‘Kadın perspektifini esas alan yeni bir hukuki sürece gidilmeli’ 2017-11-25 09:15:45   Safiye Alagaş   DİYARBAKIR - Kadına yönelik şiddet ile mücadelenin hukuki boyutunu değerlendiren Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi Koordinatörü Avukat Aslı Pasinli, "Kadın beyanı esastır" cümlesinin henüz hukukta yerini bulmadığını, bu nedenle kadın perspektifini esas alan yeni bir hukuki sürece gidilmesi gerektiğini söyledi.   Kadınlar bir çok alanda farkındalık yaratarak mücadele ediyor. Kadına yönelik şiddet ile mücadelenin en önemli ayaklarından biri de hukuki alanda verilen mücadele. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1979 yılında kabul edilen Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi  (CEDAW), Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Bununla Mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin (İstanbul Sözleşmesi) kadına yönelik şiddet, özellikle de ev içi şiddet konusunda, uluslararası alanda bölgesel olarak hazırlanmış ilk Avrupa Konseyi sözleşmesidir. Kadına yönelik ev içi şiddetle ilgili yaptırım gücü olan ilk uluslararası sözleşme olan bu belge, Mayıs 2011’de Türkiye tarafından İstanbul’da imzalandığı için kısaca İstanbul Sözleşmesi olarak anılıyor.   ‘CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi önemlidir’    Kadına yönelik şiddet ile mücadelenin hukuki boyutunu değerlen Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi Koordinatörü Avukat Aslı Pasinli, şiddet ile mücadelede CEDAW ve İstanbul sözleşmelerinin çok önemli olduğunu söyledi. Aslı, İstanbul Sözleşmesi’nin imzacısı olan ülkelerin fiziksel, cinsel, ekonomik ve duygusal şiddet türlerini önlemek için gerekli yasal önlemleri alma yükümlülüğü olduğunu vurguladı. Aslı, İstanbul Sözleşmesi ile birlikte taraf devletlerin kadına yönelik şiddetin temel dinamiklerini saptayarak bu konuda çözüme gidebilecek sorumluluklar yüklediğine dikkat çekti.     ‘Avukatlar sürekli başvuru yapıyor’    Mevzuatta kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırmaya yönelik kazanımların olduğunu ancak bunun uygulamada çok dar bir alana sığdırıldığını vurgulayan Aslı, “Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi’nin daha etkin ve daha dinamik bir şekilde yer alması için özel çalışmaların ve projelerin yürümesi gerekiyor. 6284 ile ilgili var olan tedbir kararlarının henüz tam anlamıyla amacına ulaşabilmiş değil. Özellikle Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezine gelen başvurular ve adli yardıma gelen başvurularda avukat arkadaşlarımız bu tedbir kararlarının işletmeye yönelik birçok hukuki başvuru yapmaktadırlar” dedi.   'Kadın mücadelesinin işletilebileceği alanlar daraltılıyor'   Cinsel saldırı dosyalarında İstanbul Sözleşmesi’ni işletmeye çalışarak dosyalara müdahillik taleplerinde bulunduklarını ifade eden Aslı, çoğu noktada mahkemelerde müdahillik taleplerinin kabul edilmediğinin dile getirdi. Kadına yönelik şiddet ile mücadelenin hukuk desteği alanında birçok zorluklar yaşadıklarını, hukukçular olarak belli alanlarda zorlandıklarını vurgulayan Aslı, “Müdahillik taleplerimizin kabul edilmemesi başlı başına bir sorun. Bu tarz dosyalarda özel vekaletler ya da yetki belgesiyle dosyaya dahil olmaya çalışıyoruz. Bazı dosyalara gelen yayın yasağı da aleyhimize işleyebilecek noktalara gitmekte. Hala var olan yasal düzenlemelerle aslında kadın mücadelesinin işletilebileceği alanların ne kadar daraltıldığını görüyoruz" diye konuştu.   'Kadın beyanı esastır’ cümlesi hukukta yerini bulmuş değil'   Dosyalara delil sunma konusunda sıkıntılar yaşadıklarını dile getiren Aslı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kadın beyanı esastır cümlesi, henüz yargılamada yerini bulmuş değil. Bu nedenle bazı dosyalarda yan delillerde desteklenmesi gerekiyor. Özellikle ensest dosyalarında salt çocuğun beyanları ile giden Yargıtay kararları var. Ancak buna rağmen yerel mahkeme de salt sözlü beyanın üzerinden dosyanın yürümeyeceğini, kamera kayıtları, HTS kayıtlarının raporu, adli tıptan gelen raporlarla desteklenmesi gerekiyor. Bu sebepten bazı dosyalarda aleyhimize bir sonuç çıkabiliyor.”   'Kadın perspektifini esas alan bir hukuk’   Yargılamalarda ‘iyi hal’ indiriminin sanki sadece erkek sanıklar açısından uygulanabileceği ritüelinin oluştuğunu belirten Aslı, benzer dosyalardan bir tanesinin de Nevin Yıldırım’ın dosyası olduğunun altını çizdi. Nevin Yıldırım’ın dosyasının içeriğine bakıldığında meşru müdafaanın geniş bir yoruma değil dar bir yoruma sığdırıldığını kaydeden Aslı, bu nedenle yargıda erkeğin lehine olan bir tablonun açığa çıktığını vurguladı. Aslı, “Bu tarz dosyalarda kavramların daha geniş yoruma tabi tutulacağı, hukukçular açısından değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü meşru müdafaa kavramını geniş bir perspektiften değerlendirdiğimiz zaman aslında Nevin Yıldırım’ın da sürece yayılan bir meşru müdafaaya başvurduğunu görebiliyoruz. Bazı kavramların yeniden değerlendirilmeye açık olduğu ve kadın perspektifinden yeni bir hukuki anlamlandırma sürecine gitmemiz gerekiyor” dedi.   Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddet ile Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü kapsamındaki programı ise şu şekilde:    * Sığınaklarda kalan kadınlara ve sığınaklarda çalışan personellere yönelik 6284 kanunu (Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun) ve toplumsal cinsiyet eşitliği kapsamında bazı çeşitli sunumlar gerçekleştirecek.   * Diyarbakır Barosu olarak farkındalık yaratması açısından günün anlam ve önemine ilişkin katledilen kadınların resimlerini cüppelerinin yakasına takacak.