Tecridin gölgeleri: Toplumsal çürüme ve kaybeden insanlık 2024-10-23 09:02:04     "Toplumsal çürümenin önlenmesi için eğitim ve farkındalık artırılmalı; insan hakları ve etik değerler üzerine güçlü bir vurgu yapılmalıdır. Savaş politikalarının karşısında, çürümeye karşı kolektif bir duruş sergileyerek daha adil bir toplum inşa edecek kudrete sahibiz."   Saliha Aydeniz    Türkiye’de tecrit politikası, toplumun vicdanını adeta bir ayna gibi paramparça etti. Çocuk masalındaki kıymık nasıl insanlara sadece kötüyü gösteriyorsa, bu tecridin parçaları da farklı kesimlerde adaletsizliği ve yozlaşmayı normalleştirdi. Sayın Abdullah Öcalan'a uygulanan ağır tecrit sadece bir kişiyi değil, tüm toplumu etkileyen bir çürüme yarattı. Toplumsal belleği silmek ve baskıyla insanları hakikatten uzaklaştırmak için kullanılan bu politika, yıllardır süregelen faili meçhuller, kadın cinayetleri, çocuk katliam ve istismarlarıyla birleşerek derin bir toplumsal duyarsızlık yarattı.   Hepimizin bildiği üzere Narin’in ölümü, yenidoğan çetesinin vahşeti ya da kaybedilen kadınlar sadece bugünün sonuçları değil. Bu çürümenin geçmişte faili meçhullerin göz ardı edilmesi, katliamların normalleşmesi ve adaletin hep güçlüden yana işlemesiyle başladığını görmek zorundayız. İnsanlar göz göre göre kötülükleri kanıksadı ve toplum, hakikatle bağını kaybetmek üzere.   Bugün hala şaşırıyor ve öfkelenebiliyoruz, bu durum çürümenin durdurulabileceğine dair umudumuzu canlı tutuyor. Ancak daha derine bakmalı ve bu çürümenin köklerini, geçmişin suçlarını ve toplumsal tecridin nasıl bu noktaya getirdiğini anlamalıyız.    Çürümenin tam olarak nerede başladığını kestirmek mümkün değil. Çünkü Türkiye maalesef geçmişinde çok fazla suçlar olan bir ülke. Türkiye’nin geçmişi adeta bir toplu mezarlık. Daha da kötüsü bütün bu suçların failleri yepyeni maskelerle farklı dönemlerde yine siyaset sahasına çıkabiliyor.    Katledilenler…   Bugün, bebeklerin cenazesini bisküvi kutularında ailelere teslim etmenin sıradanlığı ve vicdansızlığı, daha önce yapılanlardan öğrenilerek gerçekleşen bir çürümedir. Gerilla cenazelerini PTT kargosu ile gönderenler, Kürt halkının evlatlarının kemiklerini kaldırımın altına gömenler,  cenazesi 7 gün sokak ortasında bekletilen Taybet Ana’nın bodrumlarda katledilen evladı Hezni İnan’a ait yanmış kıyafetleri 8 yıl sonra acıyı deşmek istercesine ailesine teslim edenler, Kürtlere ait mezarları tahrip edenler bu çürümenin mimarlarıdır. Ölümü bu kadar normalleştiren, cenazeye saygısı olmayan bu zihniyet, bugün Narin’in, yenidoğan çetesi tarafından katledilen bebeklerin dolaylı yoldan katilidir.    Toplumsal çürüme   Cemile’nin cenazesi derin dondurucuda bekletilirken bu ahlaki çürümenin yaşanabileceği öngörülmedi mi? Hacı Lokman Birlik’in cenazesi panzer arkasında sürüklenirken, Taybet ana eşarbına tutunmuş sokak ortasında son nefesini verirken kafasını diğer yana çevirenler bu toplumsal çürümeye gerçekten şaşırıyor mu?    Kürt düşmanlığı devlete ve topluma öyle şeyler yaptırdı ki, Dedeoğulları ailesine yönelik katliam toplumun ahlaki temellerini sarsarken, bunun derin etkileri yeterince görülmedi. Panzerlerle çocukları ezip ceza almadan sokaklarda elini kolunu sallayarak dolaşanların tam karşısına kendi yarattıkları canavar dikildi.   İnsani değerlerden yoksun nesiller yaratılıyor   Bugün yüz yüze olduğumuz bu çürüme, işte bütün bu bahsettiklerimizin sonucudur. Demokratik çözüm yerine “güvenlikçi politikalar” ve savaş yöntemleri, gelişime kapalı ve insani değerlerden yoksun nesiller yaratıyor. Yaşamı için anlam arayışına girmek yerine öğretilmiş bir nefret üzerinden varlık sürdürenler, çöküşü hızlandırıyor.   Kürt sorununun çözümü    Öte yandan adalet, eşitlik ve özgürlük için mücadele edenler, en karanlık dönemlerde bile umut ışığı olmaya devam ediyor. Ancak devletin baskıcı politikaları, mücadeleyi hedef alıyor ve insanların seslerini bastırmak amacıyla işkence yöntemlerine bile başvuruyor. Barış Annelerine Silopi’deki nöbetlerinde yağmur altında bir battaniye dahi verilmemesi bu baskıların güncel örneklerinden biri. Bir battaniyeye karşı kurulan ambargo, barışa karşı tutunulan tavrın net bir sembolüdür. Annelerin talebi, toplumsal çürümenin panzehiridir. Kürt sorununun demokratik çözümü, toplumda barışın sağlanması açısından kritik öneme sahiptir.   İnsani ve etik değerlere vurgu yapılmalı    Toplumsal çürümenin önlenmesi için eğitim ve farkındalık artırılmalı; insan hakları ve etik değerler üzerine güçlü bir vurgu yapılmalıdır. Diyalog ve uzlaşma platformları oluşturmak, farklı kesimlerin bir araya gelmesini sağlayarak barışı teşvik eder. Devletin şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkesine bağlı kalarak adalet sisteminin bağımsızlığını koruması da kritik önemdedir. Ayrıca, sosyal destek programları geliştirilerek dezavantajlı kesimlerin güçlendirilmesi ve hukukun üstünlüğünün sağlanması, çürümeye karşı etkili bir mücadele alanı oluşturur. Savaş politikalarının karşısında, çürümeye karşı kolektif bir duruş sergileyerek daha adil bir toplum inşa edecek kudrete sahibiz.