, bu kelime ise sadece “erkek” anlamına geliyordu. Bildirge, uygulamaya geçildiğinde ise görüldü ki kadınların hakları yeterince savunulmuyordu. Bu nedenle de Olympe, bu bildirgeye tepki gösterdi ve yeni bir bildirge yazdı. Olympe’nin “Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”, meclis tarafından yayımlanmış olan “Erkek ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”ne bir cevap niteliği taşıyordu. Olympe’nin bu bildirisi meclisin bildirisinin bir kopyasıydı, yalnızca “erkek” kelimesi yerine “kadın” kelimesini koymuştu. Olympe, bu noktada “Sizin insan dediğiniz erkek” diyordu ve sesini yükselterek ekliyordu: “Adam, sen, adil olabilir misin? Sana bu soruyu bir kadın soruyor. En azından bunu sorma hakkını ondan alamazsın. Söyle bana benim cinsimi baskı altına alan, kerameti kendinden menkul iktidarı kim verdi sana? Gücün mü? Yeteneklerin mi?”   Bildirge, yasa ve toplum karşısında kadın ve erkeğin eşit olmadığını su yüzüne çıkarıp sorgulatmaya itmesi açısından bir ilkti ancak yayımlandığı zaman pek önemsenmedi.   İdama karşı yaşam hakkını savunuyordu   Olympe, aynı yıl Jean-Jacques Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi”ne karşılık kendi toplum sözleşmesini de kaleme aldı. Bu sözleşmede, toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı evliliği savundu. İnandığı her şeyin uğruna sonuna kadar direnen, tutkulu ve kararlı bir kişiliği olan Olympe, dönemin kaotik ortamında adaletsiz olarak tanımladığı her şeye karşı çıktı. Karşı çıktığı konulardan biri de Fransa Kralı 16’ncı Louis’in idam edilmesiydi. Çünkü Olympe, başlı başına idam cezasına karşıydı ve yaşam hakkını savunuyordu.   1791 yılında Olympe, kadınlar için eşit politik ve yasal hakları talep eden bir dernek olan Cercle Social’e katıldı. Günümüzde de bilinen ve yeniliğini kaybetmeyen “Kadına darağacına çıkma hakkı tanınıyor; öyleyse kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır” sözünü ilk kez bu sıralarda söyledi Olympe. Hatta bu söz, kaleme aldığı Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin de 10’uncu maddesini oluşturdu.   ‘Federal bir hükümet ya da anayasal monarşi’   Fransız Devrimi sırasında adaletsiz ve vahşi olarak tanımlanabilecek birçok olay ve bu olayları önleyemeyişi Olympe’de büyük ölçüde rahatsızlık uyandırıyordu. Bu rahatsızlığı nedeniyle yazımı daha da sertleşti ve meselelere çok daha şiddetli eleştiriler getirmeye başladı. Olympe’nin kararlı tavrı, erkek egemen ve faşist düzenin sert müdahalesiyle karşılaştı. Nihayetinde “Le trois urnes, ou le salut de la Patrie, par un voyageur aérien” isimli eseri sebebiyle 1793 yılının Temmuz ayında tutuklandı. Bu eserinde memleketin kurtuluşu için “bölünmez bir cumhuriyet, federal bir hükümet ya da anayasal monarşi” seçeneklerini değerlendirmek üzere bir halk oylamasını talep etmekteydi.    3 ay tutuklu kaldı    3 ay tutuklu kalan Olympe’ye avukat tutma hakkı verilmediği için savunmasını kendisi yaptı. Cezaevindeyken yazdığı iki metin, arkadaşları vasıtasıyla yayımlandı. Olympe, yaşamı boyunca ölüm cezalarının kaldırılması, mahkemelerde halk jürilerinin kurulması, Fransız sömürgelerindeki kölelerin özgürleştirilmesi, “gayrı meşru çocukların” tanınması, gelir vergilerinin adaletsizliği, yoksulluk gibi konularda mücadele etti. Bir bakıma, yaşadığı çağın ötesindeydi Olympe. Aslında ataerkinin halen hüküm sürdüğü günümüz toplumunun da ötesinde bir yerdeydi.   ‘Mezarımın derinliklerinden duyulacak sesim’   Eserleri dönemin kadına ve özgür düşünceye bakış açısını anlamak açısından da farklı bir önem arz eden Olympe, 3 Kasım 1793’te Concorde Meydanı’nda giyotin ile idam edildi. Giyotine giderken ise şu sözleri haykırdı: “Titreyin, çağdaş Tiranlar! Mezarımın derinliklerinden duyulacak sesim. Cesaretim, sizin daha barbar davranmanıza neden oluyor.”   