Nusaybin davası yarına ertelendi: İddianame yeniden düzenlenmelidir 2018-12-11 13:00:43   MARDİN - Nusaybin'de gözaltına alındıktan sonra tutuklanan 53 kişinin yargılandığı davanın 5'nci duruşması ikinci gününde devam ederken, duruşmada savunma yapan avukatlar, iddianamenin yeniden düzenlenmesi gerektiğini söyledi.    Mardin'in Nusaybin ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağının devam ettiği 26 Mayıs 2016 tarihinde tahliye edildikten sonra tutuklanan 53 kişinin yargılandığı davanın 5'inci duruşması ikinci gününde devam ediyor. Mardin 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) İl Müdürlüğü konferans salonunda yargılanan tutsaklara, 76 kez "ağırlaştırılmış müebbet" hapis cezası isteniyor. Görülen dört duruşma boyunca suçlamaları kabul etmeyen tutsaklar iddianamenin yeniden hazırlanması gerektiğini dile getirmişti. Farklı cezaevlerinden toplamda 13 tutsağın getirildiği duruşma ikinci gününde kimlik tespiti ile başladı.    'Yaşam malzemesi üzerinden çıkan izlerle suçlu ilan ediliyoruz'    Duruşmada ilk olarak tutsak Osman Ucar savunma yaptı. Osman savunmasında şunları kaydetti: "Üzerimizde hangi silah çıktı diye soruyorum. Bu iddianameyi hazırlarken neden bizi muhatap almadılar? Bu suçlamalar ile yargılanıyorsak o zaman silah ve mühimmatları göstersinler. Masum insanların evleri ve yüzlerce iş yeri ile dükkanlar devlet tarafından yıkıldı. Elde edilen DNA ve kriminallerin çoğu yaşam malzemesi üzerinden elde edilmiş ve sivil insanlar yaşam malzemesi üzerinden suçlanıyorlar. Bana sunulan iddianamede örgüt üyesi olduğum ve kod ismim olduğu iddia edilmiştir. Ben bu suçlamayı kabul etmiyorum. Güney Kürdistan'da bir süre kaldıktan sonra bir kaç arkadaşımla birlikte Türkiye'ye geldik. Gelme amacımız çözüm sürecini koruyup oluşabilecek herhangi bir provokasyona engel olmaktı. Daha sonra devlet iki polisini öldürerek Temmuz 2015 tarihinde topyekûn savaş kararı aldı. Daha sonra Nusaybin'deki olayları daha yakından görmek amacıyla Nusaybin'e gittim. İddianamede yer aldığı gibi barikat hendek ve bir çatışmada bulunmadım. Bu olaylarda sayısını bilmediğimiz ölümler oldu.    'Yargılanması gereken bizler değiliz'   Biz tahliye olduğumuz zamanda bizleri terörle lanse ederek ağır işkencelerden geçirdiler. Bu mahkemede de ağır bir ceza isteniyor. Bize göre gerçek suçluların ve devletin militarist suçlularının yargılanması gerekir. İddianamede yer alan ifadeleri de kabul etmiyorum. O ifadeler işkence altında alındı. Tarif bile edemeyeceğim işkencelerden sonra alınan ifadeleri okumadan zorla imzaladım. Gözaltı sonrasında verdiğim hiç bir ifadeyi kabul etmiyorum. İnsan orda üç ay kalıyor o elementlerin çıkması normaldir. Burada ifade veren tutsakların çoğu ifadelerini geri çekti. Sadece Hicran Berna Ayverdi ve gizli tanıklar ifadelerini tekrarladılar. Bu coğrafya koşullarına baktığımız sürece böyle bir iddianame ve tek taraflı yargılamanın yapılması adil değildir. Bu yargılamada mevcut Kürt sorununu biz sonucudur. Bu sorun da bu yargılama ile hatta PKK'nin doğuşuyla var edilmek istenen bir sorundur. Sorun mevcut olan anayasa ve hukuk sistemindedir. Hukuk dediğimiz de toplumsal bir ihtiyaçtır. Bu sorunların düzelebilmesi içinde devletin Kürt halkını ve diğer bütün halkları terörle bağdaştırmayı bırakmalı."    9 aydır tek kişilik hücrede tutuluyor!    Bunun dışında Osman'ın kaldığı Tarsus Kapalı Cezaevi'nde 9 aydır gerekçesiz bir şekilde tek kişilik bir hücrede tutulduğu da öğrenildi. Konuyu mahkemede dile getiren Osman'a mahkeme başkanının cevabı, "O cezaevi savcısını ilgilendirir. Bizim yapabileceğimiz bir şey yok" oldu.    Mahkeme başkanı tutsakların ifadeleri kabul etmediğini dile getirmesine rağmen savunma veren bütün tutsakların, gözaltında kendilerinin ve başkalarının verdikleri ifadeleri okuması da dikkatlerden kaçmadı.    