6 Şubat bir yıldır geçmedi: Meletî
- 09:02 3 Şubat 2024
- Dosya
Öznur Değer
MELETÎ - Milyonlarca insanı etkileyen 6 Şubat depremi bir yılı geride bırakırken, depremin etkisi hala sürüyor. Yaşamın her alanında yaşanan ciddi kayıplar insanların normal yaşama dönmesine engel olurken, “Kadınlar olarak sosyal hayatımız bitti. 24 saatimizi 21 metrekarelik konteynerlerde geçiriyoruz. Biz burada insanız” sözleriyle özetliyor yaşadıklarını, depremzede Şükranay Yiğit.
Ülkenin en büyük depremi olan 6 Şubat 2023 depremleri bir yılını geride bırakırken, depremden etkilenen 11 kentte bir yılın sonunda neredeyse değişen bir şey yok. 6 Şubat’ta yaklaşık 9 saat arayla gerçekleşen 7,8 ve 7,5 büyüklüğündeki depremlerde resmi rakamlara göre 50 bin 783 kişinin yaşamını yitirdiği açıklanmış olsa da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Murat Kurum’un geçtiğimiz günlerde katıldığı televizyon programında 130 bin kişinin yaşamını yitirdiğini belirtmesi tepkilere neden olmuştu. Milyonlarca insanı etkileyen depremde ağır kayıpların yaşandığı kentlerden biri de Meletî (Malatya). Dosyamızın 3’üncü bölümünde Meletî’de depremin ardından geçen bir yılda yaşananları derledik.
Enkazlar devam ediyor
Yıkımın en fazla olduğu Meletî’nin merkezinde üzerinden bir yıl geçmesine rağmen enkaz görmek mümkün. Ağır hasarlı olup yıkılmayı bekleyen sayısız binanın yanı sıra çökmek üzere olan binalarda işyerlerinin aktif olması, depremin izlerini gösteriyor. Kentin bir yanı görünüm itibariyle normale daha yakınken merkez Çirmik (Yeşilyurt) ilçesine bağlı çarşı merkezi ise en ağır hasarı alan bölgelerden. Yüzlerce işyerinin yıkıldığı çarşıda bırakalım inşayı, henüz yıkımı başlamayan çok sayıda yapı bulunuyor. İnsanlar yıkılmayı bekleyen binaları ve yıkılan dükkanları önünde bir yıldır adeta nöbet tutuyor.
Bin 237 kişi yaşamını yitirdi
Meletî’de, resmi rakamlara göre bin 237 kişi yaşamını yitirdi, 6 bin 444 kişi ise yaralandı. Binlerce binanın yıkıldığı depremde, 35 bin 891 bina ağır hasar aldı. Yine resmi rakamlara göre, yıkık, acil yıkılacak, ağır hasarlı ve orta hasarlı bina sayısı 45 bin 668 iken yıkık, acil yıkılacak, ağır hasarlı ve orta hasarlı bağımsız bölüm sayısı ise 127 bin 293 olarak açıklandı. Resmi rakamlara göre yıkık, ağır hasarlı, acil yıkılacak, orta hasarlı ticarethane sayısı 16 bin 716, yıkık ağır hasarlı ve acil yıkılacak ahır sayısı ise 4 bin 942. Depremde ağır hasar alan hastanelerin yanı sıra 8 Aile Sağlığı Merkezi (ASM) yıkılırken, 11’i ağır hasar aldı. 8 eğitim kurumu yıkılırken, 59 kurum ağır, 33 orta ve 289 kurum ise az hasar aldı.
Binlerce insanın evsiz kaldığı Meletî’de 74 konteyner kent kuruldu. Konteyner kentlerde toplam 28 bin 643 konteyner bulunurken, yaklaşık 112 bin 454 kişi buralarda yaşıyor.
Depremin ilk yılında sağlık, eğitim, yaşam başta olmak üzere yaşanan olumsuzlukları depremzedelerle görüştük.
Bir yılda sağlıkta neler yaşandı?
