Öz savunma, örgütlülük ve mücadele ile 25 Kasım'a (1)
- 09:02 1 Kasım 2024
- Dosya
Kelebeklerin mücadelesi ‘Jin jiyan azadî’ ile yükseliyor
Derya Ceylan
HABER MERKEZİ – 25 Kasım, Mirabal Kardeşler'in Rafael Trujillo'nun diktatörlüğüne karşı verdikleri mücadeleyle doğan Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak anılıyor. Dünyanın dört bir yanındaki kadınlar, bugün sadece geçmişin direnişinden ilham almakla kalmıyor; #MeToo, Ni Una Menos ve Jin,jiyan, azadî gibi hareketlerle hakları için mücadeleyi sürdürüyor.
Her yıl 25 Kasım, kadınlara yönelik şiddeti durdurmak ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı farkındalık oluşturmak amacıyla dünya genelinde anılıyor. Bu günün temeli, Dominik Cumhuriyeti'nde Rafael Trujillo diktatörlüğüne karşı direnen ve 1960'ta işkence edilerek katledilen Mirabal Kardeşler'e dayanıyor. Onların cesareti, dünya genelinde kadın hakları mücadelesinin simgesi haline geldi.
Mirabal Kardeşler’in mücadelesi, 1981'de Güney Amerika'da "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" olarak ilan edildi, 1999’da Birleşmiş Milletler (BM) tarafından resmen tanındı. Bugün, kadınlar sadece geçmişteki bu direnişten ilham almakla kalmıyor; aynı zamanda #MeToo, Ni Una Menos ve Jin, jiyan, azadî gibi küresel hareketlerle hakları için mücadeleye devam ediyor.
Dosyamızın ilk bölümünde hem tarihten günümüze kadına yönelik şiddete karşı direnişi hem de kadın hareketlerinin örgütlü mücadelesinin gücüne dikkat çekiyoruz.
Dominik Cumhuriyeti'nde diktatörlüğe karşı mücadelenin öncü kadınları olan Mirabal Kardeşler, özgürlük, adalet ve insan hakları için verdikleri mücadeleyle dünya genelinde tanınmış simalar haline geldi. Onların direnişi ve katledilmeleri, hem Dominik Cumhuriyeti'nde hem de uluslararası kadın hareketlerinde büyük yankı uyandırmış ve bir ilham kaynağı olmuştur. Mirabal Kardeşler'in hikayesi, baskıya karşı direnişin ve kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesindeki rollerinin güçlü bir sembolü olarak hatırlanır.
Mirabal Kardeşler kimdi?
Patria, Minerva ve María Teresa Mirabal, Dominik Cumhuriyeti'nin kuzeyinde yer alan küçük bir kasaba olan Salcedo'da doğmuşlardı. Dört kardeşten oluşan Mirabal ailesinin üyeleri, küçük yaşlardan itibaren siyaset ve özgürlük mücadelesi hakkında bilinçliydiler. Ancak özellikle üç kardeş, Rafael Trujillo rejimine karşı direnişin öncülerinden oldular. Her biri farklı kişiliklere ve yaklaşımlara sahipti, ancak hepsi aynı amaç doğrultusunda bir araya geldiler: Trujillo'nun baskıcı rejimini yıkmak ve ülkenin özgürlüğünü sağlamak.
Minerva Mirabal: Lider ve devrimci
Minerva, kardeşlerin en dikkat çekeniydi ve aynı zamanda eğitimli bir avukattı. Daha genç yaşlarından itibaren Rafael Trujillo'nun diktatörlüğüne karşı sesini yükselten Minerva, diktatörlükle doğrudan yüzleşen ilk Mirabal kardeş olarak tarihe geçti. Rafael Trujillo ile yüz yüze geldiği bir olay, tarihin unutulmaz anlarından biridir. Bir toplantıda, Rafael Trujillo’nun kendisine yaptığı uygunsuz teklifleri reddetti ve diktatörlüğün baskıcı gücüyle doğrudan yüzleşti. Bu olaydan sonra Rafael Trujillo, Mirabal ailesini hedef almaya başladı.
