İmralı tutanakları ve medyanın etik-politik tercihi 2025-12-07 09:18:59     Diren Yurtsever   HABER MERKEZİ – Dünya çatışma çözümü örneklerinde medya, hem barış gazeteciliği hem demokratik süreçleri denetleme hem de topluma doğru bilgiyi ulaştırma sorumluluğu gereği, neredeyse bir “arabuluculuk” rolü oynamıştır. Türkiye’de medya, artık iktidarın çıkarları doğrultusunda toplumun düşüncesini denetleme görevinden vazgeçmeli ve Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin gereğini yapmalı. Yani barış gazeteciliği yapmalı, yani demokrasinin “d” si bile varsa onu daha ileriye taşımanın sorumluluğunu üstlenmeli.    Türkiye’nin en az yüz yıllık tarihsel geçmişi olan Kürt meselesi, Barış ve Demokratik Toplum Süreci ile yeniden demokratik siyasal çözümüyle gündeme geldi. Sadece gündeme gelmedi, 1 Ekim 2024 tarihi itibariyle MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bilinen açıklamaları, çağrıları ve 27 Şubat tarihli Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile PKK’nin fesih kararı ve Meclis’te komisyon kurulmasına kadar gelişmelerin yaşandığı bir süreç söz konusu.    Geçmiş dönemlerde Kürt meselesinin müzakere yöntemi ile barışçıl ve siyasal çözümüne dair kimi deneyimler yaşansa da, bu deneyimler çeşitli nedenlerle sonuca ulaşamadı. Ancak günümüzde yaşanan süreç, geçmişte ki deneyimlerden farklı. Çatışma çözümü süreçlerinde silahlı örgütün en son gündem maddesi olan silahları bırakma kararı, yaşadığımız süreç bakımından atılan ilk adımlardan oldu. Yine tarafların “pazarlık yok”, “al ver meselesi yok” yönündeki açıklamaları, bir tarafın (Kürt tarafı) süreci ileriye taşımak için daha etkili ve cesur adımlar attığı ancak diğer tarafın (devlet/iktidar) daha ağırdan aldığı, geriden geldiği, toplumu tatmin edici yasal ve hukuksal adımları atmadığı da bir süreci yaşıyoruz.   Süreç en başından böyle başladığı için kamuoyu ve biz gazeteciler de anlamakta güçlük çektik. Belirsizliğin henüz belirleyici olduğu bu süreç açısından özellikle taraflar açısından koşulların eşit olmayışı; süreci daha sağlıklı, şeffaf ve doğrudan takip etmeyi güçleştiriyor. Koşullar eşit değil çünkü sürecin baş müzakerecisi olan Abdullah Öcalan’ın basın yayın aracılığıyla kendini ifade etme şansı yok. Kamuoyuna düşüncelerini, fikirlerini, sürece dair önerilerini aktarma ya da doğrudan rolünü daha aktif ve etkili oynamasının koşulları oluşturulmadı henüz. Sürece dair kamuoyu daha çok karşı duranların ve algıyı kendi beklentileri ve çıkarları doğrultusunda oluşturmaya çalışan iktidarın açıklamaları üzerinden takip ediyor. Yani medya sadece bunu görüyor ve topluma sunuyor. DEM Parti’ye de henüz basın ambargosunun devam ettiğinin de altını çizelim.   Medyaya stratejik yaklaşım: Toplum düşüncesini denetlemek   Kürt meselesinin çözümü veya çözümsüzlüğü Türkiye’nin hatta Ortadoğu’nun kaderini belirleyecek düzeyde. Bu konuda önemli gelişmeler yaşanıyor. Ama kamuoyu bunun ne kadarını biliyor? Eğer bilmiyorsa neden? Kuşkusuz bu soruların yanıtı medyanın bu konuyu ne kadar ve nasıl işlediği ile doğrudan ilgili. Medyanın, iktidarcı ve tekelci güçler tarafından birer propaganda aracı olarak kullanıldığını ve bu nedenle medyaya stratejik bir yaklaşımın da olduğunu biliyoruz. Medyanın bu kadar stratejik olmasının nedeni ise, toplum düşüncesini denetlemeyi hedeflemesinden geliyor. Çünkü iktidar, toplum düşüncesini kendisine ideolojik ve politik tehdit olarak görüyor. O yüzden Barış ve Demokratik Toplum Süreci ile ilgili toplumun düşüncesini ne kadar denetlerse, süreci de kendi isteği doğrultusunda o kadar ilerletebileceğini düşüyor iktidar ve haksız da değil.   Yıllar önce Tayyip Erdoğan, “Kürt sorunu düşünmezseniz yoktur” demişti. Bunu Tayyip Erdoğan söylese de bunun karşılığının Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi bir politikası olduğunu söylemek mümkün. Kürt meselesinin kök nedenlerini, sonuçlarını, varlığını resmi ideoloji görmeyince medyasında da görünür kılmadı veya görmek isteği gibi gösterdi. Peki “yok” deyince yok mu oluyor o sorun gerçekten, hayır. Yılarca yok sayılan Kürt sorunu, bugün inkar edilemez bir noktaya geldi ve varlığını kanıtladı. Bugün aynı yaklaşım, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’ndan üç kişilik bir heyetin Abdullah Öcalan ile görüşmesi ve sonrasında ortaya çıkan “tutanak” krizinde görüyoruz. İmralı ziyaretini görmeyince, bu ziyaret gerçekleşmemiş mi oluyor?   