Binlerce insanın yaşamını yitirdiği ve binlercesinin yaralı kurtulduğu deprem sonrasında sağlık alanında yaşananları Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Malatya Şube Eşbaşkanı Cansu Kaplan anlattı. Depremin ardından Meletî’den çok sayıda doktorun göç ettiğini ifade eden Cansu, sağlık personellerinin yetersiz kaldığını belirtti. En çok kadın ve çocukların sağlık hakkına erişimde sorun yaşadığını sözlerine ekleyen Cansu, “Genel boyutta randevu bulunamıyor ya da verilen randevular 2-3 aya sarkıyor. Radyoloji için verilen randevular bir yıl sonraya sarkabiliyor. Bu da teşhisin çok geç yapılması demek. Deprem sonrası istenmeyen gebelikler de artış gösterdi. Çünkü kadınlar korunma yöntemlerinden faydalanamıyor. Yine strese bağlı adet düzensizliği olabiliyor. Kullanması gereken ilaçları kullanamayabiliyor. İlaçlara erişim sorunu yaşanıyor” şeklinde konuştu.
‘Yıkımda çıkan tozlar kansere neden olacak’
Depremden sonra Meletî’de yıkımların düzenli yapılmadığını kaydeden Cansu, suyun yeterince verilmemesi nedeniyle yıkım esnasında toz oluştuğunu dile getirdi. Cansu, “Çıkan inşaat tozunda sadece asbest yok. Bunun yanı sıra silika dediğimiz bir toz da var. Bu tozlar 10 ve 50 arasında kansere neden olacak tozlar. Bu durum akciğer kanserine de yol açabiliyor. Hastanelerde üst solunum yolları, KOAH, astım, uyuz hastalığı artmış durumda. Tozu yuttuğumuz için bağırsak ve mide kanseri de olma riski var” dedi.
8 ASM yıkıldı
Cansu, sağlık emekçilerinin en büyük sorunlarından birinin personel yetersizliği olduğunu dile getirirken, haftalık çalışma saatlerinin 48’den 56’ya kadar çıkabildiğini vurguladı. Cansu, sağlık emekçilerinin de psikolojik olarak çok yıprandığını kaydederek, sağlıkta yaşanan aksaklıkları şöyle dile getirdi: “Ekstradan bakılması için KOAH kliniği açıldı. Çocuklar ve kadınlar bu süreçte sağlığa çok zor erişiyor. Ben üçüncü sınıf hastanedeyim ama çocuk cerrahisi ve yeni doğan bölümü cerrahileri yeni alınacak. İnsanlar ikinci basamak üzerinden tedavi almaya çalışıyor. Bu da erişimi zorlaştırıyor. Malatya Doğanşehir Devlet Hastanesi ağır hasarlı. Diğer hastaneler ise az hasarlı veya hasarsız. Ancak ASM’lerde ciddi hasarlar meydana geldi. 8 ASM yıkıldı, 11 ASM de ağır hasarlı. Çocuklar bu durumdan çok etkilenen kesimlerden. Biz onlara büyüklermiş gibi davranıyoruz ama onların ihtiyaçları daha farklı. İyi beslenemedikleri için daha hassaslar. Toplu alanlarda özellikle konteynerlerde toplu yerler kullanılıyor. Bu kadınlar açısından da sıkıntılı. Kadın doğumsal enfeksiyonlara sebep oluyor. Kadın doğumda uzun kuyruklara sebep oluyor. 10 kadının 8’inde bu sıkıntı var. Şanslarımızdan bir tanesi aşılarımızın zamanında yapılmış olması. Aşılar olmasaydı, hepatit, tetanos gibi hastalıklara yakalanabilirlerdi. O nedenle aşıların ihmal edilmemesi gerekiyor.”
Eğitimde neler yaşandı?
