23 yıllık cinsiyetçi rejim inşası: Bu betonu kadınlar kıracak! 2024-11-10 09:02:34 Melike Aydın   İZMİR - Tarih boyunca sistemlerin nasıl bir kadınlık inşa ettiklerini, AKP’nin ortaya çıktığı 2001 yılından bu yana nasıl bir kadın şekillendirilmek istendiğini değerlendiren cemaatler ve “kadın dindarlığı” üzerine araştırmaları olan akademisyen Fatma Zehra Fidan, kadınların ve Türkiye halklarının üzerine dökülmek istenen betonu kadınların kıracağını söyledi. Türkiye’de uzun süredir yaşanan ve çoğu kişinin “çürüme” olarak adlandırdığı bir kötülük hali, kadına ve çocuğa yönelik artan ve infial yaratan şiddet türleri, hak ihlalleri, kazanılan hakların gaspı şeklinde devam ediyor.  Türkiye’de yaşananları, nasıl bir toplum inşası geliştirilmek istendiğini İsmail Ağa Cemaati ve “kadın dindarlığı” üzerine çalışmaları olan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen Akademisyen Fatma Zehra Fidan değerlendirdi. ‘Kadın sorunu sorun olarak son yüzyılda tanımlanmaya başlandı’ İlk çağın Aspasia, Hypetya’sından Aydınlanma çağının Jean Jacques Rousseau’suna kadar kadın sorununun tarihsel ve kültürel bir derinliği olduğunu ifade eden Fatma Zehra Fidan, “kadının sorununun” sorun olarak tarif edilmeye son yüzyılda başladığını, Birinci ve İkinci Dünya savaşlarından sonra ise farkındalıklarını eyleme döküldüğünü belirtti. Öncesinde de hem Osmanlı, hem batı toplumuna dayanan bir uyanışın söz konusu olduğunu, ancak sosyolojik anlamda kavramsallaşmasının yeni olduğunu dile getiren Fatma Zehra Fidan, “60’lardan sonra Türkiye feminist hareketi, bunun kadın yaşantısına getirdiği canlılık ve verimlilik tartışılamaz boyuttaydı. Akademisyenler, aktivistler çok iyi işler yaptılar, fakat kadın sorunu aslında zihinsel ve ataerkiden beslenen bir sorun” dedi. ‘80’lerde dini hayata saldıranlar bugünün rejiminin gizli inşacıları’ 80’li dönemlerin İslamcı kadın aktörlerinin eşitlik, özgürlük ve demokrasiden bahsederek kendi haklarını koruduğunu, kutsaldan önce demokratik haklara sırtlarını yasladığını ifade eden Fatma Zehra Fidan, inanlar olarak inancını yaşamak istediklerini demokratik hak olarak talep etmelerinin kabul gördüğünü kaydetti. Fatma Zehra Fidan, “Kraldan çok kralcı olan Kemalist ideologlar dışında bu dini hayata saldıran, kadınları mazlum hale getiren aktörleri bugünün rejiminin gizli inşacıları olarak görüyorum. Orada tesettür üzerinden yürüyen masum bir mücadeleleri vardı ve bu ülkenin aydınlarını da inandırmışlardı. İslami yaşantıya sempati duymayanlar bile bu kadınların mücadelesine demokrasi ve eşitlik adına destek vermişlerdi” şeklinde konuştu. ‘AKP’nin ilk yıllarında gizli ajandalar saklandı’ AKP’nin kendisini gösterdiği 2001’i takip eden yıllarda bu söylemin soft bir şekilde devam ettiğini, hatta LGBTİ+ toplantılarında dahi göründüklerini belirten Fatma Zehra Fidan, ancak bu güçlenme yıllarının artık kendilerini ikame ettiklerine olan inanç oluştuktan sonra gizli ajandaların ortaya çıktığını dile getirdi. Fatma Zehra Fidan, şöyle devam etti: “AKP’nin kendi siyasi planında güçlenmek, tek olmak bu ülkenin yönetimini ele geçirmek ve bu bağlamda zaten ideolojik olarak İslami cihat agümanı o ‘demokratik mücadeleleri’ sırasında hiçbir zaman gündeme gelmese de zihinsel kökende İslami cihat vardır. İslami cihadın kendisini tezahür ettirmesi de ya bir İslam Devleti ya bir tek başlılık, cumhuriyet ilkelerinden demokratik ilkelerden uzaklaşmaktır. Bunu dilleriyle son dönemde söylemeye cesaret etseler de ajandalarında bu vardır ve bu yüzeye çıkmıştır.”  ‘Asrı saadet ideolojisi erkekler içinmiş’ 2015’de kendini dindar Müslüman olarak tanımlayan 16 kadınla yaptığı görüşmeler üzerine yazdığı “Kadın Dindarlığının İnşasında Eril Dönemeç: "Asr-ı Saadet” adıyla yazdığı makaleden örnek gösteren Fatma Zehra Fidan,  bu makalede hayal kırıklığı kavramının ortaya çıktığını ifade etti. 80-90’lı yılların fedakar İslam mücahidelerinin ideolojileri için okullarını, işlerini bırakarak kendi çıkarlarına uygun olmayan bir durum için kendilerini feda etmiş olduklarını dile getiren Fatma Zehra Fidan, “Ulaştıkları başarı menzilinde kocalarının eliyle, İslam mücahidi olarak gördükleri erkekler tarafından hayal kırıklığına uğratılmışlardı. Çünkü bunlar işini okulunu bırakmış tam da kendilerine çizilen prototipe uygun olarak anneliğe yönelmişlerdi. Ama kocaları artık başkasına aşık olup ‘erkek aldatmaz hakkını kullanır’ deyip başkasına gitmişlerdi. Bu kadınlar ailelerini İslam adına terk etmelerine rağmen erkekler analarının sözünden çıkamayıp ‘anama itaat edeceksin’ demişlerdi. Yani aslında asrı saadet iddiası 2015’te yaptığım araştırmaya göre kadınlar nezdinde yıkılmıştı” ifadelerini kullandı. ‘Cumhuriyet ideolojisi kadını yükseltti, ama özne olarak değil’ Kadınların aksine erkeklerin ideolojilerine ters düşmediklerini kaydeden Fatma Zehra Fidan, “Erkek aldatma hakkını kullanır demek İslami jargonda bu henüz dile getirilmiyordu sadece. Bu süreçte de bütün ideolojilerde de kendini ikame etmek isteyen ideolojiler, öncelikle kadın üzerinden yürüyor. Bunu cumhuriyet ideolojisinde de görüyoruz. Osmanlı’nın kadını sınırlandıran ölçülerinden -bu tartışılan bir şeydir elbette- ‘Cumhuriyet Kadını’ olmaya yükseltilen bir tipoloji vardır. Bir plan vardır gene kadın üzerine. Fakat kadınların düşüncelerinden farklıdır. ‘Bizim kadınımız şöyle olacaktır böyle olacaktır’...  Kadının ‘kendi olmasıyla’ alakası yoktur. Kadın yine oluşturulan ideolojiye uygun olan inşa edilen bir varlıktır. Özne, fail değildir. İslam ideolojisinde de kadın prototipi inşa edilmiştir” sözlerini kullandı. ‘İslam İdeolojisine göre kadın zihnini sohbet odalarında oluşturuluyor’ İsmailağa Cemaati üzerine çalışan ve sayısız sohbet toplantı gruplarına katıldığını dile getiren Fatma  Zehra Fidan, toplantıların İslam ideolojisinin ve kadın zihninin inşa edildiği noktalar olduğunu ifade etti. Fatma  Zehra Fidan, “Nasıl davranacağı, nasıl ‘Allah rızası için’ İslam’a uygun insan olacağı anlatılırken aslında mevcut ideolojinin ferdi yetiştirilir. Orada sizin düşünceniz özgürlüğünüz söz konusu değildir. Uyman gereken budur, uymayan çizgi dışına çıkar. Çizgi dışı da orada siyasal olarak değil İslami olarak verilir. Burada kutsalın sonuna kadar kullanımı vardır” diye konuştu. ‘Eşitlik söylemine sahip kadınlar ideoloğun mikrofonu oldular’ Oluşturulan zihniyetin politik alana sıçramasının sonucu olarak 80’lerin İslam ideoloğu kadınlarının sessizleştiklerini ve özgürlük, demokrasi, eşitlik gibi söylemlerin yerine AKP ideoloğu haline geldiklerini söyleyen Fatma Zehra Fidan, “Niyet okuması yapmak haksızlığa neden olabilir, o dönemde belki öyle düşünüyorlardı şimdi böyle düşünüyorlardır. Fakat geriden gördüğümüzde ‘onlar o zaman samimi değildi, bir şeyin inşasını yaptı’ demek bana iyi gelmiyor. Fakat o dönemde bence samimi olsalar bile kaybedecek bir şeyleri olmayan kadın aktörler, eşitlik kardeşlik özgürlük söylemleriyle gücü kazanmışlar, fakat bugün o gücün tutsağı olmuşlardır ve sessizleşmişlerdir veya ideoloğun sesi haline gelmişlerdir. Bu kadının kendi sesi midir yoksa ideolojinin bir mikrofonu haline mi gelmişlerdir; bunu araştırmak lazım” sözlerine yer verdi.  ‘Kutsal metinlerin erkek yorumları kadınları sessizleştirmeye dayalı’ Fakat kadın sorununun baskın bir politik güç haline geldiği halde 1960’ların bile gerisine gidildiğine dikkat çeken Fatma Zehra Fidan,  şöyle devam etti: “Çünkü tarihsel ve kültürel olarak kadının ikincilleştirildiği, kadının erkeğin kaburga kemiğine indirgendiği, en sessizinin öne çıkarıldığı bu kadın profilinin bu şeması genellikle dinseldir. Yahudilikte, Hristiyanlıkta ve İslam’da da. Bunun arka planı itiraz etmeyen konuşmayan erkeğine itaat eden ne görürse görsün sabreden bir kadın prototipi çizilmiştir. Teolog değilim fakat Müslüman olarak benim okuduğum başkadır, başkalarınınki başkadır. Sonuçta hermönetik çalıştım. Bir tek metin vardır fakat tek metinden; Kuran metninden ona inanalar sayısı kadar farklı yorumlar vardır. Fakat hakim paradigmada bu yorumlar erkek yorumlarıdır. Erkek zihni yorumlarında da kadınlar söz sahibi olmayan sadece erkek eril zihniyetin söylemesi gerektiğini söyleyen aktörlerdir.” ‘Kadın ‘fitne unsuru’ haline gelince şiddet meşrulaştırılıyor’ Politik alandaki kadınlar bu şekilde şekillendikten sonra bu şekle muhalif, apolitik veya bu zihniyet tarafından ötelenen günahkar ve fitne unsuru olarak tanımlanan kadınların ‘hadlerini çoktan aştığı’ şeklinde değerlendirildiğine işaret eden Fatma Zehra Fidan, “Araştırmalarıma göre İslami cemaatlerinin kadınlarının söylemleri de hemcinslerine bakış açıları da bu minvaldedir: Senin görevin fitne çıkarmamaktır. Erkeklerin gözüne görülecek bir cazibeleri ile fitne çıkarmalıdırlar. Dolayısıyla şiddetin nasıl meşrulaştırıldığını görüyorsunuz. Bu şiddet öncelikle hakim paradigmanın kadın aktörlerinin zihninde meşrulaşmıştır. Burada cinsiyet farkı yoktur. Çünkü sen sokağa çıkarak erkeklere bir fitne unsuru olarak bu şiddeti hak eden bir varlık haline gelmişsindir. Kadının 12’den sonra sokakta ne işi var dememişler midir? Yani burada erkek eril şahsiyetin erkek olmak bakımından dışarıda çalışıp para kazanmaları bakımından öfkelenmesinin haklı gerekçeleri vardır. O öfkelenecek sen alttan alacaksın. Sen zaten görevin olmadığı şekilde evden çıkmışsın, başkasının işini gasp etmişsin, bu şekilde giyinmişsin. Adam ne yapsın nefsi var” sözleriyle nasıl bir anlayışın geliştiğini vurguladı. ‘Kendi olma haline saldırının meşrulaştırılması, kadından ötekine uzanan bir politika’ Kadının kendi olma haline yapılan saldırının, saldıran dindar olmasa bile salt erkek olmasının, erkeğin fizyolojik ve duygusal inşası için meşrulaştırıldığını söyleyen Fatma Zehra Fidan, iktidarın kendisini dinsel bir politika ile sunarak, Osmanlı’nın devamı olan belirli bir topluma kendisini belli ölçüde kabul ettirdiğini kaydetti.  