Komploya karşı tarihi direniş (11)
- 09:01 6 Ekim 2024
- Dosya
‘Abdullah Öcalan’ın paradigması yeni yaşamın kapılarını açtı’
Roza Metina
HABER MERKEZİ - Gazeteci Newroz Demhat, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük gerçekleştirilen uluslararası komploya değinerek, “Önder Apo'nun paradigması, yeni bir yaşamın kapılarını açtı ve zamanın ruhunu gözler önüne serdi" dedi.
9 Ekim 1998'de uluslararası bir komplo sonucunda Suriye’den çıkmak zorunda kalan PKK lideri Abdullah Öcalan, 4 ay sonra da Türkiye'ye teslim edildi. Abdullah Öcalan, 15 Şubat 1999'dan beri İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevinde mutlak ve ağır bir tecrit altında tutuluyor. 43 aydır kendisinden hiçbir haber alınamıyor. Kurdistan ve dünyanın birçok ülkesinde tecride dönük protestolar aralıksız devam ediyor.
PKK lideri Abdullah Öcalan’a karşı uluslararası komplo 26 yıldır sürüyor. Dosyamızın bu bölümünde gazeteci Newroz Demhat ile gerçekleştirdiğimiz röportaja yer verdik. Newroz Demhat, uluslararası komplo, komplonun nedeni ve amacı ile sonuçlarına ilişkin sorularımıza yanıt verdi.
“Bu yeni dönemde Kürt halkının özgürlük hareketi ve Kürt kadın hareketi, konfederalizm perspektifiyle bu güçlere üç temel alanda yanıt verdi.”
* PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, 9 Ekim 1998'de Suriye'den çıkmak zorunda kalmasıyla başlayan uluslararası bir komplo var. Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat 1999’da İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi'ne getirilmesi ile Kürt halkına yönelik saldırılar yeni bir aşamaya girdi. Genel olarak bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bölgede ve Ortadoğu’daki hegemonik güçler, uzun vadeli bir proje planladı. Bu projenin amacı, Ortadoğu ve tüm Kürdistan’da kendi hakimiyetlerini kurmak. Egemenliklerini, yeni koşullara göre yeniden düzenlemek istiyorlar. Bu da Büyük Ortadoğu Projesi’ne dayalı bir stratejinin parçası. Plan çerçevesinde devletler ve bölgesel güçler, çıkarlarını yeniden şekillendirme yoluna gitti. Bugüne kadar uyguladıkları sistemin tıkandığını gördüler. Yaşananlar, egemenliklerini uzatma çabasıdır ve bu, onlar için temel bir zorunluluk haline geldi. Tarihsel olarak reel sosyalizmin çöküşü ve diğer sol hareketlerin zayıflaması ya da sistemle uzlaşmaları belirginleşti. Mevcut durum artık onlar için tehdit teşkil etmiyordu. Sadece kendi yollarında bir engel olarak gördükleri bir şey vardı: Abdullah Öcalan ve PKK özgürlük hareketi. Bu güçler için üçüncü dünya savaşı, henüz adı konulmamış ve hala devam eden bir savaş, o zaman başladı. Yani uluslararası komplo, Önder Apo'ya karşı başlatıldı. Önder Apo, yüz yıllık planları belgelerinde açık bir şekilde ortaya koydu. Bu herkes tarafından görülebilir bir şeydi ve hegemonik güçler için de bu çok açık bir durumdur. Bu yüzden Özgürlük Hareketi’ni ve Önderliğini tasfiye etmek, onlar için temel bir hedef oldu. Ancak Önder Apo’nun demokratik, ekolojik ve kadın özgürlüğüne dayalı paradigması, mevcut planların tümünü açığa çıkardı. Bu güne kadar Ortadoğu ve Kürdistan üzerinde bir sonuç elde edemediler. Bu yeni dönemde Kürt halkının özgürlük hareketi ve Kürt kadın hareketi, konfederalizm perspektifiyle bu güçlere üç temel alanda yanıt verdi: Demokratik ulus, kadın özgürlüğü ve öz savunma. Bu üç temel ilke, tüm kadınlar, toplum ve demokratik çevreler tarafından bir çözüm gücü ve geleceğin umudu olarak birleştirildi. Tasfiye planları karşısında, yeni paradigma ile yeni yollar açıldı. Yüzyıllık Kürt sorunu ve kadın sorunu, bu dönemde uluslararası bir boyut kazandı. Bu durum, Önder Apo'nun direnişi ve Kürt halkının Özgürlük Hareketi'nin mücadelesi sayesinde gerçekleşti. Kürt halkını tasfiye etmek isteyen güçler, şu anda savaşın, kaosun ve belirsizliklerin ortasında yer alan bir taraf haline geldiler. Önder Apo'nun paradigması, yeni bir yaşamın kapılarını açtı, zamanın ruhunu ortaya çıkardı.
