Bir deneyim olarak Kadının Toplumsal Sözleşmesi ve İstanbul Sözleşmesi

  • 09:07 10 Ağustos 2020
  • Kadının Kaleminden
“İstanbul Sözleşmesi ile ilgili AKP MYK’sı da tartışacakmış. Birincisi AKP MYK’sı, Türkiye Parlamentosu değildir. Ancak kendi yaklaşımını ele alabilir AKP MYK’sına bir öneride bulanabiliriz; sakın imzayı geri çekmekten yana olmayın tarihe kadın katliamının altına imza atan parti olarak geçersiniz”
 
Ayşe Gökkan
 
Bu günkü adı TJA (Tevgerê Jinên Azad) olarak, ırkçı, cinsiyetçi, dini istismar ederek kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran siyasete karşı on yıllardır panzehir olarak demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma ekseninde mücadele etmekteyiz. Bu paradigma ile erkek egemen aile, toplumda egemen erkek ve erkek egemen devletin saldırılarına karşı mücadele aralıksız sürdürülmektedir. Bunun için her türlü saldırıya karşı geri adım atmadık atmıyoruz, atmayacağız. 
 
Kadın deneyimimiz, halkların, inançların, kadınların gelmiş geçmiş tüm devrimlerin (sınıfsal, ulusal, erkek demokrasi devrimleri) giriş, gelişme ve sonuç denen tarihinden ders çıkararak kadın mücadelesi biriktirmekteyiz. Geldiğimiz aşama kadının özgür olmadığı devrimler iç çürümeyle nasıl çöktüğü, kadın örgütlenmeden özgürleşemeyeceği devrimini gerçekleştirmek. Yani bizim devrimimiz zihniyet devrimidir. Zihniyet değişmeden erkek demokrasisi, adaleti kâğıt üzerinde kalıyor, kapitalist modernitede kadın da tüm emeği sömürülerek vitrinde kalıyor.
 
21.yy Kürt kadın hareketi 30 yıllık mücadelesiyle 300 yıllık dünya kadın hareketleri kazanımlarına her 10 yılı 100 koşucusu olarak ulaşıp belediye eş başkanlığı, jineoloji (kadın yaşam bilimi) gibi dünya kadınlarının deneyimlerini çoğaltmakta, ilham olmaktadır. Ancak devletsiz kadınlar olarak kendi deneyimlerini kendi yağında kavrulduğu, Kürt coğrafya ve toplum yapısının egemen erkek yapılanması ile mücadelede var olmayı başarmıştır.
 
1991’den itibaren açılan her kadın derneği devlet tarafından kapatılınca karma örgütler ve siyasi partilerde kadının erkek egemen zihniyeti arasında söz ve irade sahibi olması engellenince bağımsız kadın örgütlenmesinin büyük bir ihtiyaç olarak ortaya çıktığını kendimiz deneyimledik. Bu deneyimle 2001’de bağımsız kadın örgütlenmesi tartışmalarını yürüttük. 2003’de Demokratik Özgür Kadın Hareketi’ni(DÖKH) ilan ettik. Kendi deyimimizle “kadınız, kimsenin namusu değiliz, namusumuz özgürlüğümüzdür” söylemiyle başta aile içi kadına yönelik şiddetten başlayarak mücadele etmeye başladık. Erkek egemen zihniyetin saldırıları bizi yıldırmadı, onların katlettiği namusu olmamaya kararlıydık. DÖKH, kadına yönelik şiddetle mücadele tartışmaları öncelikle Kadının Toplumsal Sözleşmesi çalışmasını bu söylemle başlattı. Tartışmaların sonunda kadını hem şiddetten koruyan hem de şiddeti önleyen Kadının Toplumsal Sözleşmesi metnini ortaya çıkardı. 
 
“Uzmanlarca” hazırlanan bir metin değildi. Sözleşmeye göre; başta ailede olmak üzere yaşamın her alanında kadına yönelik fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik şiddetti
 
Çok eşlilik, berdel, erken yaşta evlendirme, zorla evlendirme, çocuk hak ihlalleri ve çocukların eğitim hakkını engelleme şiddeti
 
Töre, namus, aşk, flört, kıskaçlık cinayetleri, kuma, metres gibi kadına yönelik şiddet ve kadın katliamı niteliğinde olup insanlığa karşı işlenmiş suç olarak kabul edilir gibi kendi deneyimlerimizle kadının beyanı esas alınarak insani, vicdani, ahlaki, hukuki süreç takip edilip cezalandırılır tutumumuzu belirledik.
 
Pratikte uygulanan alanlar; kadının örgütlü olduğu tüm demokratik kitle örgütleri, işçi ve memur sendikaları, yerel yönetim (il genel, belediye, muhtar, stk..) odalar, birlikler vb. örgütlenmeler de üye, delege, emekçi, memur olduğu sendika ve siyasi parti üyesi erkekler, bu sözleşme maddelerini kadını irade olarak kabul edilerek tüzük ve programlarda yer vererek sözleşme maddelerine uymak ve uygulamakla yükümlü olurlar. Belediye eş başkanı bu sözleşmeyi belediyenin emekçi ve memur sendikalarıyla imzalayarak binlerce işçi ve memurun üyesi olduğu ailede kadın üyelerini şiddetten korumanın takipçisi alarak binlerce kadını şiddetten kendini korudu.
 