Minerva, Dominik Cumhuriyeti'nin entelektüel çevrelerinde ve üniversitelerinde Rafael Trujillo rejimine karşı direnişin liderlerinden biri olarak tanındı. Hukuk eğitimi almasına rağmen, rejimin baskısı nedeniyle avukatlık yapmasına izin verilmedi. Buna rağmen Minerva, siyasi aktivizmini sürdürdü ve Rafael Trujillo'nun diktatörlüğüne karşı direnişi hiç bırakmadı. Siyasi çevrelerde ve devrimci harekette "Las Mariposas" (Kelebekler) olarak bilinen Minerva, diktatörlükle mücadelede ideolojik ve politik liderlerden biri oldu.
Patria Mirabal: Manevi lider
Patria, aile içinde en dindar ve sakin kardeş olarak biliniyordu. Ancak onun direnişe katılımı, inançlarından ve adalet arzusundan kaynaklanıyordu. 1959’da bir dağ gezisi sırasında, hükümet güçlerinin bir isyanı bastırmaya çalışırken insanları katletmesine tanık olduktan sonra Patria, Rafael Trujillo rejimine karşı direnişe katılma kararı aldı. Bu olay, onun ruhunda derin bir iz bıraktı ve mücadeleye adanmış bir yaşam sürmesine yol açtı.
Patria, devrimci harekette manevi bir lider haline geldi. Onun dindarlığı ve güçlü inançları, direniş hareketine derin bir anlam kazandırdı. Onun için mücadele, sadece politik değil, aynı zamanda etik ve manevi bir savaştı. Patria, hareket içinde moral verici bir güç olarak, Rafael Trujillo'nun baskılarına karşı yılmadan direnişi sürdürdü.
María Teresa Mirabal: Genç savaşçı
María Teresa, kardeşlerin en küçüğüydü. Başlangıçta direniş hareketine mesafeli durmasına rağmen, Minerva’nın etkisi altında zamanla rejime karşı verilen mücadelenin önemli bir parçası oldu. María Teresa, devrimci harekete katılımıyla sadece ülkesinin geleceği için değil, aynı zamanda kadınların toplumsal özgürlükleri için de savaşan bir sembol haline geldi. Genç yaşta devrimci harekete katılan María Teresa, hem ülkesinin hem de kişisel özgürlüklerin savunucusu olarak bilindi.
María Teresa’nın cesareti ve bağlılığı, özellikle gençler arasında direnişin sembolü haline geldi. Kardeşlerinin izinden giderek, devrimci hareketin parçası oldu ve Rafael Trujillo rejiminin baskılarına karşı aktif bir şekilde mücadele etti. Onun mücadelesi, kadınların politik ve toplumsal hayatta aktif roller oynayabileceğini gösteren güçlü bir örnek oldu.
14 Haziran Hareketi ve 'Las Mariposas'
Mirabal Kardeşler, Rafael Trujillo rejimine karşı gizli bir direniş örgütü olan "14 Haziran Hareketi"nin kurucuları arasında yer alıyordu. Bu hareket, 1959 yılında Dominik Cumhuriyeti'nde devrimci mücadeleyi destekleyen bir girişimdi. Hareketin ismi, diktatörlüğe karşı verilen mücadelede bir dönüm noktası olan ve başarısızlıkla sonuçlanan 14 Haziran 1959 isyanına atıfta bulunur. Bu isyanın ardından, Rafael Trujillo'ya karşı verilen mücadele daha da organize hale geldi ve Mirabal Kardeşler, bu mücadelenin en önemli figürleri arasında yer aldı.
