Militarist medyanın manşetleri: Barışa karşı savaş açan söylem

  • 09:11 25 Mayıs 2025
  • Medya Kritik
Derya Ren 
 
HABER MERKEZİ - Barışın konuşulması gereken yerde savaşın dilini yükselten medya, sadece haber değil zihniyet üretir. Ana akım medya, militarist söylemlerle halkı barıştan uzaklaştırırken; özgür basın, hakikatin ve barışın sesi olmaya devam ediyor. Gerçek gazetecilik, savaşın değil barışın tarafında durmayı gerektirir. 
 
Barışa en çok ihtiyaç duyduğumuz dönemlerden birindeyiz. Yıllardır süren çatışmalar, kayıplar ve yoksullaşmanın ardından halk, artık huzurlu bir geleceğe uyanmak istiyor. Kürt sorunu gibi tarihsel ve yapısal krizlerin çözümü için atılabilecek her adım, toplumda karşılık bulabilecek bir potansiyele sahip. Ancak tam da bu noktada, barışı güçlendirmesi gereken bir kurum, yani medya, ne yazık ki bu sürecin önünü açmak yerine tıkayan bir pozisyonda duruyor.
 
Türkiye’de ana akım medyanın büyük bölümü, uzun süredir devletin güvenlik politikalarıyla neredeyse örtüşen bir yayıncılık anlayışına sahip. Bu anlayış, özellikle kriz anlarında daha belirgin hale geliyor. Çatışmaların gündemde olduğu, siyasal kutuplaşmanın arttığı, halkların ortak yaşam taleplerinin yükseldiği dönemlerde medyanın dili değişmiyor; aksine daha da keskinleşiyor. Böylece medya, bilgi aktaran bir araç olmanın ötesine geçiyor ve devletin ideolojik aygıtı haline geliyor. Bu durumda haber, bilgi olmaktan çıkıyor; bir tür ikna, yönlendirme ve meşrulaştırma aracına dönüşüyor.
 
Son günlerde yaşanan gelişmeler bu durumu net bir şekilde gözler önüne serdi. PKK’nin 12. Kongresi'nden çıkan “fesih kararı” birçok çevre tarafından barışa doğru atılmış potansiyel bir adım olarak değerlendirilirken, bazı medya organları bu gelişmeyi ya görmezden geldi ya da doğrudan çarpıttı. Örneğin Sözcü gazetesi, "PKK ile barıştılar, YPG’nin adını anmaz oldular" manşetiyle çıktı. Bu ifade, yalnızca bir haber başlığı değil; aynı zamanda barışı şeytanlaştıran, barış talebinde bulunanları itibarsızlaştıran bir çerçeve sunuyordu. Burada barışmak, olumsuz bir eylem gibi sunuluyor. Bu, barışın kamusal alanda “tehlikeli” bir kavram gibi kodlanmasına hizmet ediyor.
 
Cumhuriyet gazetesi ise, aynı dönemde çatışmalarda yaşamını yitiren askerlerin sayısını öne çıkararak, toplumu tek taraflı bir duygusal yönlendirmeye maruz bıraktı. Elbette ölümler haberleştirilmelidir; ancak sadece bir tarafın kaybını sürekli öne çıkarıp diğerini yok saymak, halkı empati kurmaktan uzaklaştırır. Medya bu noktada, yalnızca bir olayın haberini vermiyor; kimin “insan” olarak görülüp kimin “düşman” olarak sunulacağına karar veriyor. Böylece bir bütünün değil, yalnızca bir bakış açısının tercümanı haline geliyor.
 
Bu söylem, militarist bir dünya görüşünü yeniden üretir. Militarizm yalnızca ordunun ya da silahın yüceltilmesi değildir; toplumun, siyaset dışı yollarla yönetilmesi, sorunun diyalogla değil güçle çözülmesi gerektiği düşüncesidir. Medya militaristleştiğinde, halkın barışa olan inancı zayıflar. Çünkü karşısında sürekli bir “tehdit” algısı oluşturulur. Bu tehdide karşı alınabilecek tek önlem ise, daha fazla ordu, daha fazla operasyon, daha fazla düşmanlık olarak sunulur. Böylece toplum, barışa değil savaşa ikna edilir.
 
Buna karşın özgür ve bağımsız medya, bu manipülatif dile karşı direnen bir noktada duruyor. Bu çizgide yayın yapan gazeteciler, savaşın değil barışın diliyle yazıyor. Barış gazeteciliği, tarafsızlık değil sorumluluk demektir. Herkesin sesi olmak, çatışmaların insani boyutunu göstermek, barış ihtimalini diri tutmak bu gazeteciliğin temelidir. Elbette bu kolay bir tercih değildir. Özgür basın bu nedenle sürekli hedef gösterilir, sansürlenir, baskıya maruz kalır. Ancak yine de vazgeçmez. Çünkü gerçek gazetecilik, topluma hakikatle birlikte bir gelecek sunmakla yükümlüdür.
 
Bugün medya yalnızca haber veren bir araç değil; aynı zamanda zihniyet inşa eden bir alandır. Hangi kelimenin seçileceği, hangi başlığın atılacağı, hangi görüntünün öne çıkarılacağı; bir toplumun neye inanacağını, kime güveneceğini, kimden korkacağını belirler. Bu yüzden medya barışa karşı tarafsız kalamaz. Sessizlik ya da tarafsızlık adı altında sürdürülen pasif yayıncılık da militarizme hizmet eder. Gerçek tarafsızlık, güçlünün değil haklının yanında durabilmeyi gerektirir.
 
Bu yüzden biz, özgür basın olarak, yalnızca savaşın yıkımını değil; barışın mümkün olduğunu da anlatıyoruz. Çünkü biliyoruz ki savaş, yalnızca cephede değil, manşetlerde de başlatılır. Ve barış da, yine kelimelerle başlar. Her haberde, her başlıkta, her kelimede toplum ya barışa hazırlanır ya da savaşa sürüklenir. Bugün sormamız gereken soru şudur: Medya gerçekten halkın sesi mi, yoksa savaşın sözcüsü mü?