‘Kendine ait oda’sından dünya edebiyatında devrime: Virginia Woolf 2019-01-24 09:07:25   Sibel Özalp   HABER MERKEZİ - Kadının sesini edebiyat dünyasına kazıyan Virginia Woolf, modernizm akımının edebiyattaki öncü isimlerindendir. Feminist, romancı ve eleştirmenliğin yanında, edebiyatta kadının yerini sağlamlaştıran en önemli isimlerden olan Virginia, 137 yıl önce 25 Ocak 1882 tarihinde doğdu.   Modern dünya edebiyatında kadının sesi, yaşadığı toplumun kadına yönelik baskıcı tutumuna karşı bir karşı koyuş Virginia Woolf. Yazarlığının yanı sıra eleştirmen ve yayıncı kimlikleriyle de edebiyat dünyasının erkek egemen dinamiklerini değiştiren Virginia, naif ve güçlü görünüşüyle tarih sayfalarında yerini aldı. Yaşadığı çağın baskıcı ve tutucu yargılarına başkaldıran fikirleri, adının günümüze ulaşmasında en önemli etkenlerden biri. Bir diğer sebep ise elbette ki eserleri. “Kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!” sözüyle feminist duruşunu manifesto niteliğinde özetleyen Virginia, sadece edebiyat dünyasında değil feminizm akımı içinde de yadsınamaz bir yer edindi. Kadını sadece hikayede bir karakter olarak görmedi, “bilinç akışı” yöntemini ilk kez kullanarak kadının zihnindekileri okuyucuların da görmesini sağladı.   ‘Bir kadın olarak benim ülkem yok’   Virginia, 25 Ocak 1882 tarihinde İngiltere'nin Londra şehrinde doğdu. Virginia, Britanya Sanayi Devrimi’nin yükselişi ve Britanya İmparatorluğu’nun zirvesi olarak kabul edilen Victoria Devri'nin tanınmış yazarlarından olan babası Sir Leslie Stephen ile annesi Julia Duckworth’un 5 çocuğundan dördüncüsü olarak dünyaya geldi. Hem annesinin hem de babasının ikinci evlilikleri olduğu için öz kardeşleri dışında Virginia’nın 5 üvey kardeşi daha vardı.   Victoria tarzı yaşamaya karşı olan Virginia, “Bir kadın olarak benim ülkem yok. Bir kadın olarak kendime bir ülke istemiyorum. Bir kadın olarak benim ülkem bu dünya!” sözleriyle, eril dünyaya karşı duruşunu, henüz çocukken erkek kardeşleri gibi okula gidemeyişine isyan ederek ortaya koydu. Özel öğretmenlerden Latince ve Yunanca dersler alan Virginia, kendisini babasının kütüphanesine kapatarak, saatlerce dışarı çıkmazdı. Ablası Vanessa daha küçük yaşta bir ressam olmaya, Virginia ise yazar olmaya karar verirken, 1895 yılında bir gazetede kısa hikayelerini yayınlatmaya başladı.   ‘Olabilecek en büyük felaket’   Virginia, 13 yaşına geldiğinde kendi tabiriyle “olabilecek en büyük felaket”i yaşadı ve çok sevdiği annesi Julia’yı kaybetti. Annesinin ölümü onu derinden etkiledi. Ailenin yeni annesi ise Virginia’nın üvey ablası Stella oldu. Stella’yı annesi gibi seven Virginia, 15 yaşındayken onu da kaybedince ikinci kez yıkıldı. Halüsinasyonlar görmeye ve sesler duymaya başlasa da hastalığının ciddiyeti o dönemde anlaşılmadı. 1904 yılında da babasını kaybeden Virginia, kardeşleriyle birlikte Bloomsbury’e taşındı ve gerçekten bu değişiklik sinir krizi geçiren Virginia’ya iyi geldi. Burada, özgürlükçü Bloomsbury ortamlarına girerek, sanat dünyasından farklı kişilerle tanışma fırsatı buldu.   