Hakikatin izinde, özgür topluma doğru (7) 2025-08-24 09:01:32     ‘Kürt kadınları çifte ezilmeye karşı direniş hafızası yarattı’   Rozerin Gültekin   İSTANBUL - Kürt kadınları, hem kadın kimliği hem de Kürt kimliği üzerinden maruz bırakıldıkları “çifte ezilmişliğe” karşı kuşaklar boyu bir direniş hafızası yarattı. TJA aktivisti Sebahat Tuncel, bu hafızanın yalnızca baskıya karşı bir cevap değil, aynı zamanda yeni yaşamın inşasında öncülük eden örgütlü kadın gerçeğini ortaya çıkardığını vurguluyor.   Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın PKK’nin 12’nci kongresine gönderdiği 7 başlıklı perspektif de değindiği, ayrıca kadın özgürlük perspektifinde vurguladığı en temel noktalardan biri, kadınların sadece ezilen bir cins değil, aynı zamanda yeni yaşamın inşasında öncül bir güç olduğudur.  Abdullah Öcalan’a göre erkek egemen zihniyetin yarattığı kölelik düzenine karşı en köklü dönüşüm kadınların özgürleşmesiyle mümkün olur. Kürt kadın hareketi de bu perspektiften beslenerek, hem ulusal kimliğin inkârına hem de kadın kimliğinin yok sayılmasına karşı direniş hafızası yarattı.   Dosyamızın bu bölümünde TJA aktivisti Sebahat Tuncel, Kürt kadınların “çifte ezilmişlik” gerçeğine rağmen yalnızca baskıya maruz bırakılan değil, aynı zamanda eşitlik ve özgürlük mücadelesiyle yeni yaşamın öncülüğünü yapan bir toplumsal özne haline gelişine dikkat çekiyor.   “Çifte ezilmişlik yaşanıyor ama esas itibariyle Kürt kadınları sadece ezilen cins ve halk olmaktan öte, mücadelesiyle yeni yaşamın inşasına öncülük eden bir noktada.”   *Türkiye devleti, geçmişten bugüne Kürt kadınları nasıl bir “çifte bastırma” mekanizmasıyla hedef aldı? Sizce bu bastırma yalnızca fiziki şiddet mi, yoksa sembolik ve ideolojik bir savaş biçimi mi?   Erkek egemen kapitalist sistem olarak tanımladığımız sistemin kendisi, kadınlara yönelik şiddeti ve tahakkümü meşrulaştıran bir sistem. Kadınlar var olabilmek için uzun süre mücadele etmek durumunda kalmışlardır. Birinci dalga feminist hareket, yurttaşlık haklarının tanınması içindir. Yurttaş olmayınca hiçbir haktan faydalanamıyorsun. Kadınların başta verdiği mücadele, varlığını kabul ettirme mücadelesiydi.   Kürt kadınlar hem kadın kimliğinin eşit yurttaş olma mücadelesi yürütürken diğer yandan Kürtlüğün varlık inkârına karşı mücadele ediyordu. Kürt kadın hareketinin mücadeleye giriş hali, ilk başta Kürt kimliğinin reddine karşıydı. Kürtlerin dil, kimlik ve kültürünün özgürleşmesi için verilen mücadele gelişiyor ve zaman içinde kadın bilinci gelişiyor.   Sayın Öcalan’ın kadın özgürlük perspektifinin, kadınların erkek egemen sistem içerisinde yaşadıkları sorunları farkına varması ve buna karşı mücadele geliştirmesinde çok önemli bir yeri var. Kürt ulusal mücadelesi, kadınların farkındalık sürecini de geliştiriyor. Kadının sadece kimliğinden kaynaklı ezilmediğini, aynı zamanda kadın olmaktan kaynaklı ezildiğini farkına vardırıyor, kadın özgürlük mücadelesine bu şekilde ivme kazandırıyor.   Dünya genelinde Kürt kadın hareketi büyük bir ivme yakaladı. Bunda kadın özgürlükçü paradigmanın çok büyük bir etkisi var. Çifte ezilmişlik yaşanıyor ama esas itibariyle Kürt kadınları sadece ezilen cins ve halk olmaktan öte, mücadelesiyle yeni yaşamın inşasına öncülük eden bir noktada. En kıymetli nokta bu. Aksine, yaşadıklarının farkına vararak yeni yaşamı ona göre inşa eden örgütlü kadın gerçeği yaratıldı.   “Şiddetin sadece bir türü yok ama buna karşı örgütlenen, direnen ve şiddet karşısında varlığını koruyan Kürt kadın gerçekliği görüyoruz.”   *Kürt kadınları ne tür asimilasyon ve bastırma politikalarına maruz bırakıldı? 1990’lı yıllarda zorla göç, köy boşaltmaları ve gözaltında cinsel işkence gibi devlet politikaları Kürt kadınların direniş hattını nasıl etkiledi? Baskılar sessizlik mi yarattı, yoksa direnişi mi güçlendirdi?   