
Jin Art için mücadele ve dayanışma çağrısı
- 09:06 20 Şubat 2025
- Güncel
İZMİR – Jin Art Sanat Evi’ne yönelik saldırıların, tek tipleştirme ve asimilasyon politikasının bir parçası olduğuna işaret eden sanat evi çalışanları, birlikte mücadeleye ve dayanışmaya çağırdı.
Jin Art Sanat Evi’ne yönelik 14 Şubat günü polis baskınında, birçok evrak ve dijital materyal ve bazı enstrümanlara el konuldu. Kuruluşundan bu yana ikinci kez polis baskınına maruz kalan sanat evinde 18 Şubat günü nöbet eylemi düzenlendi. Yoğun ilginin olduğu eylemde, baskının, iktidarın “tek tipleştirme ve asimilasyon” politikasının bir parçası olduğunu vurgulandı. Sanat evi çalışanları ise, buranın kadın ve çocuklar için önemini vurgularken, dayanışma ve direnişe devam edileceği mesajını verdi.
‘Burayı ve çalışanlarımızı illegalize etmeyi amaçlıyorlar’
Sanat evi yöneticilerinden Belkısa Süleymanoğlu, Jin Art’ın her yaştan ve ırktan insana hitap ettiğini, bu kapsamda kültür ve sanat çalışmalarının yürütüldüğünü söyledi. Baskının hukuki gerekçesi bir yana, asıl nedenin etkinliklerin anadilde yapılması olduğunu dile getiren Belkısa Süleymanoğlu, “Daha önce de bizimle alakası olmayan ve bize hiçbir şekilde haber verilmeden, hukuksuz bir şekilde içeri girdiler ve kitaplarımızı aldılar. Kayıt odamızın kapısını kırıp, içerideki teknik malzemelerimize el koymuşlar. Üretim alanımız olduğu için özellikle oradaki eşyalarımıza el koymuşlar. Anladığımız kadarıyla burayı ve çalışanlarımızı illegalize etmeyi amaçlıyorlar.
‘Farklı milletlerin ortaklaştığı mekanı dağıtma çabası’
Sanat evine, Rus, Japon, Ukraynalı, Türk ve İngiliz olan yurttaşların da katkı sunduğunu, kaydeden Belkıs Süleymanoğlu, sanat evinde kültürel faaliyetlere mekan oluşturduklarını ifade etti. Belkısa Süleymanoğlu, baskının tam da bu ortamı dağıtmayı amaçladığının altını çizerek, “Biz burada sadece Kürt kültürü ve sanatı üzerine tartışmalar yürütmüyoruz. Farklı kültürleri de konuşup tartışıyoruz. Bundan şunu anlıyoruz; Bu insanların buraya gelmesine engel olmak istiyorlar. Bu insanlar buraya geldiği zaman biz birlikte kültürler arası farklılıkları, ortak noktaları ve ortaklaşabileceğimiz noktaları tartışıyoruz. Kültürler arası evrensel bir kültür paylaşımı oluyor” dedi.
‘Çok kültürlü çalışmalar yürütmeliyiz’
Ana akım medyada servis edilen haberlerde, sanat evinin illegalize edilmeye çalışıldığını vurgulayan Belkısa Süleymanoğlu, bu durumu devletin “tek tipleştirme ve kimliksizleştirme” çabasının bir parçası olarak yorumladı. Devletin “tek kimlik ve tek kültürlü” bir yaşamı dayattığını dile getiren Belkısa Süleymanoğlu, “Biz kültür ve sanat çalışanları olarak halklarımızda yaratılmak istenen korku kültürüne kapılmamaları ve illegalizme etme çabalarına alet olamamalarını istiyoruz. Buraya gelip bizimle birlikte çalışmaya devam etmelerini istiyoruz. İzmir çok kültürlü bir kent ve her etnik kökenden yurttaş kültür sanat çalışmaları yürütebilmeli” sözlerini kullandı.
