Krizler, çözümler ve derinleşen kadın yoksulluğu
- 09:03 5 Ekim 2021
- Kadının Kaleminden
“Eşbaşkanlık sisteminin terörize edilmesi, bir yönüyle yeni rejimin yöntemiyle kadınların ‘seçme ve seçilme’ hakkının gaspı ile ‘yönetim ve üretim ilişkilerine’ ulaşma imkanları da ortadan kaldırılmıştır. Kadın yoksulluğu mücadelesinin ekonomik boyutundan, eğitim, sağlık, siyaset, sanat, spor vb boyutlara kadar bir bütün olarak Kürt kadın hareketinin kadınlarla birlikte inşa ettiği sisteme karşı kadınların dışlandığı bir sistem inşa edilmeye çalışılmıştır.”
Halide Türkoğlu
İlkim krizi, pandemi krizi, sistem krizi, rejim krizi derken çoklu krizlerle yaşam mücadelesi vermekteyiz. Her krizle yoksullaşıyoruz. Zaten kadınlar olarak tarihsel bir yoksulluğun içinde çırpınmaktayken, krizlerin gölgesinde toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlikler daha da derinleşiyor.
Sorunun tanımında “kadın yoksulluğu” ile “kadınların yoksun bırakılma halleri” birlikte ilerlemektedir. Bu yönüyle toplumsal, kültürel, ekonomi- politik ve yapısal bir ayrımcılığın yaşam koşullarımız üzerinde etkilerini ayrı bir mesele olarak ele alamayız. Bizler kategorileştirildikçe, terörize edilen ve yoksun bırakılma hallerimizle yoksulluk sisteminin döngüsünün içine itilmeye çalışılıyoruz.
Kadınların güvencesiz çalışma şartları ile askıya alınan demokrasi meseleleri hayatlarımız üzerinde ayrı politikalar değildir. Üretim ve yönetim ilişkileri neleri tüketeceğimize ya da nasıl yaşayacağımıza da karar vermektedir. Tıpkı,“Küresel ekonomik bir kriz söz konusu” sözüyle başlayıp yoksulluğu biz kadınlara kader gibi anlatılarla, cinsiyetçi seferberlik - dış güçler masallarıyla soslayıp; lokma diye sunmalarına karşı “makul kadınlık” ve “öteki kadınlık” hallerimizin de olumlayamadığı bir dönemi yaşamaktayız. Çünkü bizden her çalınan değer birkaç adamı zengin ediyor, bizden çalınan her hak bir adamı sınırsız yetkili kılıyor.
Kadınların alanlardaki hakları gasp ediliyor
Özcesi, merkezileşen yönetimin ağları, evlerden sokaklara kadar sermaye ve iktidarı sürekli beslemeye dönük kendini kurgulamaktadır. Bu erkek egemen sistem kurgusunda kadınların her alandaki hakları her geçen gün gasp edilmektedir. Bu yüzden, Türkiye’de mücadele yürüten biz kadın hareketleri “yerel demokrasi, özerklik ve toplumsallık” olgularını hem demokrasi sorunu hem de yoksullukla mücadele tartışmalarında iç içe ele alabiliriz.
Doğal affet, savaş, göç, salgın, ekonomik krizler en çok kadınların yaşamlarını etkilemektedir. Ancak Türkiye’de mevcut AKP-MHP hükümeti, merkezi olarak bu meseleleri anti-demokratik uygulamalarla krizleri derinleştiren bir politika izlemektedir. Kayyum atamalarıyla yerel demokrasi salt bir yıkıma uğratılmamıştır. Eşbaşkanlık sisteminin terörize edilmesi, bir yönüyle yeni rejimin yöntemiyle kadınların “seçme ve seçilme” hakkının gaspı ile “yönetim ve üretim ilişkilerine” ulaşma imkanları da ortadan kaldırılmıştır. Kadın yoksulluğu mücadelesinin ekonomik boyutundan, eğitim, sağlık, siyaset, sanat, spor vb boyutlara kadar bir bütün olarak Kürt kadın hareketinin kadınlarla birlikte inşa ettiği sisteme karşı kadınların dışlandığı bir sistem inşa edilmeye çalışılmıştır. Özerk ve toplumsal bir örgütlenme olan HDP’li belediyelerdeki kadın sisteminin erkek iktidar tarafından gasp edilmesinin sonuçlarını kadınlar olarak çoklu krizler içinde yaşamaktayız.
Barınamıyoruz hareketi bir öğrenci, yoksul-yoksun hareketidir
Yerel dinamik olan belediyeler, STK’ler, inisiyatifler, birlikler gibi oluşumlar yerellerin toplumsal cinsiyete duyarlı dönüşümünde büyük bir rol oynamaktadırlar. Hesaba katılmayan kesimlerin hesaba katılmasına ve politik özneler olarak demokrasinin gelişiminde yer almakla kalmayıp tüm dezavantajlı hallerle mücadeleyi yükseltmektedir. Yerel yönetimlerin kadın ve dezavantajlı kesimlere yönelik bütçe oluşturma meselesi yönetim ve kaynaklara ulaşımın eşit dağılımı ile ilgilidir. Burada demokratik bir katılımcılık esas alındığında yerel-kent meclisleri gibi yurttaşlık hakkının-faydasının ayrımcılık tehlikesinden kurtulmasını sağlamaktadır. Bu oluşumların her birinde merkezi iktidarın gücünü-yetkisini eleştiren politik bir bilinç olduğu için bugün geldiğimiz aşamada tüm bu yerel ve demokratik dinamikler iktidar tarafından her geçen gün daha fazla ‘terörize’ edilmektedir.
