Sınırları aşan serhildan (4)

  • 09:01 15 Eylül 2024
  • Dosya
Aso Kamali: Batı’nın bastırdığını sandığı felsefe dilden dile dolaşıyor
 
Melek Avcı
 
ANKARA- “Jin jiyan azadî” isyanının yıl dönümüne ilişkin değerlendirme yapan KJAR Aktivisti Aso Kamali, artık kadın hareketinin değişim yaratma alanının açıldığını söyleyerek, “Batı bunu bastırdığını ve felsefeyi tek bir alana sıkıştırmayı başardığını sandı ama bir de baktık ki, 2022'de bu slogan Kuzey ve Doğu Suriye'den Doğu'ya ve Doğu Kürdistan'a küresel olarak taşındı, şimdi pek çok farklı dilde dolaşıyor” dedi. 
 
3 Eylül 2022 tarihinde Rojhilat’ın Merîvan kentinde yaşayan Şilêr Resuli, yardım isteme adı altında kapısına gelen komşusu Goran Qadri isimli erkeğin saldırısına maruz kaldı. İran istihbaratının görevlisi olan Goran Qadri’nin silahlı tecavüz saldırısından kendisini korumak için evinin ikinci katından atlayan Şilêr, ağır yaralandı. 5 gün tedavi gördüğü hastanede yaşam mücadelesi veren Şilêr, 8 Eylül 2022 günü yaşamını yitirdi. Olayın ardından bir çok kentte protestolar gerçekleştirildi.  
 
İran’ın başkenti Tahran’da  da Jîna Emînî 13 Eylül 2022 tarihinde başını “kurallara uygun” bir şekilde örtmediği iddiasıyla gözaltına alındı. Gözaltında gördüğü işkenceden dolayı Jîna 16 Eylül 2022 tarihinde yaşamını yitirdi. Şilêr ve Jîna’nın ardından Rojhilat’tan tüm İran’a “Jin jiyan azadî” sloganı ile toplumun tüm kesimlerinin katıldığı isyan başladı ve dalga dalga tüm dünyaya yayıldı. 
 
Doğu Kurdistan Özgür Kadın Hareketi (KJAR) Aktivisti Aso Kamali, İran ve Rojhilat sürecini ve 21’inci yüzyılın nasıl kadın yüzyılı olmaya evrildiğini anlattı. 
 
 
“Gün geçtikçe insanlar bu muazzam devrimden ve özellikle de Kürt Özgürlük Hareketi'nin uzun zamandır kullandığı bu slogandan etkileniyor. İnsanlar tüm vaktini sadece protestolarda geçirmiyor, kadın hareketini destekliyorlar, seslerini yükseltiyorlar, makale yazıyorlar.”
 
 
* Jîna Emînî’nin katledilmesinin üzerinden 2 yıl geçti ve bu sürede İran ve Rojhilat'ta neler olup bitti? 
 
