Av. Semra Balyan: Kadınlar Demokratik Anayasa mücadelesinin tam ortasında 2019-10-03 10:41:38   Gülşen Koçuk   DİYARBAKIR - Yargı Reform Paketi tartışmaları sürerken, hala yürürlükte olan 1982 Anayasasının kadınları toplumsal alandan evlere hapsettiğine işaret eden Avukat Semra Balyan, demokratik Anayasa mücadelesinde ise kadınların rolüne işaret ediyor: “Kadınlar tüm mücadele birikimi ve gücüyle demokratik Anayasa mücadelesinin tam da ortasında yer almaktadır.”   Toplumda büyük beklentiler oluşturan “Yargı Reformu Paketi”, beklentileri pek de karşılayamadı. Siyasi partilere de sunulan paket, aynı zamanda önceki gün açılan Meclis’in de ilk gündem başlığı. “Yargı Reformu Stratejileri Belgesi” kapsamındaki ilk pakette yapılan kimi değişikler şöyle: Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) mağdur edilen, beraat verilen, soruşturma ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen, pasaportları iptal edilen ya da pasaport verilmeyenlere pasaport verilmesi; avukatlara yeşil pasaport verilmesi; eleştiri amacıyla yapılan açıklamaların suç oluşturmaması; tutukluluk sürelerinin kısaltılması ile tutuksuz yargılanmanın benimsenmesi; doğrudan etki edecek deliller toplanmadan hazırlanan iddianamenin iade edilmesi; kimi suçlar kapsamında verilen cezalara temyiz yolunun açılması.   Paketin içeriği, kapsamı kimi soruları akıllara getirdi: Yargı reformu paketi neyi, ne kadar değiştirecek? Demokratikleşme sürecinde bu değişikliklerin etkisi olacak mı? Askeri darbenin bir sonucu olan 1982 Anayasası hala yürürlükteyken, yargı paketi çözüm müdür?   Yargı paketini, yürürlükteki 1982 Anayasasını ve “Demokratik Anayasa”yı Diyarbakır Barosu avukatlarından Semra Balyan’a sorduk.   *“Yargı Reform Paketi” olarak sunulan kimi yasa maddelerindeki değişiklikler, “beklentileri” pek karşılamadı. “Beklenti” neydi, paketin içinden ne çıktı? Paket, kadınların yaşamını nasıl etkileyecek?   Türkiye yakın tarihi boyunca yargının hep süregelen sorunları olmuştur. Bu sorunların adalet beklentisi noktasında topluma yansıması da çok yakıcı olmaktadır. Özellikle 15 Temmuz sonrasındaki yargılama pratikleri, OHAL kararnameleri ve OHAL’in kaldırılmasına rağmen bir anlamda kalıcı hale getirilmiş olması, bu dönemden sonra artan işkence ve kaçırma/kaçırma teşebbüsü vakaları, ifade özgürlüğünün engellenmesi, siyasetin yargıya artık gayet açık olan müdahalesi, yargının güvenlikçi düşünüşü, insanların yargıya duyduğu asgari güveni dahi oldukça azaltmıştır. Böyle bir dönemde yargı reformu çerçevesinde ve bir dizi paket kanun ile esaslı değişikliklerin yapılacağının açıklanması karşısında elbette halkın adalete erişim, yargı bağımsızlığı ve temel hak ve özgürlüklerin korunması konusunda beklentisi had safhada olacaktır. Ancak geçtiğimiz günlerde açıklanan ve Meclis Başkanlığına sunulan 39 maddelik ilk paket metnine baktığımızda beklentiyi karşılamaktan uzak olduğunu söyleyebiliriz. Soruşturma evresiyle sınırlı tutulsa bile tutukluluk süresinin azaltılması gibi bir takım olumlu düzenlemeler olmasına rağmen, hukuki öngörülebilirlik ilkesinden uzak TMK’daki “terör” ve “terör suçu” tanımlarının muğlaklığının ve genişliğinin halen korunuyor olması, hukuki güvenliğin oldukça azalması, yargı pratiklerinin daha kaotik hale getirdiği son yıllardaki gelişmeler karşısında, pakette genel olarak yargının artık sistemsel hale gelen ve bir anlamda kanıksanması beklenen sorunlarının çözüme kavuşturulması niyet ve iradesini görmek maalesef zor. ‘Uzlaştırma, şiddeti devlet eliyle yeniden üretiyor’ Kadına yönelik şiddet artarak devam ederken, kadınların elbette en büyük beklentisi adalete erişim ve adaletin sağlanması olacaktır. