Ursula K. Le Guin: Bilim kurgu dünyasında feminist ikona 2019-01-22 09:04:53   Sibel Özalp   HABER MERKEZİ- Cinsiyetin önemsizliğini, sistemin köhneliğini, farklı gezegenleri, her ütopyada mücadeleyi ve çevrenin kıymetini her defasında kelimelerle fısıldayan Ursula K. Le Guin’in yaşamını yitirişinin 1’inci yılı.    Ursula Kroeber Le Guin, bilim kurgu ve fantezi edebiyatının önemli yazarlarından kabul edilen Amerikalı kadın yazar. Bu alanlardaki eserlerinin yanı sıra şiir, tiyatro, çocuk ve genç edebiyatı alanlarında da yazar ve çevirmen olarak katkıda bulunan Ursula, bilim kurgu alanında uzun yıllar sonucu erkek egemenliğini kırmayı başarır. Hugo, Nebula, Locus gibi prestijli edebiyat ödüllerini birden fazla kez kazanır. Bilim kurguya yeni soluk getiren Ursula, her yerde “makbul” sayılan “beyaz ırkın” ve erkin iktidarını kalemiyle sallar. Bilim kurguya anarşist ve feminist bir yan katan Ursula, zihni ile yarattığı gezegenlerinde kullandığı imgelerle cinsiyet rollerini alt üst eder.    Ursula’nın ilk romanı 1966 yılında yayınlanmış olup eserlerinde de ağırlıklı olarak Jung’un, Taoizm’in, varoluşçuluğun ve Yunan mitolojisinin etkileri görülür.    İlk hikayesini 9 yaşında yazdı    Antropolog olan Alfred Kroeber ile psikolog ve yazar Theodora Kroeber’ in kızı olan Ursula, 21 Ekim 1929’da Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Kaliforniya eyaletinin Berkeley kentinde dünyaya gelir. Ursula, adını doğum tarihi olan Azize Ursula Günü’nden alırken, ailesi tarafından kültürel çeşitlilik fikrinin hakim olduğu bir ev ortamında yetiştirilir. Ursula, çocukluğunu anlatırken, ağabeyleri Clifton, Theodore ve Karl Kroeber gibi kendisinin de anne ve babası tarafından her zaman okumaya, sorgulamaya ve tartışmaya teşvik edildiğini anlatır. Mitoloji ve bilim kurguya büyük bir ilgi duyan Ursula, ilk kısa hikayesini 9 yaşındayken yazar, 11 yaşına geldiğindeyse ilk bilim kurgu hikayesini basılması için İnanılmaz Bilim Kurgu dergisine gönderir.   10 yıl boyunca yazdığı şiir ve hikayeleri basıma göndermedi    Ursula, sayıları yıllar geçtikçe artacak olan ret mektuplarının ilkini henüz 11 yaşında bir çocukken alır. Yazmayı bırakmaz ancak 10 yıl boyunca kaleme aldığı hikaye ve şiirleri basılması için göndermez. 1950’li yılların başlarından 1961’e kadar bir yandan eğitimine devam ederken, diğer yandan da romanlarını yazmaya başlar. Ursula’nın tüm başvuruları reddediliyordu, o yılları anlatırken yayıncıların kitapları “erişilemez” bulduğunu söylerdi. Ursula, Massachusetts-Radcliffe College’da lisans eğitimini tamamladıktan sonra Columbia Üniversitesi’ni bitirir ve yüksek lisansını ise Fransa ve İtalya’da Orta Çağ ve Rönesans Dönemi Edebiyatı üzerine yapar. 1951 senesinde tarihçi Charles A. Le Guin ile evlenen Ursula’nın bu evlilikten 3 çocuğu olur.    Feminizmi bilimkurgu ile harmanlayıp büyülü bir dünya yarattı   1960’lara gelindiğinde Ursula, çocukluk tutkusu olan bilim kurguya geri dönmeye karar verir. Önce 1962’de “Yerdeniz” serisinin ilk parçası olan kısa hikayesi yayınlanır ardından da feminizmi bilim kurgu ile harmanlayarak büyülü bir dünya yarattığı, ilk büyük başarısı “Rocannon’un Dünyası” yayınlanır. 