Orta Doğu'da direnişin bir yılı 2023-12-15 09:02:06     Melek Avcı    ANKARA - Kadınlara yönelik katliam, şiddet ve tecavüz 2023 yılında da dünya ve özellikle Ortadoğu’da sürdürüldü. Tüm bunlar Ortadoğu’nun özeti olarak 2023 yılında karşımıza çıktı ve ulus devletler tarafından yok edilen kadınların buluşma noktası ise PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın kadın kurtuluş hareketi oldu.   Dünya geneline bakıldığında 2023 yılı Orta Doğu ve Kuzey Afrika halkları açısından bir yandan savaşların derinleştiği, bir yandan da kadın hakları ve direniş örgütlülüğünün öne çıktığı bir yıl oldu. Ulus devletlerin de etkisiyle bölge genelinde yaşanan tıkanıklık ve savaşın sonuçlarının yansıması ise en çok kadın ve çocuklar üzerinde görüldü.    Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde, 2023’ün nasıl geçtiğini hatırlatırken, bu süreci birebir yaşayan kadın aktivistlerin değerlendirmelerine yer veriyoruz.    Jin Jiyan Azadî Devrimi: Rojhilat ve İran   İran’da hükümete bağlı güçler tarafından 16 Eylül 2022’de işkence edilerek katledilen Jîna Emînî’nin şahsında başta Rojhilat ve İran kentleri olmak üzere Orta Doğu’nun yanı sıra Avrupa ve diğer kıtalara kadar yayılan “Jin jiyan azadî isyanı 2023’e de damgasını vurdu. Kadınların yaktığı eylem ateşi, İran hükümetinin baskı, şiddet ve idam tehditlerine rağmen karanlığa dönmek istemeyen halklar, bu yıl da direnişe öncülük etti. Rojhilat bölgesi ve İran’da sisteme boyun eğmeyen kadınları ve İran hükümetinin bu direnişi bastırmak için yaşattığı katliamlara tanıklık ettik. Henüz Jîna’nın katledilişinin izleri sürerken İran hükümetine bağlı güçler 3 Ekim’de Tahran’da Kürt bir kız çocuğu olan Armita Ground’a işkence ederek katletti. 16 yaşındaki Armita, metroya bineceği sırada başörtüsü takmadığı gerekçesiyle işkence görmüştü. Cenazeye katılmak isteyen kitleler engellenerek, birçok gözaltılar yapıldı. Hükümet tarafından gözaltına alınan kadınlardan hala haber alınamıyor. Hükümetin gözaltına aldığı aktivistlerden biri olan Kürt Kadın Warishe Moradi ve binlercesi zorla kaybettirildi. Bununla birlikte kadınlara yönelik yaşanan katliamlara dair Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi, bir açıklama yaparak, İran'da “ahlak polisi” olarak bilinen Gaşti İrşad biriminin lağvedilmesini talep etmişti. Elbette İran hükümetinin bu yönde bir adımı olmadı.   ‘Baskılar kadınların direnişine rağmen sürüyor’   Kürtler, Azeriler ve Beluçlar gibi birçok farklı kimliğin yaşadığı İran’da halkın tek bir slogan etrafında toplanması elbette ki tesadüf değil. Kadınlar üzerinde artan baskı, şiddete karşı sistemin değişmesi gerektiğine işaret etti. Zira 2023 yılında kadınların yaşadıklarını ve buna karşı direnişlerini İranlı aktivist Ghazale Motamed şöyle anlatıyor: “Kadınlar, Jina Devrimi'nin üzerinden geçen son bir yılda İran İslam Cumhuriyeti'nin diktatör ve kadın düşmanı yapısına karşı direnmeye ve mücadele etmeye devam etmiş, hükümet de onlara eskisinden daha fazla baskı uygulayarak misillemelerde bulunmuştur. Güvenlik ve yargı makamları, eylemci kadınların banka hesaplarının bloke etti, onları tıp merkezlerinde hastanelerde hizmet vermekten alı koydu, haklarında birçok dava açıldı ve ağır para cezaları verildi. Yaratılan sahte davalarla kadınlar hapsedildi, kadın siyasi tutsaklar üzerinde daha fazla baskı kuruldu ve birçok temel haktan mahrum bırakıldı. Üstelik tüm bunları hukuk dışı olarak uyguladılar. Tedavilerini engellediler, aile görüşlerine bırakılmadılar; kız öğrenciler eğitim hakkından mahrum kaldı, akademik sürgünler yaşandı. Kadınlar işyerlerinden atılarak ekonomik işkence yaşadı.   