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kanundaki düzenlemeler doğrultusunda şiddetin önlenmesi, koruyucu tedbirlerin etkili bir şekilde uygulanması, idari makamların yanı sıra yargı makamlarının da sorumluluğundadır. Hal böyle iken, korunamayan yüzlerce kadın şiddetin her türlüsüne, ısrarlı takibe maruz kalmakta ve son kertede vahşice katledilmektedir. Şiddet faili erkeklerin yargılanıp cezalandırılması sürecinde ise yargı çoğu zaman etkin ve caydırıcı olmaktan uzak pratikler sergilemektedir. Yargı reformu paketindeki düzenlemeler içerisinde ise bu sorunların çözümü noktasında herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. İstanbul Sözleşmesi’nin açık hükmüne rağmen halen şiddet vakalarında tarafların uzlaştırılmaya çalışıldığı görülmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunundaki mevcut düzenlemeye göre cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda uzlaştırmaya gidilemez. Ancak şiddetin farklı biçimleri olan yaralama, hakaret, tehdit gibi suçlarda kadının şiddet faili ile uzlaştırılması söz konusu olabilmektedir. Pakette ise cinsel saldırı suçu hariç, bu suçlar yine uzlaştırma kapsamında tutulmuştur. Kadının şiddet faili ile uzlaştırılmaya çalışılması bu sefer devlet eliyle üretilen yeni bir şiddet türü yaratmaktadır.  ‘Şiddet konusunda yargının reforme edildiğinden söz edemeyiz’ Yine pakette, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilemeyeceği düzenlenmiş ama kadına yönelen şiddetin diğer biçimleri konusunda bu yönde bir düzenleme yapılmamıştır. Asliye Ceza Mahkemelerinde uygulanması düşünülen basit yargılama usulünün şiddete ilişkin suçlar bakımından ne denli bir etkin yargılama sağlayacağı da tartışılmalıdır. Her ne kadar mevcut haliyle yasal engel olmasa da, kadına yönelik şiddete ilişkin davalara kadın kurumlarının ve kadın örgütlerinin müdahil olarak kabul edilmesi konusunda yargı süjelerinin gönülsüzlüğünü ve keyfiliğini ortadan kaldıracak düzenlemenin pakette yer alması gerekirken, bu konuda herhangi bir hüküm olmaması bu sorunun da süregideceği anlamına gelmektedir. Dolayısıyla kadına yönelik şiddet konusunda yargının reforme edildiğinden söz edemeyiz.   * Türkiye hala darbe Anayasası ile yönetiliyor. Darbenin ardından yürürlüğe konan ‘82 Anayasasında birçok hakkın alındığını da söyleyebiliriz. Bu Anayasa toplumda, özelde de kadınların yaşamında neler değiştirdi? Şiddet sarmalı kadınlara nasıl ulaştı?   Evet, 1982 Anayasası bir darbe anayasasıdır. Bu Anayasadan önce yürürlükte olan 1961 Anayasası da bir darbe anayasasıdır. Ancak, her iki anayasanın düzenlendiği toplumsal ve siyasi koşullar birbirinden farklı olduğu için bu iki anayasal dönemi birbirinden ayırmak gerekir. 1961 Anayasası da askeri rejimin bir ürünüdür ve ekonomik ya da sosyal nedenlerden daha çok siyasal nedenlerle böyle bir anayasa yapım sürecine gidilmiştir. Buradaki esas kaygı, geleneksel askeri/sivil devlet bürokrasisinin zayıflatıldığı düşüncesine dayanmaktadır. 