Küresel çapta birçok insan bu devrimin her zamanki gibi bir şey ifade etmediğini, yeniden dirilmenin boşa olduğunu söyledi ama bu sadece karşı bir propagandaydı. Gerçekte ise İran'da çok şey değişti ve aynı biçimde Doğu Kürdistan, Belucistan ve Azeri bölgelerinde de çok şey değişti. Örneğin bu yıl Belucistan'a bakacak olursak, Dr. Mehrang Beluc'un Beluci bölgelerinden binlerce Beluc kadını örgütleyerek Belucistan’da sivillerin zorla kaybedilmesini protesto etmek için Pakistan'ın başkentine yürüttüğü bir kadın ayaklanmasına tanık olduk. İran tarafından işgal edilen Belucistan veya Sistan'daki Beluç halkının 2022'de “jin jiyan azadi” özgürlük devrimiyle başlayan ayaklanmasını ve eş zamanlı olarak Doğu Kürdistan'da toplum içinde başörtüsü takmayı reddeden, hakları için mücadele etmeye karar veren çok sayıda kadın gördük. Şimdi bunun sonucunu görüyoruz;  bu ayaklanmalara katıldıkları veya son zamanlarda İslami rejimi zayıflatmaya yönelik faaliyetlere bir şekilde destek oldukları için şu anda hapiste olan yüzlerce insanı var. Avrupa’ya baktığımızda da her gün devam eden etkinlikler var çünkü bu salt bir protesto değil. Evet bir eylem bu ama kesinlikle bunun etrafında örgütlenmesi ve olması gereken birçok şey var. İnsanlar tüm vaktini sadece protestolarda geçirmiyor, kadın hareketini destekliyorlar, seslerini yükseltiyorlar, makale yazıyorlar, tüm bunlar bütün olarak yapılıyor. Gün geçtikçe artarak insanlar bu muazzam devrimden ve özellikle de Kürt Özgürlük Hareketi'nin uzun zamandır kullandığı bu slogandan etkileniyor ve tabii ki şu anda Werîşe Muradi ve Pexşan Ezîzî'nin hapiste olduğunu ve özellikle de Pexşan Ezîzî'nin idam cezasıyla karşı karşıya olduğunu görüyoruz.  Pexşan kaleme aldığı mektubunda kendisinin okyanusta sadece bir damla olduğunu ifade ediyor. Küresel olarak kadın hareketi ve kadınların kendileri ise büyük bir okyanustur. Onlar okyanus ve onun başına ne gelirse gelsin, onun gibi binlerce kadın var. Pexşan ve Werîşe’ye ceza vererek bitmeyecek, o hareket, kadın mücadelesi devam edecek.
 
 
“Yeni gelecek olan herhangi bir hükümet kadınlar için eşitlik arayışında olmayacak ve toplumu değiştirmeyecek. Zeynap Celaliyan’dan Werişe Muradi'ye, asılan Şirin Elemhulî'ye ve adını sayamayacağım binlerce kadına kadar hepsi aynı mücadele için cezaevinde(ydi).  Ama nihayetinde hepsi de savaşmaktan başka yapabilecekleri bir şey olmadığı sonucuna vardılar.”
 
 
* İsyan boyunca gözaltına alınanlar, tutuklananlar, idam edilenler, katledilen kadınları gördük ve ne yazık ki bu hala devam ediyor. Pexşan ve Werîşe’ye idam cezaları verildi. Hükümetin kadınlara yönelmesinin özellikle Kürt kadınlara yönelmesinin protestolar ile idamların artması arasında bir bağ var mı ne düşünüyorsunuz? 
 
Kesinlikle. İslami rejimin temellerine bakarsak, başından beri kitlesel kadın cinayetlerine katıldıklarını, sadece kadının sesini kısmayı değil, aynı zamanda kadını kamusal olarak ortadan kaldırmayı, kamusal alanda var olmasını engellemeyi amaçladıklarını görebiliriz. Erkek egemen ataerkil bir toplumu ve kadınların tamamen kenarda, evde saklanmasını, seslerinin çıkmamasını, hiçbir şey olmamalarını tercih ediyorlar. Yayınladıkları ilk fetva ve kanunlardan birisi tüm kadınların başörtüsü getirmek oldu. İslami rejimin iktidara geldiğinde yaptığı ilk şey buydu. Yaptıkları bir sonraki şey ise “muazzamdı”; halklara baskı uygulamak. Kürtlere karşı 1979'da hemen bir fetva yayınladılar ve bu fetva tüm rejimi ve amaçlarını ortaya koyuyordu. Geçtiğimiz yıllar boyunca, kadınların sesini bastıran, en temel haklara sahip olmalarını engelleyen, ataerkil bir sistemi teşvik eden ve bunun da ötesinde, o bölgedeki halkların ve kültürlerin ezilmesini teşvik eden daha fazla stratejiyi uygulamaya soktular. Dediğim gibi, kaleme aldığı mektupta Pexşan, tutuklanmasına gerekçe olarak hem kültürünü hem de kadın kimliğini gösteriyor; her gün maruz kaldığı işkencelerden, yediği dayaklardan ve aylarca tecrit altında tutulmasından bahsediyor. Yanılmıyorsam bir aşamada beş ay tecritte kaldı ve hapishanede olmasının bir diğer nedenin de bir kadın olarak güç dengesinin kendisine karşı olduğunu, hiçbir hakka sahip olmadığını söylüyor ve direnişten başka bir yolu olmadığını hissediyordu. Hakları için mücadele etmekten başka bir alternatifi yoktu. İşte bu yüzden Kuzey ve Doğu Suriye'ye giderek oradaki kamplarda yaşayan mültecilere destek olmuş. Mektubunda yine, tutuklandığında tek umursadıkları şeyin Doğu Kürdistan'daki Özgür Yaşam Partisi’nin bir üyesi olması olduğunu söylüyor. Ona ideolojisinin ne olduğunu veya neden burada mültecilere yardım ettiğini sormamışlar, onlar için önemli tek neden PJAK üyesi olmasıymış. O da çok basit bir şekilde, kadınları desteklemek için orada olduğumu anlattı. Kadınlar küresel olarak eziliyor ve odaklanmamız gereken şeyler bunlar, o sadece Pexşan değil, Pexşan hepimiziz, bütün kadınlardır. 
 
