‘Sürmi İnce davasında sanıklar tanık olarak dinlendi’ 2021-04-20 09:06:01   HAKKARİ - Sürmi İnce’yi katleden uzman çavuş Ali Dalgıran’ın yargılandığı ve beş yıldır devam eden davada mahkeme heyetinin neredeyse bütün talepleri reddettiğine dikkat çeken avukatlar, “Bir sonuca doğru gitmeye başladığımız süreçte hukuk, ayaklar altın alınıyor. Bu sebeple de cezasızlık politikası da devam ediyor” dedi.    Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Büyükçiftlik beldesinde, 18 Temmuz 2016’da ot biçen çocuklarına yemek götüren Sürmi İnce’nin (55) katledilmesine ilişkin uzman çavuş Ali Dalgıran hakkında “taksirle öldürmek” suçlamasıyla Yüksekova Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açılmıştı. 2016 yılından bu yana devam eden davada henüz bir ilerleme kaydedilmezken, avukatlar tarafından fail Ali Dalgıran’ın tutuklanması, olay mahallinde keşif ve kobra tipi zırhlı araca ait kamera ve telsiz sistemleriyle ilgili teknik bilirkişiden uzman raporu talepleri “dosyaya yenilik katmayacağı” belirtilerek reddedildi.    İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Özgürlük için Hukukçular Derneği’nden (ÖHD) avukatlar, davaya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.    'Sanık Ali Dalgıran, sistemin bir parçacığı, bir maymuncuğudur'   Sürmi’nin katledilmesine ilişkin görülen davada failin sadece uzman çavuş Ali Dalgıran olmadığını, davaya bu isimle bakılmaması gerektiğini söyleyen İHD’li avukat Eren Baskın, bu coğrafyada binlerce Ali Dalgıran olayı gerçekleştiğini, hiçbirinden de herhangi bir sonuç elde edilmediğine dikkat çekti. Eren, “Yaşananlar çok acı bir durumdur. Bu coğrafyadaki insanlar sürekli seken, yerden gelen ve havaya atılan bir kurşunun Kürde denk gelmesi, bunun sonucunda bu kişilerin cezasızlık politikasıyla ödüllendirilmesi, bölgemizde bulunan halkın içinde büyük yaralar açmakta. Olay nezdinde bakıldığında sanık Ali Dalgıran, sistemin bir parçacığı, bir maymuncuğudur. Önemli olan, burada bu olay gerçekleştikten sonraki bizim üzerimizde uygulanan ‘şiddettir’ demek daha iyi olacaktır” dedi.    'Hukuk ayaklar altına alınıyor'   Sürmi’nin katledilmesini “yaşam hakkının en büyük ihlali” olarak gören Eren, “Bir insan kendi evinin önünde bir askerin veya bir uzman çavuşun kendi keyfi uygulamasıyla öldürülebiliyor ve bunun üzerine de hiçbir şey olmamış gibi görevine devam ediyorsa bu bir insanlık suçudur. Bunların cezasızlıkla ödüllendirilmesi sadece Ali Dalgıran’ın yapmış olduğu girişimler değildir. Zaten devletin kendi politikasıdır ve maalesef ki burada sonuca gelemiyoruz. Bir sonuca gittiğimiz süreçte de hukuk her zaman ayaklar altına alınıyor. Bu sebeple de cezasızlık politikası devam ediyor” sözlerini kullandı.    'Bu yargılamanın 5 yıl sürmesi de bir mucize'   Üniformalı faillerin işledikleri suçlardan sonra korunma zırhının devreye girdiğine dikkat çeken Eren,  bu zırhın ise devletin gücü olduğunu vurguladı. Eren şöyle devam etti: “Kadın katliamlarında kravat takmış biri de olabilir, sistem tam olarak bizi buna yönlendiriyor. Bu, aslında sadece basit bir taksirle öldürme olayı değildir. Bunun batıda işlenmiş bir kadın cinayetinden de hiçbir farkı yoktur. Bugün güpegündüz bir şehrin tam ortasında bir tarlanın içinde bir kadın öldürülüyorsa bu da kadın cinayetidir. Bunda terör örgütü yaratmak ya da ‘bölge teröristlerle doluydu, ben o gün teröristi görmedim, ama o gün onları öyle sandım, ya da böyle olmasını düşündüm’ diye yapmış olduğu ve vermiş olduğu ifadeler hiçbir gerçeği yansıtmamakta. Mahkemeler tarafından eğer öldürülen kişi, devletin yetkin veya kolluk kuvvetiyse mutlaka korunacaktır. Bu yargılanmanın 5 yıl sürmesi de aslında bir mucizedir. Normal şartlarda 1 yılda hemen bitirip hemen gönderilebilirdi.”   ‘İstinaf bütün hukuksuzlukları görmezden geldi’   Dosya avukatı Necat Polat ise mahkeme heyetinin bugüne kadar hiçbir taleplerini yerine getirmediğini söyledi. Necat şöyle konuştu: “Sanığın olayda kasten öldürme suçundan yargılanmasını yaparak yine onun lehine olacak bir kararla mahkumiyet hükmünü koruma, bu mahkeme hükmü istinaf aşamasında yine istinafın kendi değerlendirmesi dosyadaki bütün hukuksuzlukları görmezden gelip dosyadaki keşif hususunu, bilirkişi incelemelerini adli tıp raporlarının alınmamış olması, hiçbir kıymeti görmeden direk sanık lehine olacak bir bozma gerekçesi ortaya koyarak dosyayı tekrar yerel mahkemeyle gönderdi. Yerel mahkemeye gelen dosyanın taraflarınca bir 'umut' olarak değerlendirdik. Yeni bir yargılama olur, gerçek tamamıyla ortaya çıkar, bizde bir umut ışığı oldu. Fakat değişen mahkeme heyeti, bir önceki heyetin tekrar niteliğinde yine yargılamaya devam etti.”   ‘Asıl yapılması gerekenler mahkemece reddedildi’   Mahkemeden hem keşif, hem de adli tıp incelemesi ile bilirkişi raporlarının alınması yönünde talepte bulunduklarını kaydeden Necat, ancak mahkemenin keşif konusunu değerlendirmeye alacağını belirttiğini, araç görüntüleri için ise bilirkişi incelemesinin ise yeterli olmadığını sözlerine ekledi. Necat, “Tek taraflı bir inceleme yapıldı. Bu da, görüntülerin, ses analizlerinin, ses kayıtlarının olup olmadığı, yeterli bir bilgi içermeyen bir rapor oldu. Keşif hususunu değerlendireceğini söyleyen mahkeme son yapılan celsede bu talebimizin de yargılamaya bir etki etmeyeceği gerekçesiyle reddetti. Dosyada asıl yapılması gereken işlemlerin tamamı mahkemece reddedildi” dedi.    'Sanığın hala görevine devam ediyor olması acıklı bir durum'   Necat, meslektaşlarıyla beraber “reddi hakim” talebinde bulunduklarını hatırlatarak, talebin değerlendirme aşamasında olduğunu ifade etti. Necat, “Bu dosyanın geneline bakıldığında içimizi acıtan başka bir durum söz konusu.  Sanık yargılama aşamasındaki ifadesinde, ‘ben terörist olabileceğini düşündüğüm herkesi vururum’ şeklinde mahkemeye açık beyanda bulundu. Bu beyanı dahi sanığın halka ne kadar düşmanca yaklaştığının açık bir kanıtıdır. Bu tür bir insanın hala TSK içerisinde faaliyet yürütüyor olması görevine devam ediyor olması çok acıklı bir durumdur. Bu kişinin yarın öbür gün aynı eylemi gerçekleştireceği kesindir. Çünkü yapabileceğini kendi ağzıyla söylüyor” sözlerini kullandı.    'Olay yeri piknik yapılabilecek merkezi bir yerdir'   ÖHD’li avukat Yusuf Çobanoğlu da, dosyaya bakıldığında usulsüzlük ve yasaya aykırı olan durumun, sanık olarak yargılanmaları gereken askerlerin tanık olarak dinlenilmiş olmalarına tepki gösterdi. Yusuf, bu askerlerin, karakol komutanlığında ifadelerinin alındığını belirterek, “Tanık olarak dinlenen faillerin anlattıklarına baktığımızda muazzam çelişkilerin olduğunu görmekteyiz. Örneğin, askeri personel olaydan 1-2 saat önce örgüt mensuplarıyla sıcak temasa girdiklerini ve bu sırada örgüt mensuplarının silahlarının markalarını dahil gözlemleyebildiklerini gördük. Araç kamerasını izlediğimizde 30 metrelik bir mesafeden yöresel kıyafetleri giyinmiş annelerimizin, kadınlarımızın askeri personelin sıcak çatışma sırasındaki gözlemlerine baktığımızda Sürmi İnce’nin tanınmamış olması, kadın olduğunun anlaşılmamış olması çok aykırı bir durumdur. Olay yerini çok iyi biliyoruz. Olay yeri, piknik yapılabilecek merkezi bir yerdir. Aslında herhangi bir terör faaliyetinin ya da bir sıcak çatışmanın meydana gelmemiş olduğu bir yerdir” diye konuştu.