'Bir kişinin anda farklı yerlerde bulunması mümkün değildir'    Daha sonra müvekkili hakkında konuşan Avukat Ali Kahraman, tutsak edilen kişilerin çeşitli patlayıcıların kullanıldığı bir alanda kaldıklarının ve çıkan sonuçların bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. İlçede yapılan tahliye sırasında birçok TV kanalı tarafından yayın yapıldığını ifade eden Ali, bu görüntülerin müvekkillerin kaçmadığının kanıtı olduğunun altını çizdi. Kameraların kapanmasıyla işkencelerin hayata geçirildiğini aktaran Ali şunları ifade etti:     "Tutsaklar yüzüstü yere yatırılarak elbiselerine ve vücutlarına patlayıcı madde bulaştırılmıştır. Delil üretilmiştir. Yargı yanıltılmaya çalışılmıştır. Yine gözaltı sürecinde müvekkilleri cezalandırmak ve itiraf elde etmek amacıyla işkence edilmiş yaralarına basılarak eziyetin ve acının şiddeti artırılmıştır. Bu nedenle insan hakları Avrupa sözleşmesi 3'ncü maddesi ve anayasanın 17'nci maddesi ihlal edilmiştir. Bir kişinin bir olaydan sorumlu tutulabilmesi için o kişinin fiilin doğrudan faili olması veya o fiilin bir parçası üzerinde hakimiyet kurması ile mümkündür. Müvekkilimin doğrudan fail olduğuna dair bir tespit söz konusu değildir. Varsayım yoluyla kişiler her türlü eylemden sorumlu tutulmuştur. Ayrıca teşhis işlemi usulü aykırıdır. Gözaltı sırasında çekilen görüntülerin ve okul bahçesinde bulunan MOBESE ile zırhlı araç kayıtlarının istenilmesini ve incelenmesini talep ediyoruz. Ayrıca müvekkil üzerinden çıkan patlayıcı madde elementlerin ne şekilde düzenlenebileceği hakkında rapor hazırlanmasını talep ediyoruz."    'Bu iddianameyi hazırlayanlar utansın'    Verilen 5 dakikalık aradan sonra Nubahar Özdemir savunma yaptı. Bir sivil olarak Nusaybin'de bulunduğunu ve geçirdiği ağır işkencelerden dolayı halen sağlık sorunları yaşadığını dile getiren Nubahar, "Orada kaldığım süre içerisinde bir suç teşkil edecek bir şey yapmadım. Daha sonra gözaltına alındıktan sonra çok ağır işkencelerden geçtik. O süreçte işkenceye daha fazla dayanamadım ve kolluk güçlerinin kendilerinin hazırladığı ifadeye imza attım. Hiç bir şekilde kullanmadığım ifadeler bana aitmiş gibi gösterilmiş. Hepsini reddediyorum. Mahkeme karşısında ilk defa savunma veriyorum. Ben yalnızca bir sivildim. O süreç içerisinde Nusaybin'de ne silah kullandım ne de hendek kazdım. Orada kaldığım sürece içerisinde kaldığım evlerin kime ait olduğunu bilmiyorum. Yalnızca koridor açıldığında kaldığımız yerin bir bodrum katı olduğunu biliyorum. Mahkeme heyetinin samimi beyanlarımı dikkate alarak tahliyeme karar vermesini istiyorum. Bu iddianameyi yazanlar hazırlayanlar utansın. Binlerce insanın fotoğrafını gösterdiler. Ben her ne kadar tanımıyorum desem de kafama vura vura nasıl tanımazsın dediler. O ifadelerin hiç biri bana ait değildir" dedi.    'Bu yargılamada hukukun adı yoktur'    Daha sonra Nubahar'ın avukatı Zuhat Bilen söz aldı. Zuhat ise şöyle konuştu: " Benim Nubahar dışında da müvekkillerim var ama onlar şimdi salonda değiller. Bunun adil yargılamaya ne kadar uygun olduğunu sormak istiyorum. Bu şekilde yargılama yapılamaz. Çünkü biz müvekkillerimiz ile temas halinde olmak istiyoruz. Her birisi Türkiye'nin ayrı yerlerine sürgün edilmiş durumdalar. Müvekkillerime iki buçuk yıldır düşman hukuku uygulanıyor. Müvekkilimin Mardin Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde ifadesi alınan tarih gece 23.10'da 6 sayfa ifade verildiği görülüyor. Ona teşhis tutanakları gösteriliyor. Bir ifade tutanağı 6 sayfa çıkıyorsa o zaman o ifade süresi 5-6 saat sürüyordur. Ama gece 23.10'da başlayan ifade tutanağının bitiş saati 00.40 diye geçiyor. 5-6 saat süren bir işlemler zinciri kayıtlara göre bir buçuk saat sürüyor. Bu tutsakların burada verdiği bütün ifadelerin gerçek olduğunu gösteriyor."     Mahkeme yarın alınacak savunmalar ile devam edecek.