1966’da yayınlanan bu kitapta insanlık yeni bir gezegene yolculuk eder ve romanın kahramanı Rocannon da “Hain” adlı bu gezegeni araştıran bilim insanıdır.  Rocannon’un Dünyası, aynı zamanda gelecekte “Hainli Döngüsü” (Hainish Cycle) olarak adlandırılacak 8 kitaplık serinin ilk kitabı olur.   Ursula’nın kitaplarında her ne kadar erkek kahramanlar olsa da kahramanları, sorunları dönemin popüler bilim kurgu romanlarının kahramanları gibi uzay savaşlarıyla ya da lazer silahlarıyla değil, makul düşünce, uzlaşma ve analizle çözer. Daha ilk romanında türün ana akım örneklerinden ayrışan Ursula, bir yandan feminist teoriyi bilimkurgu dünyasına taşır, bir yandan da milyarlarca ışık yılı uzaktaki hayali gezegenler üzerinden yaşadığımız dünyanın antropolojik ve sosyo-politik incelemesini yapar.    ‘Cinsiyeti ortadan kaldırdığımda ne olacağını görmek istedim’   Ursula’ya dünya çapında başarı getiren ve onu bilim kurgu dünyasının en önemli yazarları arasına sokan eseri ise 1969’da basılan “Karanlığın Sol Eli” romanı olur. Dünyaya çok benzeyen “Kış” adlı bir gezegende geçen romanda yaşayan herkes çift cinsiyetli. Yani yılın belli dönemlerinde hormonal değişikliklere bağlı olarak erkek ya da kadın olabiliyor. Bu da “Kış” gezegeninde cinsiyete dayalı bir üstünlük anlayışını ortadan kaldırıyor. Romanın ana kahramanı yine bir erkek. Genly Ai, gezegenler konfederasyonu adına “Kış”ı, konfederasyona dahil etmeye gönderilen bir elçidir. Ancak kendi yerleşik düşünce yapısı nedeniyle Ai, bir türlü “Kış” gezegeninin toplumsal yapısını anlayamaz. “Karanlığın Sol Eli”, Ursula’ya ilk Nebula ve Hugo edebiyat ödüllerini getiren eseri olur. Ve bugün de hala yazılmış en iyi bilim kurgu romanlarından birisi olarak kabul edilir. Ursula, yıllar sonra kitaptaki çift cinsiyet yaklaşımı için “Cinsiyeti ortadan kaldırdığımda ne olacağını görmek istedim” der.   Bir anarşist ütopya: Mülksüzler   Ursula’ya ikinci Hugo ve Nebula ödüllerini getiren kitabıysa “Mülksüzler”olur. Birisi anarşist, diğeri kapitalist totaliter iki gezegenin hikayesini anlatan kitap, edebiyattaki en önemli kapitalist sistem eleştirilerinden biri olarak kabul edilir. Ursula’nın kendisi de “Mülksüzler”i bir anarşist ütopya olarak tanımlar.    National Book Award ödülü    Ursula, teknolojik gelişmelerin değil, politika, toplumbilim ve psikolojinin öne çıktığı ve alternatif toplum biçimlerinin sorgulandığı bilim kurgu yaklaşımının en önemli temsilcilerindendir. Ursula, bir konuşmasında bilim kurguyu şu sözlerle tanımlar: “Eğer bilim kurgu modern teknolojinin mitolojisiyse, bu çok da iç açıcı bir mit değil.” Eserleri arasında özellikle “Yerdeniz Üçlemesi” ya da sonradan eklenen dördüncü ve beşinci kitapla “Yerdeniz Beşlemesi” çok ciddi hayran kitlesine ulaşır. Bu serinin 3’üncü romanı olan “En Uzak Sahil” (The Farthest Shore) kitabı ile 1973 yılında çocuk kitapları için verilen ABD milli ödülünü (National Book Award) kazanır.   ‘Beyler, kısacası ben buraya ait değilim’   1987 yılında yayınlanacak olan bir antoloji için Ursula’dan katkı istenir ancak o, kitap içindeki öykülerde kadınlara hiç yer verilmemiş olmasına öfkelenir. Ursula, bilim kurgu dünyasının erkeklerle özdeşleştirilmesine duyduğu tepkiyi, yayınevi editörüne yazdığı mektupta şu şekilde anlatır: “Kendimi, Brian Aldiss’in tahmin edebileceği gibi işimi küçümsediği bir kitabın tanıtım metnini yazarken hayal edebiliyorum, çünkü bu sayede yüce gönüllülüğüme çekidüzen verebilirim. Ama kendimi yeni bir serinin ilki ve dolayısıyla da muhtemelen serinin örneği niteliği taşıyacak hiçbir kadın yazını içermeyip aksine çok benmerkezci, sanki bir kulüpte ya da soyunma odasındaymışsınız gibi bilhassa erkek tonuyla yazılmış bir kitabın tanıtım metnini yazarken hayal edemiyorum. Bu yüce gönüllülük değil, aptallık olur. Beyler, kısacası ben buraya ait değilim.”   ‘Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar’   Temel feminist teoriye oldukça hakim olan Ursula, yazılarında teorisini gizlice vererek erkek okuru rahatsız etmez ve teoriyi okuyucuya gizlice zerk eder. Anarşist eğilimli ya da anaerkil toplumlar yaratmaktan çekinmez ve yaşamı boyunca asice hareket eder. Ursula, “Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar” adlı kitabındaki bir yazısında zamanında Playboy dergisinde bile yazdığını söyler. Pek çok okuru için bilge bir kadın tiplemesi olan Ursula, Ged (Çevik Atmaca) karakteri ile de pek çok okurun kişiliğine etki eder. Yüzüklerin Efendisi’ndeki ayrıcalıklı bir yaratıma sahip olan Gandalf’ın aksine Ursula’nın baş kahramanı Ged, Gontlu bir keçi çobanı olarak başlayıp Roke adası büyücülerinin en büyüklerinden olur. Yeraltı tanrılarının baş rahibesi Tenar ise, sıradan bir kadın olmayı tercih ederek kendini bulur. Ursula’nın her kahramanı, her romanı bir süreç, bir değişimi anlatır. Bilgeliği ve büyümeyi değişmekten korkmamakta bulur.   Kadınlık ve erkeklik gibi zıtlıklara vurgu yaptı   Ursula’nın karakterleri basmakalıp kahramanlardan uzaktır. Genç mükemmel kadın ve erkekler yaratmayan Ursula’nın kahramanları genellikle yaşlı adamlar veya kadınlar, cılız, sakat veya tecavüze uğramış ve de intikam peşinde koşamayacak kadar çaresiz çocuklardan oluştu. Kadınlık ve erkeklik, çocukluk ve erişkinlik, kölelik ve sahiplik gibi zıtlıklara vurgu yapmıştır. Ursula, yalın ama şiddet dolu bir evreni yansıtır eserlerinde. Şiddeti adlandırmaktan çekinmeyen Ursula’nın özgürlük ve cesaret dolu bir dili vardır.   ‘Yaşayan Efsane’    Ursula, 2000 yılında ABD edebiyatına katkıları nedeniyle ABD Kongre Kütüphanesi’nce “Yazarlar ve Sanatçılar” kategorisinde “Yaşayan Efsane” seçilir. 2002’de ise PEN Malamud Ödülü’ne layık görülür. En çok bilinen serisi “Yerdeniz Öyküleri” ise 2006 yılında Goro Miyazaki tarafından animeye uyarlanır. 2014 yılına gelindiğinde edebiyata verdiği katkılardan dolayı ABD’nin en prestijli kitap ödüllerini veren National Book Foundation (Ulusal Kitap Vakfı) tarafından Amerikan Edebiyatı’na Olağanüstü Katkı Madalyası verilir.    ‘Bir edebiyat ikonası’    Yaşamının son dönemini ABD’nin Oregon eyaletinde geçiren Ursula, 22 Ocak 2018 tarihinde 89 yaşında yaşamını kaybetti. Neil Gaiman, Iain Banks ve Salman Rushdie gibi pek çok yazarı da etkiledi. Yazar Stephan King, Ursula’nın ardından onu “O sadece bir bilim kurgu yazarı değil, bir edebiyat ikonası” diye tanımladı.