Size gerçek özgürlüğünüzü vermeyecekler
 
Biz kadınlar için mücadelenin gerçekleşmesi gerektiğinden bahsediyor. Özgürlüğü aramak için sahip olduğumuz tek şey bu. Aksi takdirde özgürlüğe ulaşamayız, başka bir yol yok. Arada derede bir yerde duramayız. Yeni gelecek olan herhangi bir hükümet kadınlar için eşitlik arayışında olmayacak ve toplumu değiştirmeyecek. Cezaevindeki tüm kadınlar için de aynı şey geçerli, Zeynap Celaliyan’dan Werîşe Muradi'ye, idam edilen Şirin Elemluhî’ye ve adını sayamayacağım binlerce kadına kadar hepsi aynı mücadele için cezaevinde(ydi). Ama nihayetinde hepsi de savaşmaktan başka yapabilecekleri bir şey olmadığı sonucuna vardılar çünkü İslami rejim onların söz söyleme haklarını, kendilerini kamusal alanda var etme becerilerini erozyona uğratmıştı. Dolayısıyla bu kadınlar için geriye kalan tek şey savaşmaktı ve şimdi tüm kadınlardan yapmalarını istedikleri şeyde budur. Bir sembol haline gelmelerini umdukları şey, radikal kadınların demokrasi için mücadelesidir ve bu sadece İran'daki ya da Orta Doğu'dakilerin değil, küresel olarak tüm kadınların görevidir. Küresel bir direniştir. Pexşan’ın mektubunda bahsettiği bir başka şey de ilk kez bir ceset gördüğü zamandı. Elleri arkadan bağlanmış ve kocası tarafından yakılmış bir kadının bedeni. Kocası tarafından canlı canlı yakılmış. IŞİD'in Suriye'nin kuzeydoğusundaki kadınları maruz bıraktığı tecavüzlerden bahsediyor ve savaş zamanında ilk kurbanların her zaman kadınlar olduğunu anlatıyor. Bu küresel bir sorun. Kadınlara yönelik katliamların bir savaş suçu olarak kabul edilmesi gelmesi gerekiyor, çünkü ne zaman bir savaş olsa, yaptıkları ilk şey kadınlara tecavüz etmek oluyor. Şimdi, ister Kuzey ve Doğu Suriye, ister Doğu Kurdistan, ister Ukrayna olsun, küresel olarak kadınların savaş sırasında bir işkence biçimi olarak tecavüze uğradığını görüyoruz. Sadece yetişkin kadınlardan bahsetmiyoruz. Çocuklar hakkında da bunu konuşabiliriz. Dolayısıyla bu devrimlerin, bu faaliyetlerin ön saflarında yer almak kesinlikle bir kadının görevidir, çünkü küçük ya da büyük, hepimiz küresel olarak baskıdan, toplumun dışına itilmekten, tam ve eşit haklara sahip olmamaktan etkileniyoruz. Size şuan birkaç hak sunsalar dahi bu sadece sizi yatıştırmaya yeter. Size gerçekten özgürlüğünüzü vermek için asla yeterli olmayacaklar, bunu yapmayacaklar. 
 