Bununla birlikte kadınlara yönelik sistematik nefret vakaları yaşandı. Eylemlere katılan kadın sanatçıların faaliyetleri keyfi olarak yasaklandı. Bu baskılar kadınların direnişine rağmen büyük bir yoğunlukla devam ediyor.”   Kadın örgütlülüğü sağlandı   Söz konusu baskı ve şiddetin yasal bir zemine oturtulmaya çalışıldığını belirten Ghazale, kadınların geri adım atmadığını söyledi.  Ghazale, “Bahsettiğim tüm bu baskı ve şiddet biçimleri ‘yasal yasa tasarısı’ adı altında kadınlara uygulanıyor. Devlet kurumları, ‘istediği gibi ateş etme’ adı altında kadınları ezen ve döven baskı gruplarının keyfi eylemleri karşısında sessiz kalmış, eylemlerini haklı ve doğru görmüştür. Bu şiddet eylemlerinden bazıları kadınların ölümüne yol açmıştır. Tıpkı Tahran'da metroda Armita Ground'un katledilmesi gibi. Güncel halk hareketleri ve kadın hakları savunucuları, feministler ve spontane sivil hareketler açısından pek çok aydınlatıcı olayın yaşandığını ve bunun etkisini sokaklarda, işyerlerinde kadın mücadelelerinde görebildiğimizi söylemeliyim. Üniversiteler ve hatta hapishaneler de hareketlilik var. Kadınlar kendilerini örgütlediler ve İran’daki kadın toplumu asla geriye adım atmayacak. Ancak devlet kurumları açısından bu taleplere ilişkin atılan bir adım ne yazık ki söz konusu değil. Tüm eylemleri, daha çok gericiliğe dönmek, kadının direnişiyle mücadele etmek, kadını baskı altına almak ve pasifleştirmek üzerine, ayrıca medya propagandasını da bu konuyu öne çıkarmak ve ataerkil din kültürünü eskisinden daha fazla yaymak için kullanmıştır” sözlerini kullandı.   ‘Direniş ve toplumun yeniden inşasından başka yol yok’   Yeni bir yılda kadınların örgütlü gücünün yeniden inşa için önemli olduğunu belirten Ghazale şöyle konuştu: “Kadınlar kendilerini örgütledi. Cesareti beslediler. Mücadele etmekten ve direnmekten vazgeçmiyorlar. Kendi güvenli çevrelerini oluşturuyorlar ve kardeşlik bağlarını koruyarak hem içeriden hem de dışarıdan kinetik güçlerini güçlendiriyorlar. Devam eden ve yeni yılda iktidarın tüm bu baskı ve şiddet hareketine karşı kadınların direnişinden ve toplumun yeniden inşasından başka yol görmüyorum. Aynı zamanda özgürlük, adalet ve eşitlik iddiasında bulunan insan hakları örgütlerinin ve hükümetlerin, İslam Cumhuriyeti hükümetinin yaptıklarına karşı sessizlikleri, devam eden işbirlikleri ile bu baskıların suç ortağı olduğuna ve doğru tarafı seçip gerekli önlemlerin alınması yönünde baskı kurmaları gerektiğine inanıyoruz. İran'ın mazlum halklarına idari ve pratik destek, bu zalim hükümetin ortadan kaldırılmasına yardımcı olmalı ve İran'da savaşan halklarının sesini yansıtmalılar.”   