Duydunuz mu?
- 09:04 18 Aralık 2021
- Kadının Kaleminden
“Bağımlılıkla uyuşturulan genç, yarın gözlerinin önünde her saniye eriyerek biten senin çocuğun. Ahlaki değerleri ile oynanan senin değerlerin. Yoksulluk karşısında çaresiz kalıp intihar ettirilen senin bir yanın. Taciz edilen savunmasız çocuk senin çocuğun. Düşüncesi, sözcükleri, yaşamı hapsedilen, çalınan senin hayatın. Katledilen, hakları elinden alınan kadın sensin. Ve zindanlarda direnen tutsaklar senin direnen yanın.”
Gülbahar Alpsoy
Duydunuz mu; bu ülkede adalet ve insanlık vebaya yakalanmış ve çaresi bilinmesine rağmen iyileştirilemiyormuş, çünkü iyileştirilmesi bir mucizeye bırakılmış. Hadi herkese geçmiş olsun.
Bir yılda 300 kadın katledilmiş, ‘olsun hakketmiştir diğer kadınlara ders olsun! Olsun ki sesi kısık başı eğik erkeğin kölesi olduğunu unutmasın.’ Yarınlarımız dediğimiz geleceğin gençleri uyuşturuluyormuş, kadın erkek fark etmez toplum fuhşa batırılmış, olsun asi olacaklarına her şeyi sorgulamaktansa emirlere itaat eden zihni uyuşmuş yürüyen ölü bedenler olsun. Bilinçli olup ahlaki politik bir toplumun öncüsü olacaklarına bilinçsiz verili toplumun birer koyunu olsunlar.
Doğruyu konuşan zindana ya da mezara, yanlışı konuşan mevkiye gelmiş, halkın refah ve özgürlüğü için kavga eden zalime değil; topluma zararlı görülmüş! Görülsün yanlış hayat, yanlış yaşansın yoksa nasıl yükselir sırtımızda iktidar. Yanlışı doğru gibi görmek çok da zor olmasa gerek, en azından hakikat için mücadele etmek kadar yakıcı değildir. Aman ha yakmayın hakikat uğruna kendinizi. Çocuklar taciz edilmiş, “çocuktur hayal görmüştür” eril sistemin sevgi anlayışı bu kadar da sorgulanmamalı.
İnsanlık açlıkla, işkenceyle, zindanlarla köleleştirilmeye, boyun eğdirilmeye, itaat ettirilmeye, susturulmaya çalışılmış. Olsun açlıktan, yoksulluktan gerekirse ölünür; önceden de açlık yok muydu? Vardı tabii! Hem de midelerine koyacak “kuru ekmekleri” dahi yoktu. Şimdi midemize kuru ekmek bile giriyorsa, nefes alabiliyorsak şükretmemiz gerekiyor. Şükretmek halkın görevidir, halk şükretmeli ki iktidar doysun, iktidar şükretme zahmetine girmesin, onun daha büyük işleri var, o iktidar ki ülkeyi kurtaracak, o iktidar ki kendisine karşı gelenleri bir bir zindanlara tıkacak, o iktidar ki “özgürlük ve eşitlik istiyoruz” diyen kadınlara saldıracak! Hem iktidar dediğin böyle şükreden bir halk karşısında ne diye böyle bir zahmette bulunsun.
Duydunuz mu; zindanlardan çıkan tutsakları çiçeklerle değil, tabutla karşılıyorlarmış. Olsun zindandır olur böyle şeyler abartmamak gerek.
Duydunuz mu; sizi bilmem ama mucizelere inanmam. Mucize biziz. Anlamlı bir yaşamın bu kadar anlamsızlaştırıldığı, korkuyla sessizliği doğuran bir akıl ile yürümek, yaşamak ne kader ne de zorunluluktur. Geleceği korumak adına sessiz kalmak geleceğin ölümüdür.
Sokakta, evde, zindanda öldürülen yabancı değil; yarın senin kapını çalan bir haberdir bu. Bağımlılıkla uyuşturulan genç, yarın gözlerinin önünde her saniye eriyerek biten senin çocuğun. Ahlaki değerleri ile oynan senin değerlerin. Yoksulluk karşısında çaresiz kalıp intihar ettirilen senin bir yanın. Taciz edilen savunmasız çocuk senin çocuğun. Düşüncesi, sözcükleri, yaşamı hapsedilen, çalınan senin hayatın. Katledilen, hakları elinden alınan kadın sensin. Ve zindanlarda direnen tutsaklar senin direnen yanın.
Böyle gitmez, “yanlış hayat doğru yaşanmaz” demek, buna inanmak gerek. Buna inan ki umudunu diri tut! Umudunu diri tut ki kazanan sen ol, kaybeden onlar!