Toplumlar yeni bir yaşamdan yana tercihlerini kullanıyor

  • 09:17 9 Nisan 2020
  • Kadının Kaleminden
 
“Tekçi eril zihniyete karşı dünyanın pek çok yerinde mücadele eden kadınlar, kendi sağlığını,  barışını ve huzurunu korumanın yolunun yanındakinin sağlığını, barışını ve huzurunu  korumaktan geçtiğinin farkında olan insanlar toplumda hızla çoğalmaya başladı.”
 
İdil Uğurlu
 
‘Peki, Şimdi Nereye’ filmi Lübnanlı yönetmen Nadine Labaki'nin Lübnan'daki dini savaşların  olduğu bir atmosferde birkaç yüz metre ötelerinde yaşanan savaşın köylerine sıçramaması için  kadınların, anaların verdikleri amansız mücadeleyi anlatır. Öyle ki köyde savaş çıkmasın diye ana  çocuğunun cenazesini saklar ve yasını gizlice yaşamak zorunda kalır. Müslüman ve Hristiyan  kadınlar cenazeyi omuzlarında birlikte taşırlar. Mezarlığa sona doğru yaklaştıklarında hepsi aynı  anda aynı soruyu sorarlar "Peki şimdi nereye" yanıtlanması gereken bir soruydu filmin finalinde.  Yaşadıklarımız o filme yolculuk yapmama neden oldu. Son günlerde herkes bir tartışmanın  içinde buldu kendini Covid-19’dan sonra nasıl bir dünya olacak. Evet, dünya hangi yöne  verilecek sorusu zihnimizi meşgul etmeye devam ediyor uzun bir süre de edeceğe benziyor.
 
Covid-19 günlerinde yaşananlar herkesin hafızasının bir köşesinde yer alacak. Tabi bu  coğrafyada o kadar çok acı o kadar çok hızlı yaşandığı için daha büyük acıların bunu unutturma  ihtimali de mümkün olabilir. 
 
Bu tür salgınlar, depremler… İnsanlardaki dayanışma duygusunu ön plana çıkaran zamanlar.  İnsanlar ve toplumlar açısından durumun böyle olduğunu söyleyebiliriz, bu şekilde tarihe bir not  düşülüyor.
 
İnsanların birbirlerinin acılarını hissedebildiği bunu gidermek için çaba içine girdikleri zamanlar.  Belki bir kısmımız diğerlerine göre daha şanslı olabiliyoruz. Kapalı mekanlarda yaşamı devam  ettirmeye çalıştığımız bu günlerde her zamanki rutinimizden farklı şeyler düşünmeye başlıyoruz.  Beynimiz daha geniş bir yelpazeden empati kurmaya ve daha geniş bir pencereden bakmaya  zorluyor. Örneğin dört duvar arasında yaşamanın getirdiği sınırlılıklar pencere, balkon en fazla  günlük ihtiyaçlarla sınırlandırdığın sokağa çıkma meselesi. Her türlü hijyen tedbirini alıyorsun  tüm bunlara rağmen zorlanıyorsun. Bizim açımızdan hal böyle iken, bu imkanlardan hiçbirine  sahip olamayan özgürlüklerinden mahrum bırakılmış tutsaklar siyasi kadın tutsaklar, yüzlerce  bebek, çocuk özsavunma yaptığı için tutsak olan kadınlar, gazeteciler… 
 
Her türlü hijyen malzemesinden ve tedbirden yoksunlar. Bu da yetmiyormuş gibi güya önlem adı  altında konulan aile ve avukat görüş yasakları ve cezaevi binalarının fiziki koşulları dikkate  alındığında ayrıca cezaevi çalışanlarının tutsaklarla temasının devam ettiği koşullarda, beslenme  yetersizliği de eklenirse hapishaneler Covid-19 a terk edilmiş durumda. Aileler ve avukatlar çağrı  yapıyor İnfazda Ayrımcı Yasayı geri çekin eşitlik uygulayın diyor. Birleşmiş Milletler çağrı  yapıyor. Pek çok devlet tutsakları serbest bıraktı. Ama devlet uyuşturucu tacirlerini, topluma  karşı suç işleyenleri, çeteleri serbest bırakmak için epeydir gündeminde olan bu ayrımcı affı  Covid-19 u bahane ederek yasallaştırmak istiyor.
 