‘Kelebekler’ ve direnişin sembolü
"Las Mariposas" (Kelebekler) olarak bilinen Mirabal Kardeşler, direniş hareketinde önemli roller üstlendiler. Bu kod adı, onların devrimci hareket içindeki sembolik önemini temsil ediyordu. Minerva, hareketin ideolojik ve politik liderlerinden biri olarak, devrimci fikirlerin yayılmasında büyük bir rol oynadı. 14 Haziran Hareketi, Rafael Trujillo’nun baskıcı rejimine karşı silahlı bir direnişi ve halkı bilinçlendirme faaliyetlerini içeriyordu.
Hareketin amacı, Rafael Trujillo'nun baskıcı rejimini devirmek ve Dominik halkına özgürlük kazandırmaktı. Bu amaç doğrultusunda Mirabal Kardeşler, hem devrimci fikirlerin yayılmasına hem de örgütlenmenin gelişmesine katkıda bulundular. Rafael Trujillo rejimi ise son derece acımasızdı; direnişçiler sürekli gözetim altındaydı ve baskılara maruz kalıyordu. Mirabal Kardeşler de bu süreçte birçok kez tutuklandı, işkence gördü ve ailelerine baskı yapıldı. Ancak, tüm bu baskılara rağmen kardeşler mücadelelerinden asla vazgeçmediler.
Katliam ve sonrası: 25 Kasım 1960
Mirabal Kardeşler’in katledilmesi, 25 Kasım 1960 tarihinde gerçekleşti. Kardeşler, La Cumbre bölgesinden dönerken, Rafael Trujillo'nun gönderdiği ajanlar tarafından yolda durduruldular. Gözaltına alınan Mirabal Kardeşler, önce tecavüze uğradı, ardından işkence edilerek katledildiler. Daha sonra cenazeleri, bir araba kazası süsü verilerek uçurumdan aşağıya atıldı. Bu katliam, Dominik halkında ve uluslararası toplumda büyük bir öfkeye neden oldu.
Mirabal Kardeşler’in katledilmesi, Rafael Trujillo rejimine duyulan nefreti artırdı ve diktatörlüğün sonunu hızlandıran olaylardan biri olarak kabul edildi. Rafael Trujillo, bu olaydan birkaç ay sonra, 30 Mayıs 1961’de suikasta uğrayarak öldürüldü. Kardeşlerin direnişi, Dominik Cumhuriyeti'nde özgürlüğün kazanılmasında büyük bir rol oynadı.
Mirabal Kardeşler'in mirası: Kadın hakları ve insan hakları mücadelesi
Mirabal Kardeşler'in mücadelesi ve katledilmeleri, onların adını dünya genelinde insan hakları ve kadın hakları mücadelesinin sembolü haline getirdi. 25 Kasım, 1981 yılında Güney Amerika ve Karayipler'deki kadın hakları savunucuları tarafından "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" olarak kabul edildi. 1999 yılında ise Birleşmiş Milletler (BM), bu günü resmi olarak tanıdı ve dünya çapında kadına yönelik şiddete karşı farkındalık oluşturmak için kutlanmasını sağladı.
Mirabal Kardeşler'in mirası, kadınların toplumsal cinsiyet eşitliği, insan hakları ve özgürlük mücadelesinin ilham verici bir sembolü olarak yaşamaya devam ediyor. Bugün "Kelebekler" adı, kadınların özgürlük, eşitlik ve adalet arayışlarını simgeliyor ve dünya genelindeki kadın hakları hareketlerine ilham kaynağı oluyor.
1980'lerden günümüze kadın hareketlerinin yükselişi
Mirabal Kardeşler'in anısına düzenlenen "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü", kadın hareketleri için bir dönüm noktası oldu. 1980'ler, 1990'lar ve 2000'lerde dünya genelinde feminist hareketler hız kazandı ve kadınların insan hakları mücadelesi giderek güçlendi. Özellikle Güney Amerika'da "Las Mariposas" sembolü altında birçok kadın örgütü kuruldu. Bu örgütler, kadına yönelik şiddetin toplumsal bir mesele olduğunu ve insan hakları ihlali olarak kabul edilmesi gerektiğini savundu.