8 eğitim kurumunun yıkıldığı, 59’unun ağır, 33’ünün orta ve 289’unun az hasarlı olduğu Meletî’de Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Meletî Şube Kadın Sekreteri Aysun Güngör, eğitimde yaşanan sorunları değerlendirdi. 2020’de yaşanan Xarpêt depreminin ardından başlayan pandemiyi hatırlatan Aysun, 6 Şubat depremi ile eğitimde ciddi aksaklıkların yaşandığını hatırlattı. Bu nedenle Meletî’de 4 yıldır eğitimin sekteye uğradığına işaret eden Aysun, “Pandemiden belki ülke etkilendi ama Malatya’nın hem Elazığ depreminden etkilenmiş olması hem de 6 Şubat depremini yaşamış olması eğitim anlamında kenti geriye itti. 6 Şubat’tan sonra tüm ülkede okullara 2-3 hafta ara verildi. Tüm okullar normal eğitime dönünce bu bölgelerde kademeli eğitim başladı. Açılan okullarda da müfredatın işlenmesi yerine çocuklar okula alışmak için gelip gittiler. Çünkü çocukların psikolojileri kötüydü. Bu süre çocukların okula alışması süreciyken diğer illerde eğitim devam etti. Buradan şehir dışına giden öğrenciler oldu. Bir kısım öğrenciler devlet okuluna, bir kısmı ise özel okula gittiler. Bu durumda fırsat eşitsizliği yaşandı. İkinci dönem boyunca okula hiç devam etmeyen öğrenciler oldu. 12 ve 8’inci sınıf öğrencileri sınava hazırlanıyordu. Kimileri sınava hazırlandı ancak kimileri hiç hazırlanmadan girdi. Bu da öğrenciler arasında eşitsizlik yarattı. Haziran’a kadar bu süreç böyle devam etti” ifadelerini kullandı.
Xarpêt depreminde yıkılması gereken 29 okul hala yıkılmamış!
Henüz Xarpêt depreminden kalan hasarların giderilmediğini dile getiren Aysun, Malatya İl Milli Eğitim Müdürü ile gerçekleştirdikleri görüşmede, Xarpêt depreminden kalan 29 okul için yıkım kararı olduğunun, ancak hala onların yıkılmadığının kendilerine söylendiğini kaydetti. Eylül’de okulların yeniden açılmasıyla hasar tespitinin yapıldığını söyleyen Aysun, okullarda ikili ya da üçlü sistem ile eğitimin sürdüğünü paylaştı. Aysun, “Örneğin okul üç katlıysa bir katı bir okula diğer iki katı ise diğer okullara verebiliyorlar. İkili eğitim yapan okullarda ders süreleri 40 dakikadan 30 dakikaya indirildi. Aynı şehir içerisinde bazı öğrencilerimiz dersi 40 dakika işlerken bazı öğrencilerimiz ise 30 dakika işliyor. Müfredatı yetiştirmekte zorlanıyoruz, burada da bir eşitsizlik yaşanmış oluyor. Çocukların psikolojik durumu çok iyi değil. Artçılar devam ediyor ve en ufak bir artçıda çocuklar sınıfı terk ediyor. Çök, kapan, tutun tekniğini anlatıyoruz ama bunların hiçbirini yapmak mümkün olmuyor. Bazı çocuklar ağlama nöbeti geçiriyor. Kendilerini bu şehirde güvensiz hissediyorlar. Sosyo-ekonomik durumu iyi olanların çoğu başka yerlere göç etti, ancak durumu daha kötü olanlar daha çok burada kaldı. Böylece Malatya’nın eğitim seviyesi bütünsel anlamda değişmiş oluyor. Malatya eğitim açısından üst seviyelerdeki şehirlerden biriyken depremle birlikte bu tablo da değişti” dedi.
