Êzidî kadın olmak…
- 09:07 7 Mart 2022
- Kadının Kaleminden
“İçindeki dünyayı büyütmüş dışındaki dünyayla buluşmaya çalışan bir kadın. Uçurum kadar sessiz ama içinde kadim çığlıklar taşıyan bir kadın. Kâfir deyip cariyeleştirenlere, sen kadınsın deyip kapı eşiğinde yer gösterenlere, gönül ve anlam gözünü köreltenlere inat bu dünyada ben de varım diyen bir kadın.”
Sitî Roz
Êzidî kadın olmak varlığın en çetrefil hallerindendir. Acılar ve bayramlar, kutsallar ve sıradanlıklar, korku ve direniş, sevgi ve güvensizlik çok iç içedir. Mitolojik hayat ile internet dünyası bir aradadır. Aşılamayan acılarla ve yaşanmamış sevgilerle kah öyle kah böyledir. Bütün kadınlar gerçeği kat kat ve yoğun yaşarlar aslında bilinçli ya da bilinçsiz. Êzidî kadınlarda bu katmanların tümü günlük yaşamın parçasıdır. Binlerce yıl öncesi gibi ve yarın olacakları yaşamaya hazırlanıyor gibi.
Saçlarını mora boyamış genç bir Êzidî kadını…2014 soykırımında Êzidî halkını korumak için dağlardan gelen gerillaların eğittiği Şengal savunma güçlerine katılarak DAİŞ’e karşı savaşmış. Uzun süre askeri alanda kaldıktan sonra sivil toplumsal çalışmalara girmiş. Daha önce Êzidî kadınların hiç katılmadığı toplumsal çalışmalara. Halkını ve kendini arayan bir kadın. İçindeki dünyayı büyütmüş dışındaki dünyayla buluşmaya çalışan bir kadın. Uçurum kadar sessiz ama içinde kadim çığlıklar taşıyan bir kadın. Kafir deyip cariyeleştirenlere, sen kadınsın deyip kapı eşiğinde yer gösterenlere, gönül ve anlam gözünü köreltenlere inat bu dünyada ben de varım diyen bir kadın. Binlerce yılın yükü altında kocamış bir ihtiyar, modernizmin yoldan çıkaran cafcafında emekleyen bir çocuk gibi yolunu bulmaya çalışan bir kadın.
14 yaşında DAİŞ’in eline düşmüş, Libyalı bir DAİŞ üyesinden iki çocuğu olmuş sonra çocuklarıyla birlikte QSD tarafından kurtarılan diğer bir genç kadının yaşadıkları ise 21’inci yüzyıl trajedisi. Hayatının birkaç yılına birden çok din, ülke, kültür, savaş, nefret, acı girmiş genç bir kadın. Birbirine ölüm kadar uzaklaştırılan iki dinin arasında ezilmiş çıkmaza alınmış. Bütün din kimlikli kapalı toplumlarda olduğu gibi Êzidîler de dışarıdan evlilikleri büyük günah sayarlar. Başka bir dinin mensubuyla ilişkilenmek dinden aforoz edilme sebebidir. 2014’deki DAİŞ soykırımında kadınların zorla kaçırılmış olması dikkate alınarak bir istisna yapılmış ve kurtarılmaları halinde Êzidî toplumunun üyeleri olarak yaşayabileceklerine karar verilmiş. Bu kararı veren Êzidî ruhani meclisi tek bir şart koyuyor. Geri dönen kadınlar DAİŞ’li adamlardan doğan çocuklarını getirmeyecekti. O çocuklar Êzidîliğe kabul edilmiyor. QSD’nin kurtardığı kadınlar çocuklarını mecburen Rojava Reveberiya Xweser himayesindeki çocuk yurtlarına bırakarak kendi halklarına dönebildiler. Bir yanda varoluş kimlikleri, toprakları, toplumları diğer yanda tecavüz sonucu da olsa doğurdukları çocukları. Esaretten kurtulan bu kadınların toplumları ile çocukları arasında seçim yapmak zorunda kalması soykırımın trajedilerinden biri. Daha da acı olan kadınların bu çıkmazını çıkarları için kullananların olması. KDP, çocuklarına ulaşmak isteyen kadınların dini hassasiyeti ile analık güdüsü arasındaki çıkmazını kendi çıkarlarına yönlendiriyor. Çocuklarına ulaşmak isteyen kadınların Êzidî toplumundan ayrılmasına DAİŞ’li adamların ailelerinin yanına ya da kocalarını savaşta kaybeden DAİŞ’li kadınların yanına yönlendiriyor. Sırf bunun için oluşturulan kuruluşlar var. Evet, kadınların çocuklarına ulaşması gerekir ama bunu tecavüze uğradıkları, defalarca satıldıkları bir ortama geri dönme pahasına kabul etmeleri çaresizliğin resmi. Tam bir trajedi. Kurtarılan kadınların çocukları sorununu kadın ve çocukların özgürlüğüne ve onurlu yaşamlarına hizmet edecek biçimde çözmek gerekir. Kadın, aile, çocuk, toplumsal gerçeklik gibi konularda cinsiyetçiliği aşan toplumsal özgürlükçü bakış kazandırmak ve yaşamı bu anlayışla yeniden inşa edebilmelerine yardımcı olacak zeminler oluşturmak gerekiyor. KDP’nin uyguladığı ölümlerden ölüm beğen misali hem kadını hem çocuğu hem de toplumu mağdur eden bir yol. Soykırım acılarının üstüne inşa edilen bir sömürü çarkı.
