8 Mart'a doğru: 'Jin jiyan azadî' ile yeni bir sistemi inşa edebiliriz

  • 09:01 5 Mart 2023
  • Dosya
Melek Avcı
 
ANKARA - Kadın mücadelesinde “öz örgütlülüğün” gerekli olduğunun altını çizen HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, “Erkek egemen sistemin talan ettiği yaşamı biz ‘jin, jiyan, azadî’ perspektifiyle kurarak, yeni bir sistemi beraber inşa edebiliriz” dedi.
 
Kadınlar bu yıl Mereş (Maraş) merkezli yaşanan önlenebilir deprem felaketinin gölgesinde 8 Mart’a gidiyor. Bir taraftan yıkım ve erkek egemen iktidarın dayattığı düzenin sonuçları yaşanırken diğer yandan kadınların öz örgütlülüğü ve dayanışmasının gücü ortaya çıkıyor. AFAD masaları etrafında toplanan eril zihniyetin temsilcileri plan ve projelerini çizerken kadın arama kurtarma gönülleri ve Mor TIR’lar yola çıkmış, kadınların dayanışma ile umut bulacağı mor çadırlar çoktan deprem bölgesine kurulmuştu. 8 Mart’ı kutlama ile değil mücadele ve dayanışma ile karşılayacaklarını deklere eden kadınlar, bu yıl depremzedelerle olacak.
 
Dosyamızın 5’inci bölümünde, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran ile bu yıl 8 Mart’ı nasıl karşıladıklarını ve kadın özgürlükçü perspektifin ne olduğunu konuştuk. 
 
Erkek egemen sistemin enkazı
 
Her 8 Mart’ı şölenlerle, renklerle, coşku ve halaylarla kutladıklarını söyleyen Ayşe, bu günün kendileri ve Kurdistan için bir dayanışma ve mücadele günü olduğunu belirtti. Bu yıl ise başka bir özgünlük olduğunu söyleyen Ayşe, “Bu yıl da 8 Mart’ı önceki yıllar gibi planlamıştık. Ancak 11 kenti etkileyen bir deprem gerçekliğinden sonra bir revizeye ihtiyaç duyduk. Çünkü bu kadar büyük acıların yaşandığı bir süreçte her dönem gibi 8 Mart’a yaklaşamazdık. Bir taraftan önceki dönemlere benzer çok şey de var. Yine erkek egemen rejimin ve zihniyetin bir sonucu olarak bu deprem felaketinin sonuçlarını hep beraber yaşadık. Doğal afetlerin önüne geçmemiz söz konusu değil ama doğal afetlerin öncesinde hazırlık, sonrasında açığa çıkan tablo yönetimin biçimi ve anlayışıyla da ilgilidir. Bizim uzun yıllardır eleştirdiğimiz ve mücadele ettiğimiz bu erkek egemen, iktidarcı, talancı, rantçı düzenin nasıl bir sonuç ortaya koyduğunu hep beraber gördük. Tam da bunu söylüyorduk. Cumhurbaşkanı hükümet sistemi diyorlar ama rejimin, her defasında daha çok ranta, talana, doğayı ve kadını nesneleştiren, üstüne egemenlik kurmaya çalıştığı bir yaklaşımı söz konusu. Bu zihniyetin bizlere nelere mal olduğunu maalesef çok acı bir biçimde tecrübe ettik” dedi. 
 
‘Asıl asrın felaketi erkek egemen tekçi bakış açısıdır’
 
Erkek egemen ve tekçi rejimin yılların süren felaketi olduğunu dile getiren Ayşe, bu anlayışın felaketleri doğurduğunu ve yıllardır buna karşı çoğulcu bir mücadele hattında olduklarını söyledi. Aynı zamanda alternatifi inşa etmeye çalıştıklarını belirten Ayşe, “İktidar günlerce sahada yoktu, bir masa etrafında toplandı ve bu depreme bir isim buldu. ‘Asrın felaketi’ diye reklamını yapıyor. Asıl asrın felaketi, belki yüzyılların, bin yılların felaketi bu erkek egemen bakış açısı. Çünkü erkek egemen bakış açısı budur. İktidarın rant, talan ve kendi haricinde her şeyin ve herkesin kendisi için var olduğunu sandığı bir yaklaşım söz konusu. Önceki 8 Martlarda da tam da buna karşı mücadele ediyorduk. Erkek egemen anlayışın nasıl yaşamımızı daralttığını, emeğimizi, bedenimizi, geleceğimizi nasıl sömürdüğünü ve hatta bizi geleceksiz bırakmaya çalıştığını defalarca ifade ediyorduk. Bunun alternatifini de örme mücadelesi veriyorduk sadece itiraz etmedik. Hem Kürt kadın hareketi perspektifiyle bir taraftan mücadele ederken bir taraftan alternatifi inşa etmeye çalıştık. Kadın Meclisi de bütün bileşenleriyle bu perspektife sahip. Tekçi rejime karşı çoğulcu, doğayı talan eden yaklaşıma karşı ekolojik, kadını nesne gören, yaşamın bütün alanlarından izole etmeye çalışan anlayışa karşı kadın özgürlükçü perspektifi savunduk” ifadelerini kullandı.
 