Kürt halkının genel olarak maruz kaldığı imha, inkâr ve asimilasyon politikasından kadınlar daha derin etkilendi. Sadece kadınlara özgü bir politika değildi ama kadınların daha çok etkilendiği bir süreç oldu. Devletin asimilasyon politikasına karşı Kürt dilini, kültürünü bugüne taşıyan Kürt kadınları oldu. 1924 Anayasası ile birlikte Türkiye’de Kürt varlığı inkâr ediliyor. Kürtlerin varlığını inkâr etmenin kendisi bir insanlık suçudur. Binlerce yıllık tarih ve insanlık yok sayılıyor. Buna karşı Kürtler kabul etmiyor, direniyor.   Devlet asimilasyon politikası uyguladı; Kürtler boyun eğdi değil, Kürtler bu politikalara isyan ediyor. Ağrı, Dersim, Zilan... Tarih boyunca yaşanan isyanlar hep yok saymaya karşıdır. Asimilasyon politikasına karşı, kendi aşiret, köy yaşamının içerisinde kendi dilini, kültürünü hem yaşamış hem de yaşatmıştır. Bu politikalar devlet açısından başarı değil, başarısızlıkla sonuçlanmıştır.   Özellikle 90’lı yıllara gelindiğinde, Kürt halkının yaşadığı vahşete varan uygulamalar, köy yakmaları, zorunlu göç, politikleşen kadınlara yönelik uygulanan şiddet ile devletin baskısı derinleşirken, buna karşı kadınların isyanı ve itirazı artıyor. Kadınlar gerillaya katılıyor, cezaevine giren kadınlar etrafında politikleşen bir halk gerçekliği var. O dönem için özgün bir örgütlenmeden bahsetmiyoruz ama kadınlar sürece farklı bakıyor.   Varlığını koruyan Kürt kadın gerçekliği   1’inci Dünya Savaşı sırasında Kürdistan Teali Cemiyeti’nde Kürt kadınları, kadın kulüpleri olarak örgütleniyorlar. Kadınlar Dünyası dergisi çıkartılıyor ama burada kadın bilincinden ziyade, Kürtlerin savaştan dolayı yaşadığı mağduriyeti gidermek üzerinden bir süreç yaşanıyor.   Kürt kadınlar, Teali Cemiyeti’nin devamında ilk örgütlü yapı olarak 90’larda ilk Yurtsever Kadınlar Derneği’ni kuruyor. Bütün savaş ve çatışmadan kaynaklanan sorunlara çözüm bulmak, zorunlu göç nedeniyle batıya göç eden kadınlarla dayanışma içinde olmak ve kadınların yaşadığı işkenceye karşı farkındalık yaratmak, hem de dayanışmayı güçlendirmek için bir süreç yaşanıyor.   90’lı yıllar kadınların politikleştiği sürece denk geliyor. Devlet, politik kadınlara yönelik daha özel şiddet politikaları uyguluyor. Gözaltına alınan ve tutuklanan kadınların çoğuna cinsel şiddet dâhil birçok şiddet uygulanıyor. Köy yakmalarında kadınlara yönelik taciz ve tecavüzden tutalım her türlü şiddet uygulanıyor. Toprağından kopartılmak da bir şiddet. Özyönetim döneminde kadınlar direnişi giyinirken, erkek egemen anlayış onları soyarak kadınların direnişini geleneksel yaklaşımla itibarsızlaştırma çabası içerisinde oldu. Bu da şiddetin başka bir biçimi.   Şiddetin sadece bir türü yok ama buna karşı örgütlenen, direnen ve şiddet karşısında varlığını koruyan Kürt kadın gerçekliği görüyoruz.   “Jin, jiyan, azadî’ enternasyonalist mücadelenin sloganı olarak değerlendirilmelidir. ‘Jin, jiyan, azadî’ bütün dünya kadınlarının demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü yaşamda buluşma çağrısıdır.”    *Devletin Kürt kadın mücadelesini bastırma biçimi ile erkek şiddeti arasında nasıl bir bağ kurulabilir? Kürt kadınların devlet şiddetine karşı geliştirdiği özsavunma biçimleri nasıl bir ideolojik-politik hatta evrildi? “Jin, jiyan, azadî” yalnızca bir slogan mı, yoksa yaşam felsefesi mi?   Kadınlar nerede yaşarsa yaşasın, erkek egemenliğinden kaynaklı baskı ile karşı karşıya. Kadınların cinsiyet kimlikleri nedeniyle yaşadığı baskı benzer. ‘Jin, jiyan, azadî’ sloganının evrensel bir slogan haline gelmesinde kadınların ezilmişliğinin ortak olması ve buna karşı isyanın kendisinin sloganlaşması etkilidir. “Kadın olmadan yaşam, yaşam olmadan özgürlük olmaz” diye ifade ettiğimiz slogan evrensel bir ifadedir.   