Simge Yardım: Eğitim politikaları inşa için çok güçlü bir araç 2025-07-27 09:01:10   Melek Avcı    ANKARA - Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi’nde yer alan Simge Yardım, “Eğitim politikaları inşa için çok güçlü bir araç” diyerek, eğitim müfredatının ve yapısının barış ve demokratik toplum inşasına uygun şekillenmesi gerektiğini ifade etti.   1 Ekim itibarıyla başlayan süreç eksenli kadınlar, hem öncesinde hem de sonrasında örgütlü mücadelesini sürdürüyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat çağrısından birkaç gün önce kurulan Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi ise inşanın yayıldığı her alanda çalışmalarını sürdürüyor.   İnisiyatifte yer alan Eğitim Sen Kadın Sekreteri Simge Yardım, çalışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   ‘Barış irademizi tüm topluma ifade ettik’   Kadınların barış talebi ve mücadelesinin yıllara dayanan bir süreç olduğunu belirten Simge Yardım, daha önce de barış deneyimleri olduğunu söyledi. 8 Temmuz’da kadınların Meclis önünde gösterdikleri barış iradesindeki atmosfere değinen Simge Yardım, “Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi üzerinden de 8 Temmuz'da Meclis önündeydik. Kadınların barış talebinin ve süregiden savaş politikalarına karşı ısrarlı talebinin ve motivasyonunun açığa çıktığını da gördük. Kadınlar illerden çok güçlü bir motivasyonla gelmişti. Meclis önünden, Meclise çağrıda bulunan kadınların barış istediğini, barışta ısrarcı olduğunu ve Meclisin de bir an önce görevini yerine getirmesi gerektiğini vurgulayan açıklamada güçlü bir katılım vardı. Bu katılımla Meclis parkında halaylar çekerek, sloganlar atarak, yürüyüş yaparak açıklamamızı gerçekleştirdik ve bu açıklamada da kadınların iradesini bir kez daha tüm topluma ifade etmiş olduk. Çünkü kadınların barışa gerçekten ihtiyacı var” dedi.     ‘Kadınlar süreçte daha çok özne olmalı’   “Belki de en fazla biz kadınların barışa ihtiyacı var” diyen Simge Yardım, savaş politikalarının hedefinde en çok kadınların olduğunu söyledi. Simge Yardım şunları dile getirdi: “Cinsiyet temelli ayrımcılıkla birleşen savaş politikalarının, kadınlara dönük politikalarını da değerlendirdiğimizde çoklu bir kriz süreciyle karşı karşıyayız. Çoklu bir ezilme süreciyle karşı karşıyayız ve dolayısıyla da buna karşı kadınların daha güçlü ses çıkardığını biliyoruz ki Barış Anaları aslında bunun en temel örneklerinden birisi. Yıllardır barış talebini en çok ifade eden kesimlerden biri ve söyledikleri sözün bugün ne kadar kıymetli olduğunu da görmüş olduk. 8 Temmuz eyleminde bu inancın bir kez daha açığa çıkması ve tüm siyasi partilere büyük oranda bir çağrıydı. Kadınlar çok güçlü bir motivasyonla Ankara’dan ayrıldılar. Bu motivasyon hem oradaki iradenin açığa çıkmış olması hem yan yana gelmenin, daha güçlü ses çıkarmanın yarattığı bir motivasyondu. Aynı zamanda da bundan sonraki süreçte de kadınların barış talebinde daha güçlü ve ısrarcı olacaklarının da bir mesajıydı.    Bu eylemlerimiz sonraki süreçlerde de devam edecek. Yine temel taleplerimizden birisi kayyum uygulamalarının son bulmasıydı ki kadınların bu noktada da barışa ihtiyacı var. Çok fazla sayıda kadın siyasetçi cezaevinde tutsak, yine hasta tutsaklar var. Kadınların daha fazla siyaset alanında olması, sözünü söylemesi ve barış süreçlerinde her dönemde olduğu gibi kadınların yer alması, özne olması çok önemli ki barış sürecini değerlendirirken de esas olan nokta toplumsallaşması boyutudur.”    ‘Yaşamın her alanında benzer şeyleri yaşıyoruz’   Farklı kesimlerden kadınları barış ve demokrasi için örgütleyerek bir araya getiren motivasyonun kadın kimliğinde ortaklaşma olduğunu ifade eden Simge Yardım şöyle konuştu: “Ciddi anlamda inanç, kimlik, din, dil fark etmeksizin kadın olmaktan kaynaklı, toplum içinde cinsiyet temelli bir ayrımcılıkla karşı karşıyayız ve bu geçmişten bugüne hep böyle ola geldi. Dolayısıyla çalışma yaşamı içerisinde ayrım gözetmeksizin aynı şeyleri yaşıyoruz. Yaşamın her alanında aynı şeyleri yaşıyoruz. Ülkenin her yerinde kadınlar katledilmeye devam ediyor ve çıkan yasalar bir bütün olarak tüm kadınları etkiliyor ve erkek egemen bir yapılanmayla karşı karşıyayız. Dolayısıyla erkek egemen bir iktidarın yarattığı her süreç, ayrım gözetmeksizin hepimizi etkileyen bir noktada. Kadınlar bunun farkında. İktidarın o kutuplaştırma siyasetine rağmen, kadınları da bölmeye çalışmasına rağmen kadınlar ısrarla ve inançla buraya karşı topyekûn bir ortak mücadeleyi ve ortak dili tutturabiliyor çünkü yaşamlarımız ortak yaşamlarımız, birbirine çok değen yaşamlar. Bunun farkında olmak ve bu kutuplaştırmaya karşılık ortak mücadeleyi en güçlü örgütleyebilenin kadınlar olduğunu görüyoruz. Bu, dünya açısından da böyledir.”    ‘Ama’lara rağmen çağrıya en güçlü cevap kadınlardan’   Kadınların, kadın katliamlarında da barışta da yan yana geldiğini söyleyen Simge Yardım, “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’na en güçlü cevabı veren kesimlerden birisi kadınlar oldu. Hem sözleriyle hem eylemleriyle hem mahalle mahalle örgütleme çalışmalarıyla, toplumsallaştırma çalışmalarıyla ‘kadınlar barış istiyor, barışın tarafında’ mesajını en güçlü veren kesim oldu. Burada uzun yıllardır yürüttüğümüz mücadelenin çok güçlü bir etkisi var. Ayrım gözetmeksizin her bir kadına dokunmaya çalışmamız, kadın hareketinin her bir noktaya ses çıkartıyor olması ve bu mücadeleyi ortaklaştırması çok ciddi bir emekle oluştu. Konuştuğumuz her bir kadın da barışa dair sözünü söylerken belki amaları, fakatları var; ancak barışa neden ihtiyaç olduğunu kendi yaşamından da deneyimliyor.   Artık kadınlar, yoksulluğun da savaş politikasıyla bir bağı olduğunun farkında. Savaş politikasını kendi yaşamının çok dışında bir durum olarak görmüyor. Yine savaş politikaları devam ettiği sürece kadın haklarına dönük saldırıların da bir bütün olarak artacağının farkında. Bunu her gün çıkan yasalardan, katledilen kadınlardan, cezasızlık politikalarından görüyoruz. Dolayısıyla artık, tam da savaşı en derinden kendi yaşadığımız her yerden gördüğümüz bir noktada da ortak mücadeleyi örgütlemenin dilini oluşturabiliyoruz ve bu anlamıyla da kesişimsel bir noktadan kadınlar birbirine temas edebiliyor ve ortak mücadelede yan yana gelebiliyor ki kadın mücadelesini en güçlü kılan noktalardan birisi de sanırım burası” diye belirtti.    ‘Eğitim politikaları inşa için çok güçlü bir araç’   İnisiyatif içerisinde aynı zamanda Eğitim Sen kimliğiyle de bilinen Simge Yardım, demokratik toplum inşasında eğitimin de yeniden yapılanması gerektiğine dikkat çekti. Simge Yardım, eğitim sistemine dair şunları söyledi: “Eğitim politikaları açısından çok güçlü bir mücadeleye ihtiyaç var ve bu, tek başına eğitim sendikalarının ya da Eğitim-Sen’in yapabileceği bir şeyden ziyade, burayı olabildiğince toplumsallaştırmak gerekiyor. Eğitimin buradaki etkisini görmek gerekiyor. Her zaman şunu söyledik: Eğitim politikaları, iktidarlar açısından çok güçlü bir araç. Bu güçlü aracı da, kabul edelim ki iktidar bu zamana kadar kendi cephesinden iyi kullandı. Müfredatından öğretmenine, okul içerisindeki yaşanan her şeye kadar; milliyetçiliğin, şiddetin her geçen gün arttığı, ayrımcılığın, cinsiyetçiliğin derinleştiği bir eğitim politikasını hayata geçirdi. Bugün de maalesef bu kadar ciddi anlamda handikapları, ayrımcılığı barındıran, temel çocuk haklarına ve temel insan haklarına aykırı bir eğitim sistemiyle karşı karşıyayız. İnançların, kimliklerin, dillerin yok sayıldığı, tekçiliğin dayatıldığı bir eğitim sistemi var.   Dolayısıyla bugün gelinen noktada, barış ve demokratik toplumu tartıştığımız bir yerde, en temel değişim gerektiren alanlardan birisi de eğitimin demokratikleşmesidir. Toplumun demokratikleşmesi için, eğitimin demokratikleşmesi temel faktörlerden biri olmalı. Eğitim sisteminin en baştan yeniden oluşturulması gerekiyor. Öncelikle müfredatın; barış dili, eşitlik, özgürlük noktasında, tüm inançların ve kimliklerin esas alındığı bir eğitim formuna dönüştürülmesi gerekiyor.”   ‘Müfredat ve yapı demokratik topluma uygun şekillenmeli’   Okulların hem fiziki yapısı hem de müfredatı, kimlik ve dil politikaları açısından değişime ihtiyaç duyduğunu belirten Simge Yardım, sözlerine şöyle devam etti: “Okulların fiziki yapısının da benzer bir sürece evrilmesi gerekiyor. Çok kapsamlı düzenlemelerin yapılması gerekir ki gerçekten bugün konuştuğumuz demokrasi, özgürlük, eşitlik meselesine denk gelen bir eğitim sistemini oluşturabilelim. Ama buradaki en temel kriterlerden birisi de ana dilinde eğitim hakkıdır. Ana dilinde eğitim hakkı, Eğitim-Sen kurulduğu günden bu yana savuna geldiğimiz ve ısrarla da neden ana dilinde eğitimin olması gerektiğini ifade ettiğimiz bir kavram. Ancak bugüne kadar bir biçimiyle ana dilinde eğitim hakkına karşı ciddi bir tepkiselliğin ve karşıtlığın örgütlendiğini gördük. Dünya deneyimlerinden de biliyoruz ki, ana dilinde eğitim hakkı birçok ülkede nasıl uygulanıyorsa, Türkiye’deki mevcut eğitim sisteminde de uygulanması gerekir. Bu, temel çocuk hakları ve çocukların gelişimleri açısından da çok önemlidir.”   Velilerin de süreçte sorumluluğu olmalıdır   Simge Yardım son olarak şöyle konuştu: “Burada atılacak ilk adımlardan birisi, az önce saydığım temel eğitim politikalarının değişmesiyle birlikte, aynı zamanda en temel olarak ana dilinde eğitim hakkının bir an önce tanınması gerekir. Bu, en temel eğitim politikalarındaki demokratikleşme adımlarından birisi olacaktır.   Bütün bunların gerçekleşebilmesi için de bugüne kadar hep mücadele ettik. Ama bundan sonrasında da velilerle birlikte, halkla birlikte ortak bir dili tutturmak ve ortak mücadeleyi örgütlemek gerekiyor.   Eğitim süreci içindeki öğrenci sayısı ve ailelerini düşündüğümüzde, neredeyse toplumun tamamına denk gelen bir kitleyle karşı karşıyayız. Dolayısıyla, ana dilinde eğitim hakkının bir an önce tanınması, eğitimin de demokratikleştirilmesi, cinsiyet eşitliğinin esas alınması ve eşit bir eğitim sisteminin oluşması gerektiği noktasında daha güçlü eylemler, etkinlikler yapılmalı. Aynı zamanda da Meclis’te kurulacak komisyonlarda, özellikle ana dilinde eğitim hakkı ve eğitim politikalarının temel olarak değerlendirilmesi ve bu noktada adım atılmasının sağlanması gerekir.”