Fatma Zehra Fidan, şöyle devam etti: “Fakat burada yaşadığımız dünyanın politik yansıması sadece kadınlara değil, kendilerinden olmayan herkese yöneliktir. Kadınların da kendi haddini bilmesi gerekmektedir. Hem sistem, hem erkekler için. Sistem erildir zaten. Erilin önünde kadınca bir sorun olmamalıdır. Fakat hem kadın, hem muhalif, hem de ses ve söz sahibi olduğunuzda size yapılacak her şey meşrudur. Otokratik sistemlerin temel argümanı korkudur. Sokak röportajı veren Dilruba gibi isimler hiçbir argüman yokken gözaltına alındı, ‘sonunuz böyle olur’ denilerek içeri atıldı. Bu mesele kendisini inşa eden gücün niteliğini ortaya koyuyor yapıp ettikleriyle. Bir bütün olarak kendisini topluma dayatan bir gücün kadın ayağını beslediği yeri budur.” ‘Din kadını konumlandırmanın ideolojik argümanlarını sunuyor’ Dinin çok kuvvetli bir bağlayıcı olduğunu, kadının istendiği yerde kutsallaştırılıp, istendiği yerde şeytanlaştırıldığı argümanların kutsallarda bulunduğunu dile getiren Fatma Zehra Fidan, İlahiyatçı Akademisyen Hidayet Şefkatli Tuksal’ın doktora tezinde “kadın tipolojisinin köleden biraz özgür çocuktan biraz akıllıca” görüldüğüne dikkat çektiğini kaydetti. Fatma Zehra Fidan şöyle konuştu: “Kadın doğurduktan sonra ne oluyor da birden deha mı oluyor bu kadar kutsal bir şey haline geliyor diye soruyor mealen. Bu kadar sizin kısır tanımladığınız varlık nasıl nesillerinizin öğretmeni oluyor? Birden yapısal bir değişim mi oluyor? Bunların hepsi ideolojik. Yani sen sadece doğurarak, ana olarak kadına ve çocuklarına hizmet etme bakımından bu ideolojiye uygun yaşadığında doğru olabilirsin. Bizim sınırlarımızı aştıktan sonra ne kutsalsın ne doğrusun ne olması gerekensin. Politika bu ideolojiden beslenmiştir. Tabii ki bin yıllara dayanan bir ideoloji bu. Fakat bugün politik siyasal üstünlüğü kurmak için bu arka plan fütursuzca kullanılmış ve başarılı olmuştur. Kadın kadının kurdudur diye bir söylem vardır. Hayır kadın kadının destekçisidir de çıktı bizim araştırmalarımızda. Ama bizim İslamcı prototipte kadın kadının kurdu olarak çıkıyor karşımıza. Sen bu paradigmaya taraftar değilsen muhalifsen, bunların istediği çizgide değilsin, her şeye layıksın, kadın aktörlerin sesi de erildir” değerlendirmesi yaptı. ‘Kemalizm de bir kadın tipolojisi yarattı, kadın yine kendisi olamadı’ Kemalist ideolojinin ise yeni bir kadın tipolojisi yarattığına dikkat çeken Fatma Zehra Fidan, akademisyen Julia Kristeva’ya atıfta bulunarak modern kadın hareketlerini üç döneme ayırdı. 1’inci dönemde fabrikalarda eşit maaş almaya, 2’inci ikinci dönemde kamusal alana yayılmaya, 3’üncü dönemde ise Julia Kristeva gibi akademisyenlerin ortaya çıkabildiğine değinen Fatma Zehra Fidan,  bu dönemde kadınların zihinsel taleplerinde ve kadın olarak hayatın içinde kendini inşa etme biçimlerini tanımlamaya başladığını kaydetti. Fatma Zehra Fidan, “Kristeva demiştir ki kadınlar kendi olarak var olmalıdır. Herhangi bir tipe göre değil. 1920’lerde paylaşım savaşlarının sonrasında zaten bütün imparatorluklar yıkılmıştır. Keskin bir milliyetçilik vardır. O genel dünyadaki paradigmaya uygun bir cumhuriyet ideolojisi inşa edilmiştir ve orada da kadın o sertlikten payını almıştır. İşte ‘cumhuriyet kadını tayyör giyer’.  Edep çerçevesinde kıyafeti, hanımefendiliği tanımlanmıştır. O dönemin zihniyetinin Kristeva’nın zihniyetini kullanmasını beklemiyorum ama kadın da mevcut ideolojiye göre inşa edilmiştir. Şu anda da Kristeva söylemini beklemiyorum ama burada da kadın mevcut ideolojiye göre inşa edilmiştir. Şu anda Kristeva söylemini söylediğimizde o kadar ütopik bir şeyden bahsediyoruz ki, o kadar haklarımızdan uzaklaştırıldık ki onu savunmak rüya gibi geliyor. Demek istediğim kendisini ikame etmek isteyen her ideoloji kadın aktör üzerinden oynuyor. Çünkü kadın çok kullanışlı; görünen üzerinde oynaması, değiştirip dönüştürmesi kolay olandır. Kadın önemli cazip bir figürdür politik inşalar içinde” diye