Hayat cezaevine sığmaz!

  • 09:07 6 Mayıs 2020
  • Kadının Kaleminden
“Tabi tecavüzcüler, çocuk istismarcıları, katiller, mafya babaları, siyasi tutsaklar kadar şansız değiller. Yakın zamanda içinde siyasi tutsakların yer almadığı bir infaz yasasıyla 90 bin tutuklu tahliye edildi. Ve bunlar ya yargılandıkları suçları tekrar işlemeye devam ediyor ya da yarım bıraktıkları işleri daha korkunç şekillerde tamamlayıp tekrar tutuklanıyor.”
 
Suzan Tatlı
 
Tüm dünya ülkelerini kasıp kavuran yeni tip koronavirüs salgınında dünya üzerinde vaka sayısı şimdiye kadar 3 milyonu aştı, her gün dünya genelinde binlerce insan yaşamını yitiriyor ve yaşamını yitirmeye devam edecek gibi de görünüyor. Kimi ülkeler sosyal devlet aklı ve anlayışıyla vatandaşlarını korumak, ölüm oranlarını en aza indirebilmek için gerekli tedbirleri almaya çalışıyorken ve büyük oranda da sonuç alıyorken Türkiye için aynı şeyi söylemek mümkün değil ne yazık ki. Hele ki cezaevlerinde sözde önlemlerle uygulanan korona virüs tedbirleri, cezaevlerinde göz göre göre yaşanacak bir katliamın habercisi gibidir adeta.
 
Her gün, her kanal sürekli  “Evde Kal”,  “Hayat Eve Sığar”  “En Güvenli Yer Evimiz” söylem ve reklamlarıyla insanlara evde kalmaları için çağrı yaparken, cezaevlerinde yaşanan durumun vahametinin devlet nezdinde pek de umursandığı söylenemez.
 
Bizler; demir parmaklıkların diğer tarafındaki tutsaklar isek eğer, kısmen şanslı olan tarafız tabi, işe gitmek zorunda değilsek, çalışmak zorunda kalmıyorsak hele oohh ne ala! sıcacık evlerimizde kalıp hayatı eve sığdırıyoruz!! Evet tamam da! Ya demir parmaklıkların öbür tarafında kalanlar; dört duvar arasında yıllardır zindanlarda tutulan binlerce siyasi tutsak... Onlar nasıl sığdırsın hayatı ceza- EVLERİNE. Bu tutsakların yakınları peki, gidip onlara sorun bir de, hayatı evlerine nasıl sığdırdıklarını, açın o annelerinin, babalarının, eşlerinin kapılarını da, görün o eve nasıl bir cehennemin sığdırıldığını, o yüreklerdeki kıyameti...
 
Bizler mümkün olduğunca belirtilen hijyen kurallarına uymaya çalışırken, cezaevlerine salgın olmasa dahi verilmesi gereken su, sabun gibi temel temizlik malzemelerinin, el hijyeninin ne kadar hayati olduğunu her gün bas bas bağırdıkları zamanlarda bile tutsaklara verilmemesi tutsakların yaşamları konusunda ne kadar hassas olduklarını açıklıyor. 
 
Yine bizler evlerimizde dahi mümkün oldukça sosyal mesafeyi korumaya çalışırken, kapasitelerinin kat be kat üzerindeki doluluk oranıyla, on kişilik koğuşların yirmi kişiyle doldurulduğu koğuşlarda hangi sosyal mesafeyi koruyacaklar.
 
Cezaevlerinde sosyal mesafenin korunması, nefes aldıkları 40 dakikalık haftalık görüşlerin kaldırılmasıyla sağlanıyor!! Haftalardır. Koca devletin bulduğu dâhiyane çözüm bu ne yazık ki.
 
Cezaevlerinde yirmi yılı aşkın zamandır tutuklu olan binlerce siyasi tutsak var keza yine  binlerce hasta, yaşlı ve çocuk.. 
 
Bunca yıl cezaevinde kalıp, temiz havayı bile devlet izniyle aldığınız o kapalı mekânlarda. Hiçbir kronik hastalığınız olmasa dahi, o sağlıksız ve yetersiz beslenmeyle, mevcut bağışıklık sistemiyle,  bu salgınla baş edebilmek mümkün mü! tüm bunlar bile isteye, tutsakların yaşamını hiçe saymak değil de nedir. 
 
Tabi tecavüzcüler, çocuk istismarcıları, katiller, mafya babaları, siyasi tutsaklar kadar şansız değiller. Çünkü bildiğiniz gibi yakın zamanda içinde siyasi tutsakların yer almadığı bir infaz yasasıyla 90 bin tutuklu tahliye edildi. Ve bunlar basında izlediğimiz kadarıyla da ya yargılandıkları suçları tekrar işlemeye devam ediyor ya da yarım bıraktıkları işleri daha korkunç şekillerde tamamlayıp tekrar tutuklanıyor. 
 
Bu da bu salgın ortamında bile siyasi tutsaklara uygulanan politikanın tam olarak düşman hukuku olduğunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Devlet cezaevlerinde tuttuğu tüm tutuklu ve hükümlülerin yaşam hakkından sorumludur, cezaevlerinde tutuldukları sürece de can güvenlikleri bizzat devlet tarafından korunmak zorundadır. Ki bu salgında ev hapsinden tutun da, denetimli serbestliğe kadar alınabilecek çok sayıda tedbir varken bu hukuksuzluğu sürdürmekte ısrar, böylesi hayati ve hassas süreçte bile, dört duvar arasında bu salgın karşısında eli kolu bağlı insanlara, insani ölçülerden böylesi uzak yaklaşmak, siyasi tutsaklara yaklaşım konusunda tamamen ideolojik ve politik bir tavır izlendiğini açıkça gösteriyor.
 
Bizler tutuklu ve hükümlü yakınları olarak bu süreci büyük kaygıyla izliyoruz. Cezaevlerinde salgından kaynaklı yaşanan ölüm haberleri ya da karantinaya alınan tutuklu haberleriyle çok daha büyük bir endişe içine giriyoruz. Devlet tutuklu ve hükümlüler ile ilgili bir an önce bir düzenleme yapmalı ve cezaevlerini boşaltmalıdır. Aksi halde cezaevlerinde bu salgından kaynaklı yüzlerce tutsak yaşamını yitirecek. Böylesi bir durumun yaşanması halinde her ölümün sorumlusu devlet ve bu iktidar olacaktır.