‘Konteyner eğitim hayatını olumsuz etkiliyor’
Çocuklar için konteynerlerde ayrı bir yaşam olduğunu vurgulayan Aysun, “Tüm konteyner kentlerin yakınında okul olmadığı için bazı konteyner kentleri belli okullara yönlendiriyorlar. Çocuklar o okula gitmek zorunda kalıyor. Bazı aileler çocuklarını belirlenen okullara göndermek istemiyor ancak bunun için de ek olarak servis parası ödemesi gerekiyor, ek masraf yapması gerekiyor. Konteyner yaşamından kaynaklı çocuklar okullara hazırlıklı gidemiyorlar. 21 metrekarelik bir alanda 7-8 kişilik bir aile kaldığı zaman o çocukların ders çalışma ortamı da olmuyor. Bu da onların eğitim hayatını olumsuz şekilde etkilemiş oluyor. Okulun dışında bir sürü sorunla karşılaşıyorlar ama eğitime hazırlanabilmeleri için de uygun bir ortamlarının olması gerekiyor. Daha verimli çalışabilmesi için kendilerine ait bir odasının olması gerekiyor. Ama konteyner ortamında bunların hiçbiri yok. Çocuklar yeterli beslenmeye, eğitim araç-gerecine ulaşamayabiliyor. Bunların da eşitsizlik yarattığını düşünüyorum” şeklinde konuştu.
Meletî’de dayanışma ağı
Depremin ardından sahada aktif çalışma yürüten Halkların Demokratik Partisi (HDP) Deprem Koordinasyonu üyesi Filiz Göçen, nasıl bir yardımlaşma ve dayanışma ağı örgütlendiğini anlattı. Deprem yaşandıktan sonra ilk yaptıklarının, durumu görmek için dışarı çıkmak olduğunu hatırlatan Filiz, yoğun kar yağışı ve eksi 20 dereceyi bulan hava koşulları nedeniyle kimseye ulaşılamadığını belirtti. Filiz, “Depremin ilk sabahı olmasa bile ikinci günü çok güzel bir toplumsal dayanışma söz konusu oldu. Belki de bu coğrafyadaki ilk büyük yardımlaşma ve dayanışma ağı oldu diyebiliriz. Halk bu konuda çok duyarlıydı. Depremin ardından yardım koordinasyonunu en hızlı sağlayan ve halka ulaştıran HDP oldu. HDP tarafından en az 200 tır buraya getirilerek halka dağıtıldı. 6 ay boyunca yardım deposunda çalıştım ve halka yardım ulaştırdık. 6 ay boyunca halkın acısına, sitemine, yaşadığı her şeye tanık olduk. HDP’nin 14 yardım deposu vardı. Hiç tanımadığımız ve bizi hiç tanımayan insanlar dağıttığımız yardımlardan çok etkileniyordu. Deprem bölgesinde HDP iyi bir pratik sergiledi. Halk da bunu gördü. AFAD, Kızılay gibi devlet kurumları ve derneklerinin yardımları söz konusuydu ama en uzun yardım deposunu sürdüren HDP’ydi” sözlerine yer verdi.
‘Devlet kurumları sınıfta kaldı’
“Devlet kurumları sınıfta kaldı” diyen Filiz, kendisinin de evinin yıkıldığına dikkat çekti. AFAD, Kızılay gibi devlet kurumlarından bir şişe su dahi alamadıklarına vurgu yapan Filiz, “Bazen bize gelen yardım taleplerini karşılayamadığımız durumlarda kurumlara yönlendiriyorduk ancak bize ‘biz istedik ancak vermiyorlar’ diyorlardı. Kimi depremzedeler ayrımcılığa uğradığını da söylüyordu. Bir yılı geride bırakmış olmamıza rağmen hala acılar çok taze ve eksiklikler de devam ediyor. Konteyner kentlerde de sorunlar devam ediyor ve insanlar çaresizlikten hasarlı binalarda kalmak zorunda. En ufak artçılarda ise insanlar sokaklara çıkıyor ve birçoğunun gidecek yeri yok. Ne içeride ne de dışarıda can güvenliğimiz var. İnsanlar zorunluluktan kaynaklı binalara girmek zorunda. Hala kaldırılmayan enkazlar var. Enkazlar altında kayıp insanlar var. Kayıp çocuklar var” dedi.
