Kıtaların direnişi (5)
- 09:01 1 Mart 2024
- Dosya
Şili’de direniş her yerde
Melike Aydın
HABER MERKEZİ - Şili’de tarihsel süreçte ulus devlet zihniyetine ve askeri rejime karşı her dönem direnişte olan kadınlar, söz konusu zihniyete ve rejime karşı özgürleşme tarihine adlarını yazdırır. Kadınlar, günümüzde de bu direnişte diğer ülkelerdeki kadınlarla da ortaklaşırken, kazanılmış hakları için seslerini yükseltmeye devam ediyor.
Kadınların emeği ve bedeninin gasp edilmesi üzerine kurulu erkek iktidarların en sert ve kanlı tarihinin yaşandığı Güney Amerika’da kadınlar kendi tarihlerini mücadele ile yazmaya devam ediyor. Kadının özgürleşme ve her alanda söz sahibi olma mücadelesinde Şilili feministler kadın devrimine hız katarken katliam ve tecavüz faili devleti de deşifre ediyor. Kadınlar Şili’de mücadelenin öznesi olmaya devam ediyor.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla kıtalar dosyası kapsamında Güney Amerika ülkelerinden Şili’de kadın direnişinin dününü ve bugününü derledik.
Bağımsızlığını ilan eden ilk ülke oldu
Güney Amerika’da kıyı şeridi boyunca uzanan bir ülke olan Şili Amerika kıtasının Avrupalılarca keşfedilmesinin ardından İspanyollar tarafından 16’ncı yüzyılda İnka Medeniyeti yok edilerek kolonileştirilir. MÖ. 13 bin yıl öncesine dair izleri bulunan İnka Medeniyeti ise MS. 1000’li yıllarda İnkaların And Dağları boyunca yayılmış olan kabileleri hegemonyası altına alır. Bunların birçoğu, İspanyol işgali esnasında soykırıma maruz kalırken, katliamdan kurtulanlar ise köleleştirilir. Aynı topraklarda önce İnkalara ardından İspanya işgaline direnen Mapuçe halkı bugün hala ırkçılığa ve asimilasyona karşı direnmeye devam eder. Ancak Mapuçelerin en yoğun direnişi Şili’nin Bolivya ve Peru’ya yendiği 1879-1883 yılları arsında gerçekleşen Pasifik Savaşı’na kadarki süre içinde gerçekleşir. Bu süre zarfında ABD’nin bağımsızlık savaşının etkisi ile gelişen fikirler ve İspanya’nın Napolyon Bonapart’ın işgali altında oluşunun etkisi ile Şili 1818’de bağımsızlığını ilan eder. Böylece Şili, bağımsızlığını ilan eden ilk Güney Amerika ülkesi olur. Ancak komşu ülkeleri ile sınır savaşları, sömürge devlet İspanya ile yaşadığı sorunlar 1883’te gerçekleştirilen anlaşmalara kadar devam eder. Şili’nin devlet olarak tanınması ise ertesi yıl 1884’te gerçekleşir.
Yeni ulus devlet: Soykırım ve kadın kırımı devam etti
Her ne kadar İspanya’ya karşı bağımsızlığını kazansa da Şili bir ulus devlet olarak şekillenmenin gereği olarak erkek egemen ve sömürgeci kodlarını korur, ancak onlara yeni şekiller verir. Yeni kurulan bu ulus devletin ırkçı ve cinsiyetçi politikası birlikte yürür. Güney Amerika’nın diğer ülkelerinde de olduğu gibi kadının kontrol ve baskı altında tutulması politikası Şili’de de 1870’lerden Birinci Paylaşım Savaşı sonrasına; 1920’lere kadar devam eder. Özellikle kadınların ‘cinsel saflığı’ üzerinden kurgulanan ‘namus’ argümanları bir yandan kadınları cendere altında tutmayı sağlarken diğer yandan yeni ulusun ayrıcalıklıları olan Avrupa kökenliler yerli halktan ve Afrika kıtasından köleleştirilerek getirilen siyahilerden izole edilmiş, “efendi ırk” korunmuş olacaktır. Bugün hala savunulan Şili’nin yüzde 95’inin İspanya ırkından olduğu iddialarının temelleri de bu şekilde atılmış olur. Bu politikanın Şili’nin yerli kadınlarına yansıması soykırım ve kadın kırımının devam etmesi şeklinde olur. Diğer bir boyutu da bir üreme aygıtına dönüşen kadının ev içi emeği hali hazırda görünmezken iş gücü piyasasında da neredeyse karşılıksız çalışması anlamına gelir.
