Görünmeyen emeğin isyanı (6) 2025-04-30 09:01:16       Geçmişten geleceğe: Güney Amerika'da 1 Mayıs direnişi   Derya Ceylan   HABER MERKEZİ - Neoliberal dayatmaların, militarizmin ve sömürünün gölgesinde büyüyen Güney Amerika direnişi, 1 Mayıs'ta kadınların sesiyle yeniden yükselecek. Arjantin’in 1 Mayısı, örgütlü kadın mücadelesinin yeni bir miladı olacak.   Güney Amerika, yalnızca ekonomik sömürüye değil; militarizme, otoriter rejimlere ve neoliberal dayatmalara karşı yürütülen çok katmanlı bir mücadelenin kıtası oldu. Yüzyıllardır yerli halkların topraklarına el konulmasına, emekçilerin sömürülmesine ve özgürlük mücadelelerinin bastırılmasına karşı yükselen direniş, bu kıtanın kolektif hafızasını şekillendirdi. 1 Mayıs, bu topraklarda yalnızca "işçilerin bayramı" olarak kutlanmadı; aynı zamanda kaybedilenlerin anısının, sınıfsal direnişin, yerli halkların özgürlük çığlığının ve kadınların görünürlük mücadelesinin buluştuğu bir tarihsel kavşak hâline geldi.   Şili’de 1973 Pinochet darbesi sonrası grevlere, işçi hareketlerine ve sendikacılara yönelik saldırı; Uruguay’da 1970'lerde öğrenci ve işçi hareketlerinin askeri diktatörlüklere karşı yükselttiği direniş; Brezilya’da 1980’lerde São Bernardo do Campo metal işçilerinin grevleri ve sendikal örgütlenmenin yeniden doğuşu; Kolombiya’da sendikacıların devlet destekli şiddete rağmen sürdürdüğü hayatta kalma ve örgütlenme mücadelesi, Güney Amerika emek tarihinde derin izler bıraktı.   Bolivya'da yerli madencilerin ve köylülerin hem sınıfsal hem de etnik temelli isyanları; Venezuela'da petrol işçilerinin sosyal haklar ve bağımsızlık mücadelesi, bu kıtanın direniş damarlarını beslemeye devam etti.   Bu süreçlerde kadınlar yalnızca direnişin sessiz destekçileri değil; aynı zamanda aktif kurucu özneleri oldular. Şili'deki Arpilleras hareketi ile kaybedilenlerin acısı kumaşlara işlendi, direniş ev içinden sokaklara taştı. Brezilya'da Kadın Tarım İşçileri Birlikleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ve toprak hakkı gaspına karşı örgütlendi. Uruguay’da kadın işçi komiteleri, diktatörlük yıllarında sendikal hareketin omurgasını oluşturdu. Kolombiya ve Peru’da kadınlar, ev içi emeğin sendikal haklar kapsamına alınması için mücadele verdiler.   Güney Amerika’da 1 Mayıs, yalnızca ekonomik taleplerin değil; aynı zamanda bastırılmış isyanların, görünmeyen direnişlerin ve özgürlüğü ilmek ilmek ören kadınların kamusal bellekte yankı bulduğu bir gün hâline geldi.   Bu tarihsel çizginin kalbinde ise, kayıpların hafızasına, sınıf mücadelesine ve kadın emeğinin görünürlüğüne aynı anda tanıklık eden Arjantin duruyor.   Arjantin: 1 Mayıs’ın hafızasında kadınların izleri   Güney Amerika'nın direniş hattında, özellikle insan hakları ve emek mücadelesi tarihiyle öne çıkan Arjantin, 1 Mayıs’ı yalnızca işçilerin değil; kaybedilenlerin, görünmeyen emeğin ve kadınların sesiyle yoğrulmuş bir gün hâline getirdi.    Özellikle 1976-1983 yılları arasındaki askeri diktatörlük döneminde yaşanan zorla kaybetmeler, işkenceler ve toplumsal baskılar, Arjantin'in kolektif belleğinde silinmez izler bıraktı. Bu karanlık dönemde yaklaşık 30 bin kişi kaybedildi veya faili meçhul katliamlarda yaşamını yitirdi. Devlet destekli saldırı, sadece bireyleri değil; sendikaları, öğrenci hareketlerini ve kadın direnişini de hedef aldı.   Bu yıllarda en güçlü direniş örneklerinden biri, çocukları kaybedilen annelerin başlattığı Plaza de Mayo Anneleri Hareketi oldu. Anneler, her Perşembe günü beyaz tülbentleriyle Plaza de Mayo Meydanı’nda sessiz ama kararlı yürüyüşler yaparak, sadece kayıp çocukları için değil; tüm baskı düzenine karşı adalet çağrısında bulundular. Onların direnişi, Arjantin’de sivil toplum mücadelesinin en etkili örneklerinden biri olarak bugüne kadar uzandı.   