27 Mayıs 1983: Kadınların mücadelesi sonucu kürtaj hakkı yasalaştı 2020-05-27 09:04:11   ANKARA - Türkiye’de 27 Mayıs 1983’te yasallaşan kürtaj hakkı her dönem gündeme gelse de AKP hükümeti tarafından fiilen yasak hale geldi. 2012 yılında Tayyip Erdoğan’ın “Her kürtaj bir Uludere’dir” sözlerinin ardından binlerce kadın tepkisini dile getirerek geri adım attırsa da şu anda birçok bölgede ücretsiz kürtaj yapan devlet hastanesi bulunmadığı gibi kadınlar da fişleniyor.    Dünyanın her yerinde kadın bedeni üzerinden iktidar alanı açan erkek zihniyet ve erkek politikalara karşı kadınlar, büyük bedellerle haklarını almaya çalışıyor. Kadının elinden alınan en önemli haklarından biri de kürtaj hakkı ancak dünyanın birçok yerinde kürtaj hala fiilen yasaklı. Dünyada kürtaj hakkını yasal olarak tanıyan ilk ülke Sovyetler Birliği. Sovyetler Birliği’nde kürtaj yapan kadınların sayısı 1934 yılında 700 bine ulaşırken, sayıların artması ile birlikte 1936 yılında yapılan değişikliklerle, kürtaj büyük oranda tıbbi koşullara bağlandı. Sovyetler Birliği’nin hemen ardından İzlanda’da kürtaj hakkı yasalaştı. 28 Ocak 1935’te kabul edilen yasa ile ‘doğum annenin bedensel ya da ruhsal sağlığı açısından ciddi tehlikeler taşıyorsa ve hamileliğin 28’nci haftası geçilmemişse’  çocuk aldırabiliyor. Batı Avrupa’da yine tıbbi nedenlerle kürtaj yasalı hale getiren pek çok ülke İzlanda’daki uygulamayı örnek aldı.    ABD’de 50 eyaletten 40’nda ‘kişinin sağlığı tehlikede olmadığı sürece’ kürtaj yasak   Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) kürtaj hakkının yasalaşması 1973’ü buldu. Hamile kalan bir kadının Teksas’ta kürtaj yasağına karşı mücadelesi ülkenin en yüksek mahkemesine çıktı. 9 yargıç vakayı 2 yıl inceledikten sonra 1973 yılında oy çokluğu ile kürtajın yasallaştırılmasına karar verdi. Amerika tarihine ‘Roev Wade’ ismiyle geçen davayla ülke genelinde kadınlar kürtaj hakkını elde etti. Kadınların verdiği mücadelenin yanı sıra kürtaja getirilen sınırlamalar da arttırılmaya başlandı.1989’da eyaletlere, eyalet fonlarının ya da hastanelerinin kürtaj için kullanılmasını yasaklama hakkı tanındı. ABD’de 50 eyaletten 40’ında belli bir süreden sonra, ‘anne sağlığı tehlikede olmadığı’ müddetçe kürtaj yasak. Bu süre 24. ya da 28. hafta olarak belirleniyor. 32 eyalette de anne sağlığı tehlikede olmadığı ya da tecavüz olmadığı müddetçe kürtajın devlet fonlarından karşılanmasına izin verilmiyor.   68 ülkede kürtaj yasağı istisna olmaksızın uygulanmaya devam ediyor    Kürtajı 1920’de yasaklayan, yasa dışı kürtaj yaptıran kadınları idam eden, 1942’de kürtajı “devlete karşı işlenen suç” olarak görüp “vatana ihanete” dönüştüren Fransa’da kürtaj 1975’te yasal hale geldi.  Fransa’da kürtajın yasal hale gelmesi için 1971’de 343 tane kadının bir araya gelmesiyle bir manifesto yayınlanarak kürtaj yasağına tepki gösterildi. Fransa’da her yıl bir milyon kadının yasadışı kürtaj yaptırdığı belirtilen manifestoda kadınlar, “O bir milyon kadının içinde ben de varım” diyerek 1975 yılının Ocak ayında kürtajın yasalaşmasını sağladı.  Kadınların kürtaj mücadelesi devam ederken, bugün hala Sudi Arabistan, İsrail, Arjantin ve Tayland gibi 58 ülkede, yalnızca anne veya fetüsün sağlığının tehlikede olduğu durumlarda kürtaja izin veriliyor.  Brezilya, Şili, Meksika, Kolombiya, Dominik, İran, Suriye, Endonezya ve Afganistan’ın da bulunduğu 68 ülkede ise kürtaj yasağı hiçbir istisna olmaksızın uygulanıyor.     Türkiye’de ‘Türklüğe ihanet’ olarak kabul edildi    Türkiye’de ise kürtaj hakkı her dönem iktidar tarafından hedef alındı. Birinci Dünya Savaşı sonrası 1911- 22 yılları arasında Türkiye’de “nüfus sorunu” kendini göstermeye başladı. Savaştan kaynaklı yüzde 30’lara varan oranda azaldı.  Çocuk doğurmak için özendirici teşvikler getirilirken, kürtaj ağır cezalara tabi tutuldu. 1938’de evlenme yaşı erkeklerde 17’ye kadınlarda 15’e indirildi. Gebeliği önleyici alet ve ilaçların satışı yasaklanmaya başlandı.  Çocuk düşürmenin önüne geçmek için düşük yapan kadınlara ‘nesli korumadığı’ gerekçesiyle ağır cezalar öngörüldü.  