Birinci Dalga Feminizm ve etkisi
Kadınların toplumsal hayattaki rollerine karşı direnişi de, Birinci Dünya Savaşı yıllarını da içine alan Birinci Dalga Feminizm’in yayıldığı yıllara denk gelir. Güney Amerika’da hukukçular “bekaret ve aile namusu” kavramlarına, geleneksel normlarda gedikler açan ve kadının ev dışındaki varlığını güvence altına alan çalışmalara imza atar. Güney Amerika uzmanı akademisyen Sueann Caufield araştırmalarında, bu dönemde kadınların resmi olmayan evlilikler yoluyla, tek ebeveynli aileler oluşturulduğuna yer verir. Sueann devamında, ‘kızlık bozma’ davalarında “namus” adı altında kadınların geleneksel değerlere aykırı davrandığına dair detaylara dikkat çeker. Ayrıca çalışan kadınların aileleri de, tek başına sokağa çıkan kadınların “namus” üzerinden ele alınmasına dair görüşü de reddetmeye başlar. Bir dalgadan çok akıntıya benzetilen kadının verdiği eşitlik mücadelesi, Şili’de de hem toplumsal hayattaki dönüşümün yansımalarıdır. Ve kadınlar işçi eylemlerinde ön saflarda yer alır.
Kadın emeği ve sömürü
Ülkede ulus devlet inşası 1920’lerden sonra devam eder. Bu süreçlerde kapitalist ulus devletçi rejimin maddi temelleri geliştirilmeye çalışılır. “Ulusal kalkınma” diye adlandırabileceğimiz maddi temeller, köleleştirilen halkların ve en çok da kadınların emeğinin sömürüsü üzerinden gerçekleşir. Ancak özellikle kentlerde kadınlar kamusal alanda daha görünür olur. Kırsal alanda yaşayanlar, özellikle Mapuçe halkı madencilik, sanayinin gelişmesi ve devletin yerinden etme politikaları nedeniyle yaşam alanlarını terk etmeye mecbur bırakılır. Yaşanan baskı ve göç politikası en çok kadınları ve çocukları etkilerken halkların gelenekleri, anacıl özelliğini koruyan kültürü de yok olma ve asimilasyona maruz kalır.
Devrimler ve darbeler
Sanayi devrimi, Fransız İhtilali, ABD’nin bağımsızlığını ilan etmesi, Birinci Dünya Savaşı ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılması gibi gelişmeler dünyada hızlı dönüşümler sağlarken gelişen eşitlikçi düşüncelerin ve verilen mücadeleler önemli deneyimlerin birikmesini getirir. Hak kavramları incelik kazanırken kadınlar da kendi mücadelelerini örmeye başlar. Küba’da 1959’da sosyalist devrim kazanır. Devrim tüm Güney Amerika ülkelerini etkiler. Buna karşılık kapitalist erkek egemen kodları sarsıntıya uğrayan devletler kendi lehlerine politikalar geliştirmeye başlar. Şili, 1960 ve 1970’li yıllarda askeri rejimlerle yönetilirken diğer Güney Amerika ülkelerinde olduğu gibi feminist mücadele askeri rejimlere karşı verilen mücadeleyle birlikte yeşerir. Kadınlar, gerilla hareketleri içinde öncüdürler.
Feminist mücadele
Özellikle Arjantin ve Şili’de kadın hareketi toplumsal bir rol alırken, feminizmin iki farklı yol izlemesine neden olan görüş ayrılıkları oluşur. Bazı feminist hareketler özerk hareket geliştirmenin bazıları da sol hareketler içinde güçlenmeleri gerektiğini savunur. Bu iki akım darbe sonrasında 1980’lerin ortalarında Feministler/Özerkler (Feministas-Autónomas) ve Politikler/Kurumsallar/Militanlar (Políticas-Militantes) olarak tanımlanır. Bu iki hat 1990’larda birbirinden iyice ayrışsa da birbiri ile iletişim ve etkileşim her zaman sürer. Bugün dahi bu sayede yükselen otoriter yönetimlere karşı toplumu ve devleti dönüştürmeyi hedefleyen, güç biriktiren bir direniş örgütleyebilmeyi sağlayabilirler.
Askeri rejiminin erkek yüzü
Bu süreçte sosyalist devletçi lider Salvador Allende, 1973’de devlet başkanlığına seçilir. Salvador Allende’nin ilk faaliyetleri devletin sosyal alandaki sorumluluklarını artırmak, gelir dağılımını dengelemek, tarım, bankacılık, maden işletmeciliği gibi pek çok alanda devletleştirmeyi sağlamak olur. Ancak bu büyük sanayi ve toprak sahiplerini rahatsız eder. Küba’dan sonra ikinci bir devletin sosyalist bloğa yaklaşması ABD tarafından endişeyle karşılanarak engellenmek istenir. Üç yıl sonra Salvador Allende hükümeti askeri darbe ile 11 Eylül 1973’de devrilir ve general Augusto José Ramón Pinochet Ugarte yönetime el koyar. ABD destekli rejim, 16 yıl boyunca 3 binden fazla insanı katleder, sayısız kadının tecavüze, işkenceye ve kötü muameleye maruz bırakılmasından sorumlu tutulur. Özellikle tecavüz, siyasette yer alan kadınları bastırmak amacıyla kullanılan bir yöntem olur.