“Türkiye, her ne kadar masada görünmese de İmralı'daki işkence ve imha sistemi çerçevesinde NATO’nun Gladyosu, Avrupa Birliği ve ABD'nin gardiyanlığını yapmaktadır.”
*PKK Lideri Abdullah Öcalan, uluslararası komplo hakkında "Ben Türkiye'ye değil, uluslararası komploya mahkum edildim" diyor. Ayrıca "Bu komploda Türkiye’nin rolü gardiyanlıktır" diyor. Aynı zamanda NATO'nun Gladyosu, Avrupa Birliği ile Türkiye'nin iş birliğine dikkat çekiyor. Abdullah Öcalan'ın bu değerlendirmelerini nasıl yorumluyorsunuz?
Şüphesiz ki Önder Apo’nun bu durumu tespit etmesi son derece yerindedir. Her dönemde hegemonik güçlerin uluslararası komployu yenileme çabaları, bu güçlerin rolünü ortaya koymaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin gardiyanlık rolü de açıkça ifade edilmektedir. Çünkü Önder Apo’ya dair alınan her karar, komplodaki güçlerin denge rolünü koruduğu bir gerçektir. Türkiye, her ne kadar masada görünmese de İmralı'daki işkence ve imha sistemi çerçevesinde NATO’nun Gladyosu, Avrupa Birliği ve ABD'nin gardiyanlığını yapmaktadır. Çünkü Önder Apo'nun liderliği, bu dönemde tarihi ve stratejik bir rol oynamaktadır. Bu hem Kürt halkı, Ortadoğu hem de dünya için böyledir. Önder Apo'nun Suriye, Filistin-İsrail savaşı, Arap savaşı ve en önemlisi Kürt sorunu üzerine yaptığı tespitlerin derinliği ve doğruluyor görülüyor. Önder Apo, hem toplumsal sorunların teşhisini yapmış hem de onların çözümlerini ortaya koymuştur. Hatta o kadar ki, “Fırsat verilirse, 24 saat içinde bu sorunları çözebilirim” demiştir. Bu durum, mevcut kaos ve krizlerin kapitalist moderniteye dayalı olduğunu gözler önüne sermektedir. Türkiye ise bu sistemin gardiyanlığını yapmaktadır. Kendi çıkarları doğrultusunda her zaman pazarlık yapmıştır. Gardiyanlık sistemine karşı, Kürt halkının imhası da bir araç olarak kullanılmıştır. NATO’nun gücüyle Kürt halkını tasfiye etme ve İmralı'daki işkence ve imha sistemi sürekli hale getirilmiştir. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT), Avrupa Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Birliği’nin bu gerçeklikten uzak olmadığı da aşikardır. Yine, Kürdistan'ın dört parçasındaki medya savuma alanlarında kullanılan yasaklı silahlar biliniyor. Bunlar elbette ki hegemonik güçlerin izni ve desteğiyle gerçekleştirilmiştir. Türkiye tek başına bu saldırıları ve katliamları gerçekleştiremez. Bu, küresel bir güçtür ve NATO'nun Gladyosu ile şekillenmiştir.
“Halkların bu mücadelesi ve kadınların direnişi, hem gerçekleri ortaya çıkardı hem de demokratik ulusun inşasını sağladı.”
*PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’nde 43 aydır hiçbir haber alınamıyor. Şu anda Abdullah Öcalan ve Kürt halkına yönelik ağır bir tecrit uygulanıyor. Bu ağır tecridi nasıl değerlendiriyorsunuz?
