Kayıp yakınları: Adalet talebimizden vazgeçmeyeceğiz

  • 14:52 13 Aralık 2025
  • Güncel
HABER MERKEZİ - Kayıp yakınları beş kentte düzenledikleri eylemlerde, kaybedilen kişilerin akıbetini sorarken, faillerin yargılanmasını istedi.
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) ve kayıp yakınları,  Amed, Êlih, Colemêrg’in Gever ilçesi ve Riha’da “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” şiarıyla eylemlerine bu hafta da devam etti. 
 
Amed
 
İHD Amed Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerine 879'uncu haftasında da devam etti. Kayıp yakınları, Amed'in Rezan (Bağlar) ilçesinde Koşuyolu Parkı’nda bulunan Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya geldi. Eylemde kaybedilen kişilerin fotoğraflarının olduğu pankart açıldı. Bu haftaki eylemde 9 Aralık 1996 yılından itibaren kendisinden haber alınamayan Atilla Korkmaz’ın akıbeti soruldu.
 
Bu haftaki eylemde açıklamayı, İHD Amed Şubesi Kayıp Komisyonu yönetim kurulu üyesi Avukat Berfin Elçi okudu.
 
‘Darp edildikten sonra gözaltına alınmış’
 
İş yerinde çalıştığı sırada sivil giyimli kolluk görevlileri tarafından “ifaden var” denilerek götürüldüğünü belirten Berfin Elçi, “Diyarbakır’da ikamet eden ve evli olan 27 yaşındaki Atilla Korkmaz, Bağlar’da bulunan Batıkent semtinde kendisine ait market dükkânını işleterek geçimini sağlıyordu. 9 Aralık 1996 tarihinde çalıştığı sırada markete gelen sivil giyimli 3 polis tarafından ‘ifaden var’ denildikten sonra 21 SV 545 plakalı Renault Stejin marka bir araca bindirilerek götürülür. Bu tarihten itibaren Atilla Korkmaz’dan bir daha haber alınamaz. Olay günü borçlarını ödemek için bankaya para çekmeye giden Atilla Korkmaz, görgü tanıklarının beyanlarına göre geri döndüğü sırada birkaç kişi tarafından takip ediliyormuş. Markete girdikten hemen sonra da gözaltına alınmış” ifadelerini kullandı.
 
Berfin Elçi, kayıpların, sivil giyimli polisler tarafından gözaltına alındıktan sonra ateşli silah ile katledildiklerini aktararak, Atilla Korkmaz’ın eşi Rasime Korkmaz Cumhuriyet Başsavcılığı’na, babası Necmettin Korkmaz ise Emniyet Müdürlüğü’ne başvuruda bulunur. Aile fertleri bu girişimlerinden bir sonuç alamaz. 2 Ocak 1997 tarihinde Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü tarafından aranan aileye, Adıyaman ilinde iki cenaze bulunduğu ve kimsesizler mezarlığına defin edildiği haber verilir. Atilla Korkmaz’ın cenazesi, amcası Azmi Korkmaz tarafından kendisine gösterilen fotoğraflardan teşhis edilir. Atilla Korkmaz ile birlikte infaz edilen diğer kişinin, Diyarbakır ili Lice ilçesinde sivil giyimli polisler tarafından gözaltına alındıktan sonra bir daha kendisinden haber alınmayan Mahmut Önerarı olduğu tespit edilir. Atilla Korkmaz ve Mahmut Önerarı gözaltına alındıktan sonra kurşunlanarak infaz edildiği tespit edilir” diye belirtti.
 
‘Adalet talebimizden vazgeçmeyeceğiz’
 
Berfin Elçi, son olarak şunları söyledi: “Bizler, insan hakları savunucuları ve kayıp yakınları olarak; kayıplarımızın akıbetinin ortaya çıkarılması ve failleri bulunup yargılanması talebiyle 31 Ocak 2009 tarihinden bu yana her hafta ve kesintisiz bir şekilde sürdürmüş olduğumuz adalet talebimizden vazgeçmeyeceğiz. 29 yıldır dosyasında hiçbir ilerleme sağlanamayan Atilla Korkmaz için adalet istemekten asla vazgeçmeyeceğiz.”
 
Eylem, 1 dakikalık oturma eylemi ile son buldu.
 
 
Riha 
 
İHD Riha Şubesi, "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" şiarıyla düzenledikleri eylemlerinin 63'üncü haftasında, Haliliye ilçesinde bulunan Novada Park AVM'nin önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. İHD yöneticisi Enes Milli'nin okuduğu açıklamada, bu hafta 7 Aralık 1993'te Sewereg'te çalıştığı fırından kaçırılan Ahmet Kalper'in durumuna dikkat çekti. 
 