1961 Anayasasında yine Türk milliyetçiliği, Türklük vurgusu esas alınmış, merkezi ve üniter devlet sistemine dayanan rejim korunmuştur. Ancak Demokrat Parti (DP) döneminde yaşanan siyasal gelişmeler nedeniyle özgürlük alanının genişletildiğini ve nispeten daha çoğulcu bir anlayışın benimsendiğini söyleyebiliriz. Nitekim Milli Birlik Komitesinin oluşturduğu Kurucu Meclis’te ‘82 Anayasasının aksine farklı yapı ve kesimlerden temsilciler de yer almıştır.    “İlk hali ile ‘82 Anayasasında siyasi partilerin kadın kolları örgütlenmesi bile yasaklanmıştır. Darbe sonrası yaşananlar, tutuklama ve işkenceler kadın kimliklerinden ötürü, en çok kadınları etkilemiş, kadınlar tekrar korunaklı alan diye dayatılan evlere çekilmek, toplumsal hayattan, sokaktan uzaklaşmak zorunda kalmışlardır. Ancak biliyoruz ki, şiddet ilk olarak ev içinden, domestik alanlardan türemektedir. Bu nedenle mücadele alanından koparılıp ev içine hapsedilen kadınlar için şiddet sarmalı yeni baştan kurgulanmış olmaktadır.”   Özellikle 1968’den sonra tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de gençlik hareketleri ve işçi hareketleri öncülüğünde sol mücadele yaygınlaşmıştır. Bu mücadele ise yoğun baskılarla karşılaşmış, 1961 Anayasasında ilkin 12 Mart muhtırası ile daha sonra 1973 yılında özgürlükler alanını daraltan ve iktidarı güçlendiren değişiklikler yapılmıştır. Adeta ‘bu kadar özgürlük size fazla’ anlayışıyla yapılan 12 Eylül askeri darbesi sonrasında ise parlamento askıya alınmış, dernekler sendikalar kapatılmış, yüzbinlerce kişi tutuklanmış ve işkenceye maruz bırakılmıştır. Bu nedenle evet, ‘82 Anayasası ile hakların kısıtlandığını, iktidarın, güvenlikçi politikaların ve olağanüstü yönetim usullerinin güçlendirildiğini söyleyebiliriz. ‘82 Anayasası ile siyasi partilerin ve sivil toplum örgütlerinin örgütlenmesi kısıtlanmış, grev türleri yasaklanmış, sendikaların siyasal faaliyetleri yasaklanmış, toplantı ve gösteri düzenleme hakkı ile dernek kurma hakkı sınırlandırılmıştır. Böylelikle toplumsal ve siyasal yaşam baskıcı politika ve uygulamalarla adeta kuşatılmıştır. Bu türden baskıcı politikalar elbette ki kadınların yaşamını daha çok etkilemektedir. Örneğin ilk hali ile ‘82 Anayasasında siyasi partilerin kadın kolları örgütlenmesi bile yasaklanmıştır. Darbe sonrası yaşananlar, tutuklama ve işkenceler kadın kimliklerinden ötürü, en çok kadınları etkilemiş, kadınlar tekrar korunaklı alan diye dayatılan evlere çekilmek, toplumsal hayattan, sokaktan uzaklaşmak zorunda kalmışlardır. Ancak biliyoruz ki, şiddet ilk olarak ev içinden, domestik alanlardan türemektedir. Bu nedenle mücadele alanından koparılıp ev içine hapsedilen kadınlar için şiddet sarmalı yeni baştan kurgulanmış olmaktadır.   * 1982 Anayasası ile kadınların toplumda kazandığı statü ve hakları ellerinden alındı/alınmak istendi diyebilir miyiz?   Evet, 1982 Anayasasının bir darbe anayasası olması ve demin ifade ettiğim gibi hak ve özgürlükler alanını kısıtlaması, merkezi otoriteyi güçlendiren yapısından dolayı ortaya çıkan baskı rejimi ile zaten geleneksel toplum düzeni içinde ayrımcılığa maruz kalan, yaşamın ve politikanın öznesi olarak kabul edilmeyen kadınlar o güne kadar elde edebildikleri kazanımlardan uzak düşürülüp, adeta evlere hapsedilmişlerdir. 