Hala çadırlarda yaşayan insanlar var 2025-01-22 09:03:52   Pelşin Çetinkaya    HATAY- Antakya Çevre Koruma Derneği Başkanı Nilgün Karasu, deprem sonrası konteyner ve çadır kentlerde yaşanan sorunların sürdüğünü vurguladı: “2’nci yılı tamamlamak üzereyiz, hala çadırda ve konteynerde yaşayan insanlarımız var.”   Mereş merkezli depremin yıkıma yol açtığı kentlerden biri olan Hatay’da, binlerce kişi yaşamını yitirirken, çok sayıda yapı da ciddi şekilde zarar gördü. Depremin üzerinden yaklaşık iki yıl geçmesine rağmen, ilk günkü sorunlar çözülememiş ve kentteki problemler her geçen gün daha da derinleşti. Şehirde enkaz kalıntılarının yeni yeni temizlenmeye başladığı belirtilirken, bu süreçte yönetmeliklere aykırı uygulamaların devreye girdiği ve yapılan çalışmaların daha büyük sorunları beraberinde getirdiği ifade ediliyor.   ‘Yanlış politikalar sorunları büyütüyor’   Antakya Çevre Koruma Derneği Başkanı Nilgün Karasu, iktidarın kar amacı güden politikalarıyla Hatay’da yaşanan problemlerin giderek arttığını vurguladı. Nilgün Karasu, kentte yapılan yanlış uygulamalar hakkında değerlendirmelerde bulunarak, çözüm önerilerini gündeme taşıdı.    Hala büyük sorunlar var    Yaklaşık iki yıl geçmesine rağmen, depremzedelerin hala konteynerlerde yaşadığını söyleyen Nilgün Karasu, depremzedelerin maruz kaldığı sorunları şu sözlerle anlattı: “Depremle birlikte normalde insanların, önce çadır-konteyner ve daha sonra direkt yerleşik düzene geçmek için evlere yerleşmesi gerekiyordu. Konteyner kentlerde maksimum yaşama süresi üç aydır. Üç aydan sonra insanların kalıcı evlerine yerleşmesi gerekiyordu. Fakat biz 2’nci yılı tamamlamak üzereyiz. Hala çadırda yaşayan insanımız var, konteyner kentlerde yaşam var ve şunu da belirteyim; konteyner kentler kesinlikle bir yaşam alanı değildir. Orada yaşayan ailelerimiz ciddi sorunlar içinde. Zaten depremin yarattığı bir psikolojik sorun var. Oradaki yaşam ayrı bir psikolojik sorun yaratıyor. Çünkü özellikle 21 metrekarelik bir alanda beş, altı, yedi kişilik aileler yaşıyor. Konteynerler kesinlikle bir yaşam alanı olamaz.    Sadece TOKİ çalışması var    İnsanların 3 aydan sonra yerleşik yaşama geçmesi gerekirken, hala inşaat çalışmaları devam ediyor. Şehirde şu an sadece inşaat, TOKİ çalışması var. Çevre düzenlemesi, yol ve altyapı çalışması yok. Sadece hükümet TOKİ’lere yatırım yapıp bunları bir an önce bitirmeye çalışıyor. Depremle birlikte yönetmeliğe aykırı yapılan çalışmalar, yetkililerin aldığı yanlış kararlarla birlikte bizim ekolojik sorunlarımız her geçen gün katlanıyor. Zeytinliklerimiz yok edildi, buralara TOKİ'ler dikildi. Halbuki buranın zeytini çok değerliydi. Yaklaşık 70 ile 300 yaş arasında dededen toruna geçmiş olan zeytinlik alanlarımız yok edilip buralara TOKİ'ler dikildi.  Bunlar çok yanlış kararlar.     Zeytinlikler ailelerin geçim kaynağı   Şehir şu an arazi durumunda. Bu kadar düzlük alan varken, yok olmuş alan varken neden özellikle zeytinlik alanlarımız? Bu zeytinlikler çoğu ailenin geçim kaynağı. Yaşlıların vakit geçirdiği, çocukların oyun oynadığı yer. Özellikle pandemiden bu yana ağacın, yeşil alanların önemini biz bir kez daha gördük. Depremle birlikte çok yoğun bir şekilde hava kirliliği oluştu. Bizim ağaca çok ihtiyacımız olan bir dönemde ağacın yok edilmesi bizi çok rahatsız ediyor.”   ‘Depremzedelerin zaman geçirecekleri alan yok’   Konteynerde yaşanan sorunlardan en çok etkilenen kesimin kadınlar olduğunu ifade eden Nilgün Karasu, “2’nci yılı tamamladık ve hala konteyner kentlerde ve en büyük sorunu ve çileyi biz kadınlar çekiyoruz. Zaten sorunların çoğu kadınlara yükleniyor. Erkeklerin çalışma alanı ne olursa olsun sabah çıkıp akşam geliyor. Kadınlar 21 metre karede bir yaşam alanı oluşturmaya çalışıyor. Bu 21 metre karede öğrenciler kalıyor. Orada bir kadına ‘bu küçücük alanda çocuklarınızla birlikte nasıl kalıyorsunuz, Nasıl ders çalışabiliyorlar?’ diye sordum. Kadın da bana, ‘sabah çocuklar okuldayken hızlı bir şekilde evi toparlayıp yemeğimi hazırlıyorum. Çocuklar okuldan geldiği zaman ders çalışabilsinler diye ya dışarı çıkmak zorunda kalıyorum ya da sus pus, sessiz bir şekilde onlara bir çalışma alanı oluşturmaya çalışıyorum’ diye cevap verdi. Konteyner kentlerde çocukların oyun oynayabilecekleri, kadınların zaman geçirecekleri bir alan yok. Sosyal alan sıfır. Konteynerde yaşayan ailelerin büyük bir kısmı psikolojik sorun yaşıyor. Bunun kötü sonuçları oluyor. O konteyner alanlarında tacizden madde bağımlılığına kadar her şey yaşanıyor. Vakit geçirdikleri hiçbir alan yok ve şu an konteyner kentlerde yaşayan ailelerin çok büyük bir kısmının psikolojik sorunları var” ifadelerini kullandı.   ‘Şehirde insan yararına alınan hiçbir karar yok’   Kentteki yıkım çalışmalarına değinen Nilgün Karasu, bu çalışmaların yönetmeliğe aykırı ve tehlikeli bir şekilde yapıldığına işaret etti. Nilgün Karasu şöyle devam etti: “Şimdiye kadar insanların en azından yüzde 80'nin şu an yerleşik düzene girip evlerine yerleşmiş olması gerekiyordu. Yetkililer yönetmeliğe aykırı hareket ettiler. Yanlış kararlar aldılar. Şu an şehirde insan yararına alınan hiçbir karar yok. Depremin 3’üncü ayında yıkımlar başladı. Yönetmeliğe aykırı yapılan yıkımlarla birlikte bizim asbest, moloz sorunumuz başladı. Hiçbir şekilde bunlarla ilgili önlemler alınmadı. Biz Çevre Koruma Derneği olarak depremin ilk gününden beri sahadaydık. Her türlü yapılan yanlış çalışmaların karşısında durduk. İlgilileri göreve davet ettik. Gerektiğinde basın açıklamalarımızı yaptık. Kurumlardan yapılan yanlış çalışmalarla ilgili bilgi talep ettik. Bir yıkım işlemi yapılırken doğru şekilde şunlar yapılması gerekiyor: bina yıkılırken önce etrafının kapatılması gerekiyor. Sulu sistem kullanıp tozun en aza indirilmesi gerekiyor. Molozlar taşınırken o kamyonların üzerinden brandalarla kapatılması gerekiyor. Bunların hiçbiri yapılmadı. Rastgele bir şekilde yıkım yapılıyor, zaten yıkım yapılırken tozun haddi hesabı yok. Molozlar taşınırken rüzgarın etkisiyle kamyonlardan uçuşan tozlar her tarafa yayılıyor.    Nefes alacak alanımız kalmadı    Depremle birlikte şu an Türkiye'nin en kirli havası Antakya'da. Hava kirliliğimiz Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) 2023'te yaptığı bir çalışma da öngördüğü değerin 15-20 katına kadar çıkmıştır. Bunun içinde yanlış yapılan yıkımlar var. Uygun olmayarak yapılan molozların taşınması var. Oradaki asbestler yeraltı sularımıza, akarsularımıza karışıyor. Son 6 ay içinde en büyük sorunlarımızdan bir tanesi de taş ocakları ve beton santralleri. Bunların ekstra yarattığı bir hava kirliliği var. Şu an şehirde yaşam alanlarımız her geçen gün daraltılıyor. Bizim artık nefes alacak alanımız kalmadı.”   