 Tabi ki Kürt Özgürlük Hareketinin kadın politikalarının itibarlı olması ciddi bir etkendi. Yani kadına yaklaşım demokrasinin ölçüsü olarak itibar kazanabilirdi. Kadına şiddet uygulayan erkek ve çok eşlilik yapan üyesi olduğu örgütten ihraç edilir, maaşı kadına devredilir. Herhangi bir örgütte yönetici konumunda görev alamaz. Herhangi bir karma örgüt üyesi kadının birinci kimliği kadın örgütü kimliğidir, ikinci kimliği karma örgüt kimliğidir. Bununla her seferinde örgütlerde “erkek yoldaş” kılığındaki saldırılardan kadının kendini koruması için kadına yönelik disiplin soruşturması söz konusu olduğunda erkeğin kadını suçlayarak kendini aklamasının önüne geçilir, kadınlar kadının beyanını esas alarak sonuçlandırır. 
 
Kadın sığınma evleri, kadın dayanışma merkezleri, kadın dernekleri, siyasi partide kadın meclisleri, mahalle kadın meclisleri ve karma meclisler, genç kadının bağımsız örgütlenmesi gibi örgütlenmeyi bir öz savunma olarak canlı tutmanın çok ciddi etkisi vardır. Bu erkek zihniyetini hemen değiştirmezse bile şiddet uygulamamak için oto kontrolü sağlamaya kendini zorluyordu. Kürt coğrafyasında devletin yaptırdığı anketlere göre bile 2015’de kadına yönelik şiddet en alt sıralardaydı. 
 
OHAL ile birlikte tüm kurumlar kapatıldı, belediyelere kıyyımlar atandı. Kıyyımlar ilk kadının beyanını esas alan işçi ve memurlarla Kadının Toplumsal Sözleşmesi maddelerini fes etti. Erkek egemen zihniyet hemen erkek egemen devlet zihniyetiyle ortaklaşarak kadına yönelik şiddette kıyyımlar dönemiyle eşleşti. Belediye çalışanlarıyla yapılan kadına yönelik şerh maddeleri fes edilince Ercan Uysalar gibi vahşiler hem de Merdin Belediyesi’nde kadını fuhuşa zorlamaya kadar cesaret kazandı. Neden kıyyım öncesi olmadığının yanıtı ortadadır.
 
DÖKH, KJA, bu günkü TJA aralıksız Kadının Toplumsal Sözleşmesi’ni genişleterek devam ettirmektedir. Ancak devletin kadın düşmanı siyaseti kadın katliamlarını arttırsa da bugün başta Süryani ve Kürt halkı tarafından insanlığın tükürüklerinde çoktan boğulmuş olan Tuma Çelik ve Mahsur Işık vahşi kişiler olarak ilan edilmeleri kadın mücadelesinin sonucudur. Yoksa bugün elini kolunu sallayarak teşhir edilmeden diğerleri gibi ortalıkta dolaşacaklardı. 
 
İstanbul Sözleşmesi de, tıpkı Kadının Toplumsal Sözleşmesi gibi uzun yıllardır Türkiye ve Kürdistan kadın hareketlerinin büyük bir mücadele ve çabasıyla 1 Ağustos 2014 Türkiye Parlamentosu’nun onayından geçmiş sonra devlet tarafından imzalanmıştır. Bu günlerde tüm kadınları ilgilendiren İstanbul Sözleşmesi olarak kapsam ve içeriği barış ve çatışma dönemi de dahil kadına yönelik her türlü şiddetle mücadele sözleşmesinden AKP-MHP devleti imzasını geri çekmeyi tartışma konusu yapmaktadır. 
 
Israrla ve direnerek biz kadınlar diyoruz ki, imzayı geri çekmek kadın katliamlarının altına imza atmak demektir.  
 
Çünkü Kadına Yönelik Şiddet ve Ev içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve ev işi şiddeti ortadan kaldırmayı hedefleyen, bununla mücadelede önlem, destek ve koruma mekanizmalarını ve devletlerin konuya ilişkin yükümlülüklerini belirleyen uluslararası bir insan hakları sözleşmesidir.
 
GREVIO ile İstanbul Sözleşmesi, ilk kez açıkça insan hakkı ihlali ve ayrımcılık olarak tanımlanan taraf devletlerin sözleşmenin getirdiği standartta uyup uymadığını rapor eder. İstanbul Sözleşmesi devleti kadın cinayetlerinden sorumlu tutuyor, devlet cinsiyet temelli ayrımcılıktan ve yaşam hakkı ihlalinden mahkûm edilebilir. Bu Sözleşme, Türkiye’yi onurlandıran bir sözleşmedir, imzayı geri çekmek tıpkı Tuma ve Mahsur gibi insanlığın tükürüğünde boğulmaktır. 
 
Son olarak sözleşme ile ilgili AKP MYK’sı da tartışacakmış. Birincisi AKP MYK’sı, Türkiye Parlamentosu değildir. Ancak kendi yaklaşımını ele alabilir AKP MYK’sına bir öneride bulanabiliriz; sakın imzayı geri çekmekten yana olmayın tarihe kadın katliamının altına imza atan parti olarak geçersiniz. Bu da bir kara sayfa olarak toplumlar tarihine sizin adınızı vahşet harfleriyle yazar. AKP’ye oy veren, içinde yer alan kadınlar unutmamalıdırlar ki İstanbul Sözleşmesi sizi de koruyor. Türkiye de farklı kimlik, inanç, düşünce ve çevrelerden neredeyse tüm kadınlar İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıktı. 21.yy’da tüm kadınları karşısına alan tarihten silinmeye mahkum olduğu tarihte bolca örneklerle doludur.