Kürtaj yaptırmak ‘Türklüğe karşı ihanet’ olarak değerlendirildi.     Kadınlar düşük esnasında ya hayatlarını kaybediyor ya sakat kalıyor   Nüfus artışındaki hızlanmaların ardından 1970 yıllarda doğum kontrolü ve kürtaj tartışmaları yeniden gündeme geldi.  Hekimler, kadın örgütleri, doğum kontrolü ve kürtajın serbestleştirilmesi için raporlarlar hazırlayarak, “ tıbbi, sosyo ekonomik ve moral değerlere dayanan kürtajı bir devlet hizmeti olarak saymak ve ücretsiz yapmanın” zorunlu olduğunu belirtti. Kadınların yaptıkları açıklamanın ardından yapılan araştırmalarda, 1970’li yılların başında toplam 1,5 milyon doğum 500 civarındada düşük olduğu belirtildi. 1979’da yapılan tahminlere göre yılda 500 bin düşük yapılıyor ve yaklaşık 25 bin kadın hayatını kaybediyordu. Sağlık Bakanlığı’nın o dönemdeki verilerine göre 1981’de 450 bin düşük vakasından 350 bininin kürtajı tercih ettiği açıklandı. Kürtajın yasak olması nedeniyle her yıl 10 ila 15 bin kadın düşük yaparken yarısı hayatını kaybediyor yarısı da sakat kalıyordu. Kadınların yaşamlarının tehlikede olması nedeniyle kürtajın serbestleştirilmesine dair pratikler 12 Eylül darbesinde önce gündeme geldi. Kürtajın yasal olarak hayat bulması darbe sonrası mümkün oldu. 27 Mayıs 1983’te ‘Nüfus planlaması hakkında kanun’ yayınlanarak Kasım ayında Türkiye’de kürtaj belirli kurallar dâhilinde uygulanmaya başlandı.     ‘Her kürtaj bir Uludere’dir sözleri yasağı yeniden alevlendirdi    Türkiye’de kürtaj yasal olduktan sonra da defalarca gündeme geldi. Kürtaj tartışmasını 2012 yılının Mayıs ayında Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan şu sözlerle gündeme getirdi. “Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum.  Yatıyorsunuz kalkıyorsunuz Uludere diyorsunuz. Her Kürtaj bir Uludere’dir. Anne karnında bir yavruyu öldürmenin doğumdan sonra öldürmeden ne farkı var, soruyorum sizlere. Bu milleti dünya sahnesinden silmek için sinsice bir plan olduğunu bilmek durumundayız.” Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarında sonra İstanbul olmak üzere birçok kente kadınlar bir araya gelerek tepki gösterdi.     Hükümet kürtajı filen yasakladı    Bu sözlerin artından ilk tepki İstanbul Feminist Kolektif’ten geldi. 27 Mayıs’ta feministler, “Kürtaj haktır, Uludere katliam” diyerek Dolmabahçe’deki Başbakanlık ofisi önünde “Kürtaj hakkımdan başbakana ne?” pankartı açarak yol kestiler. Kadınlar tarafından açılan “kurtajyasaklanamaz.com” sitesinde toplanan 60 bireyin ve bine yakın kurumun imzası Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) ve hükümet üyelerine yollandı. Hükümetin yeniden kadın bedenini hedef almasını karşı kadınlar afiş, bildiri ve broşürlerle sesini duyurdu. Kadınların her gün sokaklarda, “Bedenimiz bizimdir” sözleri politik olarak öne çıkarken, kadınların kararlı duruşları hükümete geri adım attırdı.    Bu süreçte hükümet, kadınların doğurganlıklarını ve cinselliklerini denetleme amacını dolaylı olarak gerçekleştirme yoluna girdi. Daha önce yasalaşan gebe, bebek, lohusa izleme sistemi (GEBLİZ) ile kadınlar fişlenmeye başlandı. Bununla birlikte Türkiye’de resmen yasaklanmasa da hükümetin yaptığı düzenlemelerle, kamuda ücretsiz kürtaj yapılması fiilen yasaklanmış oldu.    Kürtaj hizmeti veren devlet hastanesi bulunmuyor   2016 yılında Kadir Has Üniversitesinin hazırladığı kürtaj raporunda ise hastanelerde kürtaj hizmeti verilmediği bir kez daha ortaya çıktı. Kürtaja ilişkin hazırlanan raporda şunlar belirtildi: “Batı Marmara ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nde, doğurganlık çağında olan yaklaşık 1 buçuk milyon kadın bulunuyor. Buna rağmen bu bölgelerde isteğe bağlı olarak kürtaj hizmeti veren devlet hastanesi bulunmuyor. Kadın doğum bölümleri bulunan 58 eğitim ve araştırma hastanesinden yüzde 17,3’ü isteğe bağlı kürtaj hizmeti verirken, yüzde 71,1’i tıbbi zorunluklarda bu hizmeti veriyor. Yine eğitim ve araştırma hastanelerinde yüzde 11, 4’ü kadın doğum bölümleri bulunmasına rağmen kürtaj hizmeti vermiyor” denildi.