 
“Sizi sakinleştirecek kadarını verirler ama asla sizi özgürleştirecek olanı vermezler. Kürt halkı için durum değişmeyecek, aynı şekilde Beluc halkı, Bahai halkı, Yarsan, Azeriler için. Belucların ve Kürtlerin birleşmesinden korkuyorlar. Kadın devriminden korkuyorlar.”
 
 
* İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin ölümünden ve bu isyandan sonra İran'da değişim olasılığı görüyor musunuz özellikle kadın hakları açısından? Yasalar daha iyiye mi kötüye mi gidiyor?
 
Hayır, olumlu yönde değişeceklerine inanmıyorum. Dediğim gibi, iktidarın hayatta kalmak için evrim geçirme kapasitesi var ve kullandıkları araçlardan biri de yatıştırmaya yarayan küçük reformlar. Sizi sakinleştirecek kadarını verirler ama asla sizi özgürleştirecek olanı vermezler. Örneğin, Kürt toplumunun pek çok üyesini “iktidar pozisyonlarına” seçeceklerinden eminim, ancak gerçek anlamda iktidara sahip olacaklarından şüpheliyim. Kürt halkı için durum değişmeyecek, aynı şekilde Beluc halkı, Bahai halkı, Yarsan, Azeriler için, bu alanda var olan pek çok insan için durum değişmeyecek. Sadece onları yatıştıracak kadarını verecekler. Bununla birlikte, İbrahim Reisi'nin ölümünün rejimi zor bir duruma soktuğu bir gerçek. Birçok insan Ayetullah öldüğünde İbrahim Reisi'nin onun yerini alabileceğine inanıyordu ve bu ölüm ülke içinde bir tür “istikrarı” bozdu. Bu, gücü sürtüşmeye soktu ve İran rejimi için daha kötü bir zaman olamazdı çünkü kadın isyanının üzerinden tam iki yıl geçti ve haberlere baktığımızda Sistan ve Beluclar ile Sind arasındaki sınırın giderek güçlendiğini ve İranlılar ile Beluclar arasındaki mücadelenin şiddetlendiğini görebiliyoruz. Geçen yıl İran rejimi Belucistan'a bir füze fırlattı ve hemen ertesi gün Kurdistan'a, ve Güney Kurdistan'a bir füze daha attı. Bu ne anlama geliyor? Bu bizim birliğimizden korktuklarının sembolik bir göstergesidir. Belucların ve Kürtlerin birleşmesinden korkuyorlar. Kadın devriminden korkuyorlar ki bu da insanları kamusal alanda başörtüsü takmaya zorlamak için tutukladıkları kadınların sayısıyla açık biçimde kanıtlanıyor. Ahlak polisi devriyelerinin de arttırıldığını görebiliyoruz. Dolayısıyla hayır, ilerici ve daha ılımlı bir hükümet için hiçbir şeyi değiştireceklerine inanmıyorum, daha ziyade işleri biraz daha sinsice yürüteceklerini düşünüyorum. Hükümette bir krizle karşı karşıya olduklarını düşünüyor muyum? Kesinlikle öyle. İbrahim Reisi siyasette muazzam bir figürdü. Görmezden gelinmesi zor biriydi. Bildiğiniz gibi 33 binden fazla insanın ölümüne neden olan Ölüm Komitesi'nden sorumluydu. 33 bin diyemeyiz belki çünkü net 7 bin ama geri kalanlar zorla kaybettirildi ve 40 yıldır neredeler? Ölü mü diri mi olduklarını bilmiyoruz. Gerçekte asıldılar ama yasalara göre, sadece zorla kaybedildiklerini söyleyebiliyoruz. Siyasette “muazzam” bir figürdü ve Doğu Kurdistan, Belucistan gibi bölgelerin günlük işlerinde varlığı kesinlikle görülüyordu. Şimdi rejimin zayıfladığını görebilirsiniz ve bunun baskı altındaki tüm etnik grupların, dini grupların birleşmesi ve birlikte ilerlemenin bir yolunu bulması için hala müthiş bir fırsat olduğunu söyleyebilirim. Biz ne kadar yakın olursak, bağlarımız ne kadar güçlü olursa, İran rejiminin yıkılması da o kadar kolay olacaktır. Ancak insanların ne olursa olsun bir halk savunmasına ihtiyacımız olduğunu unutmamalarını istiyorum. Her grubun birleşmesi, PJAK ve Beluc gibi grupların bir halk savunması için gerekli olduğunun farkına varması gerekiyor.
 
