Belediyecilik ve siyasetin kadınlaştırılması 2017-10-06 10:31:11   “Örneğin Kürt Hareketi bu anlamda ileri bir düzeydedir: Bütün liderlik pozisyonlarında hem erkek hem kadın vardır. Bu hem yönetim gücünün erkeklerin elinde toplanmasının önüne geçerken hem de yönetimin uygulanma şeklini değiştiriyor.”   Laura Roth/ Kate Shea Baird   Belediyecilik dünya genelinde neoliberal politik ve ekonomik düzene karşı oluşu ve daha iyi bir demokrasi talebine doğan ihtiyaç dolayısıyla git gide daha çok ilgi görüyor. İspanya’daki büyük kentleri yöneten halk meclisleri, Arjantin’deki Ciudad Futura, Britanya’daki Indy Towns ve Kürdistan’daki demokratik konfederalizm bütün yanlış adımlarına ve sınırlarına rağmen bize yerel hareketlerin dönüşebileceğine dair bir umut ışığı oluyor. Örneğin Barcelona’da her kıtadan 100 belediyenin temsilcilerinin katıldığı uluslararası belediyecilik zirvesi Korkusuz Kentler, bu küresel hareketin ilerlemesine dair önemli bir mihenk taşıydı.   Belediyecilik, birbiriyle ilişkili birkaç karakteristik özellik barındırır. Birincisi, yerel siyasi zeminin farklılıklarını yansıtan ve yerel sorunlara çözüm üreten kendine özgü siyasi örgütlenmeler inşa eder. İkincisi, katılımcı karar alma süreçleri oluşturarak toplumun kolektif aklını destekler. Üçüncüsü, örgüt yapısı (örneğin mahalle meclisleri) görece sarmaldır ve seçilen temsilcilerin işlerini denetler. Dördüncüsü, yerel kurumların içindeki ve dışındakiler arasındaki yaratıcı gerilim sayesinde belediyecilik, kurumsal hareketlerin sokaklarda güçlü, örgütlü, liderleri iten hareketler olması gerektiğini kavrar. Bu nedenlerle hareket dışarıdan gelen baskıları kabul eder ve gerçekten demokratik bir karar alma mekanizması oluşturmaya çalışır.   Sonuç olarak belediyecilik, hükümet merdiveninin en alt basamağı olmaktan çok yerel kurumlar için başka bir rol arar; onların kendilerini yöneten mekanizmalar olmalarını ister. Belediyecilik sadece büyük kentler için de değildir; hareket aynı zamanda küçük kasabalar, sokaklar, mahalleler ve kırsal alanlar için de çok önemli bir rol oynar.   Áurea Carolina de Freitas, Cidade que Queremos   Bizce belediyeci strateji birçok nedenden dolayı güçlüdür. Çünkü küçük zaferler yoluyla statükoya alternatifler olduğunu gösterebilir. Çünkü neoliberalizmin negatif sonuçları kendisini barınma ‘oyunları’yla, kamu mülklerinin özelleştirilmesiyle ve siyasi yolsuzluk ile yerel seviyede daha şiddetli gösterebilir. Ve çünkü yerel kurumlar, hükümetin halka en yakın olduğu yerler, dört yılda bir seçim yapmaktan çok daha katılımcı bir demokrasi inşa etmeye daha uygundur. Fakat burada farklı bir belediyecilik tartışması var: Belediyeciliğin siyaseti kadınlaştırma potansiyeli ulusal ya da uluslararası siyasetin sahip olduğundan çok daha fazla.   ‘Yapma’ şeklinin potansiyel dönüşümü   ROAR Dergisi’nde daha önceki bir makalede, siyasetin kadınlaştırılmasını tartışmıştık. Bu, kadınların karar alma mekanizmalarına katılımlarını ve cinsiyet eşitlikçi politikaları arttırmanın ötesinde siyasetin yapılış şeklini değiştirmek ile de ilgilidir. Kadınlaştırmanın bu üçüncü boyutu; yarışma, zorunluluk, hiyerarşi ve tek cinsiyetlilik gibi erkeksi -en azından erkeklerde daha çok olan- politik desenleri tuzla buz etmeyi amaçlar. Onun yerine kadınlaştırılmış bir siyaset küçük, ilişkisel, gündelik ve zorlu olanı, kişisel ve siyasi olan arasındaki yapay çeşitliliği vurgulamayı seçer. İşte bu da sistemin altında yatan dinamikleri nasıl değiştirebileceğimiz ve özgürleştirici alternatifleri nasıl oluşturacağımızın cevabıdır.   