Eril siyasetinizi anaların üzerinden çekin!
- 09:02 15 Eylül 2019
- Kadının Kaleminden
“Dün beyaz tülbent avı ile annelere her türlü şiddet uygulayan devlet aklını, şimdilerde ise HDP Diyarbakır il binası önüne yerleştirdiği şövaleleriyle kara tual üzerine serbest çizim yapmaya çalışırken görüyoruz. Bizler yıllardır, çizimlerinizi, üzerinde çalıştığınız resmi biliyor ve tanıyoruz. Eril siyasetinizi anaların üzerinden çekin!”
Sevgi Atalay
Dün beyaz tülbent avı ile anneleri her türlü şiddet uygulayan devlet aklını, şimdilerde ise HDP Diyarbakır il binası önüne yerleştirdiği şövaleleriyle kara tual üzerine serbest çizim yapmaya çalışırken görüyoruz. Bizler yıllardır, çizimlerinizi, üzerinde çalıştığınız resmi biliyor ve tanıyoruz. Nereden mi? Belleğimizden. Sur’dan Silvan’a, Nusaybin’den Cizre’ye değin yarattığınız katliamlardan...
57 yaşında ve 11 çocuk annesi Taybet İnan sokak ortasında keskin nişancılar tarafından vurularak, yaşamını yitirdi. Tam 7 gün sokağın ortasında yattı Taybet Ana. Ailesi ise bedenini kuştan, köpekten korumak için nöbetteydi. 7 günün sonunda sokaktan kaldırılan Taybet Ana’nın cenazesi 23 gün sonra defnedildi.
Şuan ise çocuğu ölürse kendisine “terörist annesi” diyecekleri kadınlar için ne de güzel şeyler düşünülüyor! İstenen şey aslında çok açık: Acıları yarıştırmak ve kendi ‘makul kadın’ anlayışlarını göstermek. “Terörist kadın”, “ Terörist anne”, “ Teröristin annesi” tanımlamasında bulunulan kadınlar, şuan oturma eyleminde olan ve özünde aynı şeyi isteyen hemcinsleriyle kıyaslanmaya çalışılıyor. “Makul kadın”, “Makul anne” tanımlamalarıyla…
Tek amacı ‘kocasına’ itaat etmesi düşünülen kadının bir de bitmek bilmeyen yiğit, kahraman evlatlar doğurma sorumluluğu! İşte eril zihniyetin ve onun devamcısı siyasetin istediği “makul kadın”, “makul anne” tanımlaması bu.
Bakmayın siz savaşı estetize eden destanlarda, filmlerde, romanlarda, resimlerde kadınlara bağışlanan romantik yan rollere ya da genellikle hikayelerin eksik yanlarını tamamlamak için figüran olarak kullanılmaya çalışılmasına. Figüran rollerde oynatılması, asırlar boyu sözlü ve yazılı tarihin ürettiği savaş hikayelerinin erkek odaklı olmasının sonucudur. Bu bilinçli aldanış, hem savaşın hem de erkek olmanın tabiatı, dili ve yüceltilen kahramanlığının eril zihniyetiyle ilgili. Savaşın her türlü vahşetini, acımasızlığını, yıkımını, zaferini erkeğe atfeden ve o korkunç alandan kadını yok sayan ve hikayeleri aktaran yine erkektir, erkek aklıdır.
“Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” sloganıyla yıllardır oturdukları alanları yasaklanan Kayıp yakınları, Cumartesi Anneleri, açlık grevinde olan çocuklarının ölmemesi için devlete çağrı yaparken, polisler tarafından coplanan beyaz tülbentli anneler ve daha niceleri…
Yaşanan aldatmacalar bana Nadin Labaki’nin yönettiği “Peki Şimdi Nereye?” isimli filmini anımsattı. İzleyin isterim. Çünkü bu film savaşı geleneksel hale getirmiş iki grup arasında yaşanan küçük gerginliklerin büyük bir çatışmaya dönmesini ve çocuklarını yitirmenin derin üzüntüsünü yaşayan ve aynı zamanda savaşın anlamsızlığını kavramış, erkeklerin kendi başlarına bırakıldığında ne kadar kanlı ve yıkıcı bir felakete neden olabileceklerini bilen anneleri konu alıyor. Savaşa karşı başrolde olan bu anneler, çocuklar ölmesin, olaylar savaşa dönüşmesin diye kendi çocuğunun cansız bedenini odasında saklayarak, savaşa karşı barış zırhını giyinen kadınların gerçek kimliğini yansıtıyor.
Savaş filminin başrol oyuncuları “kendisi için değil”, “herkes için” savaşa meydan okuyan kadınlardan oluşuyor. Cumartesi Anneleri, kayıp yakınları, Beyaz Tülbentli Anneler gibi…