'Herkesin gözü önünde kaçırıldı'
 
Ahmet Kalper'in çalıştığı fırında 3 korucu tarafında herkesin gözü önünde kaçırıldığını belirten Enes Milli, "Ancak bu tanıklık, devletin hiçbir kurumu tarafından kayıt altına alınmadı.  Ailenin anlatımına göre; ertesi gün savcılığa başvuruldu. Ahmet'in ağabeyi Mustafa Kalper tanık olduğunu söyledi ama savcı 'benim yapacak bir şeyim yok' diyerek dilekçeyi almadı. Emniyet dilekçeyi almadı, abisi 'kardeşim kayıp' diyerek kapı kapı dolaşırken, özel timler tarafından 'böyle biri yok' denilerek engellendi, tehdit edildi; nezarete atıldı, 24 saat boyunca haksız yere gözaltında tutuldu"  dedi.
 
'Gösterilen Ahmet değildi'
 
Birçok kuruma Ahmet Kalper'in abisi Mustafa Kalper tarafından, dilekçe yazıldığını ancak hiç bir cevap alınmadığını kaydeden Enes Milli, "Bir hafta sonra, teşhis için bir köprünün altında bulunan cesedi gösterdiler. Tabi, tespit çok zordu, beden tanınmaz haldeydi ve Ahmet değildi. Ahmet'in akıbeti hala karanlık, hala saklanıyor. O dönemlerde Siverek'te, Hilvan'da, Viranşehir'de Ceylanpınar'da insanlar sistematik olarak kaçırılıyor, katlediliyor; failler korunuyordu. Ahmet de bu politikanın kurbanı oldu"  diye konuştu. 
 
Colemêrg
 
İHD Colemêrg Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 205'inci haftasında Colemêrg’in Gever (Yüksekova) ilçesindeki Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" pankartı açıldı. Bu hafta, 6 Aralık 2013'te katledilen Mehmet Reşit ve Veysel İşbilir'in failleri soruldu.
 
İHD Colemêrg Eşbaşkanı Ozan Akbaş, İşbilir ailesinin 6 Aralık’ta basın açıklamasına katılmak için yola çıktığını ancak polisin gaz bombası ve plastik mermilerle müdahalesiyle olayın başladığını belirtti. Polis özel harekât ekipleri, kalabalığa ateş açarak Veysel ve Mehmet Reşit İşbilir’i ağır yaraladı. Hastaneye kaldırılan İşbilir’ler, burada işkenceye uğrayarak hayatlarını kaybetti. 
 
Otopsi raporunda, Mehmet Reşit İşbilir’e 6, Veysel İşbilir’e ise 2 kurşun isabet ettiği belirtildi. Ancak soruşturma ilerlemedi, failler bulunamadı.
 
İzmir
 
İHD İzmir Şubesi ve kayıp yakınları, gözaltındaki yakınlarının kaybedilmesine dikkat çekmek için Konak Eski Sümerbank önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Eylemde, "Kayıplar vicdanındır sahip çık", "Kayıplar belli failler nerede" yazıldığı ve üzerinde kayıpların bulunduğu pankartlar açıldı. Eylemde basın metnini Hatice Erdoğan okudu.
 
'Yargı kurumu yükümlülüklerini yerine getirmiyor'
 
Gözaltında kaybetmenin insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu belirten Hatice Erdoğan, bu suçu işleyen, açığa çıkarmayan ve gizleyen yönetimlerinde sorumlu olduğunu vurguladı. Devlete sorumluluğunu hatırlattıklarını ifade eden Hatice Erdoğan, "Türkiye'deki siyaset ve yargı kurumu; gözaltında kayıplar konusunda devletin ulusal ve uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmemiştir.Bu nedenle buradan devlete bir kez daha sorumluluğunu hatırlatıyoruz" dedi.
 
'Aile ve İHD her yerde onu aradı'
 
