Ambargoya rağmen kapatılamayan bir halkın serüveni: Mexmûr
- 09:04 6 Aralık 2024
- Jıneolojî Tartışmaları
"Bugün Mexmûr halkı direnişçi ve özgürlükçü yönleriyle öne çıkıyor. Kültürel ve siyasi olarak Başûr içinde oldukça özgün bir yere sahip olmakla birlikte, bu yaşanmışlıkların yaratmış olduğu etkiler, Başûr ve Irak ile geliştirdikleri ilişkilerin yapısı ve etkisi de tahlil edilmek durumunda."
Berwar Avent
1994 yılında Türkiye tarafından topraklarından göç ettirilmeye mecbur bırakılmış, çok zorlu bir yaşam mücadelesiyle yüz yüze kalmış Botan halkının göç ve direniş serüveninde kurdukları ilişkileri ve inşa edilen yeni toplumsallığını anlatmaya çalışacağız bu yazıda. Bu halk için köylerinden, şehirlerinden koparılma anları hala içlerinde yer alan ve hiç kapanmayan açık bir yaradır. Bu yara hala dedelerinin, nenelerinin gözlerinde tüm yakıcılığıyla görülmektedir. Bir gece ansızın insan aklının almadığı faşizan bir saldırıyla karşı karşıya kaldılar… Kimi yemek sofrasında kimileri ise uykuda kimileri ise anayurtları, öz toprakları üzerinde son anlarını yaşadıklarını bilmeksizin günlük işleri ile uğraşıyorlardı. Çoğu kez çocuklarını zor bela ateşten kurtarmış, çocukları kucaklarında yönlerini Başûr’a vermişlerdi. Yaşanılanlar, topraklarında gördükleri son görüntülerdi. Bunları yaşarken bir yandan Kürtlerden nefret eden düşman gerçeğini tanıyor bir yandan da hiçbir tarifi olmayan bir acıyı yaşıyorlardı. Bu yakıcı hakikat onları daha fazla davalarına bağlıyordu. Bunun sonucundadır ki bugün Mexmûr halkı direnişçi ve özgürlükçü yönleriyle öne çıkıyor. Kültürel ve siyasi olarak Başûr içinde oldukça özgün bir yere sahip olmakla birlikte, bu yaşanmışlıkların yaratmış olduğu etkiler, Başûr ve Irak ile geliştirdikleri ilişkilerin yapısı ve etkisi de tahlil edilmek durumunda.
90’larda başlayan göç ve sonrasında yaşananlar
Bugün Mexmûr kampında yerleşmiş olanların geneli Güney Kürdistan sınırında bulunan Şırnak ve Hakkâri illerinin sınır boyundaki köy ve kasabalarında yaşayan halktan oluşmaktadır. Coğrafi yakınlığından dolayı Güney’de yaşayan halkla birbirinden çokça etkilenmişlerdir. Geçmişte Zaxo ve Amedîye gibi yerleşim yerleri, bahsettiğimiz sınır boylarındaki halk için alışveriş ve ticaret merkeziydi. Bu merkezlere ektikleri ürünleri ve besledikleri hayvanları getirip satar ve karşılığında değişik ihtiyaç mallarını alıp kendi köy ve kasabalarında satarlardı. Alışveriş ve ticari etkileşimin yanında, evlilik yoluyla akrabalık bağları da şekillenip etkilenmiştir. Aynı coğrafyayı paylaştıklarından dolayı sosyal ilişkilerin gelişip birbirleriyle aynı gelenek ve görenekleri paylaşmaları, dilde aynı şiveyi ya da benzer şiveleri konuşmaları, aynı kültürel yapıya sahip olmalarını getirdiği gibi, siyasal olarak da aynı etkileşimler içinde olup birbirlerini etkilemişlerdir. Kuzeyde gelişen direniş hareketlerini desteklemiş, Güney Kürdistan’da gelişen mücadelelere siyasi destek sunmuş bununla birlikte mücadeleye aktif rol alarak katılım sağlamışlardır. 1990’ların başında Güney’den göç etmek zorunda kalanlara kucak açmış, ellerinden geleni esirgememişlerdir. Yaşanan bu trajediler onları birbirine daha da yakınlaştırmış ve ilişkilerini güçlendirmiştir.
Güney ve Kuzey halklarının tarihi dostluğu
Yaşanan paylaşımların sonucunda, Güney halkında da Kuzey’den gelenleri karşılama ve dayanışma, destek verme, misafir olarak ağırlama yaklaşımı güçlüydü. Öyle ki Güney’deki ilk göç ettikleri yerlerden biri olan Şeraniş köyüne yerleşmelerine KDP tarafından izin verilmemesine rağmen, Şeraniş kilise papazı, kilisenin arazisine yerleşmelerine izin vermiş ve onlara yardımcı olmaya çalışmıştı. İlk başlarda Güney Kürdistan halkıyla var olan sosyal, kültürel ve hatta siyasal ilişkilerin devam ettirilmesi bunun dayanışma ve yardımlaşma ruhuyla ilerleyebileceği varsayımı güçlü idi. Ancak her ne kadar her ailenin tanıdık akrabaları bazı yönlerden yardımcı olmuş olsa da bu durum kitlesel bir sahiplenmeye dönüşmediğinden, buradaki halkın örgütlü bir şekilde tutunabilmesi için yeterli olmamıştır. Üstelik iktidardaki güçler, Kuzey’den gelen halkla ilişkilenen insanları tutuklamaya başlayarak gelişen dayanışma bağını koparmaya çalışmıştır. Güney halkının Kuzeyden gelen halkla olan tarihi dostluk, akrabalık gibi sosyal ilişkileri de denetim altına alınmaya çalışılmıştır. Böylelikle Güney halkıyla olan doğal sosyal ilişkilerin seyri değiştirilmiştir. Baskı ve yasaklamalarla şekillenen ilişkiler, güvenlik söylemine ve siyasal bir zemine oturtulmaya çalışılmıştır.