1993 yılında Birleşmiş Milletler (BM), "Kadınlara Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması Bildirgesi"ni kabul etti. Bu belge, kadına yönelik şiddeti evrensel bir insan hakları sorunu olarak tanıdı ve hükümetlere bu şiddeti önleme, kadınları koruma ve failleri cezalandırma sorumluluğu verdi. Bu dönem, kadın hareketlerinin uluslararası arenada daha güçlü bir ses kazandığı bir zaman dilimi oldu.
Pekin Dünya Kadın Konferansı ve İstanbul Sözleşmesi
1995 yılında düzenlenen Pekin Dünya Kadın Konferansı, kadın hakları mücadelesinde bir dönüm noktası oldu. Konferansta kabul edilen Pekin Eylem Platformu, kadınların toplumsal, ekonomik ve siyasal yaşamda eşit haklara sahip olması gerektiğini vurguladı. Özellikle kadına yönelik şiddetle mücadelede dünya genelinde hükümetlerin harekete geçmesini hızlandırdı. Bu platform, dünya çapında hükümetleri kadına karşı şiddetle mücadele etmeye çağıran en etkili belgelerdendir.
Birinci Latin Amerika ve Karayip Kadınlar Kongresi
Kolombiya’nın başkenti Bogota’da 18-21 Temmuz 1981'de düzenlenen Birinci Latin Amerika ve Karayip Kadınlar Kongresi'nde, Mirabal Kardeşler'in katledildiği 25 Kasım tarihi, "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" olarak ilan edildi. Güney Amerika ve Karayipler’deki kadın hareketleri, bu gün aracılığıyla kadına yönelik şiddete karşı geniş çaplı bir mücadele başlattı. Kongre, bölgedeki feminist hareketlerin uluslararası dayanışma platformu haline gelmesinde önemli bir rol oynadı.
İstanbul Sözleşmesi
2011 yılında imzalanan İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda uluslararası bağlayıcılığı olan en önemli belgelerden biri olarak kabul edildi. Bu sözleşme, dünya genelinde kadınların korunması için önemli bir araç haline geldi ve kadın hakları savunucuları tarafından büyük bir kazanım olarak görüldü.
Ni Una Menos Hareketi
Arjantin’de 3 Haziran 2015'te başlayan Ni Una Menos (Bir Kadın Daha Eksilmeyeceğiz) hareketi, kadın katliamlarına (feminisid) ve toplumsal cinsiyet temelli şiddete karşı kitlesel protestolar başlattı. Hareket, kısa sürede Güney Amerika’ya yayıldı ve kadın hakları savunucuları arasında güçlü bir dayanışma ağı oluşturdu. Bu protestolar, kadın katliamlarının ve devletin bu konuda yetersiz kalmasının dünya çapında fark edilmesini sağladı.
#MeToo Hareketi
ABD’de 2017 yılında başlayan ve dünya çapında büyüyen #MeToo hareketi, Hollywood yapımcısı Harvey Weinstein’ın taciz ya da tecavüz ettiği kadınların açıklamaları, sosyal medyada yayıldı. Kadınlar, cinsel taciz ve saldırıya uğradıklarını ifade etmek için bu hareket altında seslerini duyurmaya başladılar. #MeToo hareketi, dünya çapında bir farkındalık dalgası yarattı ve kadınların iş yerinde, kamusal alanda ve özel yaşamlarında maruz kaldıkları cinsel şiddetin görünür kılınmasını sağladı. Bu hareket, küresel çapta hukuki reformların yapılmasına ve birçok yüksek profilli kişinin adalet önüne çıkarılmasına vesile oldu.