Kürt kadınlarının aynı zamanda kendilerini özgürleştirme düzeyini de ifade ediyor. Kürt kadınlarının yaşadığı hâlâ birçok sorun var. Kürdistan’da kadınlar hâlâ özgür değil, erkek egemenliği devam ediyor. Ama bu sorunların farkında olan ve çözümü için direnen bir kadın gerçekliği var. İnsana umut veren de bu. Farkında olmamak, köle yaşamını devam ettirmek anlamına gelir. Köle düzene karşı farkında olup kadınları örgütleyen ve toplumu değişip dönüşmeye zorlayan örgütlü kadın gücü var, bu önemli.   Kürt kadınları açısından en büyük özsavunma, örgütlü mücadeledir. Dünyanın her yerinde bu böyledir. Mesele sadece kadınların örgütlenmesi meselesi değil; erkeklerin de erkek egemenliğe karşı kadın özgürlükçü paradigmayı savunması meselesidir.   Asıl sorun erkeklik sorunu   Hep kadın sorunu olarak tartışıyoruz, asıl sorun erkeklik sorunu. Erkeklik sorununun çözümü noktasında toplumun yarısını oluşturan erkeklerin de değişim ve dönüşüme uğraması gerekir. Kürt kadın hareketi dönem dönem erkek arkadaşlara farkındalık yaratma konusunda eğitimler veriyor. Çünkü erkek farkına varmadığı sürece hiyerarşik olma şeklini devam ettiriyor. Bunun ortadan kalkması gerekiyor.   Dünyanın her yerinde kadınlar bunlara karşı yan yana gelme ağı kurdular ama bu yeterli değil. Kadınlar her yerde enternasyonalist perspektifle kadın özgürlüğünü inşa etmelidir. ‘Jin, jiyan, azadî’ enternasyonalist mücadelenin sloganı olarak değerlendirilmelidir. ‘Jin, jiyan, azadî’ bütün dünya kadınlarının demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü yaşamda buluşma çağrısıdır.   “Yeni bir hafıza oluşuyor şimdi. Bu süreç bitmiş değil. Eşitlik, özgürlük, adalet mücadelesi devam edecek bir mücadele. Bugüne gelene kadar muazzam bir emek, çaba var.”   *Kuşaklar arası direniş belleği Kürt kadınlar için ne anlam ifade ediyor? Kürt kadın hareketi hafızaya dayalı bir mücadeleyi nasıl örüyor?   Direniş hafızası oluşturmak çok önemli. Genelde bizler acıların hafızasını oluşturmayı daha kolay buluruz. İnsanlar yaşadıkları acıları gelecek kuşaklara taşır. Ama aynı zamanda direniş hafızasını kuşaklara taşımak, yol haritasını aslında ifade ediyor.   Kürt kadınlarının Ortadoğu’da çok eski olmakla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti’nde neredeyse 100 yıllık bir direniş kültürü var. Kadınlar muazzam direniş biriktirdiler. Hem erkek egemenliğine karşı hem Kürt realitesini yok sayan politikalara karşı. Tarihsel olan aynı zamanda toplumsaldır. Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz. Geçmiş bir hafıza, geleceğin nasıl şekilleneceğini göstermesi açısından önemlidir.   Bizde önceki kuşağın ve bizim yaşadığımız süreci şimdiki kuşak farklı deneyimliyor. Bu yüzden bağ kurma noktasında zorluklar yaşanıyor. Savaş gerçekliğine bizim baktığımız gibi Z kuşağı bakmıyor çünkü onlara savaşın yürütülme biçimi farklı. Bizim yaşadığımız gerçeklikle şimdi yaşadığımız gerçeklik arasında bağ kurmak açısından da bu hafıza önemlidir.   Yeni bir hafıza oluşuyor şimdi. Bu süreç bitmiş değil. Eşitlik, özgürlük, adalet mücadelesi devam edecek bir mücadele. Bugüne gelene kadar muazzam bir emek, çaba var. Bugünlere öyle kolay gelinmedi. Bütün dünya kadın hareketleri Kürt kadın hareketini konuşuyorsa ve öncülük edecek noktaya geldiyse bu deneyimlerle olmuştur.   Feminist kadın hareketi, sosyalist kadın hareketinin mücadelesini, deneyimini ve açığa çıkardığı kazanımları da kendi kazanımımız olarak görüyoruz. Aynı zamanda kendi kazanımlarımızı da dünya kadın hareketinin kazanımının bir parçası olarak görüyoruz. Bu hafızayı oluşturmak ve ileriye taşımak önemli.    Yarın: Demokratik ulus’ta kadının rolü: Mücadele ve inşa