Yönetim tarafından Kuzey’den gelen halkı kontrolüne alma ve Güney Kürdistan’ın farklı yerlerinde birbirinden uzak ve dağınık bir şekilde yerleştirerek etkisiz bir durumda tutmak hedeflenmiştir.
Etruş
Kuzey’den gelen göçmen kitle artık Güney’de toplu ve örgütlü olmayan bir yaşamın olamayacağı ya da ölümden beter bir yaşam olacağını anlamıştı. Güney toplumundan kopuk, ilişkilerin doğal ve sosyal zeminden yoksun, güvenlik ve siyasal zemine çekilmesi göçmen durumuna getirilen halkı daha temkinli ve dikkatli olmaya zorlamıştı. Bunu başarması için de Kuzey Kürdistan’ın farklı alan, köy ve kasabalarından gelen halkın kendi iç ilişkilerini bir düzene koyması gerekiyordu. Bunu başarmanın yolunun eğitim ve örgütlemeden geçtiğini, Kuzey’de edindiği tecrübe Güney’de yaşadığı ve edindiği izlenimle bunu başarabileceğini anlamıştı. Tüm Kuzey Kürdistanlı göçmenlerde bir arada yaşamanın daha avantajlı olacağı kanaati daha güçlü bir şekilde kendini dayatıyordu. Etruş denilen alanın bu birlikteliğe ve toplu bir arada yaşamaya uygun bir yer olacağı düşüncesi hâkim olduktan sonra, Birleşmiş Milletler Göçmenleri Koruma Yüksek Komiserliği aracılığıyla geliştirilen ilişkiler ve halk tarafından geliştirilen açlık grevi başta olmak üzere örgütlü eylemlerle kabul ettirilen göçmenlik statüsüyle, Etruş kampında toplu bir arada yaşamanın olabileceği kararını vermiş oldular. Zagrosların dağ silsilesi boyunca Botan ve Hakkâri bölgelerinin en ücra köşelerinde yaşamış bu halkın direngen ruhu ve öncü gücü, toplumsal bilgeliğiyle birleşti. Birikimlerinin ve bilgeliklerinin yoğrulmasıyla, yeni yaşam modellerinin burada denenebileceği ve yeni yaşam ilişkilerinin geliştirileceği, bölgeye yayılabileceği inancıyla inşa çalışmaları başladı.
Etruş kampından başlayarak toplumsal ilişkilerin örgütlü bir biçimde sürdürülmesinin daha sonuç alıcı olacağının farkındaydılar. Daha önce var olan ilişkiler, daha çok bireysel dostluklar temelinde ya da akrabalıklar üzerinden kurulan ilişkilerdi.
Etruş’ta bütün yaşamını örgütlendirme ve kurumsallaştırma çabalarını sergileyen kamp halkı, dışarıdaki kurum, kuruluş ve çevredeki köy, kasaba ve toplumsal formlarla daha derli toplu ilişki geliştirmeyi hedefledi. Böylece örgütsel kurumsallığın gerekliliği, dışardan dayatılan baskıların hafifletmesi ve bertaraf edilmesi amacıyla çalışmalar başlatıldı. Çevredeki halkla dostluk kurmak amacıyla dış ilişkiler komitesi kuruldu ve bu kurumun bünyesinde toplum içinde kabul gören, saygın kişilerden oluşan bir heyetle çevre köy ve kasabalardaki aşiret ileri gelenleri, aydın vb. kişilerle ilişkiler geliştirildi. Toplumsal ilişkilerini, siyasal duruşlarıyla iç içe geçirerek gelişen yeni kurallar çerçevesinde uygulamaya başladılar. Bu yaşam alışkanlığı zaman geçtikçe gelişim göstererek, kendisinin de içinde yaşadığı koşullara ayak uydurarak ahlaki kuralları daha fazla geliştirdi. Kısa sürede bölge halkının dikkatini çekerek etkili dostluk ilişkileri kurmayı başardılar.
Bu etkinliği gören KDP gibi güçler rahatsızlıklarını açık bir şekilde dile getirmişlerdir. Etruş da dahil, yerleşilen birçok yerin bir yıla varmadan şiddet ve zora dayalı bir şekilde değiştirilmesinin sebeplerinden biri de kendi çevresindeki topluluklarla geliştirilen dostluk ilişkilerinin etkili olmasıydı. Türkiye ve yerel işbirlikçi güçler, kamp halkının bu özgürlükçü ve direniş ruhlu yapılarının Güney halkını etkileyip, örgütleyeceğinden korkuyorlardı. İktidardakilerin bu korkuları, onları her türlü baskıyı yapmaya itiyor ve halkın hareket etmemesi için ellerinden gelen bütün yöntemleri uygulayarak Güney halkıyla ilişkilenmelerini engellemeye çalışıyordu.
Not: Yazının devamı ‘Mexmûr’ başlığıyla haftaya yayınlanacaktır.