Olympe’nin idam edilmesinin ardından 10 Kasım 1793 tarihli Le Moniteur Universal gazetesi “Cumhuriyetçilere” başlığıyla verdiği haberde, bu idamın kadınlara ''büyük bir ders'' olduğunu belirtmişti. Gazete pek haklı bulduğu idamların gerekçesini şöyle açıklamıştı: “Olympe de Gouges… Devlet adamı olmak istedi ve yasa onu, cinsiyetine yakışan erdemleri unuttuğundan dolayı cezalandırdı.”   Olympe de Gouges’in, kadınların hukuki, politik ve sosyal alanda erkeklerle eşit kılınması gerektiğini anlatan ve 228 yıl önce hazırlanan bu bildirgesine, doğduğu gün yakından bakalım:   1. Kadın özgür doğar ve yaşamını erkeklerle eşit haklara sahip olarak sürdürür.   2. Her siyasi topluluğun amacı, kadının ve erkeğin doğal ve daimi haklarını korumaktır. Bu haklar özgürlük, güvenlik, mülkiyet ve özellikle baskıya karşı koymaktır.   3. Devletin egemenliği, kadınların ve erkeklerin birliği olan ulustan kaynaklanır.   4. Özgürlük ve adalet, bireylere hakları olanı iade etmektir. Kadınlar doğuştan sahip oldukları haklarını kullanırken erkeklerin tiranlığıyla engellenmektedir. Bu engeller, doğanın ve aklın koyduğu yasalarla kaldırılmalıdır.   5. Doğanın ve aklın koyduğu yasalar, topluma zarar verecek tüm davranışları ortadan kaldırır.   6. Yasa, genel iradenin ifadesi olmalıdır. Bütün kadın ve erkek yurttaşlar bizzat ya da vekilleri aracılığıyla yasaların yapım sürecine katılmalıdır. Yasalar bütün yurttaşlara eşit uygulanmalıdır. Kadın ve erkek yurttaşlar, ayrım yapılmaksızın bütün mevkilere kabul edilmelidir.   7. Kadınlar ayrıcalıklı haklara sahip değildir. Kadınlar erkeklerle birlikte aynı yasalara tabidir.   8. Yasalar sadece zorunlu olan, açık ve kesin cezalar koyar. Kadınlar, suç teşkil eden eylemden önce ve yasalara başvurulmaksızın cezalandırılamaz.   9. Yasaların suçlu bulduğu kadına, yasaların öngördüğü yaptırımlar uygulanmalıdır. 10. Hiç kimse fikirlerinden ötürü mahkum edilemez. Kadın idam sehpasına çıkma hakkına sahip olduğu gibi, konuşma kürsüsüne çıkma hakkına da sahiptir.   11. Düşüncelerini ifade etmek, kadınların en önemli haklarından biridir. Bu özgürlük, babaların çocuklarıyla olan babalık bağlarını güvence altına alır. Her kadın, barbarca bir önyargı yüzünden gerçeği gizlemeye zorlandığında şunu söyleyebilir: “Ben, bana verdiğin çocuğun annesiyim.”   12. Kadınların haklarının güvence altına alınması kadınlara ayrıcalık tanımamalı, herkesin yararına hizmet etmelidir.   13. Devletin idari giderleri için kadınlardan ve erkeklerden eşit katkı talep edilir. Kadınlar üzerlerine düşen bu ödevi yerine getirdikleri için meslek, iş ve mevkilerin paylaşımına da katılırlar.   14. Kadın ve erkek yurttaşlar, bizzat ya da vekilleri aracılığıyla vergilerin zorunlu olup olmadığına karar verme hakkına sahiptir. Kadınlar, erkeklerle eşit vergi ödeme ilkesini ancak vergilerin toplanması ve kullanılması sürecine katkıda bulunmaları durumunda kabul ederler.   15. Kamu harcamalarına erkeklerle birlikte katılan kadınlar, resmi makamlardan mali konularda bilgi alma hakkına sahiptir.   16. Hakların güvence altına alınmadığı ve güçler ayrılığının kabul edilmediği bir toplumun anayasası yoktur. Ulusu oluşturan bireylerin çoğunluğunun yapımına katılmadığı yasa yoktur ve geçersizdir.   17. Birlikte ya da ayrı ayrı, mülkiyet kadının da, erkeğin de hakkıdır. Bütün vatandaşlar bu dokunulmaz ve kutsal hakka sahiptir. Yasaların belirlediği kamusal bir zorunluluk bunu açıkça gerektirmediği müddetçe ve önceden belirlenmiş adil bir tazminat ödenmedikçe, hiç kimse ulusun asli miras payından yoksun bırakılamaz.