‘İnsanlar kaderine terk edilmiş durumda’
Depremzedelerin ilk günkü gibi yoğun ihtiyaçları olduğuna dikkat çeken Filiz, şunları söyledi: “Mevsim kış ve hava soğuk. Dolayısıyla insanların ihtiyaçları da artıyor. Hala insanlar bizi arayıp yardım dağıtıp dağıtmadığımızı soruyor, taleplerde bulunuyorlar. Özellikle kışlık giyim ve çocuk bezi noktasında ihtiyaçlar oluyor. Konteyner kentlerde ciddi sorun ve ihtiyaçlar var. Elektrik, ısınma, barınma gibi ciddi sorunlar var. Bu koşullar yaşanabilecek koşullar değil. İnsanlar normal şartlarda konteynerlerde yaşayamaz ama insanlar burada yaşamını sürdürmek zorunda. Orada yaşayan insanların bir güvenliği yok. Çoğu konteyner kentin alt yapısı yok. Sokaklarında asfalt ve parke taşı olmadığı için insanlar çamur içinde yaşıyor. En ufak bir yağmur ve karda koşulları daha da zorlaşıyor. Çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalıyorlar. Yardım konusu sekteye uğradı. Şu anda hiçbir kurum yardım etmiyor ve insanlar kaderine terk edilmiş durumda. Enkazı kaldırmak durumu kurtarmıyor. İnsanlar hala ilk günkü gibi enkaz altında yaşıyor. Hala bile çadırda kalan ve konteyner talebi olup alamayan insanlar var. Biz sınırlı sayıda konteyner dağıttıysak da bizim de buna gücümüz yetmiyor.”
Depremzedeler ne yaşıyor?
Depremden 6 önce evlenen ve taksitle aldığı tüm eşyaları enkaz altında kalmasına rağmen eşya taksitlerini ödemek zorunda olan konteyner kentte yaşayan Şükranay Yiğit (22) ise bir yıldır yaşadıkları sorunları anlattı. Evi yıkıldığı halde konteynerin kendisine ancak 6 ay sonra yoğun uğraşlar sonucu çıktığını ifade eden Şükranay, depremden korktuğu halde depremden sonraki iki ayda beşinci katta kalmak zorunda olduğunu belirtti. Artçı depremler nedeniyle çoğu zaman parka inerek arabanın içinde sabahladıklarını söyleyen Şükranay, “Ardından ise konteyner kente geldik. Burada adaletsizlik çok fazla. Eşim asgari ücretle çalışan biri ve biz hala düğünden kalan borcumuzu, enkazın altında kalan eşyalarımızın borcunu ödüyoruz. Asgari ücretten bize kalan sadece 500-600 lira. O da mutfak masrafımıza gidiyor. Geri kalan paranın tamamı borca gidiyor. Arabam da enkazın altında kaldı. Onun da sigortasını yaptıramadığımız için bir şey yapmadılar. Burada da durumu iyi olmayanlara market kartı dağıtıyorlar ama talep etmeme rağmen bana vermediler. ‘Ben muhtaç değilmişim.’ Valiliğe de gittim, muhtarlıktan fakirlik formu da aldım ama çocuğum olmadığı için muhtaç değilmişim. Erzak dağıtılıyor ancak AFAD’ın dağıtım yaptığı yerden biz erzak alamıyoruz. Geliyor, kolinin içinden fare pislikleri çıkıyor. Bize onlara muhtaçmışız gibi yaklaşıyorlar. Benim AFAD’ım annemle babam. Onlar bana destek oluyor. Burada başka hiçbir yardım görmedim” sözlerine dikkat çekti.
Tavandan su damlıyor
Konteyner kentte ciddi elektrik ve su sorunu yaşadıklarının altını çizen Şükranay, günlerce elektriksiz ve susuz kalabildiklerini söyledi. Şükranay, “Kış koşullarında olduğumuz için yağmur suları içeri giriyor ve biz de konteynerin önünü kapatmak istedik ancak bize ‘sokak daralır ambulans giremez’ diyerek yapmamıza izin vermediler. Ayakkabılarımız her şeyimiz yağmurun altında ıslanıyor. Konteynerimiz tavandan su damlatıyor. Her yere peçete sıkıştırarak içerinin su almasını önlüyoruz. Banyo, klozetim su akıtıyor ancak geldiğim günden beri söylememe rağmen yapmıyorlar. Banyom sular altında kalıyor” şeklinde konuştu.
