Ateşten barışa: Otuz yürek, bir umut 2025-07-12 09:07:33   Semiha Alankuş    SILÊMANÎ – Dağların dilini öğrenmiş otuz gerilla, ateşe bıraktıkları silahlarla barışa ses, kül rüzgârına umut oldular. O küller, bir halkın yarım asırlık direnişini yeniden doğuşa, sessiz bir çağrının yankısına dönüştürdü.   Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 9 Temmuz’da yayınlanan görüntülü çağrısı, başta Kürt halkı olmak üzere tüm dünyada yankı uyandırdı. Yıllar sonra ilk kez ekranlara yansıyan bu görüntü, yalnızca siyasi bir açıklama değil; özlem, umut ve kararlılıkla yüklü tarihi bir andı. Abdullah Öcalan’ın, “Yapabileceğimiz çok şey var. Gelin birlikte yapalım” sözleri, halkların yüreğinde barışa dair duyguları yeniden açığa çıkardı. Bu çağrı, sahada karşılık bulan güçlü bir irade beyanına dönüştü. Gerillalar, bu davete olumlu yanıt verdi. Böylece ben de yüzlerce gazeteci, yazar, aydın, sivil toplum temsilcisi ve siyasetçiyle birlikte, tarihe tanıklık etmek üzere o sabah tören alanındaki yerimi aldım. Herkesin gözlerinde aynı hisler vardı: merak, heyecan, biraz tedirginlik ama en çok da barışa duyulan derin bir inanç. Bu an, bir törenin ötesinde; yarım asırlık bir mücadelede yeni bir sayfanın açılışına tanıklık etmekti.   50 yıllık mücadele tarihinde ilk kez böyle bir ana tanıklık edilecekti. 30 kişilik bir gerilla grubu, bulunduğu alandan silahlarıyla birlikte gelerek kendileri için hazırlanan platformda yerlerini aldı. O an düşündüm: Her birinin ayrı bir hikâyesi var. Her biri kendi yaşanmışlıklarıyla yeni bir sürece adım atıyordu. Her birinin dağlarla kurduğu bir bağ, o dağların diliyle konuşmayı öğrenmiş bir ruhu vardı. Zirvesine, yüreğine en güzel yaşanmışlıklarını fısıldamışlardı.   Dağ onlar için bambaşka bir dünya, farklı bir yaşamdır. Çünkü dağın dili başkadır; onu ancak yüreğinde taşıyan, dilini anlayan bilir…   Tarih, buna başka zamanlarda da tanıklık etti. Ama bu seferki bambaşkaydı. Onlar, dağda yarattıkları anlamı, kendi halklarına ve doğacak yeni yaşama taşımak üzere gelmişlerdi. Bunu gelişlerinden, duruşlarından, alandaki bakışlarından anlamak mümkündü.   Onları alanda izleyen yüzlerce insan tarifsiz duygular içindeydi. Kimse hangi duygunun içine düşeceğini henüz bilmiyordu. Ancak herkes şunda hemfikirdi: O an, tarihin değişeceği andı. Nefesler tutulmuş, sessizlik içinde o an bekleniyordu.   Törenden önce, Kürtçe, Türkçe ve İngilizce “slogan atılmasın” ve “sessiz kalınsın” uyarılarına rağmen, gerillalar alana girer girmez herkes ayağa kalktı; alkışlar ve “Biji Serok Apo” sloganlarıyla onları karşıladı.   Annelerin gözyaşında umut   Başta Barış Anneleri olmak üzere birçok kişi, tarihin akışı değişirken gözyaşlarına hâkim olamadı. Tarihi açıklamadan sonra bir anneyle konuştum. Bana şöyle dedi: “Ben iki çocuğumu şehit verdim, onların da burada olmasını çok isterdim, ama bu gelenlerin hepsinde benim çocuklarımın kokusu var. O yüzden barış olsun. Biz bunu istiyoruz.”   Tören alanında sohbet ettiğim, konuştuğum herkesin dilindeki tek söz: “Barış sağlansın.”   Bir törenden fazlası   Farklı dönemlerde PKK’ye katılmış gerillalar, silahların imha edileceği alana doğru yürüyerek silahlarını ve raxtlarını bıraktılar. Ardından bu silahları ve raxtları ateşe verdiler. Bu an, önderlerinin yaptığı çağrıya ve geliştirdiği çözüm projesine ne denli bağlı olduklarının göstergesiydi.   Barışın külleri   Silahların yakılması, dünyada bir ilkti. Çözüm süreçlerinde farklı ülkelerde silahlar bırakılmıştı; ancak onları ateşte yok etmek, küllere karışmasına tanıklık etmek yalnızca burada yaşandı. Bu, elli yıllık Kürt özgürlük mücadelesinin anlam dünyasına kattığı özgün bir duruştu. Belki de bu tercih, ateşin Kürt kültüründeki derin anlamıyla ilgilidir.    Çünkü ateş, hem varoluşun hem direnişin hem de yeniden doğuşun simgesidir. Ateş, karanlığı aydınlatan bir kıvılcımdır; yaşamı korurken gerektiğinde yakar, temizlik sağlar. Yeni bir başlangıcın kapısını aralamadan önce eskiyi yakıp kül eden, sonra o küllerden hayatı yeşerten bir döngünün adıdır ateş. Ateş, halkın en sessiz zamanlarında bile içten içe yanmaya devam eden bir direniş nefesidir, dağlarda yakılan ateşlerle kurulan dostlukların, inançların, sözlerin tanığıdır. Bu yüzden silahların ateşe bırakılması, yalnızca bir imha değil, halkın hafızasında direnişe dönüşen kutsal bir ritüeldi.   Bu tarihi andan sonra, 30 gerilla, 30 özgürlük mücadelecisi, sığındıkları dağların yüreğine, kendi güvenli alanlarına doğru çekildiler. Bu gidiş, herkese ve en çok da devlete büyük sorumluluklar bıraktı.   KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı ve Barış ve Demokratik Toplum Grubu Sözcüsü olan Besê Hozat’ın da belirttiği gibi:   “Sürecin başarıya ulaşması için ciddi hukuksal reformlara, yasal ve anayasal düzenlemelere ihtiyaç var.”