‘Kendi kültüründe ve ana dilde eğitim almak’
Jin Art Sanat Evi’nde keman eğitimi aldığını, bunu kendi dili ve kültürü ile birlikte yürütmeyi tercih ettiğini kaydeden kursiyerlerden Fatma İraz, “Burada keman, erbane, piyano, tiyatro ve çocuk drama eğitimi gibi farklı alanlarda eğitim veriliyor. Kadın çalışmaları kapsamında ise erbane eğitimi alıyoruz” diye belirtti.
‘Kadınlar için nefes alanı’
Jin Art Sanat Evi’nde her iş kolundan kadınların geldiğini söyleyen Fatma İraz şu ifadeleri kullandı: “Sistemin içerisindeki kadınlar buraya nefes almak için geliyor. Buraya geldiğimizde sistemin tutsaklığından kaçıp, özgürleşiyoruz. Aynı zamanda burada birbirimizden de güç alıyoruz, özellikle kadınlardan. Birlikte aldığımız güç, birbirimizin elini tuttuğumuzda daha da büyür. Nefesimizi kesmek, derin bir üzüntü ve kaygı yaratmaya yönelik bir çaba içindeydiler. Bu durum, içimizde büyük bir öfke uyandırdı. Gerçekten söylemek istediğim çok şey var. Artık değişmesi gerekiyor; rahatça, özgürce kendi kültürümüzü, kendi dilimizi kullanarak bir şeyler yapmak istiyoruz. Ancak, bu yasadışı şekilde engelleme çabaları bizde büyük bir öfke yaratıyor. Bu hukuksuzluğu kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz.”
‘Kurumlar çocukları madde bağımlılığından uzak tutuyor’
Müzisyen Deniz Ayçan ise, özellikle gençlerin ve çocukların bu tür mekanlara büyük ihtiyaç duyduğunu dile getirdi. Deniz Ayçan, “Çocuklara dönük müzikal etkinlikler düzenleyen bir kurumda çalışıyorum. Böyle kurumlar, çocukları madde ve alkol kullanımından uzak tutuyor. Bu nedenle bu kurumların önemi büyük” dedi.
‘Asimilasyon politikalarına karşı birleşmeli’
Kürt sanatına ve sanatçılarına yönelik baskıların nedeninin ise korku olduğuna dikkat çeken Deniz Ayçan, “Biz Kürt kültürü ve sanatında ön plandayız. Türkülerimizle, klamlarımızla ve stranlarımızla ön plandayız. Düşüncelerimizden korkuyorlar. Bizleri yıldırmaya çalışıyorlar. Ama güçleri yetmiyor. Kırmaya çalıştıkları yerden biz daha da güçlenerek yeşeriyoruz. Kürtçeye sahip çıkılarak, asimilasyon politikalarına karşı konulabilir. Bu politikalara karşı birleşmemiz lazım. Kültür merkezlerinin ve Kürt halkının birleşmesi lazım. Kendi aramızda klamlarımızı büyütmemiz lazım” sözlerine yer verdi.
‘Tek tipleştirmeye karşı mücadelemiz sürecek’
Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) İzmir Şube Eşbaşkanı Nebat Çelik ise, toplumların kültürlerinden uzaklaştıkça, kendilerinden de uzaklaştığını ifade ederek, “Jin Art’a yapılan da budur işte. Kültüre saldırıp, kendi kültürümüzden uzaklaştırmaktır. O yüzden kabul etmiyoruz. En son sendikalılara, işçilere de baskı yapmaya başladılar. Çember daralıyor. Ancak ne kadar çemberi daraltsalar da mücadele devam edecek. Amaçları tek bayrak, tek millet, tek kültür, tek tip. Ama biz bir mozaiğiz Biz bütün kültürleri bir arada yaşadığımızda zenginiz. Bütün kültürlerin kendine göre değeri vardır, bir inancı vardır. O yüzden bütün kültürler yaşatılsın. Bizi uzaklaştırmak istiyorlar. Biz de ne olursa olsun bunun mücadelesini vereceğiz” diye konuştu.