‘Akşam kapımı kilitlemeden yatamıyorum, korkuyorum’
Şükranay, kendilerini güvende hissetmediklerini kaydederken, “Eşim konteyner kente giriş kartını kaybetti ve AFAD’dan kartı yenilemelerini istedi ancak AFAD kart yenileme karşılığında 500 TL para istedi. Girişte iki gün kartlara bakıyorlar, bir ay yatıyorlar. İçeri her çeşit insan girebiliyor. Ben akşam kapımı kilitlemeden yatamıyorum, korkuyorum. Sokaklardaki kameralar geldiğimiz günden beri vardı ancak bir ay önce bir çocuk kaçırıldıktan sonra kameralar açılmaya başlandı. Depremin ilk sürecinde 15 bin TL yardım aldım onun dışında devletten hiçbir yardım almadım. Kullandığım tüm eşyalarımı ise ailem veya yakınlarımdan temin ettim. Aşağıdaki sağlık ocağına bir doktor koymuşlar ama karşısındaki insanı azarlayıp duruyor. Buraya geldiğim günden beri CİMER’e sürekli yazıyorum. Ondan önce konteyner verilmesi için yazmıştım. Herkese klima dağıtıldı, bize en son geldi. Onu yazdım. Asfaltımız yoktu, her gün toz, toprak yiyorduk. En son komşularımızla biz dizelim dedik. Onu yazdık ama hiçbir zaman dönüş yapılmadı. En son Esenkart olayını yazdım ama dönüş yapılmadı. En son eşimden kart yenileme için 500 TL isteme olayını yazacaktım sonra baktım ki CİMER’den şikayet etme kısmını kapatmışlar. Defalarca CİMER’e başvurdum ama hiçbir zaman geri dönüş yapılmadı” sözlerine yer verdi.
'24 saatimizi 21 metrekarelik konteynerlerde geçiriyoruz’
“AFAD’da bir tanıdığın varsa ciddiye alınıyorsun, ihtiyaçların karşılanıyor” diyen Şükranay, tüm depremzedelere eşit davranılmadığını vurguladı. Şükranay yaşanan eksiklikleri şöyle dile getirdi: “Her şey var diyorlar ama biz bir şey görmüyoruz. Karşı komşum emekli, yaşlı bir kadın ve tek başına yaşıyor. Kadının sırf emekli maaşı var diye Esenkart verilmiyor ama başkası tanıdığı olduğu için alıyor. Şu anda da depoda beklettikleri kolileri seçim yaklaştığı için dağıtırlar. Günün tamamını burada geçiriyorum. Burada ulaşım sorunu olduğu için bir işe de giremiyorum. Aldığım maaşın tamamı yol parasına gidecek. Bakanlar geliyor buraya iki sokağa bakıp gidiyorlar sonra da biz halkımızla ilgilendik diyorlar. Yeni bir sistemle konteynerlerimize kare kod yapıştırmışlar. Artık misafirimiz geldiğinde 4 saatten fazla kalamayacak. Yani misafirlerimize saat tutacağız, 4 saatten sonra da ‘haydi evinize gidin’ diyeceğiz. Hırsızlık olayları çok yaşanıyor. Klimaların dağıtıldığı süreçte burada kalanlar ile AFAD’daki 3-4 kişi klimaları çalmışlar. O nedenle klima bize aylar sonra geldi. Boş konteynerleri soymuşlar. Kadınlar olarak sosyal hayatımız bitti. 24 saatimizi 21 metrekarelik konteynerlerde geçiriyoruz. Adaletsizliğin çözülmesi lazım. Biz burada insanız.”
YARIN: Dîlok’ta depremin bir yılı