Jin, jiyan, azadî ile yeninin inşası
 
“Jin, jiyan, azadî” perspektifiyle yeniyi inşa edebileceklerini söyleyen Ayşe, Rojhilat’ta bu sloganla birleşen enternasyonalist bir yaşamın ifade edildiğini kaydederek, şöyle devam etti: “Jin, jiyan, azadî tam da bu tekçi rejimin karşısında duran bir alternatifi ifade ediyor. Bugün de biz 8 Mart’a giderken HDP Kadın Meclisi olarak ‘yalnız değiliz, birlikteyiz’ dedik çünkü acılarımızla da mücadelelerimizle de birlikteyiz ve yeniyi inşa etmekte de birlikteyiz. Belli bir zümrenin, cinsiyetin egemen, söz ve karar sahibi olduğu, diğerlerinin de biat ettiği ve kabul ettiği bir sistem değil, bütün kadınların ve herkesin ortak mücadele ile inşa ettiği bir yeni yaşam. Erkek egemen sistemin talan ettiği yaşamı biz ‘jin, jiyan, azadî’ perspektifiyle kurarak, doğanın talan edilmediği, ülkenin kaynaklarının belli rant gruplarına değil toplumun kendisine harcayacağı yeni bir sistemi beraber inşa edebiliriz. Deprem bölgesinde olacağız ve yürüyüşlerimizi gerçekleştireceğiz. Bu yürüyüşler erkek egemenliğine itiraz edeceğimiz yürüyüşler olacak. Kadınların ekonomik olarak ne kadar zor koşullarda olduğunu biliyoruz ama bu süreçte her kadın kendi olanağınca bu dayanışmayı büyüttü. Bu çok kıymetli ve bunun devamlılığını sağlamak da bizler açısından önemli. Çünkü bu birkaç günde düzelebilecek bir süreç değil. Özellikle deprem bölgesindeki kadınlar bu dayanışmanın devamlılığına ihtiyaç duyuyorlar.”
 
‘Nereye gitseniz çürümüşlük’
 
Depremin yaşandığı ilk günden itibaren kadınlar olarak yerelde ve merkezde dayanışmayı örgütlediklerini söyleyen Ayşe, kadın perspektifinden uzak bu merkezi sistemin çürümüş olduğunu aktardı. Ayşe, “Bu dönem açısından gördük ki Türkiye’de içi boşaltılmamış hiçbir kurum kalmamış. HDP ve TJA’lı kadın aktivistler olarak diğer kadın örgütleriyle beraber ilk günden itibaren sahadaydık. Kızılay’ından AFAD’ına, kolluğundan, askeriyesine hepsi çürümüş, kendi amacı dışına çıkartılmış bir organizasyonla karşı karşıyayız. AFAD ve Kızılay çadır satıyor, yetmiyor kan satıyor, o da yetmiyor gıda satıyor. Büyük bir kaos var ama bunu yönetebilecek bir akıl yok. Peki, her deprem dönemi alınan vergilere ne oluyor, bizim cebimizden alınan ve ülkenin bütçesini oluşturan paralar nereye harcanıyor? Bütçe görüşmelerinde bunun eleştirisini çok yaptık; savaşa ve ranta ayrılıyor. Aslında açığa çıkan sonuç Türkiye’deki savaş politikalarından da bağımsız ele alınamaz. Bu ülkenin öz kaynakları savaşa, ranta, faize ve belli gruplara paylaşılmayıp bu kurumlara aktarılmış olsaydı bunun önüne belki geçilebilirdi ama öyle bir durum söz konusu değil. Bir mekanizma yok ve nereye gitseniz çürümüşlük” ifadelerini kullandı.
 
‘Merkezi siyaset kadınlar açısından risk’
 
Merkezi siyaset yerine yerel yönetimlerin güçlendirilmesinin hem felaketleri önlemek açısından hem de kadın özgürlükçü perspektifi inşa etmek açısından önemli olduğunu dile getiren Ayşe, bu sistemin işletilmemesinin yaşamlara mal olduğunu söyledi. Ayşe, “Merkezi siyasetin ve bu kadar tekleşmiş sistemin nasıl bir ayak bağı haline geldiğini gördük. Cumhurbaşkanının yetkileri her şeyin üstünde tutuluyor. Yerel yönetimlerin, yerel inisiyatiflerin demokratik bir biçimde işlemesi de söz konusu değil. Merkezdekiler kendilerini organize edene kadar, önce kendilerini korumaya aldılar, halk kendi acısıyla ve felaketiyle yüz yüze kaldı. Bu merkezileşmiş siyaset bizim açımızdan en büyük risk. Yerel yönetim ve örgütlenmenin ne kadar önemli olduğunu gördük. Bu bizim kadın özgürlükçü perspektifimizden de uzak değil. Çünkü biz hep şunu savunduk; yerel yönetimler güçlendirilmeli, eşbaşkanlık sistemiyle daha demokratik bir biçime getirilmeli, iktidar alanları dağıtılmalı, devlet küçülmeli toplum büyümeli. Savunduğumuz bu sistemin olmayışı hep beraber yaşamlarımıza, geleceğimize mal oluyor ve büyük bir fatura kesiliyor” diye vurguladı. 
 
