Demokratik ulus dayanışmasıyla yaşamı savunacak ve kazanacağız
- 09:12 31 Mart 2020
- Kadının Kaleminden
“Çok iyi bilinmelidir ki; bu salgın insanlığa, yaşam alanı bırakmayan küresel kapitalist moderniteye karşı; küresel, evrensel, demokrasi ve örgütlü toplum dayanışmasına dönüşmesi için bir fırsat sunmaktadır. Bu fırsatı ulus devletlerin her türlü yıkıcılığına karşı demokratik ulus dayanışmasıyla ve yaşamı savunmakla yakalayabiliriz.”
Pervin Buldan
İnsan sağlığını küresel çapta çok ciddi bir düzeyde tehdit altına alan ve ülkemizde de yaygın bir salgına dönüşmüş durumda olan Covid-19 virüsü nedeniyle yüzyılın belki de en ağır krizinin içerisine girmiş bulunmaktayız. Şuana kadar yüzbinlerce insan bu hastalığa yakalandı ve binlerce insan da ne yazık ki hayatını kaybetti. Türkiye’de de hükümet kanadından yapılan açıklamada salgının henüz başlangıç aşamasında olduğumuzun ifade edilmesinin ardından kısa bir süre geçmişken salgının tüm ülkeye yayıldığı ve salgın nedeniyle gerçekleşen ölümler istatistiğiyle yüz yüze geldik. Maalesef durum çok ciddi! Virüsün ülkede yayılmaya başlamasıyla beraber hükümetin gerekli hassasiyeti göstermemesi, önleyici tedbirleri almaması ve sürece yönelik ciddi bir yönelim ve aktif çalışma geliştirmemesi nedeniyle ağır bir salgının yayılmasının fitili ateşlenmiş oldu. Sonuç olarak da bugün itibariyle halk sağlığı ve can güvenliği virüs tehdidinin çemberi içerisine girmiş oldu.
Bütün dünyada toplumu sadece sağlık yönünden değil sosyal ve ekonomik yönden koruyan sosyal devlet mekanizması devreye girdi. Bizde ise ihaleci, rantçı ve fırsatçı, halkı değil sadece kendi iktidar bekasını düşünen hükümet anlayışı devrededir. Virüs salgınının ciddiyeti karşısında ciddiyetsiz ve fırsatçı anlayışla yine karşı karşıyayız.
Tek derdi piyasa olan, sermayenin selametini halkın selametinin önüne koyan mevcut hükümet şu zamana kadar bu felaketle mücadelede hala yeterli düzeyde ve ciddiyet de tedbir geliştirmiş, önleyici işlevini icara etmiş değildir. Bugün ortaya çıkan ağır tablonun yegane sebebi halk sağlığına karşı gösterilen bu kayıtsızlık ve sorumsuzluktur. Sürecin yükü hükümet tarafından tamamen halkın omuzlarına yüklenmek istenmektedir. Hükümete göre evet bu salgının önüne geçmenin yol ve yöntemleri var, fakat bu misyonu üstlenmesi gereken devlet gücü değil toplumun kendisidir. Toplumsal izolasyon, dolayısıyla yurttaşların dışarıya çıkmayarak evlerinde kalması bu salgının önüne geçmenin tartışmasız en etkili yolu. Hükümette bunu söylüyor! Ama sadece söylüyor! Devletin yükümlülüklerinden ve yerine getirmesi gereken sorumluluktan bir habermiş gibi davranıyor. Yurttaşa evde kal diyor. Ama nasıl kalacaksın, o evde kalırken nasıl ısınacaksın, karnını nasıl doyuracaksın, yaşamını devam ettirmek için gerekli olan temel ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaksın işin o kısmına ben karışmam diyor! Ekonomik kriz nedeniyle zaten asgari standartlarda yaşamını devam ettirmeye çalışan ve ağır bir yoksulluk yüküne sahip olan bir halk gerçekliğimiz varken, milyonlarca yurttaş günlük ücretli işlerde çalışarak geçinmeye çalışıyorken hükümetin evde kalmanın koşullarını oluşturmadan “evde kal” çağrısı yapması çözüm üretmediği gibi aksine tehlike üretmektedir. Mevcut sorunu daha da içinden çıkılmaz hale getirmektedir. AKP hükümeti, dünyanın bir bütün olarak mücadele verdiği bu küresel felaket karşısında halkı yalnız ve çaresiz bırakmıştır! Oysa devlet dünyanın hiçbir yerinde olmadığı gibi Türkiye de de hükümetin malı değildir! Devletin hazinesi yandaş seçkinlerin, yandaş sermayedarların talan alanı, koruma kalkanı değildir. Devlet iyi günde kötü günde yurttaşının sağlığını ve can güvenliğini sağlamak ve toplumu bir bütün olarak korumak için vardır. Bu nedenle devletin bütün imkanlarının ivedilikle halk sağlığını korumak için seferber edilmesi elzemdir. Biz Halkların Demokratik Partisi olarak, ilk günden itibaren alınması gereken tedbirleri açıkladık ve bu olmazsa olmaz tedbirleri ısrarla dile getirmeye devam ediyoruz. Nitekim siyasetin görevi çözüm üretmek, çare bulmaktır. İlk günden beri söylüyoruz; öncelikle toplum mutlaka şeffaf bir şekilde bilgilendirilmelidir. Bir bilim kurulu var mesela, toplum için hayati önem arz eden mevzuları değerlendirmek üzere toplanıyor. Hükümete tavsiye kararlarını bildiriyor. Ancak hükümete hangi kararlar tavsiye ediliyor halk bilmiyor. Bu süreci tamamen kapalı yürütüyorlar.