Bu kadınlar sadece çocukları üzerinden sömürülmüyor aynı zamanda toplumsal savrulmanın aracı haline getirilmek isteniyor. KDP, batılı devletlerle anlaşarak Êzidîlerin Şengal’den çıkarılmasını DAİŞ’ten kurtarılan kadınlara dayandırıyor. DAİŞ’ten kurtarılan her kadının ailesiyle birlikte Avrupa’ya çıkma yolunun açılması, kurtulan kadınlara ve çocuklara bir ticaret aracı gibi bakılmasına neden oluyor. DAİŞ’in elinden kurtulan her kadın Avrupa’ya çıkmanın anahtarı haline getirilmiş durumda. Bu da başka bir trajedi. Avrupa devletleri Êzidîlerin kendi kaderleri hakkında söylediklerine kulaklarını kapatırken, KDP’nin bu kirli politikalarını destekliyor. Üstelik kamplarda tutulan Êzidîler Kürdistanlı değilmiş, dışarıdan gelen yabancılarmış gibi göçmen statüsüyle para yardımında bulunuyor. KDP Êzidîleri para kaynağı gibi görüyor. Bu arada Êzidîlerin dünyaya savrulması Şengal’i Êzidîsizleştirme ve Müslümanlaştırma amacına zemin oluşturuyor.
Soykırım devam ediyor yani. Soykırım salt fiziksel tahribatlar yaratmazlar. Asıl tahribat toplumsal değerlerde yaşanan savrulmadır. Soykırım yaşayan toplumlara korku, güvensizlik, huzursuzluk siner. Öz güven sorunu yaşarlar, dayanak arar, bulamazlarsa en rahat çözebilecekleri sorunlar karşısında bile erken pes ederler. Doğal yaşam değerlerini kaybetmekle körü körüne bağlılık arasında mekik dokurlar. Hem çok acılı hem çok savrulma eğiliminde olurlar. Umut bulamazlarsa kaçış halinde olurlar. Düşman saldırılarıyla baş edememek kendilerinden kaçmalarına yol açar. Başkaları gibi yaşamak başkaları gibi olmak isterler ve bu oldukça, yitirirler orijinlerini. Manevi-maddi yıkımın yarattığı boşluğu doldurmaya çabalarlar. Anlamlı bir çıkış yapabilirlerse küllerinden yeniden yeşerir bulamazlarsa maddi yaşama yoğunlaşırlar. Soykırım yaşayan halklara yardımcı olmak bu gerçeği dikkate alarak yaklaşmayı gerektirir. Onları topraklarından, kültürlerinden koparan, anlamlı bir çıkışa yöneltmeyen her politika soykırımı derinleştirir. KDP, Êzidîlerin bu zorlu sürecinde tamda bunu yapıyor, soykırımı derinleştiriyor. Şengal’den çıkmalarını, din ve kültürlerinden uzaklaşmalarını, bireysel çıkarlarından başka bir şey düşünemez hale gelmelerini, güdüleriyle yaşamaya odaklanarak yozlaşmalarını sağlamaya çalışıyor. KDP Êzidî kültürünü yok etmeye çalışıyor. KDP’nin bu politikalarına karşı çıkmak soykırımı durdurmak için şart. Êzidîlerin kendilerine güvenmelerini, iradeleşmelerini, sorunlarıyla yüzleşerek öz güçleriyle çözmelerini, kendilerini korumalarını ve yönetmelerini sağlamaya yardımcı olmak Êzidî soykırımına karşı insanlığın boynunun borcudur. Êzidî kadınlarının özgürlük bilinciyle ayağa kalkmasına yardımcı olmak bütün bölge ve dünya kadınlarının özgür yaşam sorumluluğudur.
Diğer yandan Şengal’de Êzidî kadınlar ve halkın özgürlüğüne inanan ve bunun için ayağa kalkan mücadele eden bedel ödemekten çekinmeyen çok fazla kadın var. İnanılmaz dirençli, ilkeli, asil ruhlu kadınlar var. Kocasını Irak-İran savaşında kaybettikten sonra oğlunu ve kızını kimseye dayanmadan ve üstelik duruşuyla toplumda önemli bir saygınlık kazanarak tek başına büyüten Ş. Mervan Bedel’in anası gibi kadınlar. Yadê Xoxê… KDP istihbaratı Türk devletinin saldırısında şehit düşen tek başına büyüttüğü oğlunun yetim kalan dört çocuğunu da aynı ahlak ve özgür yaşam bilinciyle büyütme kararlığında olan ana. Onun gibi diğer yürekli analar eğitimli olmamayı, yaşlarını ve en önemlisi de toplumsal cinsiyetçiliği engel olmaktan çıkarıyor, eğitim görüyor, Şengal topraklarının, iradelerinin ve kültürlerinin korunmasında eylemlerin başını çekiyor, diplomatik-siyasi sorumluluklar üstleniyor, kadınların toplumsal cinsiyetçilikten kaynaklı sorunlarının çözümüne öncülük ediyor, yeri geldiğinde özsavunma duruşuna geçiyor. Bu ruhla genç ve cesur analar Şengal’deki özgür demokratik yaşam mücadelesinin öncüleridir. Toplumsal ve kadın özgürlük ihtiyacının dipten gelen dalgalarıdır. Soykırım gerçeğini de bu kadınların mücadelesi aşacak.
Bütün kadınların 8 Mart’ı kutlu olsun…