Caren Tepp, Ciudad Futura, Rosario   Bu tartışmayı özcü bir perspektiften yapmıyoruz. Toplumsal cinsiyet rolleri tabii ki patriarkanın kendi ürünüdür. Onun yerine “kadınsı” değerlere ve pratiklere ihtiyaç duyuşumuzu, “erkeksi” stillerin  kadınları siyasi arenanın dışına itişi üzerinden konumlandırıyoruz. Siyaset yapma biçiminde yapılacak bu şekilde bir değişiklik, toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden üretilmesi, patriarkanın köklerine büyük bir saldırı demektir. Dahası, eğer amacımız demokrasiyi ve insanları güçlendirmek ise “kadınsı” yapma yöntemleri - işbirliği, diyalog, sarmallık- bütün dezavantajlı grupları kapsayacak ve  toplumsal cinsiyet sorununa bir öncül olacaktır.   Hayranlık duyduğumuz belediyeci hareketler, siyasete kendine özgü “kadınsı” bir yaklaşım getirmiş, radikal amaçları somut hareketlerle birleştirmiştir. Bu şekilde belediyecilik, her ne olursa olsun bir güç mücadelesi olmaya ya da felç edici ideolojik arılık tuzağına düşmeye -geleneksel solun iki erkeksi eğilimi- direnmiştir. Belediyecilik yaparak öğrenme dinamiğine, deneme yanılmaya dayanır. Bu tabii ki barınma, su ve elektrik ihtiyacı, ulaşım, atık yönetimi gibi birçok yerel konunun doğasıyla alakalıdır; ilerici kurumları karakterize eden soyut tartışmalar yerine bu talepler acil ve karışık sonuçlar gerektirir.   Örgütün ve yapısının kadınlaştırılması   Ulusal siyasi projelerin en büyük dahili sınırlarından biri kendi içlerinde anlaşamama fobileri, üslubu yukarıdan aşağı kontrol etme dürtüleridir. Bu ‘maskülen’ dinamik, ki kolay anlaşılır bir projeyi öne sürme fikrinin meyvesidir, büyük bir coğrafik alandaki nüfusun çeşitli talep ve önceliklerini kapsamayı umut dahi edemez. Sonuç olarak bu tür projeler kısıtlı ölçüde destek görür çünkü hiçbir siyasi projenin tek başına ülkedeki herkese uyma şansı yoktur. Aslında bu, birçok ülkede ulusal seviyede solcular arasında görülen bölünmelerin de büyük ölçüde sebebidir.   Bunun karşılığında belediyecilik kendi çeşitliliğini avantaja dönüştürür: Yerel bağlama göre siyasi projeler arasında farklılıklara izin verir. Örneğin İspanya’daki belediyecelik platformları farklı isimlere sahiptir ve her kentte farklı bir parti ile ittifak kurar. İspanya’daki her belediye aynı zamanda kendi siyasi önceliklerine sahiptir, örneğin; Barcelona’da bu turizm lobisine karşı barınma hakkını savunmaktır. Bu durum zorluk olarak kalsa da insanların birbirini tanıdığı ve belli amaçları paylaştığı yerel seviyede bu zorluklarla baş etmek daha kolaydır.   Gala Pin, Barcelona en Comú   Siyaseti kadınlaştırmak aynı zamanda sarmal karar verme mekanizmalarını ve yeni liderlik formlarını da içerir. Her ne kadar bölgesel ya da ulusal siyasi bir organizasyon karar verme mekanizmalarını tabandaki aktivistlere vermek istese de bir belediye platformunun bunu yaparken yüzleşeceğinden çok daha fazla sorun ile yüzleşir. Daha küçük, yerel ölçekte mahalle meclisleri, belediyenin kararlarına ve temsilcilerine direkt etkir.   Bunun bir örneği Barcelona en Comú’da görülür, bin 700 aktivist görece özerk olarak mahalle meclislerinde, komitelerde yer almaktadır. Aktivistler arasındaki bilgi alış verişi gerçekleşirken, örgütsel liderlik ve kurumsallaşma hala zorlu bir görev olarak durmaktadır; fakat üstesinden gelinebilir. Aslında eğer karar verme mekanizmalarında taban aktivistleri yer alabilecekse, bu ancak belediyecilik seviyesinde, yüz yüze iletişim ile mümkündür.   Liderlik bağlamında belediyecilik hareketlerinin yeni, kolektif modellere öncülük ettiği konuşulmaya değer. Örneğin Kürt Hareketi bu anlamda ileri bir düzeydedir: Bütün liderlik pozisyonlarında hem erkek hem kadın vardır. (örneğin, ilçe belediyelerinde dahi kadın ve erkek eşbaşkanlar var) Bu hem yönetim gücünün erkeklerin elinde toplanmasının önüne geçerken hem de yönetimin uygulanma şeklini değiştiriyor. Bu tarz bir mekanizma birçok ülkede kurumsal anlamda uygulanmazken, İspanya’da Barcelona en Comú ulusal partilerin başkanlık modelinden uzaklaşarak, en az yüzde 50’si kadın olmak üzere 8 kişilik bir yönetim kadrosu ve 40 kişilik bir koordinasyon takımı kurmaktadır.   