Profesyonel olarak ilk kez 1905’te Times Literary Supplement’e eleştiri yazıları yazan Virginia, 1906’da dördüncü büyük kaybını yaşadı ve ağabeyi Thoby’i yitirdi. Thoby öldükten sonra ablası Vanessa’nın evlenmesiyle, biraz daha yalnız kalan Virginia, yanında kalan tek kardeşi Adrian’la birlikte Bloomsbury bölgesinde yaşamaya devam etti. Aydınlarla vakit geçirmeye başlayan Virginia, hemcinslerinin katıldığı toplantılar düzenlemeye başladı. Etrafta radikal ve açık sözlülüğüyle tanınan Virginia, aynı dönemde Times Literary Supplement’in dışında Cornhil isimli bir dergi için de eleştiri yazıları yazdı.   Sol kanat siyaset kuramcısı ve yazar Leonard Woolf ile evliliği   1912’de sol kanat siyaset kuramcısı ve yazar Leonard Woolf ile tanışan Virginia, aynı yıl onunla evlendi. Eşi için bir basımevi kuran Leonard, Virginia’nın kitaplarının yayınlanmasını da kolaylaştırdı. 1913’te yeniden rahatsızlanan Virginia, bir şişe uyku hapı yutarak intihara kalkıştı. Leonard’ın hastaneye yetiştirdiği Virginia’nın midesi yıkandı ardından özel bir kliniğe kapatılmak zorunda kalındı. 1915 yılına kadar süren nöbetin etkileri daha sonra azar azar kayboldu.   Hapse atılacak kişiler arasına alındı   Hitler yönetimindeki Naziler, onun pek çok arkadaşını, çok sevdiği yeğeni Julian Bell’i ve daha pek çok kişiyi kaybetmesine neden oldu. Faşizmi 1935’te yazdığı “The Next War” (Gelecek Savaş) makalesiyle eleştiren Virginia, 1936’da da komünizm yanlısı bir gazetede “Why Art Follows Politics?” (Sanat neden politika izliyor?) isimli yazısını yayınlattı. Bu nedenle Nazilerin kara listesine giren Virginia, İngiltere’nin işgali durumunda hapse atılacak ilk kişiler arasına alındı.   Evi iki kez bombalandı   Dünyanın bir cehenneme doğru sürüklendiğine inanan Virginia ve Leonard'ın, gerektiğinde egzoz dumanı soluyarak kendilerini çabucak öldürebilmeleri için garajlarında yedek benzin bulundurdukları biliniyordu. Ayrıca öldürücü dozda morfin de depoluyorlardı. II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ve Nazilerin Londra’yı bombalamaya başlamasıyla birlikte Virginia, sonunu getirecek olan bunalıma doğru ilk adımı attı. Son romanı “Between The Acts”ı (Perde Arası) tamamlamaya çalışırken, evi iki kez bombalanan Virginia'nın bunalımı, bu olayla iyice tetiklendi. Ardından çiftin, Londra dışındaki kır evine taşınmasıyla Virginia'nın ruh hali iyice karardı.    Ouse Nehri’ne atlayarak intihar eder   Virginia, son romanını yazdığı sıralarda artık kendini yeterince yetenekli hissetmiyor, yeteneğini kaybettiğini düşünüyordu. Her gün savaş korkusu ve yeteneğini kaybetmenin vermiş olduğu stres, dehşet ve korku sonucu ruhsal bunalıma girdi ve 28 Mart 1941’de içinde bulunduğu duruma daha fazla dayanamayıp ceplerine taş doldurarak evlerinin yakınlarında bulunan Ouse Nehri’ne atlayıp intihar etti. Virginia, biri ablası Vanessa’ya diğeri ise eşi Leonard’a olmak üzere geride iki intihar mektubu bıraktı.    ‘Bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemiyorum’   Virginia, Leonard'a yazdığı 18 Mart 1941 tarihli mektupta; "Sevgilim, yine çıldırmak üzere olduğumu hissediyorum. Yaşadığım o korkunç anlara geri dönemem artık. Ve ben bu kez iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım. Odaklanamıyorum. Bu yüzden yapılacak en iyi şey olarak gördüğüm şeyi yapıyorum. Sen bana olabilecek en büyük mutluluğu verdin. Benim için her şey oldun. Bu korkunç hastalık beni bulmadan önce birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemezdim. Artık savaşacak gücüm kalmadı. Hayatını mahvettiğimin farkındayım ve ben olmazsam, rahatça çalışabileceğini de biliyorum. Bunu sen de göreceksin. Görüyorsun ya, bunu düzgün yazmayı bile beceremiyorum. Söylemek istediğim şey şu ki, yaşadığım tüm mutluluğu sana borçluyum. Bana karşı daima sabırlı ve çok iyiydin. Demek istediğim, bunları herkes biliyor. Eğer biri beni kurtarabilseydi, o kişi sen olurdun. Artık benim için her şey bitti. Sadece sana bir iyilik yapabilirim. Hayatını daha fazla mahvedemem. Bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemiyorum” dedi.    Virginia’nın bedeni uzun süre bulunamadı. Bu nedenle de onun ölüp ölmediği günlerce merak edildi. Sonunda 19 Nisan 1941’de Virginia’nın cansız bedeni nehir kıyısında bulundu ve yakılarak evinin bahçesindeki karaağaç altına gömüldü. Eşi Leonard, Virginia’nın mezar taşına, “Dalgalar” kitabının sonundaki “Kendimi sana doğru savuracağım, yenilmeksizin ve boyun eğmeden, ey ölüm!” cümlesini yazdırdı.    Kendine Ait Bir Oda   Virginia, yaşamı boyunca romanlarının yanı sıra deneme ve eleştiri türünde de eserler verdi. İlk kitabı 1915 yılında yayınladığı “Dışa Yolculuk” olan Virginia, daha sonra “Gece ve Gündüz”, “Jacob’un Dünyası”, “Mrs. Dalloway”, “Deniz Feneri”, “Orlando”, “Dalgalar”, “Yıllar”, “Kendine Ait Bir Oda”, “Londra Manzaraları”, “Flush”, “Bir Köpeğin Romanı”, “Üç Gine”, “Perde Arası”, “Virginia Woolf’un Günlükleri” ve “Pazartesi ya da Salı” isimli kitaplarını yayınladı. Kitaplarının ilk kapakları ressam olan ablası Vanessa Bell tarafından resmedildi. Virginia’nın “Kendine Ait Bir Oda” adlı eseri, feminist tarafını en açık şekilde belli ettiği eserlerindendir. Eril topluma karşı çıkan Virginia, bu kitapta kadınların edebiyat dünyasındaki yerinin neden yok denecek kadar az olduğunu sorgulamaktadır.   1931 yılında yayınlanan “Dalgalar”da o zamana kadar yapılmamış bir şey yapmak istediğini söyleyen Virginia, bu kitabında düzyazı, şiir, roman ve tiyatro oyunu türlerini aynı anda kullandı. 3 erkek ve 3 kadının hayat hikayelerinin anlatıldığı “Dalgalar”da Virginia, dış dünyayı bildiğimiz haliyle değil kişilerin iç dünyalarındaki halleriyle yansıttı.    Yazarlara ilham oldu   Romanlarında kullandığı bilinç akışı tekniği, başta Virginia’nın veliahtı olarak görülen Sylvia Plath olmak üzere Gabriel Garcia Marquez, Truman Capote, Margaret Atwood gibi isimlere ilham kaynağı olmuştur. Türkiye edebiyatında ise özellikle Nilgün Marmara’nın eserlerinde Virginia’nın etkisi hissedilmektedir.