Kadın özgürlük zamanı (4)
- 09:01 3 Mart 2022
- Dosya
İşçisinden öğrencisine kadınlar 8 Mart’ı karşılıyor: Dayanışma bizi büyütür
HABER MERKEZİ - İşçisi, işsizi, emekçisi, öğrencisi, hukukçusu, aktivisti, sağlıkçısı… Kadınlar kendi yaşam ve mücadele alanlarında maruz kaldıkları sömürülere karşı verdikleri mücadeleyi 8 Mart alanlarına taşırıyor ve şu mesajı veriyor: “Dayanışma bizi büyütür.”
Kadınlar bulundukları her yerde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü hazırlıklarına başladı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da yaşamın her alanında kadınlar direnişlere öncülük etti. Emekten siyasete, kültürden hukuka, sağlıktan eğitime kadınlar erkek devlet şiddetine, emek sömürüsüne, eşitsizliğe, adaletsizliğe, özel savaş politikalarına, kadın kırımına, cezaevlerindeki katliamlara, yargı erkek işbirliğine ve daha nice saldırıya karşı sokakları terk etmedi. Mücadele bayrağını düşürmeyen kadınlar 8 Mart’ı da mücadele kararlılığı ile karşılıyor ve özgürlüğü her zamankinden daha gür bir sesle dile getiriyor.
Bu kapsamda sözü kamusal alanın her yerinde erkek devlet saldırısına karşı direniş ve mücadelede olan kadınlara bırakıyoruz.
Onların direnişi emekçilere umut oldu
İlk olarak direnişleri ile bu yıla damga vuran ve emek mücadelesinde yeni bir umut yeşerten Farplas direnişçisi Songül Özdemir’i dinliyoruz. Maraşlı olan Songül, 9 yıldır Kocaeli Gebze Otomotiv Tedarik Sanayi İhtisas Organize Sanayi Bölgesi'nde (TOSB) bulunan Farplas firmasında çalışıyordu. Ücretleri ile çalışma koşullarının iyileştirilmesini talep ettikleri ve sendikaya üye oldukları gerekçesiyle Farplas yönetimi tarafından işlerine son verilen Songül ve arkadaşları günlerdir fabrika önünde direniyor. Haksız bir şekilde işlerine son verildiğini aktaran Songül, “Yıllardır emek veriyorum, ekmeğimi kazanmanın peşindeyim. Hakkımızı aradığımız için 150 arkadaşım ile beraber işten atıldık” ifadelerini kullanıyor.
Talepleri ile 8 Mart alanında olacaklar
Kadınların öncülüğünde devam eden direnişleri ile 8 Mart’a hazırlanan Songül ve arkadaşları, 8 Mart’ta kadınların seslerini duyurması gerektiğini belirtiyor. Songül, her alanda kadınların ön saflarda olması gerektiğini ifade ederek, “Eski zamandan bugüne kadar kadınlar hep ezildi, hor görüldü ve geri planda tutuldu. Ama şu anda durum çok farklı, kadınları artık seslerini duyurmak istiyor” diye ekliyor. Bütün kadınların aynı sorunları olduğunu ve bundan ötürü kadınların birlik olması gerektiğini de vurgulayan Songül, kadınlara güçlerini açığa çıkarmaları çağrısını yapıyor. Direnişin ilişkileri perçinlediğini de dile getiren Songül, sözlerini şu şekilde sürdürüyor: “Amacımızın ve niyetimizin hep aynı olduğunu gördük. Ama tek tek sesimiz duyulmadığı için birlik halinde daha iyi duyurabileceğimizi anladık. Hep beraber olmanın mutluluğu ile yolumuzda ilerliyoruz. Birlik içerisinde kadın erkek ayrımı yapılmadan çalışmak, farklı gözle ve aciz görülmemek, daha iyi şartlarda çalışmak, şu anki ekonomiye göre evimizi kalkındırabileceğimiz durumda çalışabilmek ve haklarımızın olması için direniyoruz. Birçok kadının bir araya gelip birlikte hareket etmesi ile sesimizi duyurabileceğimizi düşünüyoruz. Ve şu anda onu yavaş yavaş yapmaya çalışıyoruz ve bu yolda ilerliyoruz. Direne direne kazanacağımızı düşünüyoruz. 8 Mart'ta da hep birlikte olacağız. O zaman daha güzel sesimizi duyuracağız.”
En derin emek sömürüsü mekanı: Ev
Kadınlar emek sömürüsünün en büyüğüne ise evlerde maruz kalıyor. Annelik, kız kardeşlik, ablalık rolleriyle evde “ücretsiz işçi” olarak emeği sömürülen kadınlar da bu 8 Mart’ta taleplerini alanlara taşırıyor. Van’ın İpekyolu ilçesine bağlı Hacıbekir Mahallesi’nde yaşayan Hacer Şan (49), sabah başlayıp uyuyana kadar devam eden ev mesaisini şöyle anlatıyor: “Sabahın erken saatlerinde kalkıyorum. Kahvaltı hazırlıyorum, sobayı yakıyorum. Çocukları okula gönderiyorum. Evin günlük işlerini yapıyorum. Geç saatlere kadar çalışıyorum. Kimse emeğimi görmüyor. Eşit değiliz. Daha iyi bir hayat istiyorum. Eşit haklara sahip olmak istiyorum. Kadınların haklarının sömürülmesini istemiyorum.”
