Ayten Öztürk 6 ay boyunca maruz bırakıldığı işkenceyi anlattı 2019-06-15 14:11:47   İSTANBUL - Lübnan Havalimanı’nda 8 Mart 2018’de gözaltına alındıktan sonra başına çuval geçirilerek Türkiyeli yetkililere teslim edilen ve özel bir uçakla Ankara’ya getirilen Ayten Öztürk, Ankara’da bilinmeyen bir resmi kurumda maruz bırakıldığı ağır işkenceyi ilk kez anlattı.     Lübnan başkenti Beyrut’ta havalimanına giderken DHKP-C üyesi olduğu iddiası ile 8 Mart 2018’de gözaltına alındıktan sonra başına çuval geçirilerek Türkiyeli yetkililere teslim edilen ve özel bir uçakla Ankara’ya getirilen Ayten Öztürk, dün hakim karşına çıktı. Ayten’in Ankara 16’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde ‘örgüt üyeliği’ iddiasıyla yargılandığı dosyası, İstanbul 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde (ACM) yargılandığı dosya ile birleştirildi. İstanbul 3’cü Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Ayten, davanın 19’uncu duruşmasında maruz bırakıldığı işkenceyi hazırladığı 12 sayfalık savunmasıyla ilk kez anlattı.   ‘Baştan sona insanlık insanlık dışı’   Ayten, yazdığı 12 sayfalık savunmasında maruz bırakıldığı işkenceye geniş yer vererek, savunmasını dosyaya konulmak üzere mahkemeye heyetine teslim ettim. Ayten, duruşmada mahkeme heyetine hakkındaki iddialara cevap vermeden önce mahkemeye getirilene kadar neler yaşadığını anlatmak istediğini söyledi. Yaşadıklarının baştan sona insanlık dışı ve hukuksuzluk olduğunu dile getiren Ayten, Ankara iddianamesinde gözaltına alındığı tarihin 28 Ağustos 2018 olarak geçtiğini hatırlattı. Bu kaydın emniyet kayıtlarına geçen resmi tarih olduğunu vurgulayan Ayten, “Oysaki resmi bir şekilde tutularak işkence gördüm. Bu nedenle gözaltı tutanağındaki tarih yanlıştır, sahtedir. Ben 8 Mart 2018 tarihinde Lübnan Havaalanı’nda, Lübnanlı yetkililer tarafından gözaltına alındım. Gözaltındayken Türkiye Konsolosluğu’ndan Kadri isimli bir şahıs benimle görüştü ve kendi telefonuyla resimlerimi çekti. Bu görüşmeden sonra Lübnanlı yetkililer defalarca üstümü ve eşyalarımı onursuzca aradılar. Herhangi bir suç unsuruna rastlamadılar. Gözaltında tutmalarının sebebi üzerimdeki kaçakçılardan satın aldığım ve başkasına ait olan bir pasaport taşımamdı” dedi.    ‘Beni alelacele kör noktaya çektiler’   10 yıldır Suriye’de yaşadığının altını çizen Ayten, savaş koşullarında yaşadığı için Avrupa’ya vizesiz gidebileceği bir pasaport temin etmek istediğini de belirtti. Ayten, “Lübnanlı yetkililer beni bırakacaklarını söylüyorlardı. Ancak 13 Mart akşamı beni apar topar havaalanına götürdüler. Oraya gözlerim bağlı ve ellerim arkadan kelepçeli bir şekilde götürüldüm. Havaalanına varınca arabada ellerimi ve gözlerimi açıp indirdiler. Beni alelacele kör bir noktaya çektiler. Orada yüzlerini görmediğim şahıslar gözlerimi hızla bağlayıp kafama çuval geçirdiler. Ellerimi arkadan kelepçelediler. Aynı hızla ve panikle koştururcasına işkenceyle beni bir uçağa bindirdiler. Uçağın sessiz çalışmasından özel bir uçak olduğunu anladım” ifadelerini kullandı.   ‘Burada sınır yok’   Ayten, yaklaşık bir saatlik bir yolculuktan sonra uçaktan inerken bağırarak kaçırıldığını ve kim olduğunu söylemeye çalıştığında, bunun üzerine ağzının sıkıca kapatıldığını vurgulayarak, uçaktan inince on beş adımlık bir mesafeden sonra koştururcasına bir yere konulduğunu dile getirdi.    Ayten şöyle devam etti:    “Aynı kişiler girdiğimiz yerde hızla kelepçelerimi açıp işkenceyle beni zorla soydular. Sonra çıplak halde sürükleyerek beni süngerli bir hücreye attılar. Gözlerim hala bağlıydı. Daha sonra yanıma iki parça giydi attılar. Bir süre ellerim arkadan kelepçeli ve gözlerim bağlı halde bekledim. Yine saldırganca kapımı açıp hızla işkenceyle beni altı adımlık uzaklıktaki bir yere soktular.    ‘Konuşmamakta ısrar edince tekrar hücreye götürdüler’   Beni bir sandalyeye oturtup dışarı çıktılar. Odada ‘R’ harfini telaffuz edemeyen ve orta yaşlı olduğunu tahmin ettiğim bir erkek ‘Hoş geldin Ayten biz seni tanıyoruz. Biz senden birkaç şey öğrenmek istiyoruz. Aslında bildiğimiz şeyler ama onaylatmak istiyoruz. Konuşacak mısın?’ diye sordu. Konuşacak bir şeyim olmadığını söyleyince ‘Bak seninle ben benden başka kimse konuşmayacak. Bu odada sadece sen ve ben varız. Kamera yok. Kayıt yok. Konuştuklarımız aramızda kalacak. Sonra çıkıp gideceksin.’ dedi. Yine konuşacak bir şeyim olmadığını söyleyince bu kez daha sert bir ses tonuyla ‘Bana seninle ilgili sonsuz yetki verildi. Bu devlet senin için özel uçak kaldırdı. Burası başka yere benzemez. Buradaki herkes işini profesyonelce yapar. Konuşmazsan buradan çıkamazsın. Aylarca yıllarca yaşatırız. Vücut bütünlüğüne bir zarar vermeyiz. Konuşacak mısın?’ diye sordu. Ben de bilmediğim bir yerde tanımadığım kişiler tarafından işkenceye tabi tutulduğum bu ortamda hiçbir koşulda konuşmayacağımı söyledim. Bu kez bana ‘burası emniyet veya hapishane değil burada sınır yok. Bir Allah bir de biz varız. Bizim sözümüz geçer’ dedi. Konuşmamakta ısrar edince beni tekrar hücreye götürdüler.”    ’25 gün boyunca başıma çuval geçirilmiş halde bekletildim’   Yaklaşık 25 gün boyunca ellerinin arkadan kelepçeli, gözleri bağlı ve başına çuval geçirilmiş bir halde tutulduğunun altını çizen Ayten, “İlk başta kapıyı hangi aralıklarla açtıklarını algılayamıyordum. Düşünce bilincimi kayıp etmemek için beynimi zorluyordum. Günleri kapının açılıp kapanma durumuna göre sayabiliyordum. Kahvaltı vermeye çalıştıklarında sabah olduğunu fark ediyordum. Bana zorla yemek yedirmeye çalışıyorlardı. İlk günler sadece su içiyordum. Bir bardak suyu da tuvalete götürüldüklerinde veriyorlardı. Bazen onu da vermiyorlardı” sözlerini kullandı.   ‘Gözlerim tuvaletteyken bile bağlı kalıyordu’   Küçük hücrede kafasındaki çuval nedeniyle havasızlık çektiğini belirten Ayten, ”Nefes almakta zorlanıyordum. Susuzluktan ağzım boğazım burnum kurumuştu. Bazen burnum kanıyor ve kan yüzümde ellerimde birikip kuruyordu. Tuvalet anı hariç kollarım bütün gün kelepçeliydi. Gözlerim de tuvaletteyken bile bağlı kalıyordu. Kelepçeden dolayı kollarımda ağrılar şişlikler ve uyuşmazlar oluyordu. Bileklerimde yaralar oluşmuştu. Tuvalete gözlerim bağlı götürülmeme rağmen kapısının yarım olduğunu anladım. ‘Böyle mi? Yapacağım, beni görüyorsunuz. Dediğimde ahlaksızca bağırarak ‘Evet öyle yapacaklasın. İstersek bakarız’ dediler. Oradaki her gün işkenceye dönüştürülmüştü. Bana ‘Burada onur ahlak, edep diye bir şey yok. Bunların hepsi dışarıda kaldı’ diye bağırıyorlardı” diye belirtti.   ‘Bileklerim iltihaplanmıştı’   İlk başlarda hemen her gün “R” harfini telaffuz edemeyen kişinin kendisini sorguladığına dikkat çeken Ayten, “Sorgulardan birinde kafamdaki çuvalı çıkardı. Göz bandım bağlı kaldı. Sorgucu burnumda biriken ve ağzıma kadar akan kanı gördü. Ellerimdeki kan kurumuş, bileklerim iltihaplanmıştı. Tahminen ocak ayının sonuydu. O gün ilk kez yine gözlerim bağlı haldeyken ağzımı ve burnumu yıkayabildim. Onlardan hiçbir şey istemiyordum. Bu onları daha da öfkelendiriyordu. Sorgucu  ‘Burada avukat, hakim, savcı yok. Burada ölsen kimsenin ruhu duymaz. Zaten kimse seni arayıp sormuyor. Senden umudu kestiler. Hiçbir yerde kayda geçmedin’ diyordu. 90’lı yıllarda ülkemizde onlarca insanın kaybedilip katledildiğini biliyordum” diyerek kendisine de aynı şeyleri yapabileceğini bildiğini söyledi.    ’24 saat gözetleniyordum’   Ayten devamında şunları belirtti: “Bana da aynı şeyi yapabilirlerdi. Ama beni kimsenin arayıp sormadığına inanmıyordum. Beni susuz bıraktıkları bir gece fenalaştım. Hücremin bir yerinden ses geldi. Kamera olduğunu anladım. 24 saat gözetleniyordum. Sabah bana zorla müdahale ettiler. Gözlerim bağlı, ellerim kelepçeli, halde beni hücreme uzak olmayan revir gibi bir yere götürüp kollarımı ve bacaklarımı, esnek elastik bir şeritle bağlayıp serum verdiler. Bir yandan da gözlerimi açmaya çalıştılar. Yaklaşım 25 gün gözlerim hiç açılmamış. Gözlerim kapaklarıma yapışmıştı. Bir sıvıyla gözlerimi açtılar. Işığa bakamıyordum. İlk başta buğulu bir şekilde görüyordum.    ‘Burası resmi bir kurumun işkencehanesiydi’   Bana müdahale edenleri gördüm. Kar maskeliydiler. Sadece gözleri görünüyordu. Revirde iki sandalye ve sağlık malzemeleri vardı. Revirin dışından ilk kez bir kadının sesini duydum. Sanki bir işin organizasyonunu yapar gibi biriyle konuşuyordu. ‘Komisyon gelecek bundan dolayı şöyle oldun…’ gibi şeyler söylüyordu. Hem bu kadının konuşmasından hem de hücremin üst katındaki mesai saatlerindeki ayak seslerinden oranın resmi bir kurum olduğunu tahmin ettim. Neresi olduğunu bilmediğim bu resmi kurumun tahminen bodrum katı bir işkencehaneydi.”    ‘İşkence sesleri geliyordu’   Ardından psikolojik işkencenin devam ettiğini vurgulayan Ayten maruz bırakıldığı işkenceyi şu sözlerle anlattı: “Banyo yapmayı kabul etmezsem hortumla, fırçayla zorla yıkarlar. ‘Herkes geldiği yere adapte olur. Sana her şeyi zorla yaptırıyoruz’ dediler. Banyo dedikleri yer tuvaletin yanında ince bir perdeyle kapalıydı. Oradan da görüyorlardı. Banyo gibi özel günlerimi de işkenceye çevirmişlerdi. Pedlerimi tek tek verip ahlaksızca laflar ediyorlardı. Orası insanlığın bittiği bir yerdi. Bazen gün içinde bazen de gece işkence sesleri geliyordu. Çığlık ağlama sesleri yakından geliyordu. Erkeklerin sesleri geliyordu. Genellikle ‘Konuşacak mısın?’, ‘Abilerini çağırayım mı?’, ‘Hacı abin gelsin mi?’, ‘Buradan çıkmak istiyorsan konuş’ sesleri geliyordu. Orada kaç kişi gözaltındaydı bilmiyorum. Ama kapıların açılıp kapanma seslerinden 7 hücre olduğunu tahmin ediyorum.  Orada gözaltında olan insanlarla hiçbir irtibatım olmadı.    ‘Tahminen ikinci ayda gözlerimi açtılar’   Tahminen ikinci ayda hücremin içinde gözlerimi açıp ellerimi de önden kelepçelediler. Hücrede tuvalet,  sorgu ya da revire götürüleceğim zaman gözlerimi bağlayıp çuval geçiriyorlardı. Kolumdan tutup her fırsatta taciz ederek götürüyorlardı. Gözlerim hücre içinde açılınca nasıl bir hücrede kaldığımı görebildim. Hücreyi de tarif etmek istiyorum. Hücremin her tarafı gri halıfleksle kaplıydı. Sağ üst köşede kamera vardı. İki buçuk ay olmuştu. Bedenimde yaralar çıkmıştı. Derim pul pul dökülüyordu. Hızla zayıflıyordum. Bana defalarca zorla müdahale edip tahliller yaptılar. Son müdahaleden sonra “R” harfini telaffuz edemeyen sorgucu beni birine havale etti. Bundan sonra kapı her açıldığında işkenceye dönüşüyordu.    ‘Hücreme bazen sıcak bazen soğuk hava veriyorlardı’   Sürekli ‘Gebereceksin buralarda. Değer mi? Burada olduğunu kim biliyor. Susunca ne oluyor. Kimsenin S…değilsin’ gibi sayısız cinsiyetçi küfürler ediyorlardı. Hücreme bazen sıcak bazen de soğuk hava veriyorlardı. Bazen de sigara kokusu veriyorlardı. Bazen 6-7 saat müzik dinletiyorlardı. Dinletilen müzikler Türklüğü öven marşlar, vurmalı ve gürültülü yabancı şarkılardı. Duygusal Türkçe şarkı türküler dinletiyorlardı. Bana ‘Buranın sonu yok. Burası cehennemin dibi. Buradan kurtuluş yok. İnsan anatomisi hakkında her şeyi biliriz. Profesyonelce çalışırız.  Ölmezsin ama ölmek için yalvarırsın. Bir gün çıkarsan akıl sağlın yerinde olur mu? Bilemeyiz’ diyorlardı.”   ’Cinsel işkence’   Bir süre sonra konuşturmak için fiziki işkenceye görmeye başladığını belirten Ayten, yaklaşık yirmi gün kesintisiz süren fiziki işkenceyi şöyle anlattı: “İlk günler işkenceler sabah, öğlen akşam oluyordu. Daha sora daha çok gece geç saatlerde yapıldı. Günün geri kalan saatlerinde ise sürekli psikolojik işkence uyguluyorlardı. Taciz ediyor ve saatlerce ayakta tutuyorlardı. İşkence odasında gözlerim bağlı götürülüyordum. Önce üstümü soyuyor. Sonra da askıya alır pozisyonda ellerimi duvardaki demir halkalara kelepçeliyorlardı. Çıplak bedenimin hemen her yerine elektrik cihazı ile bastırıp bir süre tutuyorlardı. Bunu yaptıklarında tüm bedenim titreyerek sarsılıyor son sesimle çığlıklar atıyordum. Bayıltıncaya kadar bunu tekrar tekrar yapıyorlardı.    ‘Kafasında maske olmayan sivil birini gördüm’   Elektrik cihazıyla bedenime bastırdıkları her yerde iki tane yarık gibi noktalar oluşuyordu. Tutuklanıp hapishaneye geldiğimde arkadaşlarım vücudumdaki yara izlerini saydı. 898 yara bere vardı. Bayılacak hale geldiğimde beni banyo, tuvaletin olduğu yere götürüp tazyikli suyla işkenceye devam ediyorlardı. Saatlerce suyla boğma işkencesi yaptıkları oluyordu. Biri bana tazyikli su sıkarken diğeri kafamdaki çuvalın içinin su dolması için tutuyordu. O elektrik cihazını suyla boğma işkencesi sırasında da kullandılar. Bazen de kafamdaki çuvalı çıkarıp gözlerimi açarak ağzıma burnuma su tutuyorlardı. Bir ara yanlışlıkla kapı açıldı. Kafasında maske olmayan sivil birini gördüm. Uzun boylu zayıf 45 yaşlarında ince uzun yüzlü, top sakallı gözlüklü, hafif kır saçlı, küçük gözlü biriydi. Onu gördüğümü fark edince hızla kapıyı kapatıp gitti. Onu gördüğüm için işkenceyi arttırdılar. Yaklaşık beş saat su işkencesi yaptılar. Günün geri kalan vakitlerinde yada tabut biçimindeki bir bölmede saatlerde ayakta tutuyorlardı. Tabut nedilen yerde hareket etmek imkansızdı. Hücrede ise her fırsatta kapıyı açıp kaba dayak, tehdit ve küfürler ediyorlardı. An az iki kez çok yoğun bir şekilde özellikle yüzüme ve kafama vurdular. Ağzım burnum kan içinde kalıp, yüzüm gözüm şişip morarıncaya kadar bunu yapıyorlardı.    ‘Tecavüz tehdidinde bulundular’   Serçe parmaklarımdan ve ayak başparmaklarımdan verdikleri bir elektrik vardı. Parmaklarıma metal bir halka bağlayıp uzaktan kumandayla veriyorlardı. Birkaç kez bayılıp ayağa kalkmayacak hale gelmiştim. Elektriğe ara verdiklerinde askıda tutup bedenimin her yerini parmak, sopa ve jopla taciz ediyorlardı. Copu cinsel bölgelerime sokmaya çalışıp her türlü ahlaksızlığı yapıyorlardı. Harbi dedikleri kalın bir sopayla da tecavüz tehdidinde bulunuyorlardı. Elimin üç tırnağının altına sivri bir şeyle sokup serçe parmağımı yaktılar. Parmağındaki yara ve tırnağımın altındaki iltihap aylarca iyileşmedi. Zaman zaman beri ters çevirip kafa üstü ayaklarımdan bağlıyorlardı. Bu sırada da ayaklarıma vuruyorlardı. Bedenim iyice güçten düşüp midem bulanınca indirip bu sefer farklı işkenceler yapıyorlardı. Örneğin şişme bir tekerleğin içine oturtup jop ile tecavüz girişimleri oldu. Özellikle regl olduğum zaman işkencenin şiddetini artırıp uykusuz bırakıyorlardı.”   ‘‘Seni motive eden şey nedir’ diye bağırıyorlardı’   Ayten, kendisine işkence edenlerle işbirliği yapması halinde istediği yerde yaşam imkanı sunacaklarını aktararak şunları söyledi: “İstediğin kadar para, istediğin yerde yaşam imkanı. Kimlik veririz ama önce bizimle işbirliği yapmalısın diyorlardı. Yine onlarla konuşmayacağımı söyleyince beni askıya alıp kırbaçlamaya başladılar. Her gün şiddeti arttıracaklarını ve işkencenin farklı türlerini uygulayacaklarını söylüyorlardı. Konuşacak bir şeyim olmadığı halde kafamı duvara vurup ‘Çıkar kafanın içindekilerini. Seni motive eden şey nedir? Seni motive eden şeyi çıkar’ diye bağırıyorlardı. Saçlarımı kopartırcasına çekip beni oradan oraya savuruyorlardı. Saçlarımın bir kısmı ellerinde topak topak oluyordu. ‘İstersek kafa derini de yüzeriz’ diyorlardı. Kafamda alnımda, burnumda morluklar, şişlikler oluştu.    ‘Daha fazla fiziki işkence için’   Bana bir kez daha serumla ve bedenime, yüzüme sürdükleri krem-jelle müdahale ettiler. Hatırladığım kadarıyla üç gün serum verdiler. Daha fazla fiziki işkence yapmak için beni sözde tedavi ettiklerini söylüyorlardı. Bu tedavi süreci yaklaşık yirmi gün sürdü. Bu süre zarfında günlük olarak işkence odasında maskeli, kısa boylu, yaşlı, takım elbiseli ve kravatlı iki kişi bedenimdeki izleri kontrol ediyordu. Onlarla birlikte 5-6 kişi daha oluyordu. Bedenime hepsi bakıyordu. Ama asıl olarak yaşlı iki kişi yetkili gibiydi. Yine günlük olarak konuşup konuşmayacağımı sorup tehditler savuruyorlardı. Tahminen tedavi işkencesinin yirminci günüydü. Beni yine gözlerim kapalı, ellerim kelepçeli halde sorgu odasına götürdüler. Benimle en son konuşan sorgucu, ‘Buradaki süren doldu, zaten gideceksin, istersen konuşalım’ dedi. Yine konuşmayacağımı söyleyince, ‘seni adalete teslim edeceğiz. Aklına başka bir şey gelmesin. Hapislerde çürüyeceksin’ dedi.”   Daha sonra da kendisini hücreye götürüp kendi giysilerini giydirildiğini ifade eden Ayten, “Ellerimi arkadan plastik kelepçeyle kelepçeleyip gözlerimi bağladılar. Basamağı yüksek, karşılıklı koltukları olan ve kapısı yana çekilerek açılan bir arabaya iki kişi arasında bindirildim. Kulaklarıma motosiklet sesinin geldiği bir kulaklık taktılar. Yaklaşık bir saat sonra araba durdu. Arabadan indirip birkaç adım yürüttüler. Sonra da arkamdan plastik kelepçemi kesip, gözlerimi açarak arabadan hızla uzaklaştılar” dedi.    ‘TEM polisi bana işkence edenlerle ortak’   Ayten, “Ortalık zifiri karanlıktı, önüme bıraktıkları eşyaları fark ettim. Birkaç saniye sonra da birileri etrafımı sardı. Panikle, ellerindeki ışıkla yaklaşıp soru sormaya başladılar. ‘Kimsin, adın ne?’ gibi sorular… Açık bir arazideydik, yüksek bir yerdi. Uzaktan şehrin ışıkları nokta gibi görünüyordu. Sorularına cevap vermedim. Sanki beni orada bulmuş gibi rol yapıyorlardı. Saçı arkaya taralı, kalın birleşik kaşlı, esmer biri kolumdan tuttu. Göstermelik olarak çantamı aramalarını söyledi. Üstünkörü bakıp panik havası yaratmaya devam ettiler. Aynı kişi bana kimliğini gösterip, ‘Ankara TEM polisiyim, hakkında ihbar var’ dedi. Bir minibüse bindirdiler. Bana adımla hitap ediyorlardı. ‘Biz seni Ayten diye aldık, ismin Ayten değil mi?’ diye sordu. TEM polisinin bana işkence edenlerle ortak hareket ettiğini anladım ve onlara cevap vermedim. Bu açık araziden TEM polisi tarafından alındığım tarih 28 Ağustos 2018 olarak geçiyor. Bundan önceki altı aylık işkenceli süreç hiç yaşanmamış gibi sahte gözaltı tutanağı tutuldu. Ankara TEM polisi, beni altı ay boyunca gözaltında tutup işkence yapanları bilmediğini iddia edebilir mi? Ankara TEM polisi bildiklerini gizleyerek yaşadığım işkencelerde payı olduğunu ortaya koymuyor mu” diye sordu.   ‘Neden resmi işlemler uygulanmadı?’   