Las Tesis Hareketi ve ‘Un Violador en Tu Camino’ Performansı
Şili’de 25 Kasım 2019'da feminist sanat kolektifi Las Tesis tarafından düzenlenen "Un Violador en Tu Camino" (Yolunuzda bir tecavüzcü) performansı, kadınlara yönelik şiddeti ve devletin bu şiddete karşı sessiz kalmasını eleştiren bir sanat protestosu olarak başladı. Bu performans, kadınların cinsel şiddete maruz kaldıklarında suçlanmalarına karşı güçlü bir tepki olarak doğdu. Performans, kısa sürede dünya çapında yayıldı ve kadın hakları hareketlerinde güçlü bir sembol haline geldi. Şili'de başlayan bu eylem, Türkiye’den Fransa’ya, dünyanın birçok ülkesinde tekrarlandı.
Beyaz Çarşamba Hareketi
İran’da 2017'de kadınlar, zorunlu başörtüsü yasalarına karşı beyaz başörtü takarak veya başörtüsüz fotoğraflarını dijital medyada paylaşarak bir protesto başlattılar. Masih Alinejad tarafından başlatılan bu dijital kampanya, kısa sürede dünya genelinde yankı buldu ve İranlı kadınların bedensel özerkliklerini savunma mücadelesinde önemli bir adım oldu. "Beyaz Çarşamba" hareketi, İran’daki kadın hakları mücadelesinde sembolik bir protesto biçimi olarak anılmaya devam etti.
Women’s March (Kadınlar Yürüyüşü)
ABD’de 21 Ocak 2017'de Donald Trump’ın başkanlık yemini töreninin ertesi günü gerçekleştirilen Kadınlar Yürüyüşü, kadın hakları, göçmen hakları, LGBT+ hakları ve diğer sosyal adalet konularına dikkat çekmek için düzenlenen en büyük kitlesel eylemlerden biri olarak tarihe geçti. Dünya genelinde milyonlarca insan, kadınların karşılaştığı toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı bir araya geldi. Bu yürüyüş, başlangıçta Donald Trump’ın cinsiyetçi ve ayrımcı söylemlerine karşı bir protesto olarak başladı, ancak kısa sürede küresel bir kadın hakları dayanışması haline geldi.
Ulusal Kadın Grevi: ‘Un Día Sin Nosotras’
Meksika’da artan kadın katliamlarına (feminisid) ve devletin bu katliamlara karşı hareketsiz kalmasına tepki olarak, kadınlar 9 Mart 2020’de iş yerlerine gitmeyerek "Un Día Sin Nosotras" (Bizsiz Bir Gün) sloganıyla ulusal bir grev başlattı. Bu grev, Meksika’da toplumsal cinsiyet temelli şiddete karşı en büyük kitlesel eylemlerden biri haline geldi ve kadınların iş gücünde ve toplumsal hayatta ne kadar önemli bir rol oynadığını güçlü bir şekilde vurguladı. Grevin etkisi, Meksika genelinde büyük yankı uyandırdı ve feminist hareketlerin gücünü ortaya koydu.
Grev, sadece iş hayatını değil, aynı zamanda sosyal, kültürel ve ekonomik alanları da etkileyerek kadınların toplumda oynadığı kilit rolün altını çizdi. Meksikalı kadınlar, sokaklara dökülerek "Ni Una Menos" (Bir Kadın Daha Eksilmeyeceğiz) hareketinin taleplerini yeniden gündeme getirdiler ve hükümetin kadın katliamlarına karşı daha ciddi adımlar atması gerektiğini vurguladılar.
Sarah Everard Protestoları
Birleşik Krallık’ta 2021 yılında, 33 yaşındaki Sarah Everard’ın bir polis memuru tarafından kaçırılıp katledilmesi, ülke genelinde büyük bir infial yarattı. Londra’da yapılan protestolar, kadınların kamusal alanda güvenliklerini talep etmeleri, polisin cinsiyet temelli şiddete karşı tutumunu eleştirmeleri ve hükümetin bu konuda ihmalkar olduğunu savunmaları etrafında yoğunlaştı.