Yeraltında eğitimi yaşatan kadınlar: Afganistan   Sadece İran’da değil, Afganistan’da da kadınlara yönelik baskı ve şiddetle birlikte direniş aynı hatta ilerledi. Taliban’ın tekrar yönetime geldiği 2021 yılından bu yana süren baskı ve şiddet 2023 yılında da katliam ve yasaklamalarla sürdü. Geçen iki yılda yüzlerce kadın katledildi, katledilmeye çalışıldı ve tecavüze uğradı. Cezasızlık politikalarına karşı kadınların destek alacağı bir mekanizma olmazken, kadınlar kendi direniş eylemlerini yarattı. Şiddete karşı dijital medya eylemleri, kız çocuklarının eğitim yasaklarına karşı yeraltı okulları ve evlerde yapılan toplantılarda yer yer sivil hareketler gerçekleşti.   Yasaklar ülkesi   Bu yıl kadınlara yönelik yasaklamalara baktığımızda; 29 Ocak’ta üniversite giriş sınavlarına kadınları almama kararı aldı ve üniversite eğitim kadınlara kapatıldı. Yine tıp fakültelerinde okuyan kadın öğrencilerin final sınavlarına girişi 27 Şubat’ta yasaklandı. Kadınlara yönelik olan “Kadınların Sesi” radyosu 31 Mart’ta kapatıldı. Ülkede yaşananları kayıt altına alan yabancı kadın gazetecilere de engellemeler getirilerek 25 Nisan’da ülkeye girişleri yasaklandı. Çalışma hayatına da müdahalede bulunan Taliban bu kez 3 Temmuz’da kuaför salonlarını kapattı. Bu kararlarla birlikte 60 bin kadın işsiz kaldı. Getirilen eğitim yasakları sürerken, 6 Ağustos’ta bunun kapsamı genişletilmiş ve 3’üncü sınıf üzerindeki kız çocukları evlerine gönderilmişti. Eğitime darbeler vurarak kadınların bilinçlenmesini ve direnişini engellemeye çalışan Taliban, kadınların evden çıkmadan yaşam sürmesini istediğini açık açık politikalarıyla belirti. Tüm bu yasaklar ve cezasızlık politikaları kadınlara yönelik katliam, şiddet ve aşağılanmayı arttırdı.   ‘Yoldaşlarımız katledildi protestolarımız sürdü’    Bu şiddet sarmalında ulus devlet içine hapsolan kadınlar uluslararası sessizliğe karşı da birçok eylem gerçekleştirdi. Kadınlar sessizliğe karşı 1 Eylül’de Almanya’da açlık grevi başlattı. Devletlerin Taliban’la işbirliğine son vermesini talep eden kadınlar bu grevi 12 gün boyunca sürdürdü. Taliban ve destekleyen ülkelere karşı mücadele yürüten kadınlar, kendileri ile dayanışma içinde olan Kürt Êzidî kadınlar adına Êzidî Kadın Özgürlük Hareketi’ne (TAJÊ) bir mektup göndermişti. Taliban’ın Afganistanlı kadınlara yönelik tutumunu değerlendiren aktivist ve daha önce Taliban tarafından tutuklanan Mursal Ayar, zorbalığın sürdüğünü dile getirdi. Mursal, “Kadınlar için son bir yılı ele almak biraz eksik kalabilir çünkü Afganistan’da yaklaşık üç yıldır ve bunun son iki yılında özellikle çeşitli baskı ve şiddete maruz kaldı. Buna örnek verirsem eğer hapsedildiler, işkence gördüler, katledildiler, zorla evlendirildiler ve bunun üzerine her türlü baskı ve kısıtlama getirildi. Afganistan'da her türlü cinsel şiddet ve cinsiyet ayrımcılığının yaşandığına tanık oluyorsunuz, Afganistanlı kız çocukları ve kadınlar eğitim, çalışma hayatı ve özgürlük haklarını her gün daha da kaybediyor, bununla birlikte sosyal yaşamları da yok oluyor, ellerinde alınıyor. Taliban’ın tüm bu iğrenç baskılarına ve hak gasplarına karşı birçok protesto da başlattık. Hem dijital medyada hem de sokakta fakat ne yazık ki yoldaşlarımız yine Taliban tarafından tutuklandı, hapsedildi ve katledildi” sözlerini kullandı.   ‘Uluslararası toplum adaletsizliğe karşı sessiz kalmamalı’   Taliban’ın yönetime geldiği andan itibaren kadın hakları alanında gerilemeler olduğunu belirten Mursal, 2023’te de durumun gittikçe kötüye gittiğini kaydetti. Mursal, “Tüm bu yıla baktığımızda kadınlar için tek bir ilerleme yaşanmadı daha çok baskı, şiddet ve zulüm gördük. Elbette kadınlar bu şiddete ses çıkardı ve ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Protesto ettiler, seslerini yükseltip dijital medyada kampanyalar yapmaya başladılar. Taliban, Afganistan kadınlarına yönelik tutumunu ve kararlarını değiştirmezse ve çirkin eylemlerine devam ederse, uluslararası toplum, Birleşmiş Milletler ve insan hakları örgütleri bu adaletsizlikler karşısında sessiz kalmamalı ve Taliban’ı dinlememelidir. Biz de önümüzdeki yılda da bu protestolara ve davamıza devam edeceğiz” diye vurguladı.   Ekonomik ve cinsel şiddet bir arada: Lübnan   Cinsiyet eşitliğinin ve ekonomik krizin bir arada yaşandığı ve kadınlar üzerinde çifte şiddet oluşturan Lübnan’da kadınlar ataerkil mirasın kıskacında yer alıyor. Cinsiyet eşitsizliği, ülkede yaşanan ağır ekonomik krizle birleşerek bu yılda da kadınlara şiddet olarak geri döndü. Diğer birçok ülkede olduğu gibi kapitalist sistem ve ataerkilliğin getirisi, Lübnan’da da ayrımcılık, şiddete ve kadın katliamları oldu. Yaşanan ekonomik krizin kadınlar ve kız çocukları üzerindeki en ağır etkilerinden biri çocuk istismarının boyutlarından biri olan çocuk yaşta evlilikler oldu. Bu yıl yapılan araştırmalara göre aileler 50 ile 100 dolar (yaklaşık bin 400- 5 bin lira) arasında para karşılığı çocuklarını erken yaşta evlendirdi. Yeniden yükselişe geçen çocuk yaşta evliliklerin yanı sıra miras hakkı, boşanma ve kişisel haklar noktasında da kadınlara yeni haklar tanınmadı, aksine aile içi şiddet ve katliamlar baş gösterdi. Lübnan Parlamentosu’nun, 2014 yılında, yasaklama, polis teşkilatı ve mahkeme reformları gibi koruma tedbirlerinin yanı sıra söz konusu reformların hayata geçirilmesi için finansman içeren bir aile içi şiddet yasasını kabul etmesine rağmen ve Lübnan ceza kanununa aile içi şiddetin resmi bir tanımını da eklemesine rağmen hala evlilik içi tecavüz ve dini yetkililerin müdahalesiyle cezasızlık sürüyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü yayınladığı raporlarda, erken evliliğin; evlilikte tecavüz, sömürü, aile içi şiddet ve sağlık sorunları riskini artırabileceğini tespit etmişti. En çok risk altında olanlar arasında ise Lübnan'daki Suriyeli ve Filistinli mültecilerin yanı sıra yoksul veya kırsal bölgelerden gelen Lübnanlı kız çocukları yer alıyor. Güney Asya ve Afrika'da çocuk gelinlerin yüzdesi daha yüksek olsa da, özellikle Lübnan'ın çocuk evliliklerini ortadan kaldırma sözü vermesi nedeniyle rakamlar hala yüksek.   Kadınların direnişi paradigmayla buluşuyor   Yürürlüğe konulan sözleşmelerin uygulamada bir getirisinin olmayışı ve kapitalist sistem kaynaklı ekonomik kriz Lübnan’da kadınlara şiddet getirirken, direniş PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın sunduğu paradigma üzerinden örgütleniyor. Zira tartışmalar ve çözümler de Lübnan’da bunun üzerinde ilerleme gösteriyor. En son 19 Ağustos’ta başkent Beyrut’ta Kadın Yaşam Derneği, Newroz Toplum Derneği, Abdullah Öcalan’ın Özgürlüğü İçin NUN İnisiyatifi öncülüğünde, “Jin, Jiyan, Azadî'nin izinde” sloganıyla iki gün süren 'Uluslararası Kadın Hareketleri Deneyimleri Konferansı' gerçekleştirildi. Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri başta olmak üzere 12 ülkeden 100 kadının katıldığı konferans, “Kadın yoldaşı aydın Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlüğü yolculuğun hakkındaki görüşleri” başlıklı bir oturum düzenlendi. Bu oturumda söz alan Jineoloji aktivisti Rojiyan Hisên, Kürt kadınların PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın tezleri üzerinden kendini örgütlediğini ve kadın gelişiminde atılan her bir adımın Abdullah Öcalan’ın fikir ve felsefesi üzerinden olduğunu vurgulamıştı.   ‘Şiddetin karşısına geçecek hiçbir baskı yasası çıkarılmadı’   Lübnan Öcalan’ın Özgürlüğü İnisiyatifi (NUN) Sözcüsü Sewsen Şoman, direnişe rağmen ciddi şiddet vakalarının yaşandığını şöyle anlatıyor: “Lübnan'da kadınların karşılaştığı baskılar ve zorluklar her gün tırmanıyor; bu durum gerilimin, çatışmaların ve bazı durumlarda şiddetin de artmasına yol açıyor. Ülke aynı zamanda ciddi bir ekonomik krizle de boğuşuyor. Yerel insan hakları kuruluşlarının bildirdiğine göre son zamanlarda kadına yönelik şiddet vakalarında artış yaşandı. Bu şiddetin tırmanması, hukuki sorumluluğun bulunmamasına ve sosyal ve kültürel eşit uygulamaların göz ardı edilmesine bağlanıyor; bu da özellikle ‘namus cinayetleri’ veya ‘mali sıkıntı’ bahanesiyle kadın cinayetlerinde endişe verici bir artışa yol açtı. Lübnan'daki başkanlık boşluğu ve Parlamento'daki yasama rolünün felce uğratılması, ülkeyi yasama açısından felce uğrattı. Bu şiddetin karşısına geçecek hiçbir yeni baskıcı yasa çıkarılmadı ve kadınlara hizmet eden yeni bir yasa çıkarılmadı. Ancak gerçek dünyadaki uygulamalar, daha önce bahsettiğimiz nedenlerden dolayı kadınlara karşı son derece acımasız ve adaletsiz. Üstelik bu menfur suçlar, ciddiyetini hafifletecek ve yaygınlaşmasını önleyecek uygun yasal caydırıcı mekanizmalarla da karşılaşılmadı.”   Haklar konusunda gerileme   Kadın hakları konusunda bir gerileme yaşandığını belirten Sewsen, kadınların fiziksel ve zihinsel olarak yıpratıldığını söyleyerek, “Benim açımdan, mevcut koşullar altında enerji, manevi ve maddi ihtiyaçlarının sömürüldüğü kadının hukuki statüsünde bir gerileme görüyorum. Bu koşullar kadınları, ücretler, çalışma koşulları ve izinlerle ilgili haklarını korumaya yönelik yeterli yasal denetim olmadan, ev dışında fiziksel ve zihinsel olarak zorlu işlerle uğraşmaya mahkûm etti ”dedi.   ‘Ülke felç olmuş durumda’   Kadınların direnişte yer aldığını fakat çeşitli nedenlerden dolayı bu yıl çekingen kaldıklarını dile getiren Sewsen şöyle konuştu: ”Bu yıl sivil toplum kuruluşları ve kurumlarının da savunduğu, desteklediği bazı kadın gösterileri ve eylemlere tanıklık ettik. Bununla birlikte, kadınların katılımı, başta kadınların toplumsal yargı korkusu olmasından kaynaklı, çeşitli faktörlerden dolayı çekingen olmuştur. Kadınların protesto ettiği konular arasında yolsuzluk, döviz kuru istikrarsızlığı, baskı ve kişisel özgürlükler öne çıktı. Ayrıca Siyonistlerin Gazze'ye yönelik saldırganlığını kınayan çeşitli protestolar da düzenlendi. Lübnan'da hükümet düzeyinde çok fazla bir beklentimiz ya da umudumuz yok çünkü ülke neredeyse felç olmuş durumda. Bu nedenle aile içi şiddet yasasının uygulanması ve kadına yönelik şiddetin azaltılması için kadın derneklerinin seslerini yüksek sesle yükseltmelerine ve direnmesine güveniyoruz.”   