İmralı'daki işkence ve imha sistemi, uluslararası komplo ile doğrudan bağlantılıdır. Uluslararası komplo, sistematikleştirilmiş ve topluma yayılmış bir yapıya sahiptir. Mevcut sistem, İmralı'dan başlayarak toplumun her alanına uygulanmaktadır. Bu durumu anlamak için tutum göstermek gerekir. Bu sadece söylemde değil, uygulamada da görülmelidir. İmralı'daki işkence ve imha sistemi 4 yıldır neler getirdi? Faşizm her alanda kendini yaymaya çalıştı. Kürdistan’ın dört bir yanında imha ve tasfiye politikası en üst seviyeye çıktı. Terörle mücadele adı altında devlet terörü topluma zorla dayatıldı. Milliyetçilik, ırkçılık, dinsel fanatizm topluma derinlemesine yayıldı. Toplumun ahlakı bu sistemin araçlarıyla yozlaştırılmaya çalışıldı. Hiçbir zaman doğa kırımı, kadın, çocuk şiddeti ve ölüm bu kadar artmamıştı. Halklar birbirine düşman hale getirildi. Sivil toplum, kadın örgütleri ve demokratik çevreler bu sistemle tecrit altına alındı. Halkların bu mücadelesi ve kadınların direnişi, hem gerçekleri ortaya çıkardı hem de demokratik ulusun inşasını sağladı. Bugün devlet terörü en büyük tehdittir. Bu gerçeği anlamalıyız: Demokrasiye en yakın olan her düşünce ve özgürlük fikri hedef alınmaktadır. İmralı, bu sistemin temel örneğidir. Despot sistemi yerinden kaldıracak en büyük direniş, İmralı'daki işkence ve imha sistemine ve onun topluma yönelik dayatmalarına karşı topyekûn bir mücadele ile olacaktır. Bu sistem yerle bir edilmeden, devlet eliyle dayatılan terör, kadın, toplum ve doğa üzerindeki tahakküm son bulmaz. Aynı şekilde ekonomik ve ahlaki çöküş de bu şiddetli savaşın sonucuyla doğrudan bağlantılıdır.
“Önder Apo’nun demokratik, ekolojik ve kadın özgürlüğüne dayalı paradigması, tüm sınırları aştı.”
* Uluslararası komplonun yıllarca düşman olan Türk ve Yunanlıları yan yana getirdiğini ve Kürt sorununu derinleştirerek, özgür bir yaşam mücadelesi yürüten kadınların kazanımlarına bir saldırı olduğunu söyleyebilir miyiz?
Şüphesiz ki komplocuların amacı, kadınların ve özgürlük yanlısı halkların kazanımlarını engellemektir. Bu tehlike hala devam ediyor, hem kadınlar hem de halklar için tehdit sürüyor. Bunu ilk gören de Önder Apo oldu. 20. yüzyılda temel sorunlar ulusal ve sınıfsal sorunlardı. Tüm savaşlar ve mücadeleler de bu iki çatışma ekseninde şekillendi. Ancak çözüm bir türlü gelmedi. Önder Apo, 21. yüzyılda temel çelişkinin cinsiyet çelişkisi olduğunu tanımladı. Bu da onun paradigmasının ana ekseni haline geldi. Ulus-devlet yerine demokratik ulusu temel alarak mücadelesini sürdürdü. Bununla da hegemon güçlerin komplolarını boşa çıkardı. Hegemonik güçler, Kürt halkının ve kadın mücadelesinin önüne sınırlar koymak istediler. Ancak Önder Apo’nun demokratik, ekolojik ve kadın özgürlüğüne dayalı paradigması, tüm sınırları aştı. Kadınların mücadelesi bu paradigmayla birleşerek, uluslararası arenada en güçlü yanıtı verdi.
* Nobel ödüllü 69 kişi, Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü için çağrı yaptı. 69 Nobel ödüllü kişi, Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yazdıkları mektupta, "Abdullah Öcalan serbest bırakılmalı ve Kürtlerle barışçıl bir çözüm bulunmalı" dediler. Bu girişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dünya genelinde 1.500'den fazla avukat, Avrupa’da gerçekleştirdikleri basın açıklamaları ile İmralı’ya gitme talebinde bulundular. Milyonlarca imza toplandı. Gerçek şu ki, Önder Apo’nun dışında çözüm sunabilecek başka bir güç yoktur. Önder Apo'nun özgürlüğü, kadınların ve toplumun özgürlüğünü de beraberinde getirecektir. Özgürlük yanlısı güçlerde, hegemonik güçler bunu çok iyi bilmektedir. Önder Apo'nun özgürlüğüne kapı açan şey, onun mücadelesi oldu. Kürt halkının özgür ve onurlu bir yaşam için verdiği mücadele, dünya çapında kendini gösterdi. Dünya, Önder Apo'nun fiziksel özgürlüğünü kazanma mücadelesinde, bu mücadelenin haklılığını ve çözüm gücünü görmektedir. Siyasi ve hukuki çağrılar ne kadar yapılırsa yapılsın, bu çağrılar, Abdullah Öcalan’ın yaratıcı gücünü göstermektedir. Onun paradigması, kadınların ve halkların demokratik bir yaşam için ilerleyişine yön vermektedir.