Yine acil bir şekilde karantina merkezleri oluşturulmalıdır. Bütün yurttaşların korona virüs test kitlerine erişimi ücretsiz bir şekilde sağlanmalıdır. İlaç ve tıbbi ürünler başta risk grubunda olmak üzere mülteciler ve toplumun bütün dezavantajlı kesimlerine ulaştırılmalıdır. Sağlık hizmetleri tamamen ücretsiz verilmelidir.Yurttaşların mağdur olmasının önüne mutlak suretle geçilmelidir. Bu amaçla işten çıkarmalar yasaklanmalıdır. Gerekli koşullarda çalışanlara ücretli izin verilmelidir. Fatura ve kira ödemeleri durdurulmalı kredi borçları ve vergi ödemeleri faizsiz bir şekilde ertelenmelidir. İhtiyacı olan her yurttaşın yaşamsal ihtiyaçları karşılanarak evde kalabilmesi, kendisini ve toplumu koruyabilmesi sağlanmalıdır.
Cezaevlerinde bulunan çocuklar, çocuklarıyla beraber kalan kadınlar, yaşlı ve hasta tutsaklar acilen tahliye edilmelidir. Yine infaz yasasında eşitlik sağlanarak bütün siyasi hükümlü ve tutuklular serbest bırakılmalıdır.
Fakat toplumun bu acil ihtiyaçları karşısında hükümet ne yapıyor? İçinde bulunduğumuz felaket ortamında Kürde daha ne kadar darbe yaparım, çocuk istismarcısı, kadın katili adli suçluları nasıl affederim, Kanal İstanbul’u nasıl oldubittiye getiririm, yandaş müteahhitti, yandaş sermayedarları halkın bütçesiyle nasıl korurumun hesabını yapıyor. Belediyelerimizi gasp ederek halkı çaresiz bırakmaya çalışıyor.
Gerçek şu ki virüsten daha tehlikeli olanı faşizmdir! Faşizmin toplumun birliğini, huzurunu, sağlığını ve güvenliğini hiçe sayan ruhudur, zihniyetidir. İşte bu zihniyet karşısında bizim kendi gücümüze, mücadelemize birliğimize ihtiyacımız var. Buradan bütün halkımıza sesleniyorum kendimizi ve toplumu korumak için üzerimize düşen bütün sorumlulukları büyük bir farkındalık ve dayanışmayla üstlenelim, yerine getirelim. Yine özellikle yaşamın kurucusu ve dinamik gücü olan kadınlara çağrıda bulunmak istiyorum. Yaşamın sahibi bizleriz. Yaşamı doğuran ve de büyüten bizleriz. Bu nedenle yaşamı en doğru ve en güçlü savunacak olanlarda bizleriz. Lütfen bu duyarlılıkla hareket edelim. Kadının gücüyle yaşamı ve geleceğimizi koruyalım.
İçinde bulunduğumuz ve ne zaman sonlanacağını tam olarak bilemediğimiz bir süreçteyiz. Bu süre biraz uzun sürebilir ancak mutlak suretle hayat mutlaka normale dönecek ve yaşam mutlaka kazanacaktır. Bizim yagane amacımız ve temennimiz bu sürecin en az hasar ve kayıpla atlatılmasıdır. Bu amaçla genel merkezimizden yerel yönetimlerimize, partimizin bütün teşkilatları ve çalışanları ile teyakkuz halindeyiz. Örgütlü mücadele ve dayanışmamız ile bu ağır süreci en olumlu şekilde atlatmanın gayreti çerisindeyiz. Çok iyi bilinmelidir ki; bu salgın insanlığa, yaşam alanı bırakmayan küresel kapitalist moderniteye karşı; küresel, evrensel, demokrasi ve örgütlü toplum dayanışmasına dönüşmesi için bir fırsat sunmaktadır. Bu fırsatı ulus devletlerin her türlü yıkıcılığına karşı demokratik ulus dayanışmasıyla ve yaşamı savunmakla yakalayabiliriz. Aydınlık günler için hep birlikte inançla, kararlılıkla mücadelemize devam edeceğiz ve bu zor sürecin üstesinden hep birlikte geleceğiz. Yaşadığımız bu küresel felaketin ülke ve dünya barışına vesile olmasını diliyor, sağlıklı güzel günlere en yakın zamanda ulaşacağımıza yürekten inanıyorum.