Fiziksel savaş ve katliamlar: Filistin   Kadınların hakları için savaşı dünyanın dört bir yanında sürerken yüzümüzü Filistin’e döndüğümüzde fiziksel bir savaşın yürütüldüğünü görüyoruz. Aşırı dinci grup Hamas’ın ilk füzeyi atarak başlattığı savaş yıllardır süren Filistin-İsrail savaşını yeniden katliama dönüştürdü. Hamas ve İsrail arasındaki savaşta siviller katledildi ve savaşın başlamasından bu yana ise yaklaşık 16 bininin üzerinde insan yaşamını yitirdi. Her savaşta olduğu gibi kadınlar ve çocuklar üzerinde ciddi şiddet ve katliam vakalarını burada da her iki taraftan gördük. Bir Birleşmiş Milletler (BM) uzmanı yaptığı açıklamada, İsrail ve Gazze'deki çatışmanın asıl yükünü orantısız bir şekilde kadın ve çocukların çektiğini söyledi. BM'nin kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet, nedenleri ve sonuçlarıyla ilgili Özel Raportörü Reem Alsalem, "Bu vahşet hem kadınları hem de erkekleri etkilese de etkileri cinsiyete dayalı ve orantısız bir şekilde kadınları etkiliyor" açıklamasını yapmıştı. Reem, kaç  yıldır İsrail işgalinin ve kendi kaderini tayin hakkının reddedilmesinin, Filistinli kadınları çok katmanlı korkunç ve sistematik ayrımcılık ve şiddet saldırısına maruz bıraktığını da belirtti.   Kadın sağlığı açısından yaşananlar   Filistinli kadınlara yönelik savaşta yaşanan, şiddet, tecavüz ve soykırımın yanı sıra sağlık sorunları da baş göstermiş durumda. Gazze Şeridi'ndeki savaş ve topyekün kuşatmanın ortasında, ihtiyaçlar artık lüks hale geldi; özellikle kadın hijyen ve sağlık ürünlerini bulmak imkansız bir hal almış durumda. Kadın sağılığı ve bir bütün olarak toplum sağlığı için gerekli olan su ihtiyacı ise sağlanamıyor. Bu savaşta hayatta olan kadınların en büyük endişelerinden biri günlük kullanım için hijyenik pedlere ulaşabilmek oldu. Yaşam alanlarının yıkılması ve evsiz kalma durumu da sağlık sorunlarını daha da kötüleştirmiş ve enfeksiyon gibi durumları arttırdı.   Savaşın öncüleri din ‘kardeşliğinde’ ortak   Kadınlara yönelik baskı oklarını ve mermilerini yağdıranlara baktığımızda çıkarlar ve anlaşmalar doğrultusunda buluştuğunu ve birçoğunun da “din kardeşliği” eksenli bir arada poz verdiğini 2023 yılında da gördük. Taliban heyetini ağırlayan ve Rojava’ya saldırılar gerçekleştiren Türkiye, Filistin için eylem ve etkinlikler gerçekleştirirken ikiyüzlülüğü İsrail ile yaptığı ticaretlerle ortaya koydu. Kadınları yaşamın her alanından atan Taliban, uzantısı olan Hamas’a destek vererek Filistinli kadınların “yanında olduğu” mesajını verdi. Türkiye’de 90’lar döneminin faili meçhullerinin aktörleri Hizbullah ve siyasi oluşumları HÜDA PAR yine Filistin’in mücadelesini desteklediğini belirtti. Kürt kadınlara yönelik tutuklama, baskı ve şiddet sürerken İran’da yaşanan kadın hareketliliği uluslararası alanda ses buldu. Tüm bunlar Ortadoğu’nun özeti olarak 2023 yılında karşımıza çıktı ve ulus devletler tarafından yok edilen kadınların buluşma noktası ise PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın kadın kurtuluş hareketi oldu.   Yarın: Rojhilat ve İran’da mücadele şekil değiştirerek büyüyor