 
“Bu her zaman özgürlüğümüzün, çoğulculuğumuzun, ilerleme yeteneğimizin ve birbirimizle açık bir şekilde konuşabilmemizin gücü olacaktır. Bu iki şey, karşısında durulması imkansız olan muazzam bir ağ yaratacaktır.”
 
 
* İsyan sonrasın da “Jin jiyan azadî” etrafında gelişen yeni kadın hakları hareketleri ve örgütlenmeleri var mı varsa nelerdir?
 
Bu yılın Şubat ayında, İsveç'te ilk birleşik kadın konferansını düzenledik. Bu konferans pek çok etnik grubu ve örgütü bir araya getirdi ve bu her geçen gün genişliyor. Bu ilerlemeyi görmekten gerçekten çok mutluyum. Bu, tek başına bir bütün oluşturacağımız anlamına gelmiyor. Topluluklarımızın olması daha iyi. Kürtler buna inanıyor, çünkü Doğu Kurdistan'daki Kürtlerin çoğunluğu, özellikle de PJAK ve KJAR'dakiler demokratik konfederalizme inanıyor, yani bu bayrağın altında tek bir örgüt yerine topluluklara sahip olacağınız anlamına geliyor, Farklı topluluklara sahip olmamız gerektiğine inanıyoruz ve çoğulculuğumuz bizim gücümüz, birden fazla kadın örgütüne sahip olmamız olumlu bir şey. Önümüzdeki ay Berlin'de bir kadın konferansı daha düzenlenecek. Bu konferanslara ne kadar çok kadın, kadın hakları örgütü, birey, kültür temsilcisi katılırsa o kadar iyi olur, o kadar çok bilgi sahibi oluruz, o kadar çok iletişim kurarız. Birbirimizle aynı fikirde olup olmamamız önemli değil. Önemli olan birbirimizle çalışıp çalışamayacağımızdır. Tüm konularda her zaman aynı fikirde olmamız gerekmez, ancak her zaman birbirimizle çalışabilmemiz, birbirimizle müzakere edebilmemiz ve birbirimizle konuşabilmemiz gerekir. Bu her zaman özgürlüğümüzün, çoğulculuğumuzun, ilerleme yeteneğimizin ve birbirimizle açık bir şekilde konuşabilmemizin gücü olacaktır. Bu iki şey, karşısında durulması imkansız olan muazzam bir ağ yaratacaktır.
 
 
“Bu sloganın Kürt Özgürlük Hareketi'nden doğduğunu bilmeyen pek çok insan bu sloganı görüyor ve kendi fikirlerini üzerine inşa ediyor. Bu fikirlerden bazıları olumlu. Pek çok kadın sadece kadın ve yaşam yazan kısma odaklanıyor ve bunun kadınların topluma hayat vermesiyle ilgili olduğunu varsayıyor.”
 
 
* Kurdistan’dan Avrupa’ya, İran’dan Asya’ya ve dünyanın dört bir yanında bu slogan kadınlar tarafından her eylemde yankılanıyor, neden? Bu slogan topluma ne vaat ediyor ki bu kadar tüm dünya tarafından benimsendi?
 