“Eğer gerçekten Abdullah Öcalan’ın fikir ve felsefesi dünya çapında okunup anlaşılırsa, her toplum, sorunlarına çözüm yolu bulabilir”
* Şu anda hem Kürdistan ve Ortadoğu’da hem de Avrupa'nın bazı şehirlerinde Abdullah Öcalan’ın kitapları okunuyor. Abdullah Öcalan’ın fikir ve düşünceleri dünyanın her yerinde yayılıyor. Bu eylemleri nasıl yorumluyorsunuz?
Önder Apo, savunmaları hakkında şunu söylüyor: "Savunmam neredeyse ben oradayım." Önder Apo’nun söylediklerinden anlamak gerekir ki onun yaşamı, fikir ve felsefesinin tanınmasıyla anlaşılır hale gelir. Kürt halkı bile kendi içinde henüz Önder Apo’nun düşüncelerini tam anlamış değil. Bu tür faaliyetler, Önder Apo’nun tüm toplum için nasıl bir yol ve alternatif oluşturduğunu göstermek açısından önemlidir. Diğer yandan kapitalist modernite, bu fikirlerin yayılmasını engellemek için her türlü aracı kullanmaktadır. Çünkü Abdullah Öcalan’ın fikirleri, mevcut sistemi anlamsızlaştırır ve etkisiz hale getirir. Eğer gerçekten Abdullah Öcalan’ın fikir ve felsefesi dünya çapında okunup anlaşılırsa, her toplum, sorunlarına çözüm yolu bulabilir. Abdullah Öcalan’ın fikirlerine ilgi duyanlar, onun düşüncelerini yaymaya ve demokratik, özgür, ekolojik bir yaşam inşa etmeye çalışmaktadırlar.
* Kürdistan’ın dört bir yanında ve dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleştirilen eylemleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu eylemlerin önemi nedir ve uluslararası arenada nasıl bir etki yaratıyorlar?
Kürdistan’ın dört bir yanında ve dünyada gerçekleştirilen bu tür eylemler, kesinlikle büyük bir etki yaratıyor. Bu eylemlerde Kürtler ve dostları, komplocu güçleri büyük uyarıyor ve toplumun yüzünü çevirmesi gereken doğru yolu gösteriyor. Aynı zamanda büyük bir mücadele ve direnişle komploculara karşı adım adım başarı kazanılabileceğini gösteriyor. Bu da Önder Apo’nun, sistemi karşısında güçlü bir iradeye sahip olduğunu gösteriyor. Abdullah Öcalan’ın fiziksel özgürlüğüne kavuşması, geleceğin inşasında bir umut olacaktır. Öte yandan sistem, toplumun sessizliğini korumaya çalışıyor. Bir toplum baş kaldırmadığında, zulme karşı büyük bir direniş göstermediğinde, kapitalist ve küresel güçler toplumu manipüle edebilirler. Bu tür faaliyetler daha da güçlendirilmelidir ve dünya çapında yayılmalıdır.
“Tecridin sona erdirilmesi ve Abdullah Öcalan’ın fiziksel özgürlüğüne kavuşması için her şeyden önce inanç olmalıdır.”
* Son olarak, tecridin sona erdirilmesi ve Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanabilmesi için nasıl bir mücadele yürütülmelidir?
Tecridin sona erdirilmesi ve Abdullah Öcalan’ın fiziksel özgürlüğüne kavuşması için her şeyden önce inanç olmalıdır. Mücadele durmaksızın ve güçlü bir şekilde sürdürülmelidir. Abdullah Öcalan’ın düşünce ve felsefesini tanımak, kapitalist modernitenin toplum üzerindeki baskısını fark etmek ve çözüm yolunu bulmak için önemlidir. Eğer insanlar kendi içlerinde bir güç inşa ederlerse ve mevcut topluma bu gücü katarlarsa, Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü daha kolay bir şekilde gerçekleşebilir. Ancak pasif faaliyetler yürütülürse ve mücadelede zayıflık olursa, bu süreç sonuçsuz kalacaktır. Abdullah Öcalan’ın paradigmasıyla güçlenen bir toplum, mevcut sistemin politikalarını anlamsız hale getirebilir ve çözüm sürecini masaya yatırabilir.
Yarın: Zincire Vurulmuş Prometheus: Kürt Özgürlük Mücadelesine Karşı 26 Yıllık Komplo