‘Haklarım için 8 Mart’ta ben de sokakta olacağım’
Evin günlük işlerinin yanı sıra bir de tekstil kentten aldığı ürünleri cüzi bir ücret karşılığında yapan Hacer, evin bütçesine katkıda bulunmaya çalıştığını söylüyor. Tüm gününü çalışarak geçiren Hacer, “Ben de çocuklara destek sağlamak için tekstil fabrikasından aldığım terlik bantları, bazen fiyonk… Çeşitli ürünler olarak değişiyor. Bunları alıp temizliyorum, belli işlemlerden geçirdikten sonra da hazır hale getiriyorum. Aldığım para ürün çeşidine göre bazen bin ürünü 20 TL, bazen de bin ürünü 30 TL karşılığında yapıyorum. Haftada 2 bin bazen 5 bin ürün çıkarabiliyorum. Tabi çok yoruluyorum. Aldığım ücret hiçbir şeyi karşılamıyor ama küçük de olsa eve ve çocuklarıma katkıda bulunmak beni mutlu ediyor” ifadelerini kullanıyor.
Hacer, bunca emek sömürüsüne karşı kadınların mücadele ile haklarını elde edilebileceğini vurgularken, “Haklarımı kendim elde edebilirim. Ayaklarım üzerinde durabilirim. Bir erkeğe bağlı olmadan da yaşayabilirim. Haklarımı almak için 8 Mart’ta sokakta kadınlarla birlikte olacağım” mesajı veriyor.
‘İşsizliğe karşı kadınların örgütlenmesi gerekiyor’
Her yıl binlerce mezun veren üniversiteler için asıl yaşam mücadelesi diploma alındıktan sonra başlıyor Türkiye koşullarında. Binlerce üniversite mezunu işsiz, kendi alanlarında yalnızca hayatlarını sürdürebilecekleri kadar gelir sağlayacak iş arayışında. Bunlardan biri de Dilan Atmaca. İzmir’de yaşayan Dilan, mezun olduğu 2018 yılından bu yana birçok işyerinde geçici olarak çalışıyor. Kendi alanında kadın istihdamının az olduğunu, istihdam edilen kadınların da erkekleşmesinin beklendiğini söyleyen Dilan, tam da 8 Mart’a giderken, maruz kaldığı cinsiyetçiliği şöyle ifadelendiriyor: “En son şantiyede çalışıyordum. Erkeklerin olduğu yerde daha çok erkekleşmem, sert mizaçlı olmam istendiği için işten çıkarılıyorum. Genelde erkek aradıklarını söylüyorlar ya da esnek saatler arsında çalışacak ama mesai ücreti istemeyecek, seyahat engeli olmayacak, çocuğun olmayacak… Yeni evli isen çocuğun olma ihtimali olduğu için alınmıyorsun. Çocuğa, eve bakmak erkeğin de işi değilmiş gibi görülüyor. Bence doğum izinleri erkeğe de verilmeli. Bu nedenlerle kadınlar tercih edilmediği için daha kötü koşullarda çalışmayı kabul ediyor kadınlar. Bunun için de hem işsiz hem çalışan kadınların örgütlenmesi gerekiyor. İşsizlik bireysel bir sorun değil toplumsal sorundur. İşsizlerin kendilerindeki değil toplumdaki sorunu görmesi gerekiyor aynı zamanda da devlet sisteminin bir sorunu olduğunu bilmesi gerekiyor.”
‘Genç kadınlar direnmeli…’
Erkek-devlet şiddetine karşı mücadelenin sürdüğü alanlardan biri olan üniversiteler, genç kadınların cins ve kimlik mücadelelerini büyütmelerinin de zeminini oluşturuyor. Sık sık öğrenci direnişlerinin yaşandığı Dicle Üniversitesi, Kürt ve kadın mücadelesinde önemli bir sembol. Dicle Üniversitesi’nde Matematik Bölümü öğrencisi olan Berivan Onar, üniversitelerde kadınların yaşadıklarına değiniyor. Bizler 8 Mart vesilesiyle Berivan’a üniversitelerde kadınların durumunu sorarken o, kadınlar için sadece bir gün değil her gün sorulması gerektiğini vurguluyor ve ekliyor: “Hiçbir şekilde özgür değiliz. Üniversite öğrencisiyim ama özgür değilim. Hep bir baskı var üzerimizde. Geç saatlerde dışarıda kalmaktan korkuyoruz. Okullarda uygulanan bir baskı politikası var. Buna karşı öğrencilerin bilinçlenmesi gerekiyor.”