Medyanın politik ve etik tercihi    Böylesi önemli bir süreç ile ilgili yaşanan ve tarihi gelişme olarak nitelendirilen komisyonun İmralı’ya gidişini medyanın ağırlığı görmedi veya en olumsuz bir yerden görmeye çalıştı. Burada medya, politik ve etik rolünü oynamadı. Çünkü barış gazeteciliği gereği yapmanız gerekenler politik ve etik bir tercihtir. Haberlerini ve yayıncılığınızı bu politik ve etik tercihler üzerinden kurgularsınız. Ziyareti tarihi bir adım olarak görmeyen aynı medya, Abdullah Öcalan’ın görüşlerini, fikirlerini, önerilerini paylaştığı komisyon tutanaklarını da görmedi. Biz gazeteciler buna “tarihi bir adım” deyince bir taraf olmuyoruz, çünkü bu tarihi bir adım. Politik okuması yapılırsa, sonuçları iyi analiz edilirse, gidilmeyişinin Türkiye’nin demokrasisini nasıl olumsuz etkileyeceği kavranırsa; süreç bağlamında tarihi bir adımın olduğunu, hatta bu konu özelinde bir ilk olduğunu söyleyerek hakkını vermek gerekiyor. Kuşkusuz tutanakların tam paylaşılmaması, özet halinde okunması zaten kabul edilemeyecek bir durum. Ama komisyonun Ada’ya gitme amacı neydi? Abdullah Öcalan’ı dinlemek. Peki Abdullah Öcalan ne dedi? Eğer Kürt basını biraz takip edilmişse kısmı düzeyde de olsa heyetten alınan röportajlarla takip edilebilmiştir.   Medya Abdullah Öcalan’ın komisyon görüşmesini nasıl görmedi?   Komisyonun tutanakları okuduğu toplantısının hemen ertesi günü gazete manşetlerine baktığımızda, iktidar medyası, süreç karşıtı medya, ulusalcı ve faşist ulusalcı çizgideki medya ile daha sol “muhalif” gazetelerin neredeyse iş birliği yaptığını söylemek mümkün.    Mesela; Sözcü, Cumhuriyet, Yeni Şafak gazeteleri tutanakların okunduğu komisyon toplantısını görmedi. Hürriyet, birinci sayfadan  “İmralı görüşmesi üyelere özetlendi”, Milliyet birinci sayfanın sol alt köşesinde “Komisyonda rapor faslı” başlığı ile Sabah birinci sayfanın sol alt köşesinde sadece  komisyonun toplandığını ve “PKK’nin bütün unsurları feshedilmeli” başlığı ile; Nefes gazetesi, birinci sayfanın sol alt köşesinde, “Tutanak tıraşlandı, komisyon karıştı”; Birgün birinci sayfanın sağ alt köşesinde “İmralı notları komisyonda” başlığı ile; Evrensel gazetesi birinci sayfanın sağ alt köşesinde “İmralı tutanakları komisyon üyelerine de verilmedi” başlığı ile; Karar birinci sayfanın sağ alt köşesinde “PKK’liler için ‘eve dönüş ve ceza indirimi’ formülü” başlığıyla gördü. MHP’ye yakın Türkgün gazetesi birinci sayfanın sağ üst köşesinde “Komisyonun dinleme faslı sona erdi” başlığı ile kısaca haberi gördü.  Sadece gazetelerde değil, TV yayınlarında da aynı durum söz konusu. Hal böyle olunca süreçle ilgili gelişmeleri daha doğru, tüm taraflar açısından topluma ulaştırma durumu söz konusu olmuyor.    Barış ve Demokratik Toplum Süreci ve medyanın pozitif katkısı   Tüm bu yayınların ortak yönü, Abdullah Öcalan ile kimler, ne için, ne kadar süre, hangi koşullarda görüştüğünü, bu görüşmede Abdullah Öcalan’ın ne aktardığı (yansıdığı kadarıyla), Kürt tarafının bu ziyarete neden bu kadar önem verdiği ve süreç bakımından ne anlama geldiğini hiç işlemedi. Örneğin; söz konusu medya İmralı Adası’na giden komisyonun üç üyesi ile neden röportaj yapmadı? Yapabilirdi. Komisyondaki tartışmaları gördüğü kadar Abdullah Öcalan’ın yansıyan görüşleri de manşetlere çekilebilirdi. Tutanakların kamuoyuna açıklanması için yayıncılığı ile bir tazyik oluşturabilirdi. Tam da Abdullah Öcalan’ın görüşlerinin tam yansıtılmamasına karşı, İmralı’ya gidip röportaj yapma taleplerinde bulunabilirdi. Fakat bunlar yapılmadığı gibi görüşmeye dair bir de çarpıtma yapıldı.    Dünya çatışma çözümü örneklerinde medya, hem barış gazeteciliği hem demokratik süreçleri denetleme hem de topluma doğru bilgiyi ulaştırma sorumluluğu gereği, neredeyse bir “arabuluculuk” rolü oynamıştır. Türkiye’de medya, artık iktidarın çıkarları doğrultusunda toplumun düşüncesini denetleme görevinden vazgeçmeli ve Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin gereğini yapmalı. Yani barış gazeteciliği yapmalı, yani demokrasinin “d” si bile varsa onu daha ileriye taşımanın sorumluluğunu üstlenmeli. Çünkü barışın kazananı Türkiye toplumu olarak hepimiz olacağız. Medya burada katkısını pozitif olarak sunmalı.