‘En temel ihtiyaç öz örgütlülük’
 
Kadınlar için erkek egemen devlet sistemine karşı öz örgütlülüğün büyük önem taşıdığını ifade eden Ayşe, sadece erkek ve devlet şiddetine karşı değil bütün saldırılara karşı öz örgütlülüğün koruyucu olduğunu ifade etti. Ayşe, “Biz gittiğimiz her yerde öz örgütlülüğümüzün en temel ihtiyaç olduğunu söyledik. Kadınlar olarak kendimizi örgütlemenin en büyük savunma mekanizmamız olduğunu, sadece erkek ve devlet şiddetinden değil bütün bu saldırılara karşı bir öz örgütlülüğün bizi koruyabileceğini hep ifade ediyorduk. Burada da bir kez daha gördük. Öz örgütlülük, öz dayanışma, ortaklaşma en temel ihtiyaçlardan biri. Biz ziyaretler yaptığımızda bir anne söylemişti bana, ‘kızım kendine dikkat et çünkü başına bir şey geldiğinde devlet yok.’ Bunu ilk defa duymuyoruz belki depremde bu çok net söylendi ama kadınlar şiddete uğrarken de devlet yok, kadınlar taciz edilirken, emekleri sömürülürken de devlet yok. Yargısıyla, kolluğuyla, bürokrasisi ile devlet bu alanda kadını koruyan, ihtiyaçlarını gideren buna yönelik planlama yapan bir devlet değil. Devlet, kadınlar 8 Mart’a sokağa çıktığında karşımıza barikat olarak dikiliyor. Kadınlar karakola gittiğinde ikna edilip eve gönderilerek açığa çıkıyor ya da mücadele ettiğinde cezaevlerinde tutarak kendini var ediyor bu devlet” diye konuştu.
 
Kadınlar depreme, savaşa ve tecride karşı yan yana
 
Kadınların yalnız 8 Mart günlerinde bir araya gelmediğinin bir kez daha kanıtlandığını kaydeden Ayşe, deprem dayanışmasıyla kurulan örgütlülüğe dikkat çekti. Ayşe, “Bu hepimiz açısından bir tecrübe de oldu. Çünkü devletin ne yapabileceğini biliyorduk ama kendimizin ne yapabileceğini bir kez daha görmüş olduk. Kadınlar sadece 25 Kasım ve 8 Mart alanlarında bir araya gelmiyor, böyle bir süreçte dayanışma ağlarında da bir araya geliyor, yan yana duruyor ve en temel ihtiyaçları giderebiliyor. 8 Mart kapsamında startımızı verdiğimizde en temel gündemlerden bir tanesi deprem ama yalnızca bu değil. Çünkü bizim en temel gündemimiz savaş. Savaş politikalarının sonucu olarak da bu felaketin yaralarının sarılmadığı, sarılmak istenmediğini gördük ve erkek egemen anlayışın bunu nasıl beslediğini görerek savaş politikalarına karşı mücadele de bizim temel gündemimizde. Özel savaş politikalarının nasıl geliştirildiğini, bunu teşhir etmek ve buna karşı öz örgütlülüğümüzü büyütmek de buna dahil. Bu süreçte rehin alınan arkadaşlarımızın özgürlüğüne kavuşması için mücadele vermek de temel gündemlerden biri” dedi. 
 
‘Sayın Öcalan’ın fikriyatının ne kadar kıymetli olduğunu gördük’
 
8 Mart gündemlerinde bu önlenebilir felaket dışında aslında her şeyin bağlantılı olduğu tecrit politikasının temelde olduğunun altını çizen Ayşe, yeniyi kurarken PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fikriyatının öneminin bir kez daha kanıtlandığına işaret etti. Ayşe şöyle konuştu: “Tabi ki tecrit temel gündemlerimizden. Savaş politikaları da bu tecrit gündeminden bağımsız değil. Sayın Öcalan’ın fikriyatının bir çözüm gücü olduğu da bir kez daha ortaya çıktı. Çünkü modernist sistemin sonuçlarını yaşıyoruz. Sayın Öcalan’ın fikriyat olarak açığa çıkarttığı, Rojava’da yaşam bulan, Rojhilat’ta ‘jin, jiyan, azadî’ sloganıyla bütün dünyada bir ideolojiyi olarak yaygınlaşan bir süreçte Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasının ne kadar önemli olduğunu, yeniyi kurarken bu fikriyatın ne kadar kıymetli olduğunu da görmüş olduk.” 
 
Yarın: Kürt kadın hareketi gücünü direniş tarihinden alıyor