1980’li yılların başından itibaren tüm dünyaya etki eden neoliberal politikalarla eşgüdümlü olarak yükselen muhafazakar politikalar ile birlikte kadınların daha fazla kuşatıldığını ve toplumsal yaşamdan alıkonulduğunu da söylemek gerekir.   *1982 Anayasası’nın günümüzde yaşanan siyasi, hukuki, toplumsal krizdeki rolü nedir?   Anayasalcılık teorisine göre anayasalar esasında toplumsal sözleşmelerdir. Halkların, toplumun tüm kesimlerinin uzlaşısına dayanan, rejimin türünü belirleyen, haklar özgürlükler ve iktidar dengesini gözetmek zorunda olan metinlerdir. 1982 Anayasasının yapım sürecinde bile böyle bir toplumsal uzlaşı sağlanmamış, Kurucu Meclis Milli Güvenlik Konseyi’nden ve yine bu konseyin üyelerini seçtiği danışma kurulundan oluşmuştur. Türk milliyetçiliğinin, merkezi otoritenin ve tekçi devlet sisteminin esas alındığı bu Anayasa, günümüze kadar pek çok değişiklik geçirmesine rağmen, yaşanan siyasi ve toplumsal kriz gitgide derinleşmektedir. Bu nedenle çoğulculuğun esas alındığı, temsiliyetin güçlendirildiği, iktidarın sınırlandırıldığı yeni bir toplumsal sözleşme kurma iradesini göstermedikçe bu sorunlar devam edecektir.   * Türkiye Cumhuriyeti tarihinin “en Demokratik Anayasası’nın”, 1921 Anayasası olduğu görüşü mevcut. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?   1921 Anayasası Cumhuriyet tarihinin en demokratik anayasası olması bir yana, aslında tek demokratik Anayasasıdır. 1961 ve 1982 Anayasaları darbe anayasalarıdır ve askeri yönetimlerce çıkarılmıştır. 1924 Anayasası darbe anayasası olmasa da seçimlere giren vekil adaylarının askeri-sivil bürokratik kökenliler arasından belirlenmesi de bu anayasayı demokratik olmaktan uzaklaştırmaktadır. 1921 Anayasasını kuran millet meclisi yerel kongre hareketleri temsilcilerinden ve bir kısım Meclisi Mebusan üyelerinden oluşmaktadır. Ve bu temsilcilerin tümü seçim yoluyla göreve gelmiştir. Her ne kadar kadınlar, emekçi halk kitleleri ve köylüler temsil sürecine pek dahil olmasa da, meclis üyeleri alışılagelenin aksine, çiftçiler, serbest meslek mensupları, tacirler ve ulema gibi grup ve kesimler arasından seçilmiştir. Dolayısıyla 1921 Anayasasını yapan kurucu meclisin, kadın temsiliyeti olmasa da, o dönemki şartlarda daha demokratik yöntemlerle oluşturulması ve sosyolojik temsil gücünün yüksek olması bu anayasayı en demokratik anayasa olarak adlandırmanın ilk nedenidir. Bu kurucu meclisin oluşturduğu anayasadaki yerel demokrasiyi amaçlayan, yerinden yönetim ilkeleri de diğer bir nedendir.   *’21 Anayasası kadınların yaşamında ne tür değişikliklere öncülük etti? Kadınların gündeminde neler vardı?   ‘21 Anayasası kısa ömürlü bir anayasadır. Ve öngördüğü yerel özerklik modeli hayata dahi geçirilmemiştir. Dolayısıyla bu Anayasa aslında kadınların yaşamına etki edemeden, bu demokratik esaslardan uzaklaşan bir başka anayasa yürürlüğe konmuştur. ‘21 anayasasının yapıldığı dönemde, kadınlar seçme ve seçilme hakkından mahrum olduğu için kadınların olmadığı bir kurucu meclis tarafından düzenlenmiştir. İçeriği itibariyle de kadınlara ya da cinsiyet eşitliğine ilişkin düzenlemeler yoktur. Ancak bunu o dönemki koşullar içerisinde okumak gerekir. Yerel yönetimlerin, yerel demokrasilerin daha güçlü olduğu bu modelde, kadınların seçilme ve seçme hakkını elde etmesiyle birlikte temsil gücünü elde edilebilecek dolayısıyla özne, irade olma hali gerçekleşebilecekti. “Anayasanın var olması tek başına demokrasinin tesis edildiği anlamına gelmez. Hem anayasanın oluşturulma yöntemi hem de içeriğinin demokratik olması halinde demokratik anayasadan söz edebiliriz.” * 1921 Anayasasında “Türkiye” vurgusunun yapılması, çoğulcu olması, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gibi “demokratiklik” algısını destekleyen maddeleri var. Bugün “demokratik Anayasa” nedir?   