Biz unutmayacağız bilin istedik…
- 09:12 13 Nisan 2020
- Kadının Kaleminden
"Bir anne daha her gece başını yastığa bırakınca “lawo ez qurban” diye sessizce feryat edecek. Ağlayamayan bir anadır Xalise Ana… Kundağına sardığı evladına son bir ninni tutturmuş bir kadın, duygusu ve sessiz ağıtıyla anı tarihe bırakan kocaman bir yürek…"
Derya Arslan
“Tarihçiler için ilk yasa, hakikat olmayanı ağza almamaktır, ikincisi doğru olan bir şeyi örtbas etmemektir, bunlardan başka yazdığı bir şeyde taraf gütmemek ve kin beslememektir” diye tanımlıyor, ahlaki ölçülerini yitirmeden zamanın ruhunu okuyan ve toplumsal olarak vicdanını yitirmemiş namuslu halklara yarını bırakmak isteyen tarih yazıcılara M. T. Cicero...
Gariptir içinden geçmekte olduğumuz “AN”ın yüzyıllar sonrasına ait tarih olduğunu bilmeden yaşıyoruz bu günleri. Tozlu sayfalarında meseller,hikayeler,söylenceler ve destanlar olan her pasaj bizden ne kadar uzak değil mi?Bunun iki nedeni olabilir: Tabi birincisi “Anlatıcılar kimlerin uşağıydı” demekten kendini alamayan ki realitesi olan bir kaygı ile okuyor ve bakıyoruz geçmişe.İkincisi ise kendimizi ezilenlerin ve kazananların arasında sıkışmış buluyoruz.
Muğlaklıklar deryasında hakikate kulaç atmak ne zor değil mi?İşte tamda bu sarmalda boğuşurken “Hakikat ve onun içinden geçtiği an vicdandır” demekten kendimizi alamıyoruz.Tarihi vicdan sahibi olanlar yaşar, vicdan yoksunları kaleme alır ve ibre hep onlardadır yazık ki. Çarpıktır bu minvalde eksiktir ve özünden,duygusundan yoksundur.
Duygu demişken; “Duyguda akışın ruhudur” vurgusunu yapmakta fayda var.Tek düze mekanik ve teknik değildir ki yaşananlar,bir melodisi vardır hayatın, bir ağıtı vardır, bir acısı ve yine bu acıya şen kahkahalar atıp,zafer naraları atan firavunları vardır.İyilik, güzellik ve acı kadar kötülük de bir duyguyla tanımlanmalıdır.Gelecek dediğimiz zümre kör ebe oynamayı bıraksın ve ibret alsın diye yazılmalıdır tarih,ört bas etmeden,taraf tutmadan,zulmüde yazsın artık.
Anı yaşıyoruz kadim topraklarda günbegün, dağları, toprakları,insanları acılar içinde bir dönemin çocuklarıyız.Lirik bir acı masal deyip geçemeyeceğimiz kadar elle tutulur gözle görülür bir zamanda, yüzyılların kahrolası zulmüne, evrenin isyan ettiği bir dönemde veba yayılıyor her zerremize. Bu bir ceza anlamak isteyene… Mısır Firavunu IV.Amenhotep hatırlayanlarınız vardır.Nefertiti’nin kendisinden sonra tarihin akışını değiştirdiği meşhur kralın veba topluma yayılınca kendini sarayında koruma altına alıp vebaya yakalanıncada af dilercesine atlarını halkın meydanına sürüp acılar içinde ölüme yürüdüğünü çok az tarihçi yazar. Ne kadarda güncel değilmi? İşte tamda saray kapılarının öte yanında bu tarihi acı kendisini hiç bulmayacakmışçasına zulmün talimatını vermeye devam edenler,tarihi kendi lehlerine yazmak isteyenler“limelime” edilmiş bir toplum yaratmaya çalışanlar yüzyılların zulmü adına yazılmalı, bugünlerin acı çekenlerinin yüzü suyu hürmetine tarih yazıcılar “namuslu kalemler” yazmalı bugünleri.
Acının efendileri, acı işletmeciler düne bugüne ve yarına bir hikaye bırakıyor,her bir hikaye yazılmalı ve kazınmalı uslara ki unutulmasın. Unutmak ihanetin adı olmalı.Biz şuracığa üçhikayeden not düşelim, unutulmayacaklar adına ne dersiniz?Ve seslenelim bir kez daha “Eyy tarih! Bunuda yaz” diye… Kürdistan toprakları unutmasın diye: Sokak ortasında vurulmuştu TaybetAna. 57 yaşında bir kadın, bu coğrafyadaki diğer kadınlar gibi yaşamın bütün yükünü sırtlayan bir anne,günlerce sokak ortasında kalmıştı cenazesi. TaybetAna’nın çocukları beklemişti günlerce cam kenarında, annelerinin cansız bedenini kurtlar kuşlar yemesin diye. Bu topraklar ne acılar gördü. Çok eski değil daha bir kaç yıl önce cenazesi bozulmasın diye buzdolabında günlerce saklamıştı annesi Cemilesini, 10 yaşındaydı daha Emine Ana’nın Cemilesi. Evine isabet eden kör kurşunla vuruldu Cemile… Ne büyük acıydı,“Bundan büyük acı olmaz” demişti o zaman yüreğinde azıcık insanlık kırıntısı olan herkes.
Birkaç gün önce bir ilki daha gördük hepimiz. Bir anneye oğlunun cenazesinin kargoyla gönderildiğinihemde kargo ücretinin bile anneye ödetildiğinigörünce hafızamızda canlandı TaybetAna ve Cemile…“Ne büyük acı” dedik nasıl dayandı o annenin yüreği bu kadar büyük acıya. Ne hayalleri vardı acaba o annenin evladıyla özgürlüğe yürüdüğü günden bu yana? Hiç görebilmişmiydi çocuğunu yada duyabilmiş miydi sesini?Nice Kürt annelerinin dağları yankılandıran ağıtına bir annenin ağıtı daha eklendi. Bir anne daha her gece başını yastığa bırakınca “lawo ez qurban” diye sessizce feryat edecek.Nasıl tarif edilir bu acı, hangi kelimeler annenin acısını dindirebilirki bu saatten sonra.Ağlayamayan bir anadır XaliseAna,kundağına sardığı evladına son bir ninni tutturmuş bir kadın, duygusu ve sessiz ağıtıyla anı tarihe bırakan kocaman bir yürek…
Son olarak biz unutmayacağız bilin istedik…