Cinsiyetçi politikalar
Faşizmin en koyu halinin yaşandığı bu yıllarda faşizmin cinsiyetçi politikaları tüm çıplaklığıyla açığa çıkarken kadın hareketi ise daha da güçlenir. Darbe rejiminin anayasası kadınların emeklilik yaşını yükseltir, sağlık ücretli hale getirilir, gebelik döneminde yapılan harcamalar ücretlendirilir, kadın hastalıkları iş iznine dahil edilmez, kadınların ucuz iş gücü olarak güvencesiz koşullarda çalıştırılmasına zemin yaratılır. Kadınlar sadece kendi gündemleri değil her konuda söz söyler. Eğitim müfredatlarının içeriğine, kadına yönelik şiddet faillerinin cezasızlıkla ödüllendirilmesini engelleyen cinsel şiddet karşıtı protokolün uygulanmasını talep eder, faillerin eğitim alanlarından uzaklaştırılmasını cinsel istismar ve cinsel şiddetin görünür olmasını da sağlar.
Arpillera hareketi: Kadınlar öncüdür
Cunta yönetimi sırasında gözaltına alınıp kaybedilenlerin yakınları, özellikle kadınlar, kayıpların akıbeti öğrenme çabaları cevapsız kalır. Katolik Kilisesi, askeri yönetimin mağdur ettiği kimseleri koruması altına alarak ekonomik, hukuki ve psikolojik destek sağlar. Kayıp yakınlarının özellikle kadınların oluşturduğu Arpillera Hareketi Katolik Kilisesi bünyesinde oluşturulur. Eşlerini, çocuklarını, babalarını arayan kadınlar cunta yönetiminin uygulamalarını eleştiren el sanatı üretir. Arpillera denilen duvar askılıkları üreten kadınlar yaşanan insan hakları ihlallerini, ekonomik ve politik sorunları resmeder. Üretilen askılıklar kilise aracılığıyla Kanada, ABD, İsviçre, Fransa gibi ülkelerin insan hakları kurumlarına gönderilerek kadınların sesleri duyurulur. Böylelikle ülkede yaşananlara dair uluslararası kamuoyunun bilgilendirilmesi ve demokrasinin yeniden tesis edilmesi için ihtiyaç duyulan uluslararası desteğin elde edilmesi sağlanır. Bu hareket kadınların politik alanda öncü olmasını sağlar.
Doğa, kadın ve yerli halklar öncelenir
Askeri rejim, 1988 yılında yapılan referandumun sonrasında yapılan seçimlerde Hristiyan Demokrat Patricio Aylwin başkanlığa seçilir. Bir disiplin toplumu yaratmaya çalışan rejimin ardından devlet ve halk uzlaştırılmaya çalışılır. 1993 yılında ilk defa bazı faşist subaylar mahkemeye çıkar. 1994-2000 yılları arasında ülkeyi Hristiyan demokrat Eduardo Frei Ruiz-Tagle yönetir. Agusto Pinochet 1998 yılında İngiltere'de tutuklanır ve dışarı çıkma yasağı konulur. 2000’de ise sağlık sorunları yüzünden serbest bırakılır. 2006 ve 2011’de öğrenci hareketleri ses çıkarır. 2019'un Ekim ayında "30 peso için değil, 30 yıl için” sloganı etrafında şekillenen ayaklanmalar darbe anayasasına karşı yeni bir anayasa yazılma sürecine evirilir. Gelişen hareket doğa, kadın ve yerli halkları önceleyen, anti kapitalist bir nitelik taşır.
Camila Vallejo: İmaj değil kadın lider
Darbe sürecinde güçlenen ve hayatın her alanında söz sahibi haline gelen feminist hareket başta öğrenci hareketleri içinde örgütlenir. 2011’e damgasını vuran "Şili Kışı" adı verilen öğrenci ayaklanmasına bir kadın önderlik eder. Şili Komünist Partisi Gençlik Kolları üyesi ve Şili Üniversitesi Öğrenci Birliği'nin ikinci kadın başkanı Camila Antonia Amaranta Vallejo Dowling 2022’de yapılan seçimlerde ise hükümet sözcüsü olur. Camilla liderliği sırasında sağcı yayın organları tarafından her ne kadar bir imaja indirgenmek istense de öne çıkan ve parlatılan bir kadın değil Şilili kadınların sesi olduğunu gösterir. Yeni hükümette yer alan Komünist Parti’den Camila ve diğer 13 kadın milletvekilinin kadın haklarına, kadına bütçe ayrılmasına yönelik politika üretmesi bekleniyor.