Örneğin, “Barınamıyoruz hareketi” bir öğrenci, yoksul-yoksun hareketidir. Türkiye’nin içinde bulunduğu yönetim ve erişim haklarını da en iyi ifade eden eylem-iletişimine sahiptir. Gençlerin yurttaşlık hakkının kısıtlandığı, eğitim hakkının gasp edildiği, insani yaşam koşulları dediğimiz barınmanın olmadığı bir yönetime karşı demokratik taleplerinin karşılanması için özerk hareket etmektedirler. Sorunları da bir o kadar toplumsal bir taleptir. Ancak hükümet tarafından sert müdahalelere maruz kalmakta, her toplumsal eyleme karşı faşist yönetimlerin ortak söylemi olan terörize, marjinal ve öteki olarak kategorize edilmektedirler. Öğrenci, kadın ve gençlik kimlikleri ile birlikte yurttaşlık hakları da ret edilmektedir.
Kadın siyaseti erkek egemen siyaset aklına karşı herkes için siyaseti önermektedir
Kış yaklaşmakta, doğal gaz, faturalar derken ağır bir kış kadınları, öğrencileri, mültecileri ve bir bütün olarak %70 i yoksul olan Türkiye halklarını beklemektedir. Ve ne yazık ki bu tek adam rejiminin yaşadığımız ekonomik ve politik sorunlara bir çözüm sunacağını söylemek bu rejimin zihniyetine aykırı bir durumdur. Öncelikle barınamıyoruz hareketine kadınlar olarak destek sunmalıyız. Kadın öğrenciler yurtsuzluk yüzünden eğitimden uzaklaşma riskini en çok yaşayanlardır. Sadece öğrenciler değil hepimizin barınma krizi sürekli bir hal almaya başlamaktadır. Bunu kamusal bir hizmet olarak talep etmeliyiz. Yerel dayanışma ağları ve yerel dinamikler ile birlikte kolektif çözümler bulmaya çalışmalıyız. Yoksulluğa karşı bir yandan söz kuran, bir yandan eylem geliştiren ve bir yandan da yerel dayanışmaları ören bir programı birlikte geliştirebilmeliyiz.
Diğer yandan siyasetin dönüştürücü gücünü çoğaltmalıyız. HDP kadın meclisinin “kadın yoksulluğuna hayır” kampanyası erkek egemen siyasi partilerden farklı bir stratejiyle kadınlarla buluşması, HDP’nin kadın özgürlükçü fikriyatıyla elbette ilgilidir. Özerk bir örgütlenme olan kadın meclisinin yerelden siyasetin dilini kurma ve görünmek istenmeyen kadın yoksulluğunu birinci ağızdan yoksulluktan etkilenen kadınlarla gerçekleştirmesi, egemen siyasete karşı kadın siyasetini görünür kılmıştır. Kadın bakış açısıyla, deneyimlerle, yerellerle siyaset oluşturmak erkek egemen siyaset biçimlerinden de bizleri kurtarmaktadır. “Barınamıyoruz, geçinemiyoruz, sağlıklı ve temel insani koşullarda çalışamıyoruz, yaşayamıyoruz” diyen kadınlar aslında politikanın ne olması gerektiğini ortaya koymakla kalmayıp, kadından kadına sözlerini ve örgütlenmelere giden yolları çoğaltmaktadırlar. Tarlada, fabrikada, mahallede, grevlerde, cemevinde, klisede, evlerde, tandırda, kamyonlarda ve traktörde kadın siyaseti erkek egemen siyaset aklına karşı herkes için siyaseti önermektedir.
Üçüncü yolu kadınlar olarak açabiliriz
Toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifiyle güçlendirilmiş yerel demokrasi, özgür-eşit yurttaşlar olarak bizlerin politik özneler olmasını sağlar. Temel yurttaşlık güvencesi ve güçlü bir demokrasi kaynakların savaşa, yandaşa, ranta ve yolsuzluklara gitmesine engel olmakla kalmayıp birlikte üretim ve yönetim ilişkilerinin önündeki temel tehlike olan, kutuplaştıran, ayrıştıran ve ayrımcılık üreten bir sistemi de zayıflatacaktır.
Seçimleri bekleyen, oy kullanmakla sınırlı bir siyaset eyleminden ziyade tüm söylediklerimizi yerellerimizden başlatarak nasıl bir ülkede kadınlar olarak yaşamak istediğimizin kararını verebilecek bir kadın ittifakında, dayanışmasında buluşabiliriz. İlkeleri olan, örgütselliği ve programlarıyla kendini toplumsallaştıran bir üçüncü yolu kadınlar olarak açabiliriz. Tek yumurta ikizinden farkı olmayan erkek egemen popülist otoriter siyasetlere mecbur değiliz. Biz kadınlar özerk, yerel ve toplumsallıklarımızla demokratik bir cumhuriyetin kadın özgürlüğü ve eşitliği eksenli kurgusunu da inşasını da oluşturabiliriz.