Berivan, “Kadınları özgür olmayan bir halk, özgür olamaz. Genç kadınlar olarak her zaman direnmeliyiz” mesajı veriyor.
İsyan alanları…
Aynı üniversitede Makine Mühedisliği Bölümü’nde okuyan Emine Nazlı da şunları belirtiyor: “8 Mart’a sadece eğlence günü olarak bakmamak gerekiyor. O günde tüm sorunlarımızı dile getirebileceğimiz bir gün olmalıdır. İsyanımızı haykırabileceğimiz alanlar yaratılmalıdır. Kadınlar her yeri kendilerine mücadele alanı olarak görüyorlar. Bizim her yeri mücadele alanı olarak görmemizin temel nedeni sistemin bizi her yerde susturmaya ve bastırmaya çalışmasından kaynaklanıyor. Baskılandığımız için mücadeleye dört elle sarılmalıyız. Kadınlar şiddete, baskıya karşı korkmamalılar. Kadınlar erkek egemen sistemin baskısına karşı her yerde alanlarda olsunlar. Dayanışma bizi büyütür.”
Yaşam alanlarını savunurken dirençlerini kaybetmediler
Kadınlar, hem kendilerini hem de doğalarını koruma mücadelesi ile 8 Mart’ı karşılıyor. Ekoloji aktivisti Nurcan Karasu da bu mücadelenin yürütücülerinden. Karadeniz’de kadınların yaşam savunuculuğuna dikkat çeken Nurcan, doğaya dönük saldırılara karşı kadınların ciddi direniş sergilediğini söylüyor: “En yakın örneği ise İkizdere. İkizdere’de doğa talanına karşı en önde mücadele eden kadınlar, erkek kapitalist sisteme duydukları öfkeyle harmanladıkları inanç ve mücadele ruhuyla havasını, suyunu, ağacını savunurken dimdik ayaktaydılar. Geçmişlerini yok eden iş makinelerinin önünde direnirken korkmadan yılmadan, yerde sürüklenirken, gözaltına alınırken, yaşam alanlarını savunurken dirençlerini umutlarını kaybetmediler. Biz kadınlar olarak eşit, özgür, ekolojik, barış dolu bir yaşam için, yaşam alanlarımız, emeğimiz için hem İkizdere’de hem de Karadeniz’in her kentinde doğudan batıya mücadelemize devam edeceğiz. Mücadelemize olan inancımız ve gücümüzle 8 Mart’ta alanlarda, sokaklarda, hep birlikte kız kardeşlerimizle sesimizi yükselterek, kadın özgürlük mücadelesini büyüteceğiz.”
Kadınlar iki kutuplu siyasete mahkum değiliz
Erkek-devlet sisteminin siyaset alanında da kadınlara, kadın kazanımlarına saldırısı oldu, olmaya devam ediyor. Eşbaşkanlık sisteminin hedef alınması, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması gibi saldırılar hala devam ediyor. Siyasetçi kadınlara saldırıların son örneğini ise Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılmasında görüyoruz. HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, siyaset alanında kadınların mücadelesini paylaşıyor: “Bu rejime, bu sisteme mecbur olmadığımızı haykırdığımız bir 8 Mart olacak. Türkiye ve dünyanın tamamında iki kutuplu bir siyaset var. Bu iki kutuplu siyasete mahkummuşuz gibi bir algı yaratılıyor. Kadın dayanışmasını, ittifakını büyüttüğümüz yerde kadın özgürlükçü bir yaşamı hep birlikte kurabiliriz. Bunun nüvelerini dünyanın birçok yerinde kadınların verdiği mücadele ve elde ettikleri kazanımlardan görüyoruz. Bunun en önemlisi Rojava’da yürütülen mücadele ve elde edilen kazanım. Rojava’da verilen mücadele ve devrim sonucunda kadın özgürlükçü bir yaşam inşa ediliyor. O yüzden biz de Türkiye’de iki kutba, çizgiye mahkum olmadığımızı, yeni bir yaşamı hep birlikte inşa edebileceğimizi ifade etmek için alanlarda, meydanlarda, sokaklarda olacağız. Kadın arkadaşlarımız Kobanê Kumpas Davası’nda yargılanan değil yargılayan pozisyonda ve mücadeleyi dört duvar arasından da sürdüreceklerini ifade ediyorlar. Biz de dışarıda değiştirene, kadın özgürlükçü bir sistem kurana kadar mücadele etmeye devam edeceğiz. Buna çok yakın olduğumuzun farkındayız. Çünkü çöken, çözülen erkek egemen siyasetin kendisi, tekçi, cinsiyetçi, milliyetçi sistemin kendisi. Başaranın biz olacağına inanıyoruz. Bütün kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyor, herkesi mücadelenin yanında kol kola vermeye çağırıyoruz.”