8 Mart Feminist Grevi
2015 yılı başlarında, ülkede ataerkil istismar ve şiddete dikkat çeken çeşitli feminist hashtag’ler dünya gündemine oturur. Bu hashtag’lerin başında Arjantin’deki hareket kadın katliamlarına dikkat çeken #NiUnaMenos: “Bir kadın daha eksilmeyeceğiz” sloganı olur. Şili, Peru, Bolivya, Paraguay, Uruguay, El Salvador, Guatemala, Meksika, Brezilya ve İspanya’da benzer kampanyalar geliştirilir. 2016’da ise Polonya’daki feminist hareketin, katı bir kürtaj yasağı önerisine karşı geliştirilen “Kadın Grevi” büyük yankı bulur. Grev #BlackMonday hashtag’i altında organize edilir. Şili devleti tarafından kadınları baskı altına alma yöntemi olarak kullanılan tecavüz ve şiddeti kullanır. Feminist grev ise sadece bir protesto günü olarak değil, bir grev olarak düzenlenmesi fikrine önem verilir. Kadınların talepleri arasında öne çıkan iki başlık ise erkek şiddetine son verilmesi ve kürtaj haklarının genişletilmesi olur.
Devlet tecavüz faili olarak teşhir edildi
Hayatın her alanında kadının söz sahibi ve öznesi olması erkek egemen iktidarın her zaman engellemeye çalıştığı bir durum olur. Şili’de polisleri 2019 yılında ulaşım zamları için gerçekleştirilen eylemlerde sokak sanatçısı Daniela Carrasco’yu katleder ve tecavüze maruz bırakır. Cenazesi sokakta bulunan Daniela’nın katledilmesine karşılık kolektif bir feminist grup olan Las Tesis öncülüğünde Arjantinli feminist Rita Segato’nun çalışmasından ilham alan şarkının sözleri “Un Violador en tu Camino”yu “Yolunuzda Bir Tecavüzcü” devlet kurumlarını işaret ederek danslı bir performansla okunur. Şarkının sözlerinde devlet toplumsal cinsiyete dayalı şiddetteki rolü vurgulanır. Eylemde “Baskıcı devlet, maço bir tecavüzcüdür” sloganları yükselir.
‘Las Tesis eylemleri sınırları aştı’
Las Tesis protestoları 50’nin üzerinde kadınlar tarafından kendi ülkelerindeki erkek devlet kurumlarına karşı gerçekleştirilir. Dünya kadınları kadın katliamlarına duyulan öfkeyi, taciz ve tecavüzün kadınlara karşı bir baskı aracı olarak devlet politikası oluşuna duyduğu ortak öfkeyi dışa vurur. Gözaltılar ve uzun süren ve beraatla sonuçlanan davalarla devam etse de Türkiye’de de başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere pek çok kentte gerçekleştirilir.
Arpillera hareketinin mirasçılarından eyleme devam
Las Tesis eylemlerini takip eden aylarda Covid-19 pandemisinin başlaması ve bir buçuk yıl süren kapatılmanın son aylarında feministler sokaklara geri döner. Darbenin yıl dönümü olan 11 Eylül Cumartesi günü, siyahlara bürünmüş eylemcilerin demokratik görünümlü hükümeti protestosu şeklinde gerçekleşir. Bu hükümetler darbe rejimi altında uygulanan aynı acımasız yöntemlerin uygulandığına vurguda bulunurlar. Kapatılma karşıtı sloganların yanı sıra tutsaklara özgürlük talep eden pankartlar taşınır, feministler diktatörlüğe direnirken katledilen, gözaltında kaybedilen her bir kadının adının yazılı olduğu 137 kırmızı bandana taşır. Baskıcı devlet bu eylemlere şiddetle karşılık verir.
Feminist mücadele devam ediyor
Eski öğrenci lideri Gabriel Boric, 2021’de yapılan seçimlerde sol ittifakın adayı olarak devlet başkanı seçilir. Bugün Şili hükümetindeki 24 bakandan 14 'ü kadın. Bu kadınlar içinde 2011 öğrenci eylemlerinin lideri Camilla Vallejo da bulunuyor. Verilen feminist mücadelenin bir sonucu olarak kadınlar bugün daha fazla söz sahibi olsa da Şili’de kadınların erkek devlete karşı mücadelesi devam ediyor. Ayrıca hükümette, devrik Salvador Allende'nin torunu Maya Fernandez de yer alıyor.
Şili’de feminist hareketin başarısı farklı bakış açılarına sahip olsa da bunu kadınların özgürlük mücadelesinde lehte bir yöne çevirebilmesinde, ortak ve hızlı hareket edebilmesinde yatıyor.