Mesele, Kürt özgürlük hareketi için kullanılan “jin jiyan azadî”sloganıyla bağlantılı. Sloganın üç anlamı var; Birincisi kesinlikle jin yani kadın, kadınların toplumda eşitlik haklarının güvence altına alınmasıyla ilgili. Jiyan, ekolojiye atıfta bulunuyor, yaşamı, çevreyi ve mekânın kendisini korumaya çağırıyor. Azadî ise, ataerkillikten, emperyalizmden, baskıdan kurtuluş demek. Bu sloganın taşıdığı anlam budur. Ancak bu sloganın Kürt Özgürlük Hareketi'nden doğduğunu bilmeyen pek çok insan bu sloganı görüyor ve kendi fikirlerini üzerine inşa ediyor. Bu fikirlerden bazıları olumlu. Pek çok kadın sadece kadın ve yaşam yazan kısma odaklanıyor ve bunun kadınların topluma hayat vermesiyle ilgili olduğunu varsayıyor. Evet, bu tamamen doğru ve bağlantı kurdukları kısım da bu, özellikle de özgürlük yönü açısından. Bunlar herkesin bağ kurduğu üç şey. Bir insanın böyle bir sloganla zaten neden bağ kuramaz ki. Siz bir kadınsınız, yaşam talep ediyorsunuz ve özgürlük talep ediyorsunuz. Bu, toplumun çok temel köşe taşlarısınız. Dolayısıyla bence birileri bu sloganın kökenini bilmese bile bu üç kelimeyle bağlantı kurabilir çünkü ister Avrupa'da, ister Amerika'da, ister Orta Doğu'da olsun, kadınların bastırıldıklarını kabul eden içsel bir yönleri var. Batı'daki birini baskı altında olduğuna ikna etmek, Orta Doğu, Afrika ve Asya'daki birini ikna etmekten daha zor çünkü bu bölgelerde onlarca yıl, yüzyıllarca süren savaşlar nedeniyle istikrarsızlık hâkim ve Batı'daki insan hakları da tamamen etkilendi ama bunu maskelenmeyi başarmışlardır. Haklara sahipler ama yine de örneğin İngiltere'de, YPG'yi bir isyan grubu olarak ele alan Lord Wolney raporundan yaklaşık iki yıl önce YPG'den müttefik oldukları grup olarak bahsediyorlardı ve aynı raporda ekolojik hareketlerden de bahsediyorlardı. Lord Wolney'nin raporu terörizmin ne olduğunu yeniden tanımlamaktan ve bu tanımı sadece anarşist grupları değil daha solcu grupları da kapsayacak şekilde genişletmekten bahsediyor. Ekoloji gruplarından, karbon salınımını azaltma gruplarından, yok oluş isyanından bahsediyorlar ve bunları terörist kategorisine dahil ediyorlar. Rapor da bunu savunuyor. Bu raporun yayınlanmasından yaklaşık bir iki ay sonra İngiltere'de hükümet değişti, İşçi Partisi hükümeti geldi, oysa daha önce muhafazakâr bir hükümet vardı. Dolayısıyla İşçi Partisi'nin buna nasıl karşılık vereceğini bilmiyoruz. Muhafazakar hükümet olsaydı, eminim hemen ekolojik hareketleri, özgürlük hareketlerini, radikal demokrasi hareketlerini, hepsini aşırı sol kategorisine sokmanın ve muhtemelen terörist olarak etiketlemenin yollarını arayacaklardı. İngiltere'de bu konuda neler olacağını izleyip göreceğiz ancak bu bile başlı başına insanların seslerini duyurma hakkını nasıl aşındırdıklarını kanıtlıyor. Biliyorsunuz, yakın zamanda İngiltere'de protesto hakkıyla ilgili yasalar çıktı. Artık ses çıkarmanıza izin verilmiyor. Artık kamusal alanda gürültüye izin verilmiyor. Protestonun amacı budur zaten. Beni görebilmeniz ve duyabilmeniz için rahatsızlık vermek, ses çıkarmaktır. Aynı şekilde Almanya'da da PKK çok uzun bir süredir terör listesinde.
 