Emek mücadelesi de bu dönemde köklü bir değişim geçirdi. Arjantin’in en büyük sendikalarından CGT (Confederación General del Trabajo) ve CTA (Central de Trabajadores de la Argentina), 20’nci yüzyıl boyunca işçi sınıfının motor gücü olsalar da uzun yıllar erkek egemen yapılar olarak kaldılar. Kadın emekçiler; sağlık, eğitim ve hizmet sektöründe çoğunluğu oluşturmalarına rağmen, bu sendikal yapılarda temsil edilmekte ve karar mekanizmalarında yer almakta büyük engellerle karşılaştılar.   María Elena Sosa: Sendikalardan meydanlara bir kadın direnişi   İşte tam da bu sessizliğin ortasında, 1980’li yılların başında María Elena Sosa sahneye çıktı. CGT içinde kadınların görünmezliğini fark eden ve buna itiraz eden Maria Elena Sosa, eğitim ve sağlık emekçileriyle birlikte tabandan bir örgütlenme başlattı.  Maria Elena Sosa’nın mücadelesi sadece daha iyi ücretler veya insanca çalışma koşulları için değildi; esas hedefi, kadınların sendikalarda özne hâline gelmesiydi. O, erkek-dominant yapıların sarsılmasını ve kadınların karar mekanizmalarına aktif biçimde katılmasını istiyordu. María Elena Sosa için kadın emeği yalnızca fabrika ve ofislerle sınırlı değildi; ev içi görünmeyen emek, bakım işleri ve ücretsiz kadın emeği de sendikal mücadele alanının bir parçasıydı.   Bu perspektifle, Kadınlar İçin Emek Platformu'nu kurarak, CGT ve CTA gibi büyük konfederasyonlarda kadın kollarının doğmasına öncülük etti. Platform, yalnızca kadın işçilerin taleplerini dile getirmekle kalmadı; aynı zamanda sendikal politikaların toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı hale gelmesi için köklü değişiklikler sağladı. Maria Elena Sosa'yı tanıyanlar, onun gür sesiyle değil; kararlı adımlarıyla fark yarattığını anlatır. Sessiz direnişiyle, geri adım atmadan; her baskıya ve dışlanmaya karşı yılmadan sendikal alanı kadınlara açtı.   Yükselen kadın mücadelesi   1 Mayıs yaklaşırken, Buenos Aires bir kez daha direnişin ve dayanışmanın merkezi olmaya hazırlanıyor. Sabahın erken saatlerinde meydanlara kurulacak sahnelerde feminist sendikacılar konuşmalar yapacak; müzik grupları Güney Amerika’nın devrim şarkılarını seslendirecek.   CGT, CTA, öğretmen sendikaları, sağlık çalışanları ve bağımsız kadın örgütleri güçlü kortejler oluşturarak meydanları dolduracak.   Bu yılki yürüyüşlerde kadınların hem sayıca hem de örgütlenme açısından ön saflarda yer alması bekleniyor. Hemşireler, öğretmenler, sosyal hizmet uzmanları, kreş çalışanları ve ev emekçileri kendi pankartlarıyla, özgün ritimleri ve kolektif disipliniyle yürüyüşe katılacak. Kortejin en önünde, María Elena Sosa'nın büyük bir posteri taşınacak. Posterin altında onun mücadele ruhunu özetleyen şu slogan yer alacak: “Yaşamak için çalışmak, ölmek için değil.”   Kadın işçilerin “Eşit işe eşit ücret”, “Kreş hakkı sendikal haktır”, “Erkek sendikacılığına karşı kadın ittifakı” gibi sloganlarla meydanları dönüştürmesi bekleniyor. Yürüyüşün etkisinin yalnızca Arjantin’le sınırlı kalmayıp; Şili, Uruguay, Kolombiya ve Brezilya gibi ülkelerdeki kadın emek hareketlerine de güç katması öngörülüyor.   Geleceğe atılan örgütlü adım    María Elena Sosa’nın açtığı yol, sadece bugün hatırlanmayacak; meydanlarda yeniden inşa edilecek. Onun mücadelesi, kadınların tarih sahnesine yalnızca tanık olarak değil; örgütlü ve dönüştürücü aktörler olarak çıkmasının yolunu açtı. Bugün Güney Amerika’da kadınlar artık yalnızca sistemin yükünü taşımıyorlar. Onlar, sistemi sorgulayan, dönüştüren ve yeniden kuran mücadelenin öznesi hâline geliyorlar. Bu 1 Mayıs’ta atılacak her adım, geçmişle hesaplaşmanın ve geleceğe uzanan örgütlü bir umudun adımı olacak.   Yarın: Okyanusya’da emek mücadelesi Zelda D’Aprano’nun izinde