konuştu. ‘Tepkisizliğin nedeni korku’ 15 Temmuz darbe girişiminin ardından kendini totaliter olarak ikame eden iktidarın ilk 10 yılı ile sonraki 12 yılını ayırmak gerektiğine işaret eden Fatma Zehra Fidan, şu sözleri kullandı: “İlk 10 yıl kendisini böyle sunmuyordu. Ama burada KHK ile yapılanlar, içeri atılanlar, KHK’lı kadınlara tecavüz ve cinsel istismarda da sessizlik oldu. Bu tecavüz konuları dile getirildiğinde tamamen primitif bir erkek aklı ile karşılaştım. Bu eğitimli eğitimsiz dindar dinsiz meselesi değil. Kolektif olarak erkek zihniyetinin bu meseleyi kabul etmeyip konuşmaya kapatması gibi bir atmosferle karşılaştık. Mesela Narin cinayetinde kadınların ortak olduğu, üstelik bu kadınlar kuma değil anne, teyze. Bu, feodal yapıların karakteristiğini göstermekle beraber politik anlamdaki inşanın da uzantısı. Narin cinayetinin ortaya çıkması. Aslında Narin cinayetinde tahminlerimizin ötesinde tepki gösterildi ama hemen ardından ironik bir anlam içeren barış mı Kürt açılımı mı dersiniz, bir mesele ortaya çıktı. Kadınların bu durumunu korku ile açıklamak istiyorum. Özellikle 12 yıldır yaratılan bir mesele ile ifade etmek istiyorum.” ‘Tepkisizliğin nedeni korku, fakat başaramayacaklar’ Tepkisizliğin ideolojik arka planı olsa da Türkiye’de iktidarı eleştiren bir zihin, aydın bir kadınlar grubunun yanı sıra kendisini kadın aktivist, feminist ifade etmese de geleneksel ve dindar ifade etmeyen bir kitlenin bulunduğunu belirten Fatma Zehra Fidan, “Türkiye’nin aktivist kadınları feministtir, sol tandanslıdır daha çok. Muhafazakar kesimde İslamcı kadın hareketlerinin üniversite ayaklarını hariç tutarsak muhafazakar geleneksel kadın toplumlarında sokağa çıkma pratiğinin olmadığını görüyoruz. Fakat arka planda her alandaki Gezi mağdurlarının, Kürt kadınların, cemaat mensubu kadınların sorgusuz sualsiz içeri atılmasının yankısının olduğunu, ancak Türkiye’den bir Orta Doğu toplumu yaratamayacaklarını düşünüyorum. Biz Orta Doğulu değiliz, Türkiye İslam’ı bile farklıdır. Kadınlarımız son tahlilde susmayacaktır. Yapımızın daha farklı olduğunu, üzerimize dökmeye çalıştıkları betonu kırarız diye düşünüyorum” dedi. ‘Halk tepkisini yerel seçimlerde gösterdi’ Türkiye’nin toplumsal yapısına göre bu yapının devam edemeyeceğine işaret eden Fatma Zehra Fidan, halkın 31 Mart yerel seçimlerinde tepkisini gösterdiğini söyledi. Fatma Zehra Fidan, “Cumhur İttifakı sorununu çözebileceğini vadeden bir yapı yoktu. Ama halk CHP’yi bile şaşırtan bir tepki gösterdi, ‘sizi görevlendiriyorum’ dedi. Etik değerler düştü, ‘iktidar paradigmasından ben de faydalanabilir miyim’ gibi düşünceler yaygınlaştı. Biz bir çürümüşlüğe maruz kaldık fakat bizim toplumsal karakterimizde cumhuriyet özü var. Arap ülkelerinde deneyim yok ama bizim kör topal bir demokrasi deneyimimiz var. Türkiye coğrafyası sorunludur, ama bunu kaybedemez bu halk. Biz varız” diye kaydetti.  ‘İktidar algı yönetiminde başarılı ancak umut her zaman var’ Türkiye’de genel olarak bir umutsuzluk havası bulunduğunu, ancak güçlerin birleştirilerek inşa edilmiş ne tür sistem olursa olsun yıkılabileceğinin altını çizen Fatma Zehra Fidan son olarak şöyle dedi: “Kadınların, milletlerin tarihinde vardır bu. Bu iktidarın en büyük başarısı algı yönetimini çok iyi yapması, buna inandırmayı çok iyi yapması. Kendi muhatap olduğu kitlenin özelliklerini çok iyi tanımasıdır. Ancak insanın gücüne inanıyorum ve bir tek kişi kalsa bile benim umudum hiç sönmeyecektir.”