Yüzlerce yara bereli, yaklaşık 40 kilogramlık, ayakta duramayan o haliyle hiç bilmediği açık bir arazide ne işi olabileceğini soran Ayten savunmasında şunları kaydetti:   “Hem de gece vakti, Ankara’yı hiç bilmediğim halde, üstümde Türk parası bile yokken tek başıma orada ne yapabilirdim? Üstelik önümdeki çantalardaki eşyaların karmakarışık, bazılarının da paramparça edildiğini gören TEM polisi, hala bir ihbar sonucu beni aldığını iddia edebilir mi? Beni orada bulmuş gibi uydurulan bu senaryonun haklı, meşru ve mantıklı bir yanı yoktur. Bu akıldışı senaryoya kimsenin inanması mümkün değildir. Madem aranıyordum ki ben bunu hiç bilmiyordum, neden resmi işlemler uygulanmadı? Bunun yerine kaçırılıp işkenceye maruz kaldım? Yaşadığım işkencelerden dolayı aylardır tedavi görüyorum. Tedavi sürecim, bende oluşan tahribatlar, kullandığım ilaçlar hapishanedeki sağlık dosyamda mevcuttur.    ‘Vücudumdaki bazı izler hala duruyor’   Vücudumun çeşitli bölgelerindeki bazı izler hala duruyor. Kas erimesinden dolayı kollarımda ve bacaklarımda güçsüzlük, uyuşmalar ve zaman zaman hissizlik oluşuyor. Kafama aldığım güçlü darbelerden dolayı hala zedelenen ve şişen bölgelerin ağrısı devam ediyor. Kronik astım, Akdeniz anemisi taşıyıcılığı ve guatrımdaki nodüller nedeniyle ömür boyu ilaçlar kullanıp, düzenli kontroller yaptırmak zorundayım. Tek başıma yaşamımı idame ettiremediğim için hücremde kalan arkadaşlarım, ihtiyaçlarımın giderilmesine yardımcı oluyor. Sonuç olarak ömür boyu kullanmak zorunda olduğum bazı ilaçlara rağmen bedenimdeki yaralar kapandı; ancak içimdeki yaralar asla kapanmayacak.   ‘Adaletsizlikten ben ve ailem payımıza düşeni aldık’    Ben yaklaşık on yıldır Suriye’de yaşıyordum. Antakyalı ve Arap kökenli olduğum için akrabalarımın çoğu Suriye’nin Lazkiye ilinde yaşar. Ben de orada onlarla yaşıyordum. Suriye’de Amerika’nın ve işbirlikçilerinin saldırılarında paramparça edilmiş bedenleri, bombardımanlarla yerle bir edilmiş şehirleri gördüm. Benim akrabalarımdan da ölenler oldu. Açlığı, yoksulluğu, hukuksuzluğu oradaki halkla birlikte yaşadım. Ülkemi çok sevdiğim halde bu adaletsizliklerini sürmesini istemediğim için Suriye’de yaşamaya karar vermiştim. Çünkü ülkemizde yaşanan adaletsizliklerden ben ve ailem fazlası ile payımıza düşeni yaşamıştık.    ‘Ailem benden hiçbir haber alamadı’   Ailemden yaşamını yitirenler oldu. En son altı aylık işkenceli süreçle ailem benden hiçbir haber alamamıştı. Tarifsiz acılar yaşayan babam bana olan hasreti ile, endişe ile vefat etmiş. Benim yaşadığımı hiç öğrenemedi. O öldüğünde ben o gizli işkencehanede idim. Babamın vefat ettiğini mahkemeye çıkarıldığım gün avukatımdan öğrendim. Benim hiçbir yerde herhangi bir yasa dışı örgütle bağım yoktur. İddianamede geçen isimleri tanımıyorum. Kod adım da yoktur. Hakkımda açılan bir dava olduğunu ve listede yer aldığımı bilmiyordum.    ‘Savunma hakkım engellendi’   Ortada her hangi bir eylem, bilgi olmadığı halde neden hala tutukluyum? Neden altı ay boyunca işkence gördüm? Hapishanede iken suç duyurunda bulundum. Savcı kısa süre içinde ‘takipsizlik’ verdi. Sebep olarak da listede olmam gösterilmiş. Bu ülkede listelerde olan onlarca aydın, sanatçı, antiemperyalist, antifaşist, devrimci, demokrat düşünceye sahip olan insan var. Listede olmak için basit bir davadan aranıyor olmak bile yeterlidir. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, bu dava asıl olarak bir işkence davasıdır. Hakkımdaki tüm iddialar boştur. Zorlamadır. Benim çoktan dışarda olmam gerekirken önceki mahkemelerime güvenlik gerekçesi ile getirilmedim. Savunma hakkım engellendi. Tutsaklık koşullarını hapishanelerin durumunu, her gün uygulanan keyfilikleri siz de çok iyi biliyorsunuz.”   ‘Yargılayabilecekleri bir dosya yok’   Ayten’in Avukatı Didem Baydar Ünsal, Ankara dosyasında delil olmadığı için İstanbul dosyasında delil olduğunu umut ederek Ankara’daki dosyayı İstanbul’a gönderdiklerini belirterek şunları anlattı:     “Çünkü kırmızı bülten kararı İstanbul dosyasından çıkıyor. Ve bu dosyadan yakalama kararı çıktığı için kırmızı bültenle aranıyor. Başka hiçbir şey yok. Şunu yapmış bunu yapmış gibi bir iddia yok. O Ankara’da açtıkları dosya örgüt yöneticiliğidir. İstanbul’daki dosya ise tasarlayarak adam öldürme dosyasıdır. Çocuğu istismar eden bir kişinin mahalleli gençler tarafından dövülmesi olayını izlediği iddiası var. İstanbul mahkemesi Ayten’in ilk ifadesini almasının ardından hakkındaki yakalama kararını kaldırarak serbest bırakmıştı. Zaten bu dosyadan hiçbir zaman tutuklu olmadı müvekkilimiz. İfadesi alınamadığı için zorla getirilme kararı çıkarılıyor. Yine bulamadıkları için yakalama kararı çıkarıyor.    Ankara’da işkence gördüğü daha sonra gözaltına alıp hemen soruşturma başlattıkları için Ankara’daki dosyada tutuklanıyor. Gerekçe ise hakkında kırmızı bülten olan bir şahıs bu nedenle turuncu listeye alınmış bir şahıs. Üzerinde de kendisine ait olmayan bir ve sahte olmayan bir pasaportun bulunması. Aslında yargılayabilecekleri bir dosya yok. Ancak davaya dönüştü. İki celse sonra İstanbul davasıyla birleştirilmesi kararı verildi. İstanbul 3’cü Ağır Ceza Mahkemesi dosyaların birleşmesine muvafakat vermedi. Dedi ki, ‘Ben terör suçlarıyla yetkili bir mahkeme değilim. Benimkisi adli bir olay. Dolayısıyla ben bu dosyaya bakamam sizin gönderdiğiniz dosyada uyuşmazlık çıktığı için.’ Yargıtay 5’inci Ceza Dairesi’ne gönderiyorum. Bu uyuşmazlığı çözsün diye. Yargıtay uyuşmazlığı şu şekilde çözdü: İstanbul 3’üncü ACM’nin Ayten’i yargılamasına karar verdi. Zaten hali hazırla yargılaması varmış. Yakalaması İstanbul 3’cü ACM’de çıktığı yargılaması burada devam edecek dedi. Dosya ile birleşince tutuklu olarak yargılamaya devam ediyor. Bu mahkeme ilk ifadesinde tutuklamadı ama tutukluluğun devamına yetkisini kendinden buluyor. Hukuken açıklanabilir hiçbir yanı. Yani başka suçtan tutuklu değil, başka yargılaması yok. Bu suçtan tutuklu değil. serbest bırakılmasına karar verilmiş ama zorla tutuluyor.”