Kontrolsüz ve yanlış yıkımlarla tüm canlılara zarar verildi   Yanlış yıkım çalışmalarının canlılara da zarar verdiğini söyleyen Nilgün Karasu, “Yıkım şirketleri yanlış çalışmalar yaptı. Cadde üzerindeki ağaçları kestiler. Kontrolsüzce binaların etrafındaki ağaçlarımıza ve parklarımıza zarar verdiler. Bunlar tamamen kontrolsüz, plansız ve programsız yapıldı. Bu kadar kirli hava içerisinde bizim ağaca ihtiyacımız var. Çünkü hava kirliliğini en iyi temizleyecek olan ağaçtır. Şu an şehirde vakit geçirebileceğimiz sosyal alanımız yok. Antakya'da bir tane yeşil alanımız vardı, köşesine beton santrali kuruldu. Şu an insanlar parkın içinde zaman geçiremiyorlar. Çünkü ayrı bir gürültüsü var, yarattığı bir toz var. Depremin ilk gününden itibaren başlayan sorunlarımıza çözüm bulunamazken biz her güne farklı bir katliamla uyanıyoruz ve sorunlarımız her geçen gün farklı bir boyutta, farklı çevre katliamlarıyla devam ediyor.    Çocuklarda bodurluk başladı    Kesinlikle sağlıksız bir toplum var ve sağlıkçı arkadaşların yaptığı bir tespit var;  Biz bugünleri 15 yıl sonra daha çok hissedeceğiz. Çünkü 15-20 yıl sonra kanser vakaları çok daha fazla artacak. Zaten şu an solunum yolu rahatsızlıkları olan hastalar, astım rahatsızlığı olanlar çok ciddi sıkıntılar yaşıyor. Yağışların başlamasıyla birlikte bir nebze olsa rahatladık ama yazın biz burada 50 derece sıcağı gördük. Bu sıcaklarla birlikte yoğun bir hava kirliliği var. Sokakta yürümeye imkan yok bir takım bölgelerde. Tamamen sağlık sorunu var. Özellikle çocuklar bundan çok daha fazla etkileniyor. Çünkü çocukların akciğerleri ufak ve onların soluduğu kirli hava direkt ciğerlerini dolduruyor. Sağlık uzmanı arkadaşlarımızın tespitiyle çocuklarda çok farklı hastalıklar tespit edilmeye başlandı. Çocuklarda mesela bodurluk başladı” ifadelerini kullandı.    ‘İnsan endeksi çalışmalar yapılabilir’   Her geçen gün sorunların büyüdüğünü dile getiren Nilgün Karasu, bu sorunların en aza indirgenmesi için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:  “İlk günden itibaren biz yanlış yapılan çalışmalar için bas bas bağırdık. Defalarca basın açıklaması yaptık. Dünya sesimizi duydu. Ama biz kendi ülkemizde sesimizi duyuramadık. Yıkımların yönetmeliğine uygun yapılması zaten yeterliydi. En önemlisi bir çalışma yapılırken insan odaklı yapılması gerekiyor. Evet, bir TOKİ çalışması yapıyorsun ama orada mesken sayısı kadar değişen alan olması gerekiyor. Evlerin etrafında mutlaka küçük çapta olsa bir bahçe olması gerekiyor. Parklarımızın sayısının artırılması gerekiyor.   Böyle insan endeksli çalışmalar yapılabilir.    Küresel ısınma şu an dünyanın gündeminde. Son yıllarda bunu çok iyi bir şekilde hissediyoruz. Deprem şehri olmamıza rağmen ve küresel ısınma o kadar gündemde olmasına rağmen depreme dayanıklı ve iklim dostu evler yapılabilir. Biz artık diyoruz ki, ‘taştan betondan çıkmamız’ gerekiyor. Bakın dünyada bunun örnekleri de var. Biraz daha ahşap ve çelik yapılara yönelebiliriz. Yeşil alanlarımızı arttırabiliriz. Hızlı bir şekilde taş ocakları ve beton santralleri çalışmaları başladı. Bunlar bizim yaşam alanlarımızın içinde, okullarımızın dibinde. Sağlığımızı etkiliyor. Çocuklar o gürültü ve tozun içinde teneffüste nasıl vakit geçirecekler? Nasıl ders çalışacaklar? Biraz daha zararları minimalize edilecek noktalarda yapılabilir.”