Bakur belgeseli yapımcısı: Yüzleşmeye katkı sunabiliriz 2025-08-11 09:04:16     Rozerin Gültekin    İSTANBUL - Gelinen süreçte sanatın önemine dair değerlendirmelerde bulunan Özgür Sanat İnisiyatifi üyesi ve Bakur belgeseli yapımcısı Ayşe Çetinbaş, “Sanatçılar yüzleşme süreçlerine katkı sunabilir. Kalıcı bir barışın sağlanması için toplumun bütün kesimlerinin sürece aktif olarak dâhil olması gerekiyor” dedi.    Sanatın iktidara değil topluma karşı sorumlu olduğu bir düzlemde üretim yapan sanatçılar, sistematik baskı ve yargılamalarla karşı karşıya kalıyor. Kürt Özgürlük Mücadelesini konu alan “Bakur” belgeseli yönetmenlerine ceza verildi. İktidarın, sanatı yalnızca milliyetçi-muhafazakâr kalıplara hapseden anlayışı, toplumun kendi gerçekliğini görmesini engellemek için sanatçıları cezalandırıyor. Ancak özgür sanat, tarihsel olarak olduğu gibi bugün de susmuyor. Yaratıcı üretim süreçlerini baskı altına alan politikalara karşı farklı kentlerde bir araya gelen sanatçılar, yazarlar, belgeselciler ve kültür emekçileri Özgür Sanat İnisiyatifi’ni kurdu. İnisiyatif, sanatsal üretimlerin kriminalize edilmesine, sanatçılara yönelik baskı ve yargılamalara karşı kolektif bir dayanışma ve direniş hattı kurmayı hedefliyor. Ceza alan sanatçılarla dayanışma ve özgür sanatın toplumsal rolüne sahip çıkma çağrısı yapan inisiyatif, halkların belleğini, kadınların sözünü ve doğanın direnişini sanat yoluyla yaşatmayı amaçlıyor.    Gelinen süreçte sanatın önemine dair Özgür Sanat İnisiyatifi üyesi ve Bakur belgeseli yapımcısı Ayşe Çetinbaş değerlendirmelerde bulundu.    ‘Sanatçılara büyük bir sorumluluk düşüyor’   Bağımsız sanatçılar olarak sürecin dışında olmadıklarını ifade eden Ayşe Çetinbaş, bugüne kadar yürüttükleri çalışmalarla doğrudan veya dolaylı bir şekilde toplumsal barışa ve demokratik yaşama katkı sunmaya çalıştıklarını söyledi. Ayşe Çetinbaş, “Kendi açımdan bu süreci değerlendirecek olursam; ben daha çok yapımcı olarak çalıştım. Yönetmenliğini Çayan Demirel ve Can Candan’ın yaptığı belgesellerin yapımcılığını üstlendim. Toplumsal barışı konuşuyoruz mesela… Bizim yaptığımız işlerden örnek verecek olursam: 38 belgeseli, Dersim Katliamı’nda yaşananları ele alıyor. 5 Nolu Cezaevi: 1980-84 belgeselinde ise 12 Eylül döneminde Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananları anlattık. Türkiye’de Kürtlerin ulusal mücadelesinde çok önemli bir yer tutan Dr. Şivan’ın hayatını konu alan belgeselimiz var. En son olarak da Bakur belgeselini çektik. Keza, Can Candan’ın yönetmenliğini yaptığı ve çocukları LGBTİ+ olan ailelerin hikâyelerini anlattığımız Benim Çocuğum belgeseli de bunlar arasında. Bunların hepsi, Türkiye’de tabu olan ancak sağlıklı bir topluma ulaşabilmek için anlatılması ve yüzleşilmesi gereken konuları ele alan filmler. Başka bir ifadeyle, toplumsal barışın sağlanmasına veya demokratikleşmeye, ucundan da olsa katkı sunduğumuz çalışmalar olarak görüyorum” dedi.    ‘Adım atılması’ vurgusu    Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi olarak süreci takip ettiklerini ve çeşitli çalışmalar yürüttüklerini söyleyen Ayşe Çetinbaş, “Hem süreci anlamak hem de neler yapabileceğimizi konuşmak için toplantılar ve etkinlikler düzenliyoruz. Zorluklarla birlikte mücadele ediyoruz ve yaşadığımız tüm sansür, baskı ve aldığımız cezalara rağmen üretmeye devam ediyoruz. Sonuçta mevcut sürecin, gerçek anlamda toplum tarafından benimsenmesi çok önemli. Bunlar, siyasetçileri aşan meseleler. Akademisyenler, gazeteciler, sivil toplum kuruluşları ve sanatçıların sürece aktif olarak katılması gerekiyor. Burada önemli olan, kalıcı barışın inşa edilmesidir. Bu da sadece birtakım anlaşmalarla sağlanamaz; en önemlisi, toplumun vicdanında oluşmasıdır. Sanatçılar da bir nevi bu vicdanın sesidir ve mevcut kutuplaşmanın yumuşamasına katkı sunabilirler. Ancak, devletin önceki süreçlerde katkı sunan veya sadece fikrini dile getiren sanatçılara bile verdiği cezalara bakarsak, bugün Türkiye’de sanatçıların süreçle ilgili daha temkinli, tedirgin ve hatta biraz da umutsuz olduğunu görüyorum. Bunun en önemli nedenlerinden biri, bana göre, devlet nezdinde henüz somut bir adımın atılmamış olmasıdır.   Kendi adıma, devletin yaklaşımına pek güven duyamıyorum. PKK kendi tarafında çok önemli adımlar attı ve silahlarını yaktı; fakat örneğin devlet tarafında henüz bir gelişme olmadı. Yasal düzenlemeleri bir kenara bırakalım; şu an, akıl almaz gerekçelerle yıllardır cezaevlerinde tutulan binlerce, hatta on binlerce insan var. Öncelikle bu insanların acilen serbest bırakılması gerekiyor. Bunlar bile henüz yapılmadığı için insanlar süreçle ilgili temkinli davranıyor ve kendilerini güvende hissetmiyor. Barışın gerçek anlamda hissedilebilmesi ve toplumsallaşması için devletin beklenen adımları bir an önce atması gerekiyor” diye belirtti.    Belgesel süreci    Bakur belgeselini, 2013-2014 yılları arasındaki barış sürecinde çektiklerini belirten Ayşe Çetinbaş, sürecin bozulmasının ardından belgeselin yargılama konusu haline getirilmesine ilişkin şunları söyledi: “O zamanlar PKK’nin Türkiye’den gerillalarını çekmekle ilgili bir sözü vardı. Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu, geri çekilmenin duyurulduğu o meşhur basın toplantısına gitmişti ve bir gazeteci olarak bu tarihi anı kaydetmek istemişti. Belgeselci arkadaşı Çayan Demirel’e, bu süreci birlikte takip etmeyi teklif etti. Sonrasında da Çayan’la beraber bu tarihi anı kaydetmek için kolları sıvadılar ve ekibimizle birlikte kamplara gittiler. Ancak geri çekilme süreci bir anda durdu ve herkes olduğu yerde kalmaya devam etti. Böylece belgeselimiz, bir ‘geri çekilme sürecini’ anlatan bir film olmaktan çıktı; genel olarak gerillaların gündelik yaşamlarını, neden dağa çıktıklarını ve orada nasıl kaldıklarını anlatan bir belgesel haline geldi. Aslında barış sürecine böyle bir çalışma ile katkı sağlamayı ummuştuk. Film bittiğinde Diyarbakır’da büyük bir gala yapmayı planlıyorduk. Sinemalarda Bakur belgeselimizi göstermeyi düşünürken barış süreci sekteye uğradı ve malum, özellikle 2015-2016 yılları arasında korkunç olaylar yaşandı.”    ‘Hakların güvence altına alınması gerekiyor’   Bakur belgeselinin yönetmelerine “örgüt propagandası” yaptıkları iddiasıyla dava açıldığını anımsatan Ayşe Çetinbaş, “Yıllarca bu dava sürdü. Önce dört buçuk yıl hapis cezası istendi. Ardından istinafa götürdük ve karar bozuldu. Şu an yerel mahkeme iki yıl bir ay ceza verdi. Dava Yargıtay aşamasında. Kısacası, barış sürecine katkı sunarız diye düşündüğümüz bu belgesel, mahkemede bir suç unsuru olarak yargılanmamıza neden oldu. Süleymaniye’de silahlar yakıldığı seremonide herkes oradaydı. Bu tarihi ana tanıklık etmek için ana akım Türk televizyon kanalları da oradaydı. Ama 12 yıl önceki tarihi ana tanıklık etmek için biz gittiğimizde, ‘terör örgütü propagandası’ yaptığımız iddiasıyla dava açıldı. Bunların tekrar yaşanmaması için, örneğin anayasal hakkımız olan ifade özgürlüğüne saygı duyulmalı; barışa katkı sunan her kesimin anayasal hakları güvence altına alınmalıdır” sözlerini ekledi.     ‘Üstü kapatılan konulara dair bellek oluşturuyoruz’   Belgeselciler olarak toplumsal hafızayı kayda geçirdiklerini dile getiren Ayşe Çetinbaş, devletin yok saymaya çalıştığı olayları görünür kılmaya çalıştıklarını belirtti. Ayşe Çetinbaş, “Bizler aslında devletin yapması gereken şeyleri yapıyoruz. Bir ülkede yaşayan vatandaşların tarihsel olarak yaşadıklarının belleğini tutması gereken devletlerdir. Ancak belli şeyleri yok sayarak kendi ideolojilerine uygun bir tarih yazmaya çalışıyorlar. 38 Dersim Katliamı bunların bir örneğidir. Resmî rakamlara göre bile on binlerce insanın hayatını kaybettiği bir katliamdan bahsediyoruz. Bugün devlet bile ‘katliam’ kelimesini kullanıyor; ama o dönemde yaşananlarla ilgili bir yüzleşme süreci başlatmıyor. Peki, kim yaptı bu katliamı?! Yüzleşmeyi bırakın, konuyla ilgili yapılmış çalışmalara bile sansür uyguluyorlar. 38 belgeselinin yönetmeni Çayan Demirel, kendisi de Dêrsimli, filmi yaptığı dönemde hâlâ hayatta olan tanıklarla röportajlar yaptı. Bu bellek çalışmaları, gelecek kuşaklara aktarılması gereken çok önemli işlerdir. Belki biraz ütopik gelebilir ama bunu aslında devletin yapması gerekir. Devlet eğer bugün gerçekten o dönem yapılanları bir katliam olarak görüyorsa, sorumluluğunu da üstlenip her şeyi ortaya çıkarmalı, araştırmalıdır. Oysa böyle bir şey olmuyor. Biz bağımsız belgeselciler olarak, daha çok üstü kapatılan konuların kaydını tutuyor, bir bellek oluşturuyoruz. Dolayısıyla hem bugün hem de gelecek için yüzleşme sürecine katkı sunuyoruz. Neticede tüm bu yaşanan korkunçlukları görüp gözümüzü yumduğumuzda, insanlıktan çıkmış oluruz. O nedenle daha sağlıklı bir toplum oluşabilmesi için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz” şeklinde konuştu.     ‘Sanatçılar yüzleşmeye katkı sunabilir’   Ayşe Çetinbaş, son olarak şunları söyledi: “Bir sene önce barış, gündemde bile değilken bugün geldiğimiz noktada pek çok şey değişti. Bu anlamda barış adımını atmak görece kolay; ancak bugüne kadar yaşanmış süreçlerle yüzleşmek, kuşaklar boyu sürecek bir iştir. Sanatçılar, bu yüzleşme süreçlerine çok önemli katkılar sunabilir. Ateşkes sağlanabilir, ancak barışın toplumsallaşması bir günde olacak bir şey değildir. Kalıcı barış için toplumun tüm kesimlerinin sürece aktif olarak dâhil olması gerekir. Bunun için de yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Her şeyden önce, bütün siyasi tutsaklar bir an önce serbest bırakılmalıdır” ifadelerini kullandı.