44 yaşında 26 Aralık 1997 günü Diyarbakır’da bir kahvede otururken, insanların gözü önünde telsizli, uzun menzilli silahlı kişiler tarafından zorla beyaz Toros’a bindirilip gözaltında kaybolan Mehmet Özdemir'in akıbetini soran Hatice Erdoğan, "Eşi Enzile Özdemir, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı’na dilekçe ile başvurarak eşinin nerede olduğuna dair bilgi talep etti. Savcılık, dilekçesine “Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alınmıştır” ibaresi taşıyan bir damga vurdu. Gözaltı süresi bittiği halde Mehmet Özdemir mahkemeye çıkarılmayınca eşi, İHD Diyarbakır Şube Başkanı ile birlikte savcılığa gitti. Savcı bu kez Özdemir’in gözaltına alınmadığını, gözaltına alındığına dair belgenin yanlışlık sonucu verildiğini söyledi. Ailesi ve İnsan Hakları Derneği onu her yerde aradı, tüm kurumlara başvurdu ama Mehmet Özdemir’den bir daha haber alınamadı. 19 Aralık 2003 tarihinde, olayın tanıklarını bile dinlemeyen Cumhuriyet Savcısı, Mehmet Özdemir’in kaybedilmesiyle ilgili herhangi bir takibat başlatmamaya karar verdi. Aile bu karara itiraz edince 1 Eylül 2004 tarihinde, Siverek Ağır Ceza Mahkemesi, Mehmet Özdemir’in kaybolmasından birilerinin sorumlu olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunmadığı gerekçesiyle ailenin itirazını reddetti" dedi.
 
Dava AİHM'e taşındı 
 
İç hukukta bir sonuç alınmadığını belirten Hatice Erdoğan, Özdemir ailesinin davayı AİHM'e taşıdığını söyleyerek " AKP Hükümeti, devlet makamlarının Mehmet Özdemir’in kaybolmasında doğrudan veya dolaylı olarak sorumluluğunun bulunmadığını ileri sürerek, AİHM’den başvurunun Kabul edilemez nitelikte olduğu yönünde karar vermesini talep etti. AKP Hükümeti’nin AİHM’e sunduğu soruşturma dosyasını inceleyen yargıçlar; Mehmet Özdemir’in kaybolmasıyla ilgili olarak Cumhuriyet Savcısı’nın yapmış olduğu soruşturmada, çarpıcı ihmaller olduğunu saptadı. Olayın gerçekleştiği kahvenin sahibinin, garsonların, orada bulunan müşterilerin ve civardaki esnafın tanıklık etmesini sağlamak için, Cumhuriyet Savcısı’nın hiçbir girişimde bulunmamasını şaşkınlık verici buldu ve etkin soruşturma yapılmadığına hükmetti. AİHM, 08 Ocak 2008 tarihinde oybirliği ile “Türk devletinin, Mehmet Özdemir’in kaybolması ve ihtimal dahilinde olan ölümünden sorumlu olduğu” kararına vardı ve Türkiye mahkum oldu" diye konuştu.
 
 
Êlih
 
İHD Elih Şubesi ve kayıp yakınları eylemlerinin 715’inci haftasında da Gülistan Caddesi'nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. Bu haftaki eylemde, 14 Aralık 2015 tarihinde Şirnex’in Silopi ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağının 5’inci gününde katledilen ve cenazesi 7 gün boyunca sokakta bekletilen Taybet İnan’ın failleri soruldu.
 
Taybet İnan’ın hikayesini oğlu Mehmet İnan'ın anlatımıyla İHD Şube Yöneticisi Hüseyin Elçi okudu. Hikaye şöyle: "Annem ilk vurulduğunda, haber verdiler koştuk, biz varmadan amcam gitmek istemiş onu da vurmuşlar. Gittiğimde amcamı taşıyordu komşular. ‘Annem’ dedim, ‘sokakta kaldı’ dediler. Ben gitmek istedim, tuttular. Ağladım, ağladım, ağladım. ‘Annem sokağın ortasında kaldı öylece, önce belli belirsiz kıpırdıyordu, sonra saatler geçtikçe hareketleri azaldı. Kimi aramadık ki; vekilleri, kaymakamı, valiyi... Dedik çeksinler şu kargaları öldü ölmesine de cenazemizi alalım. Annem ne hissetti acaba, canı çok yandı, yanmıştı. Biz sevgi nedir hiç dile getirmezdik, ama bir sarılması vardı dünyaya değerdi, binlerce söz gelse anlatamazdı o sevgiyi. Annem tamı tamına 7 gün sokakta kaldı. Hiçbirimiz uyuyamadık, köpekler gelir, kuşlar konar diye, o orada yattı biz 150 metre ilerisinde öldük... 7 koca gün, 7 bitmez gece kara kış soğuğunda kaldı, en acısı kaç saat yaralı kaldı bilememek, keşke diyorum hemen ölmüş olsa. Siz benim annemi öldürdünüz."
 
Hikayenin ardından Hüseyin Elçi, “Soruyoruz, sizin annenizin cenazesi kara kışın ortasında 7 gün, tam 7 gün sokak ortasında kalsaydı ne yapardınız?” diye sordu. 
 
Açıklama, oturma eylemiyle son buldu.