Feminen Anlatı   Her siyasi proje, halkın onu özdeşleştireceği bir “biz”e başvurmalıdır. Ulusal projelerde, bu “biz” genelde millet olur. Bu sorunlu bir durumdur çünkü takviye etmek yerine sorgulamamız gereken patriarkal, sömürücü, kapitalist kökenleri olan ulus devlet çerçevesine dayanır. Ulus devletlerden türeyen kolektif kimlikler en kötü ihtimalle cinsiyetçi, ksenofobik, sınıfçıdır; en iyi ihtimalle de o kadar bağlamdan kopartılmıştır ki artık kimseyi kapsamaz.   Gültan Kışanak   Otoriter sağın dünya genelindeki yükselişiyle artık güçlü, kapsayıcı ve belirsizlik zamanlarında güven veren alternatif kolektif kimlikler aramak çok daha gerekli hale geldi. Belediyecilik, bu olanağı sakinleri baz alan yerel bir “biz” üzerinden kurarak, yasal vatandaşlığı ya da etnik kimliği dikkate almadan halk ile alakadar oluyor.   Patriarkal kimlikleri dışarıda bırakmasının yanında, belediyecilik üslubu aynı zamanda ulusal siyasi partilere göre daha az agresif olmaya ve daha az zıtlaşmaya da meyillidir. İspanya’da örneğin, ulusal seviyede Podemos la casta and la tramaya (siyasi ve ekonomik üst tabaka) saldırırken, ülkedeki belediye platformları daha çok “kamu yararı” üzerinden konuşmaktadır. Belediyecilik üslubu aynı zamanda somut amaçlar adına teorik soyutlanmadan da kaçınarak problemlerin pratik çözümlerine odaklanır. Bir örnek üzerinden düşünürsek, İspanya’daki bazı yeni ulusal partiler Gramsci’nin bahsettiği hegemonyayı konuşurken, belediye platformları havanın kalitesi, kamu alanlarının kullanımı, kiralar gibi somut konuları ele alıp bunun insanların hayatını nasıl etkilediğini vurgulamaktadır.   Belediyeciliğin ötesinde   Tabii ki belediyecilik kendi kendine bir yere ulaşmayacak. Ancak biz daha önce keşfettiğimiz dinamikler ile bu hayati amacı gerçekleştirebiliriz: Cinsiyet eşitliği için mücadele etmek, çeşitliliği arttırmak, demokratik örgütlenmeler ve kolektif liderlik oluşturmak, aşırı sağı durdurmak. Belediyecilik, uluslararası ve ulusal seviyelerde çalışmayı bırakmamalıdır. Aslında, İspanya’daki platformların mültecilerin ülkeye alınması, temel hizmetlerin yerel otonomi aracılığıyla yeniden düzenlenmesi konularında merkez hükümete karşı çıkmaları gibi, tanımlanan belediyeciler bu sorumluluğu almalıdır. Yerel hareketler ve ‘yapma’nın yeni türleri ile bu şekilde kurulmuş bir işbirliği, başka seviyelerde mücadele etmeye başlamak için iyi bir adım olacaktır.   Sacajawea “saki” Hall, Cooperation Jackson, Jackson, Mississippi   Ulusal olan ya da Avrupa’nın tümünü kapsayan yeni siyasi projelerin, sağlam temelleri ve köklü yerel hareketleri zemin alması esastır. Gündelik hayat yoluyla siyaset yapma yöntemleri ancak yerel seviyede kadınlaştırılabilir. Tarih bize, solcuların kazandığı seçim zaferlerinin hala erkekler ve onların ‘yapma yöntemleri’ tarafından dominize edilen siyaseti kadınlaştırmakta başarısız olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla da belediyeciliğin her seviyedeki stratejiler için temel olması gerektiğini düşünüyoruz. Ev yapmaya çalışırken çatıdan başlayan biri evsiz, komşusuz, halksız kalacaktır. Ve halksız, devrim imkansızdır.   *  Laura Roth, Pompeu Fabra Üniversitesi’nde Barcelona Kent Konseyi’nin Katılım Birimi için çalışan bir öğretim elemanı. Katılımcı demokrasi ve onun hukuk ve siyasi kültüre etkisi üzerine yoğunlaşıyor. Barcelona en Comú’nun uluslararası grubunun bir üyesi olarak aynı zamanda uluslararası bir belediyecilik ağı oluşturulması için çalışıyor.   * Kate Shea Baird, Barcelona’da yaşıyor ve yerel hükümetlerin uluslararası fikir savunuculuğunu yapıyor. Katalonya ve İspanya siyaseti üzerine Novara Media, Red Pepper, Open Democracy, Indy Voices, Planeta Futuro, Sentit Critic ve Media.cat. için yazılar yazıyor. Baird aynı zamanda Haziran 2014’ten beri Barcelona en Comú’de çalışıyor.   Çeviri: Gazete Karınca- Ezgi Gül