‘Barışın yolunu açmak’ konferansı: Süreci kimsenin insafına bırakmayalım 2025-06-22 18:03:34   İSTANBUL - Barış İçin Toplumsal Girişim öncülüğünde gerçekleştirilen “Barışın yolunu açmak” konferansı son buldu. Konferansta barış sürecinin iktidarın insafına bırakılmamasının altı çizilerek, somut adımların atılması için toplumun sorumluluk alması gerektiği ifade edildi.   Barış İçin Toplumsal Girişim, Kürt sorununun demokratik çözümü çerçevesinde ortak politika ve mücadele araçlarını tartışmak amacıyla Eyüp Sultan Kültür Merkezi'nde “Barışın Yolunu Açmak” başlıklı konferans düzenledi. Açılış konuşması ile başlayan konferansta DEM Parti Eş Genel Başkanları, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, tutuklu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Başkanı Ali Babacan, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ve Demokrası̇ İçı̇n Bı̇rlı̇k’in gönderdiği mesajlar okundu. Mesajlarda barışın inşası için ortak mücadele yürütülmesi gerektiğine vurgu yapıldı.    ‘Kürt Sorununda Çözümün Neresindeyiz?’ oturumu   “Kürt Sorununda Çözümün Neresindeyiz?” başlıklı ilk oturumun moderatörlüğünü siyasetçi Fatma Bostan Ünsal gerçekleştirdi. Oturumda Kafkas Dernekleri Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Ayça Atçı, eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Kürt siyasetçi Gültan Kışanak, CHP eski Genel Başkanı Hikmet Çetin, Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Mustafa Arslan konuşmacı olarak yer aldı.   ‘Biz barışa uzatılan her eli tutacak kadar inatçı ve umutluyuz’   İlk olarak söz alan Ayça Atçı, “Barışın belli coğrafya için değil tüm halklar için inşa edilmesi için buradayım. Azınlık olmak bazen kendi hikayene bile yabancı olmak demektir. Burada kendi halkım adına değil sesi duyulmayan görülmeyen herkesin hikayesi adına konuşuyorum. Barış sadece silahların susması değil dillerin konuşması, geçmişin anılmasıdır. Barış sadece ateşkes değil hatırlamanın, tanımanın, kabul etmenin adıdır. Bütün ömrüm anadilimde sesim nasıl çıkar diye düşündüm. Kendi dilimin, sesimin duyulduğu ve kardeş olduğum dilleri duyduğum gerçek bir barışta yaşamak istiyorum. Biz barışın ve yüzleşmenin masalarda sorulmadık yoktuk bize sorulmadı ama yine de her barışa evet dedik. Bize kimse ne yaşadınız diye sormadı. Barış sadece bugünü değil geçmişi de içine almasıdır. Barış istiyorsak her halkın acılarını yaslarını konuşacağı alanlar kurmak zorundayız. Biz tarih kitaplarının dipnotu olmaya değil geleceği birlikte inşa etmeye geldik. Biz barışa uzatılan her eli tutacak kadar inatçı ve umutluyuz” dedi.   ‘Barışa ulaşmamız lazım’   Ardından konuşan Bülent Arınç, şunları dile getirdi: “Herkes barıştan bahsedebilir ama gerçek barış herkesin dostça, kendi kimliklerini muhafaza ederek bir arada yaşamayı gerçekleştirmeyle olmalıdır. Bazı şeyler teoride kalıyor bunları pratiğe dökmek gerekiyor. Türkiye istikrarı kaybetti. Bir günde 10 defa gündem değişiyor önümüzü göremiyoruz. Sayın Bahçeli’nin Ekim ayı konuşmasına ben şaşırdım ve bu kişi nasıl yapar diye çünkü çalışmadığımız yerden geldi. Çok iddialı söz söyledi. Öcalan 25 yıldır cezaevinde ve tecrit halinde nasıl gelecek diye düşündüm. Niye gelip mecliste konuşacak ve niye DEM Parti grubunda olacak diye düşündüm ama buna cevap bulamadım. DEM Parti bunu büyük alaka ile karşıladı ve bunu cesur adım olarak gördü. DEM Parti bir şey çıkabileceği ümidine kapıldı. Bizim cenahın mottosu ‘terörsüz Türkiye’ terör kendiliğinden ortaya çıkmaz terör olgudur. Terörü ortaya çıkaran sebepleri yok edip barışa ulaşmamız lazım.”   ‘Sayın Öcalan’ın çağrısı PKK’nin fesih kararı dışında somut adım görmedik’   “Bir arada yaşamanın bir yolunu bulacak mıyız yoksa bulamayacak mıyız? Barış için bu soruya cevap vermemiz gerekiyor” diyerek konuşmasına başlayan Kürt siyasetçi Gültan Kışanak, barış mücadelesinin yürütülebilmesi için umutsuz olunmaması gerektiğini belirtti. Gültan Kışanak, “Dün gerçekleştirilen konferansa mektup gönderen Eren Bülbül’ün annesi ‘başka annelerin evlatlarını kaybetmesine izin veremem. Barışı savunmayıp ne yapayım?’ demişti, biz de barış yolunda yürümeyelim ne yapalım? Uğur Kaymaz’ın annesi ‘evlatlarımızı kaybettik umudumuz kaybetmek istemiyoruz barış hepimize iyi gelecek’ demişti. Anaların sözü orta yerde dururken bizler umutsuz olamayız. Ekim ayından bu yana 8 ay geçti. 8 ayda ne yapıldı ne yapılmadı diye baktığımızda kaygılı olmamız ama umutsuz olmamamız gereken şeyler var. Ortada tarihi, vicdani sorumluluğumuz var. En ağır bedeli ödeyen analar, ‘barışı savunmayalım ne yapalım’ diyorsa umudu büyüterek yol geliştirmemiz gerekiyor. Güvenin gelişmesi için somut adım gerekli. Sözler yol açtırır ama pratik adımlar yol aldırır. Sayın Öcalan’ın çağrısı PKK’nin fesih kararı dışında somut adım görmedik. Somut adım görürsek belki mecliste komisyon kurulacak. Etraflıca tartışarak işlevsel komisyonun kurulması önemli” diye belirtti.   Önce demokrasi mi? Kürt sorununun çözümü mü ? dayatması   Gültan Kışanak, şöyle konuştu: “Meseleyi sadece silahtan ibaret anlayışın çözüm üretmediğini biliyoruz. Teknik tartışma yapmak yerine müzakere masasını her yerde kuralım. Biz bir araya gelip müzakere edelim. Toplumsal müzakere formu yaratalım. Bu sorumluluk hepimize ait bekleyerek maalesef olmuyor. Önce demokrasi mi? Kürt sorununun çözümü mü ? silahlar mı bırakılması mı? diye tercih yapın deniliyor niye aynı anda yapmıyoruz. Birlikte yapmak zor değil aksine bize yol aldıracak şeyler. Bizler bunları beraber istiyoruz. Barış süreci değişim ve dönüşüm sürecidir. Değişimi kendimizden başlatmadan başkasını değiştiremeyiz. CHP her gün miting yapıyor bir miting konusu neden Kürt sorunun demokratik çözümü olmuyor. Hepimiz binlerce anaya karşı sorumluyuz.”   Komisyon kurulması çağrısı   Hikmet Çetin de “Demokrasi ve insan hakları gerçekleşmeden sürecin başarıya ulaşacağını düşünmüyorum. Meclis'te komisyonu kurulmalı. Milletvekili sayısına bakılmadan komisyonda eşit temsiliyetin olması gerekiyor” dedi.   ‘Çok dilli, kimlikli, inançlı olduğumuzu kabul etmeliyiz’   Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Mustafa Arslan, “İnsanların ötekileştirilmediği birlikte yaşamı savunmak adına atılacak her adımın yanında oluruz ve üzerimize düşen her fedakarlığı yapmaya hazırız. Katliama maruz kalmış, inkar edilmiş, sürgüne maruz kalmış inancın temsilcileri olarak bu topraklarda artık acıların yaşamaması gerektiğini düşünüyoruz. Çok dilli, kimlikli, inançlı olduğumuzu kabul etmeliyiz. Demokrasiyi içselleştirmeyenlerden barışı bekleyemeyiz. Bizim neler yapmamız gerektiğini konuşmaya ihtiyacımız var. Barışı ne iktidardan bekleyebiliriz ne de onlara bırakacak kadar değersiz görebiliriz. Kürdün sorunun çözümlemeye ihtiyacı var ama Süryani’nin, Alevinin, Ermeni’nin, kadının, işçinin de sorunu var. Demokrasi mücadelesini vermeye ihtiyacımız var. Sadece Kürtlerle barışmak toplumsal barış olmaz” ifadelerini kullandı.   Konferansın 2’nci oturumu   “Sürecin Barış ve Demokrasiye Evrilmesi İçin Hangi Ortak Politikalar Üretilmeli?” başlıklı 2’nci oturumun moderatörlüğünü önceki dönem İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer yaptı. Oturumda CHP Parti Meclisi Üyesi Emine Uçak Erdoğan, yazar Erdoğan Aydın, Barışa İhtiyacım Var Kadın Girişimi’nden Feride Eralp, DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayyip Temel konuşmacı olarak yer aldı.    ‘Toplumun farklı kesimlerin içinde olduğu konferans örgütlemeliyiz’   Toplum tarafından barış sürecinin desteklendiğine vurgu yapan Emine Uçak Erdoğan, “Toplumsal barış ve adaletin sağlanmasının eşitsizliğin bitmesinin topluma neler getirdiğini anlatmak gerekiyor. Bu mesele bölgesel eşitsizlikten, çocuk haklarına kadar geniş bir konu sivil toplumun bütün kesimlerinin sahiplenmesi gereken bir süreç. Toplumun büyük kesimi hiçbir kuruma güvenmiyor. İktidar meseleyi muhalefeti bir araya getirmemek ve konuyu daha karizmatik kişiler etrafından yürütmek istiyor. CHP ve DEM Parti’nin bu süreçte daha fazla yan yana gelmesi gerekiyor. Bu süreci destekleyen insanların bile çekinceleri var. Her yerde barış konuşuyoruz ama her salonda çok azız, iktidardan bu toplantılara katılan olmuyor. Salonları ortaklaşması gerekiyor. Toplumun farklı kesimlerin içinde olduğu konferans örgütlemeliyiz” diye vurguladı.   ‘İktidarın süreci araçsallaştırmasını mümkün olmaktan çıkarmak’   Erdoğan Aydın, ekim ayında Devlet Bahçeli tarafından süreç başlatılmasının nedeninin değişen dünya dengelerinden kaynaklı olduğunu ifade etti. Erdoğan Aydın, “Kürt hareketi artık Rojava’da devletleşmiş. Bu süreç 2015 gibi kolay geri dönülebilir bir süreç değil. Kürtlerin varlığının kabul edileceği süreci kabul etmiş bir yerde duruyorlar. Barışı ve demokrasiyi önceleyen herkesin Türkiye’nin demokratikleşmesinin Kürt sorunundan geçtiğini anlayarak ortak pozisyonda olmalıdır. Mağdur kesimleri bu sürece katabildiğimiz oranda iktidarın süreci araçsallaştırmasını mümkün olmaktan çıkaracaktır” dedi.   ‘Kimse kadınların özgürlüğünden, haklarından bahsetmiyor’   Feride Eralp, yaşamın her alanında sistematik saldırı olduğunu ifade ederek şöyle konuştu: “Kadınların kaygısının temellerini doğru anlamak gerekir. Canımızı hiçe sayan, doğurgan gören erkek egemen rejimle bizim derdimiz var. Önümüzdeki 10 yıl ‘aile yılı’ ilan edildi bu tesadüf değil. Aile yılı nüfus projesidir. Kadınların eşit yaşamak istemesi aileyi yıkıyormuş. İdeolojik aygıt haline getirilen ailenin oluşturduğu toplum önümüze getiriliyor. Kimse kadınların özgürlüğünden, haklarından bahsetmiyor. Kadın meselesini ciddiye almak lazım. Kürt kadın hareketi ile ortak mücadele perspektifi ile barış için ön açıcı kimi tutumlar benimseyebildik. Şimdi inisiyatif kurduk. Bu inisiyatif kadınların barışın öznesi olmasını ve barışın toplumsallaşmasını dert ediyor ve tartışıyor. Kadınlar olarak özgürlük için mücadele edeceğiz barışta buna alan açacak. İnisiyatif karar vericilere 3 maddede seslendi. Birincisi siyaset suç olmaktan çıksın, ikincisi sınır ötesi hareketlere son verilsin ve üçüncü olarak kayyumlar geri çekilsin diyerek meclis adım atmalı dedi. Konuşmanın kendisi suç olmaktan çıksın diye yol haritası sunuyoruz. Sürecin insafa bırakılmaması gerekir.”    ‘Temmuz ayının ortasında mecliste komisyon kurulması bekleniyor’   Kürt hareketinin Ortadoğu’da büyük güç haline geldiğinin altını çizen Tayyip Temel, “Sürecin pratik gelişimini Sayın Öcalan yaptı, tarihi bir çağrıyla yaptı. Sayın Öcalan’ın girişimi tüm toplumu dahil etmeye yönelik. Mektuplarla başladı. Meclis başkanına, CHP, Bahçeli’ye, DEM Parti’ye mektup gönderdi. Mesaj içeriklerine bakıldığında sürecin toplumsal kesimlerle, demokrasi güçleriyle yürütülmesi ve aksi takdirde iktidarın süreci yontacağını belirtti. Çoğu kişi ‘Bu süreçte ne alınacak ne verilecek deniliyor.’ Esas hedef mücadeleyi bırakmak değil, mücadele yöntemini değiştirmektir. Mücadelenin legal, toplumsal kısmının önünü açmaktır. Devlet, PKK ve Sayın Öcalan arasındaki bazı görüşmeleri gizli olması normal. Fakat işin toplumu ilgilendiren kısımlarının oluşturulması açısından Meclis’in devreye girmesi önemli. Meclis devreye girerse bütün siyaset sorumluluk almış olur” diye konuştu.   Konuşmaların ardından gerçekleşen soru-cevap bölümünde Tayip Temel, “Temmuz ayının ortasında Meclis'te komisyon kurulması bekleniyor” dedi.   Son oturum   “Barışı Kazanmak İçin Hangi Acil Adımlar Atılmalı, Hukuki Düzenlemeler Yapılmalı?” başlıklı 3’ncü oturumun moderatörlüğünü Profesör Fatma Gök gerçekleştirdi. Oturumda Profesör Levent Köker, HDK Eşsözcüsü Meral Danış Beştaş, Profesör Sevtap Yokuş, konuşmacı olarak yer aldı.   ‘İyi niyetlere sahip iktidarla karşı karşıyaysak çok iyi şeyler yapılabilir’   İlk olarak söz alan Levent Köker, “Cumhurbaşkanı artık yeni sistemde yürütme gücüdür. Yine eskiden Bakanlar Kurulu, Meclis’ten onay alarak, Cumhurbaşkanı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarabiliyordu. Ancak şu an her şey aslında Cumhurbaşkanı makamında birleşti. Cumhurbaşkanı herhangi bir süreç beklemeden talimat vererek, barış sürecini ilerletebilir ya da geriletebilir. Demokrasiden iyice uzaklaşmış bir noktada eğer barış konusunda sahih ve iyi niyetlere sahip bir iktidarla karşı karşıyaysak o zaman yürütme organı yani cumhurbaşkanının kararlarıyla çok iyi şeyler yapılabilir. Bunlar acil olarak yapılabilir. Buna yasa izin vermiyor diyemeyiz” diye belirtti.   ‘'Türkiye hukuk devleti' demekten vazgeçsinler hukuku uygulasınlar’   Meral Danış Beştaş, Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat'ta yaptığı asrın çağrısına dikkat çekerek, “27 Şubat çağrısından, PKK’nin kongre kararını açıklamasından sonra çok güçlü olanak ortada var bunu görmek gerekir. Ortadoğu hiçbir zaman huzurlu olmadı ama bu kadar şiddet ve çözümsüzlük bu kadar oldu mu tartışmak gerekiyor. Türkiye’de hukuka dayalı devlet işleyişi yok. Hukuk devletini inşa etmek lazım. İmralı’da yıllardır ağır tecrit vardı. Kürt meselesinin çözümünün diyalog, müzakere olduğunu ve muhatap bellidir dedik. Muhattaplık kabul edildi görüşme yapıldı ama Sayın Öcalan’ın özgür çalışma koşulları yok. Adımların olgunlaşması için özgür çalışmalarının koşullarının olması lazım. Diğer yandan mecliste komisyon kurulmalı ve asgari düzeyde anlaşma olmalı. Çöktürme planı bugüne kadar devam etti ve çöktürme planı çöktü. ‘Türkiye hukuk devleti’ demekten vazgeçsinler hukuku uygulamaya çalışsınlar. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme var. Bu sözleşmelere uygun davranılmalı ve sözleşmelerdeki çekinceler kaldırılmalı. AİHM kararlarının uygulanması gerekiyor. İkili hukukun meşrulaştırılması meselesi var bununla uğraşmamız lazım. Türkiye’de yargının taraflı olduğu biliniyor. Yargı suçla ilgilenmiyor kimlikle ilgileniyor. HSK’nin yapısı değişmeli. Barış dilini kurmamız lazım” diye konuştu.   'Hukuki düzenlemeler yapılmalı'   Sevtap Yokuş ise şunları söyledi: “silah bırakmak devletin elinden büyük bir silahı aldı artık ‘terör’ diyemeyecek. Sürecin önünde engel teşkil eden yasalar değiştirilmeli. Barışa dönük çalışmalar güvence altına alınmalı. İnfaz kanunu sınırlı kaldı umarım geniş kapsamlı değişiklik olur. Afla ilgili hukuki düzenlemeye ihtiyaç var. TMK hemen elden geçirilmeli. Kayyum meselesinin çözülmesi lazım. Anadilde eğitimle ilgili madde tekrardan ele alınmalı. Anayasada ki 66, 42, 127 maddeleri gözden geçirilmeli. Muhalefet üzerine düşeni yapmazsa, sivil toplum uzaktan bakarsa süreçte yine bir şeyler olur ama biz demokratikleşmeyi özleriz uzaktan bakarız.”     konferans soru-cevap ile devam etti.