Demokratik Anayasa, en geniş toplumsal uzlaşıya dayanan, birlikte yaşayan tüm halkların, kadınların, tüm yapı ve grupların temsilinin sağlandığı, çoğulculuğun esas alındığı anlayışla oluşturulan, bir kurucu iradenin oluşturduğu, bir toplumsal sözleşmeye dayanan hukuki metinlerdir. Yönetimler anayasal olabilir ancak her anayasal yönetim demokratik değildir. Anayasanın var olması tek başına demokrasinin tesis edildiği anlamına gelmez. Hem anayasanın oluşturulma yöntemi hem de içeriğinin demokratik olması halinde demokratik anayasadan söz edebiliriz. 1921 Anayasasında, sonra gelen anayasaların aksine Türk milliyetçiliği öncelenmemiş ve merkezi-tekçi rejimin aksine yerel demokrasiye dayanan yerel yönetim sistemleri öngörülmüştür. Vilayet, kaza, nahiye şeklinde bir idari yapı oluşturulmuş, vilayetin özerkliğe ve tüzel kişiliğe sahip olduğu vurgulanmış, iç dış siyaset, uluslararası ilişkiler, adli ve askeri hizmetler dışındaki tüm konularda yerel halkın seçtiği vilayet şuraları yetkili kılınmış, vilayete atanan valinin ise yetkileri sadece devlet görevleri ve yerel görevler arasında çatışma çıkması halinde müdahale etmekle sınırlı tutulmuş, kaza yalnızca idari bir birim olarak düzenlenmiştir. En küçük dolayısıyla halka en yakın idari birim olan nahiyelerin de özerk tüzel kişilikler olduğu vurgulanmıştır. Nahiye en küçük birim olduğu için yerel demokrasinin inşasında en önemli role sahiptir. Temsilcileri doğrudan doğruya nahiye halkı tarafından seçilecek ve nahiye idari heyeti ile birlikte yargısal ve mali yetkileri olacaktır. Bu anayasadaki düzenlemelerin çoğulcu demokrasiyi bu şekilde sağlaması nedeniyle Cumhuriyet tarihinin en demokratik anayasası diyebiliriz. Bugün ise, halihazırdaki anayasa bile ihlal edilerek belediyelere el konulmakta, yerel halkın iradesi yok sayılmaktadır.   * “Demokratik Türkiye” için “Demokratik Anayasa”nın önemi nedir? Kadınlar, demokratik Anayasa mücadelesinin neresinde?   İçinde bulunduğumuz süreç ve gitgide derinleşen toplumsal ve siyasi krizler karşısında demokratik bir Anayasa, demokratik Türkiye için çözüm anlamı taşıyan, hayati önemde bir gereksinimdir. Son değişikliklerle iyice artan Anayasanın sorunlu sistematik yapısı korunmaya devam ettikçe bu krizler artarak devam edecektir. Öyle ki mevcut Anayasa bile yetkililer tarafından ihlal edilmekte, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, temel hak ve özgürlükler konusunda bir geriye gidiş yaşanmakta, toplum üzerindeki baskı rejimi gitgide artmaktadır. Bu nedenle toplumsal uzlaşıya, barış iradesine dayanan yeni bir anayasa yapım süreci başlatılmalıdır. Kadınlar artık, toplumun yarısının iradesi olduğunun bilinciyle, kadınlar özgürleşmeden toplumun da özgürleşemeyeceğinin bilinciyle, sağlanacak uzlaşıda en çok söz sahibi olması gereken özneler olduğunun farkında. Dolayısıyla kadınlar tüm mücadele birikimi ve gücüyle demokratik Anayasa mücadelesinin tam da ortasında yer almaktadır.