'Bizim anladığımız barışın içinde demokrasi var özgürlükler var' 2025-08-09 09:02:20   Rozerin Gültekin    İSTANBUL - Sanatın maruz kaldığı saldırılara ve sanatın barışın inşasındaki rolüne dair konuşan Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi üyesi Belgesel Sinemacı Elif Ergezen, “Barışı biraz biz tanımlayalım. Barıştan herkes ne anlıyor? Bu gerçekten önemli bir mesele. Bizim anladığımız barışın içinde demokrasi var, özgürlükler var, ifade özgürlüğü ve adalet var. Barış; uzun bir iyileşme sürecidir. ” dedi.    Kültür ve sanat alanı, yaşamın her noktasına nüfuz eden özel savaş politikalarının ilk hedeflerinden biri haline gelirken, bu kuşatmaya boyun eğmeyen sanatçılar Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi çatısı altında bir araya geldi. İnisiyatif, sansür ve otosansür başta olmak üzere kültür sanat dünyasında yaşanan hak ihlallerini görünür kılmak ve sanat üretimlerini özgür bir ortamda sürdürebilmek için mücadele ediyor. Türkiye ve Kürdistan’da Ekim ayından bu yana temel gündemlere dair sözünü cesurca kuran inisiyatif, son olarak düzenlediği "Barış Forumu" ile ayrımcı ve baskıcı politikalara karşı net bir duruş sergiledi. Forumda, kalıcı bir barışın inşasında sanatçıların ve tüm toplumsal kesimlerin aktif sorumluluk üstlenmesi gerektiği vurgulandı.   İnisiyatif üyesi belgesel sinemacı Elif Ergezen, sanatın karşı karşıya kaldığı baskıları ve barışa katkı potansiyelini değerlendirerek, sanatın sadece estetik bir alan değil, aynı zamanda direnç ve inşa gücü taşıyan politik bir araç olduğunu ifade etti.   ‘Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi’   2015 yılından bu yana derinleşen savaş politikaları ile toplumun çok ağır şeyler yaşadığını dile getiren Elif Ergezen, gerçekleşen saldırılardan sanat alanının da fazlasıyla etkilendiğini ifade etti. Elif Ergezen, “Gittikçe demokrasiden uzaklaşan, otoriterleşen ve şiddeti bir devlet politikası olarak her alanda oldukça sert şekilde uygulayan bir sistem oluştu. Bunun sonucunda ise kültür-sanat alanında ciddi sansür, otosansürün yaygınlaşması, içselleştirilmesi ve normalleşmesi gibi bir süreç yaşadık. Dolayısıyla kültür-sanat alanında üretmek, birlikte bir şeyler ortaya koymak, film yapmak hep zordu ama filmleri göstermek gittikçe daha da zorlaştı. Bu ülkede özellikle Kürt sinemacıların ve sanatçıların yaşadığı sansür, baskılar ve şiddet çok önceden beri vardı. 10 Ekim'de emek ve demokrasi etrafında birleşmiş; Türkiye'nin bütün demokratik, özgürlükçü ve ilerici gruplarının, sivil toplum örgütlerinin, inisiyatiflerinin Ankara'nın göbeğinde yapacağı bir barış çağrısında çok ağır şeyler yaşandı. Sonra Sur’da yaşananlar ve onun getirdiği birçok yıkım, hafızalarda asla silinmeyecek büyük, derin acılar oluşturdu. Bunlar umutsuzluk ve bıkkınlık yarattı. O yüzden ‘biraz silkelenelim’ diye Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi’ni kurmak istedik. Hepimiz aynı şeyleri hissediyoruz ama bir araya gelelim, konuşalım, dertleşelim, sonra bakalım ne yapabiliriz? Bundan bir çıkış var mı? diyen ve bu gücü birbirimizde bulacağımıza inanan insanlar olarak bir araya geldik” dedi.     ‘Hepimiz çağrının bir ucundan tutmalıyız’   “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısını olumlu bulduğunu belirten Elif Ergezen, bunun topluma ve toplumda üreten, düşünen, yazan, çizen pek çok insana sorumluluk yükleyen bir çağrı olduğunun altını çizdi. Elif Ergezen, “Sanat alanında emek veren emekçiler olarak, bu çağrıyı hepimiz bir ucundan tutmalıyız diye düşünüyoruz. Çünkü bu sadece silahların bırakılmasından ibaret bir şey değil. O, yalnızca bir başlangıç ama sonrası uzun ve zorlu bir süreç. Geriye dönük olarak; tüm hak ihlalleri, faili meçhuller, cinayetler, katliamlar… Bildiğimiz ve bilmediğimiz, ancak acısı mutlaka toplumsal hafızamıza kazınmış ve hissettiğimiz tüm yaşanmışlıklar için toplumun her kesiminin bir araya gelebileceği, barışı ve tüm bunları konuşabileceği bir yüzleşme zeminine ihtiyaç var. Peki bunu kim yapabilir diye sorduğumda, cevabım şu: Bunu yalnızca siyasetçiler yapamaz. Bunu ancak bizler yapabiliriz; yani halk olarak biz yapabiliriz. Bu süreç, özellikle sanatçıların; üreten, yazan, çizen herkesin ucundan tutabileceği bir süreçtir. Bu olmazsa zaten hiçbir şey sonuçlanmaz, hiçbir şey ilerlemez. Silahlar bırakıldıktan sonra, yapılması gereken şeyler bitmiyor. Tam tersine, asıl o noktadan sonra bizim demokrasiyi konuşmaya ve daha özgürce nefes alabileceğimiz bir ülkenin zeminini birlikte yaratmaya ihtiyacımız var, diye düşünüyorum. Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır’da İHD’nin düzenlediği yüzleşme toplantısında çok duygulandım ve umutlandım. Bu tür yan yana gelişleri daha fazla organize etmek çok önemli” diye belirtti.     ‘İfade özgürlüğü açısından nasıl alanlar açabiliriz’   En son inisiyatif olarak gerçekleştirdikleri Barış Forumu’nda yapılan tartışmalarda, yıllar içerisinde barış için atılan adımların hatırlatılmasına ihtiyaç duyulduğu fikrinin öne çıktığını söyleyen Elif Ergezen, “Barış süreci bir anda başlayan bir süreç değil. Barış; pek çok insanın alın teriyle, kanıyla, canıyla ödediği bedellerle dillendirdiği bir taleptir. Dolayısıyla bunları hatırlamak önemli. Bu geçmişi hatırlatacak işler yapılabilir. İfade özgürlüğünden bahsedebileceğimiz bir ülkede yaşamıyoruz. Bu yüzden, ifade özgürlüğü konusunda nasıl alanlar açabiliriz, buna daha çok kafa yormamız gerekiyor. Çünkü ifade özgürlüğü, sanatın tartışmasız en temel özgürlüklerinden biridir. Kolektif olarak bir şeyler yapmanın, yan yana gelmenin ve katılımı artırmanın önemi üzerine konuştuk. Bu çalışmaları yalnızca yankı odalarında, kendi içimizde değil; daha geniş kesimlerle nasıl yapabiliriz, sanatı bunun için nasıl yönlendirebiliriz, bunun için neler yapılabilir üzerine fikirler paylaştık. Bu da çok önemli ve anlamlıydı. Yaşanan her şeyin, tüm acıların bir şekilde bilinmesi, kabul edilmesi ve onarılması lazım. Aksi halde toplumsal barışın hakiki bir şekilde kurulabileceğine inanmıyorum. O zaman ortaya çıkacak şey, yalnızca göstermelik, yüzeysel ve tepeden inme olur” diye belirtti.    ‘Artık savaş belgeselleri yapmak istemiyoruz’   Yıllar önce, “Artık savaş belgeselleri yapmak istemiyoruz” eylem çağrısını anımsatan Elif Ergezen, “Bu slogan bana o zaman da çok anlamlı geliyordu; bugün ise daha da anlamlı geliyor. Çok incinmiş bir adalet duygumuz var ve bu duygunun yeniden tazelenmesine ihtiyacımız var. Biz elimizden geleni yapacağız. Bunu arkadaşlarımıza da borçlu olduğumuzu düşünüyoruz. 10 Ekim’de hayatını kaybedenlere, kaybettiğimiz birçok güzel insana çok şey borçluyuz. Süreç buraya kadar gelmişse, elimizden gelen ne varsa yapmamız gerektiğine inanıyorum. Bu bir sorumluluk. Herkesin önüne bunu bir ajanda olarak koyması ve merkeze alması çok önemli” sözlerini kullandı.    ‘Barışı biraz biz tanımlayalım’   Elif Ergezen son olarak şunları dile getirdi: “Özgürlük ortamını sağlayabilirsek, bunun sanata inanılmaz bir yansıması olacak. Şu anda muhalif bir şey söylemek, birilerini rahatsız edecek unsurlar içeren bir filmi göstermek bir yana; sokakta yüksek sesle bir şey söylemeye bile çekinir hale geldik. Ciddi bir baskı altındayız. İçimizden geldiği gibi üretemiyor, konuşamıyoruz. Bu, herkes için geçerli. Bu durumun ortadan kalkması gerekiyor. Her şeye rağmen biz direnerek üretmeye çalışıyoruz. Ama direnemeyen, korkan insanlar da var. Onlara karşı katı yaklaşamıyorum; çünkü gerçekten ertesi gün gözaltına alınabilir, hapse atılabilir, işinden olabilir ya da başka türlü baskı ve şiddetle karşı karşıya kalabilirler. Biz, insanın insanca yaşadığı; inançlarıyla, kimlikleriyle, düşünceleriyle insanların yan yana gelip tartışabildiği bir dünyayı kurmak istiyoruz. Süreci gerçekten demokratikleşmeye doğru evirebilirsek, bu herkes için büyük bir kazanım olacak. Barışı biraz biz tanımlayalım. Barıştan herkes ne anlıyor? Bu gerçekten önemli bir mesele. Bizim anladığımız barışın içinde demokrasi var, özgürlükler var, ifade özgürlüğü ve adalet var. Barış; uzun bir iyileşme sürecidir. Süreç şu ana kadar hızlı ilerledi ama bundan sonrasının zaman alacağını düşünüyorum. Sabırlı olmak gerekiyor. Barış için hayatını, ömrünü vermiş herkese selam olsun.”