Diğer taraftan uzun süredir Avrupa’ya karşı elinde koz olarak kullandığı sınırsız kar hırsı,  açgözlülük, bencillik, tahakküm kurma, egemen olma arzusu ile devletlerin çıkardığı savaşlarla  evlerinden, yaşam alanlarından koparılmış mültecilerin sorunlarını görmezden geliyor.  Mültecilerin yaşadıkları ortamlar Covid-19 un en hızlı yayılacağı yerler, yeterli hijyen malzemesi  ve koşulların olmadığı alanlar. Hasta olduklarında sağlık hizmeti almak için kayıtlı olma şartı  aranıyor. Bu tür kriz ve kaos koşullarında refakatsiz çocuklar başta olmak üzere kadın ve çocuk  istismarına zemin hazırlayan ortamlar, evsizler, mülksüzler çalıştığı gün eve ekmek götürebilen  çalışmadığı gün aç kalacak insanlar.
 
Devlet "evde kal" çağrısı yapıyor fakat ısrarla ülkede genel karantina uygulamayı tercih etmiyor.  Her seferinde yeni bir kesime genel karantinayı uyguluyor. Genel karantina uygulanıyor çünkü  üretimin devam etmesi gerekiyor. İşçiler emekçilere karşı sorumluluğunu yerine getirmek bir yana  deyim yerindeyse orman kanunları ile baş başa bırakıyor. Güçlü olan yaşar zayıf olan gider.  Açıkladığı destek paketi ile bunu açıkça ortaya koydu. Varlıklı olan karantinaya uyar, yoksul  işyerinde çalışır deyip yoksulu dışarı çıkartıp çalıştırmanın önünü açtı. Emekçiler evde kalırsa  açlıktan, dışarı çıkarsa Covid-19’dan ölme riski ile karşı karşıya. İki eksiden birisini seçmeye  zorlandı. Bir taraftan da sermaye, evde kalanların tüketim alışkanlıkları değişmesin diye İnternet  alışverişinde indirimli bol reklamlar vererek toplumu borçlandırmayı hedefliyor.
 
Evlerin kadınlar için güvenli yerler olmadığını biliyoruz tam tersi saha fazla şiddete, katledilmeye  ve daha fazla emek sömürüsüne maruz kalıyorlar. Karantina uygulanan gün sayısından daha fazla  sayıda kadın katledildi. Devlet tekçi anlayışı gereği karantinayı fırsat bilip 6284 Sayılı Yasayı rafa  kaldırdı.
 
Bir taraftan sermayeyi korumaya devam ederken diğer taraftan halkın sırtında taşıdığı küfe  yetmiyormuş gibi 8119 ile ikinci bir küfe yüklüyor ve bu SMS’leri gönderirken ağaç kökü yesinler  dedikleri Türkiye tarihine KHK’lılar olarak geçen, işinden ettiği insanlara da sorumluluk yüklemeyi  ihmal etmiyor. Bu kampanyayı eleştirenleri ne ile itham ettiklerini herkes biliyor. Sağlık  emekçilerinin canları pahasına verdikleri emekleri ve ölümlerine de toplum tanıklık ediyor. 
Devletler kötü bir sınavdan geçiyorlar buna rağmen bu koşullarda dahi kendi lehlerine sonuç  çıkarmaya ve dizayn etmeye çalışıyorlar. Baskıcı politikalarını topluma uygulamakta ısrarcılar.  Güvenlikçi politikaları, savaş sanayisine yaptıkları yatırımlar, nükleer silah denemeleri, neoliberal  politikaları nedeniyle doğa hızla yıkıma uğruyor. Gittikçe otoriterleşen ve buna bağlı olarak  baskıyı artıran iktidarların ve kötülüğün hızla yayıldığı dönemleri yaşıyoruz. Fakat iyilik te  yayılıyor ve toplumların nezdinde daha fazla kabul görme özelliğine sahip. Tekçi eril zihniyete  karşı dünyanın pek çok yerinde mücadele eden kadınlar, kendi sağlığını, barışını ve huzurunu  korumanın yolunun yanındakinin sağlığını, barışını ve huzurunu korumaktan geçtiğinin farkında  olan insanlar toplumda hızla çoğalmaya başladı. Ekoloji mücadelesinin her geçen gün daha fazla  görünür olması, demokrasinin, ekolojinin, özgürlüğün, adaletin, barışın değerinin daha fazla bilinir  hale gelmeye başladı. Toplumlar demokrasi, kadın özgürlüğü, ekoloji, "yeni bir yaşam"dan yana  tercihlerini kullanacaklar. Toplumların birbirine daha fazla yakınlaşacağı günleri yaşayacağız.  Sermayenin maskesinin sürekli düştüğü bir türlü başta tutulamadığı günleri yaşıyoruz. Bizlere  düşen irili ufaklı yaygınlaşan toplumsal dayanışma ağlarını güçlendirmek, kalıcı bir toplumsal  güç haline getirmektir. Zorunlu koşulların iyi öğrettiği ve güçlendirdiğinden hareketle yolu veya  yolcuları belli olan bu meşakkatli yolculukta hepimize kolay gelsin diyorum, yeni yaşamı birlikte  inşa edeceğiz, mutlaka başaracağız.