Sarah Everard’ın katledilmesi, özellikle kadınların gece dışarı çıkarken hissettikleri güvensizlik hissini bir kez daha gündeme taşıdı. İngiltere’de yapılan gösteriler, kadınların kamusal alandaki güvenlik taleplerini dünya genelinde tartışmaya açtı ve Birleşik Krallık hükümetinin bu alandaki ihmallerine karşı daha sert bir tutum almasını sağladı. Kadınlar, şiddetle karşı karşıya kaldıklarında yeterli koruma göremediklerini dile getirirken, “Reclaim the Streets” (Sokakları Geri Al) hareketi gibi girişimler ön plana çıktı.
Jina Emînî ve ‘Jin, jiyan, azadî’ Hareketi
İran’ın başkenti Tahran’da 16 Eylül 2022’de, hükümete bağlı güçler tarafından başörtüsü kurallarına uymadığı gerekçesiyle gözaltına alınan Jina Emînî’nin (Mahsa Amini) işkence sonucu hayatını kaybetmesi, ülke genelinde kitlesel protestoları tetikledi. Bu olay, İran’da uzun süredir devam eden kadın hakları ihlallerine ve zorunlu başörtüsü uygulamalarına karşı geniş çaplı bir halk isyanına dönüştü.
Baskıcı rejim protesto edildi
Bu protestoların sloganı, Kürt kadınların özgürlük mücadelesinden esinlenen "Jin, jiyan, azadî" (Kadın, Yaşam, Özgürlük) oldu. Jina’nın katledilmesi, İran’da kadınların özgürlük ve eşitlik taleplerini dünyaya haykırmalarına vesile oldu ve bu slogan, dünya genelindeki kadın hakları hareketlerinde de yankı buldu. Protestolar sırasında birçok kadın saçlarını keserek ya da başörtülerini yakarak bu sisteme olan tepkilerini gösterdi. Ayrıca, "Diktatöre ölüm" ve "Zorunlu başörtüsüne hayır" gibi sloganlarla devletin baskıcı rejimi protesto edildi.
İran’da kadınların direnişi hızla uluslararası bir boyut kazandı. Avrupa’dan Kuzey Amerika’ya, Asya’dan Güney Amerika’ya kadar birçok ülkede geniş çaplı protestolar düzenlenirken, İran diasporası da bu hareketin öncülerinden biri haline geldi. Uluslararası insan hakları örgütleri ve dünya hükümetleri, İran’ı protestolara karşı uyguladığı şiddet nedeniyle sert bir şekilde eleştirdi. Bu süreçte birçok sanatçı, sporcu ve akademisyen de İran’daki kadınların mücadelesine destek verdi. Özellikle İran milli futbol takımının 2022 FIFA Dünya Kupası sırasında milli marşı söylememesi, direnişe güçlü bir sembolik destek olarak değerlendirildi.
Direniş büyüyor…
Mirabal Kardeşler’in mirası, dünya genelinde kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesine ilham vermeye devam ederken, özellikle “Jin, jiyan, azadî” sloganıyla başlayan direniş, bugün de süren bir süreç olarak dikkat çekiyor. 25 Kasım, kadına yönelik şiddete karşı küresel farkındalık günü olarak anılırken, Jin, jiyan, azadî hareketiyle kadınlar, hem yerel hem de uluslararası alanda baskılara karşı direnişlerini, öz savunma, örgütlülük ve mücadele şiarıyla sürdürüyor. Bu süreç, kadınların toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı mücadelesini büyüterek devam ettiriyor ve kadının özgürlüğünün, toplumsal özgürlüğün temel taşı olduğu fikrini güçlendiriyor. Kadınlar, eşitlik ve adalet talepleri için her geçen gün daha örgütlü bir şekilde haklarını savunmaya ve 25 Kasım'ın direniş ruhunu yaşatmaya devam ediyor.
Yarın: Gül teorisi ve öz savunma