Avrupa'da her zaman bunu görüyoruz ancak bu o kadar gizli, o kadar sinsi ilerletiliyor ki insanlar bunu çok fazla tartışmıyor ve özellikle de bombalamalara maruz kalmayan, başörtüsü takmaya zorlanmayan biriyseniz. İşe gitme hakkına sahipsiniz, para kazanma hakkınız var, kadınlar şöyle derdi: Oh, şanslıyım ki Orta Doğu, Asya, Afrika’da olmadığım için. Konunun bu olmadığının farkında değiller. Bu sizi sadece dizginlemek için veriliyor. Mesele özgür olabilmeniz. Mesele, hiç şüphesiz, insan ve toplumla aranızda hiçbir fark olmadığını söyleyebilmeniz ve bunun tam tersine maruz kalmanızdır. Demek istediğim, örneğin Avrupa'da, politikadan çok, kadınların tıbba iyi bir şekilde erişemiyor olma sorunu. Avrupa'da ve Amerika'da hala şaşırtıcı sayıda kadın, doğumlardan kaynaklı ölüyor. Avrupa'da kadınlar doktora gittiklerinde dinlenmiyorlar. Kanserden ölen o kadar çok kadın var ki, bu önlenebilirdi ama doktor şikayetlerini dahi dinlemiyor. Hatta doğum kontrolü gibi şeylere kadar ulaşım zor. Biliyorsunuz, Avrupa'da, Amerika'da ve bunun gibi yerlerde kadınların doğum kontrol yöntemlerine erişimi kolay değil ve bu başlı başına vücudunuzun özerkliğine sahip olmadığınız anlamına geliyor. Dolayısıyla, insanların, özellikle de kadınların, bu yolla siyasete giden bir yol bulabilmeleri, sadece tıp alanında eşitsizlik ve ezilmelere maruz kalmaları değil, diğer pek çok alanda da bunun yaşandığını fark etmeleri için bu tür bir söylemi kuruyoruz. 
 
 
“Bu alan açıldı, birlik var, ağ kurma kapasitesi var ve eğer bundan faydalanırsak ve bunu nasıl yapacağımızı bilirsek başarılı olacağız. Pexşan’ın da söylediği gibi, biz bu değişimi getirecek olanlarız.”
 
 
* 21.yüzyılın bir kadın devrimi olacağını PKK Lideri Abdullah Öcalan dile getirmişti ve görüntüler de bize onu gösterirken kadınlara mesajınız nedir? Slogan bize ne diyor?
 
Sanırım Pexşan’ın söylediği gibi, okyanusta bir damlayız. Küresel olarak kadınlar ise bir dalgadır ve değişimi getirecek olan da onlar. Onlar koca bir okyanus. Sonuç olarak Sayın Abdullah Öcalan pek çok konuda haklıydı, özellikle de bu dönemin kadın devrimi dönemi olduğu konusunda. Bunu YPG'nin, YPJ'nin yükselişinde gördük. Bunu Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'nin kurulmasıyla gördük. Batı bunu bastırdığını ve felsefeyi tek bir alana sıkıştırmayı başardığını düşündü. Ama bir de baktık ki, 2022'de bu slogan Kuzey ve Doğu Suriye'den Doğu'ya ve Doğu Kürdistan'a küresel olarak taşındı, şimdi sokakta insanları görüyorsunuz. Şimdi pek çok farklı dilde dolaşıyor; İspanyolca, Fransızca… Kadınlara derim ki, bu sizin anlamlı bir yaşam sürme, içinde yaşadığınız toplumu, alanı değiştirme şansınız. Orduda komutan olmak gibi büyük bir şey yapmak zorunda değilsiniz. Sadece kendi alanınızdaki, kasabalarınızdaki, köylerinizdeki, şehirlerinizdeki kadınları örgütleyerek küçük bir şey yapabilirsiniz. Sadece kadınlara karşı nazik davranarak, diğer kadınlara karşı anlayışlı olarak küçük bir şeyler yapabilirsiniz.  Ama bu adımlar bizim için küresel anlamda gerçekten büyük bir değişim yaratma şansı olacak. Bu alan açıldı, birlik var, ağ kurma kapasitesi var ve eğer bundan faydalanırsak ve bunu nasıl yapacağımızı bilirsek başarılı olacağız. Pexşan’ın da söylediği gibi, biz bu değişimi getirecek olanlarız.