
Anadiller tehlikede: Her 5 çocuktan 1'i anadilini konuşamıyor
- 09:04 20 Şubat 2025
- Kültür Sanat
Pelşin Çetinkaya
AMED - “Anadillerin Kullanım Düzeyi ve Talepler” kapsamında gerçekleştirdiği anketin sonuçlarına ilişkin değerlendirmede bulunan SAMER Koordinatörü Yüksel Genç, anadilin topluluklarla birlikte yaşayan ve toplulukların kimliğinin en temel göstergesi olduğunu vurguladı. Yüksel Genç, her geçen gün anadilin daha az kullanıldığını, yeterince geliştirilmediğini ve unutulmaya yüz tuttuğunu belirterek, bu durumun tekleştirme politikalarının bir sonucu olduğunu ifade etti.
Dünya, her yıl 21 Şubat Dünya Anadili Günü'nde dillerin yalnızca bir iletişim aracı olmadığını, aynı zamanda kimlik, kültür ve direnişin güçlü bir parçası olduğunu hatırlatıyor. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından 1999’da ilan edilen bu özel gün, yok olma tehlikesi altındaki dillerin korunmasını ve halkların dil haklarının savunulmasını amaçlıyor. Küreselleşme ve tek tipleştirme politikaları karşısında, anadilini yaşatmak, bir halkın kendi kimliğini, kültürel mirasını ve toplumsal varlığını koruyabilmesinin temel unsuru olarak öne çıkıyor.
Bu bağlamda, Kürtçe, yalnızca bir dil değil, aynı zamanda tarih boyunca baskılara karşı yürütülen kültürel direnişin ve kimliğini koruma mücadelesinin sembolü olarak varlığını sürdürüyor. Ancak bu kültürel miras, yeterli yasal statü, eğitim ve toplumsal destekten yoksun bırakıldığında, yeni kuşaklara aktarılması giderek zorlaşıyor. Nitekim Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi (SAMER) tarafından Türkiye genelinde gerçekleştirilen anket çalışması da bu tehlikeyi somut verilerle ortaya koyuyor. 22 kentte, 11 yaş altı çocukların anadillerini konuşma oranlarının endişe verici derecede düştüğünü gösteren çalışma, anadil temelli ayrımcılık ve asimilasyon politikalarının etkisini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Anadilin öneminin vurgulandığı bu süreçte, Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi (SAMER), 28 Ocak - 11 Şubat 2025 tarihleri arasında "Türkçe Dışında Konuşulan Anadillerin Kullanım Düzeyi ile Anadillere İlişkin Talep ve Eğilimler" başlıklı bir anket çalışması gerçekleştirdi. Türkiye genelinde 22 kentte yaşayan yurttaşların katılımıyla online olarak düzenlenen ankete bin 285 kişi katıldı. Amed, İstanbul, Ankara, İzmir, Erzirom, Semsûr, Wan, Mêrdîn, Riha, Çewlîg, Agirî, Antalya, Mersin, Şirnex, Bursa, Dîlok, Êlih, Colemêrg, Dêrsim, Meletî, Adana ve Sêrt kentlerinden yurttaşlar, anketteki sorulara yanıt verdi.
Ankette katılımcılara üç soru formu yöneltildi. İlk bölümde yaş, cinsiyet ve eğitim durumu gibi demografik değişkenlere ilişkin sorular sorulurken, ikinci bölümde anadil kullanımı, anadile ilgi, konuşma ve yaygınlaştırma düzeyi ile anadil kaynaklı ayrımcılık algısı değerlendirildi. Son bölümde ise katılımcıların talep ve önerilerine yönelik sorular yer aldı. Anket sonuçlarına göre, 11 yaş altı her 5 çocuktan yalnızca 1'inin anadilini sıklıkla konuştuğu tespit edildi. Yaş küçüldükçe, anadilini konuşanların oranının azaldığı, buna karşılık anadilini bilmeyenlerin oranının arttığı ortaya çıktı. Çalışma, Türkçe dışındaki anadillerin, yeterli önlem alınmadığı takdirde yalnızca ileri yaş gruplarında konuşulan diller haline gelme riski taşıdığını gösterdi. Anadillerin yaşayabilmesi ve genç kuşaklara aktarılabilmesi için ciddi yasal, bürokratik, sosyal ve ailesel tedbirlerin hayata geçirilmesi gerektiği vurgulandı.
SAMER Koordinatörü Yüksel Genç, gerçekleştirdikleri anket çalışmasının sonuçlarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Yüksel Genç, anket çalışmasının çerçevesini şu sözlerle anlattı: “Çalışmamız 22 kentte gerçekleşti. Bununla birlikte çalışmaya ağırlıklı olarak katılan kentlerin çok önemli bir kısmı, Kürdistan illerindeydi. Çalışmaya en çok katılımcıların, Türkçe dışında anadili olanların yoğunlukta kümelendiği kentlerden biri olarak Diyarbakır, Batman, İstanbul, İzmir, Adıyaman, Malatya, Erzurum, Wan gibi hatlar öne çıktı. Çalışmamız, bin 200'den fazla yaklaşık bin 300'e yakın kişiye ulaşarak gerçekleşti. Tek kıstasımız, anadili Türkçe olmayanlara ulaşmak ve bu kesimin anadillerini ne kadar yaygın kullandıkları, ne kadar bildikleri ve dillerinin kullanımının gelecek kuşaklara ne kadar aktardıkları. Yine kişilerin anadilleri ile ilgili gündelik sosyal hayat, iş hayatında yaşadıkları zorlanma ve ayrımcılık hallerinin neler olduğunu gözlemlemek ya da bunlara yanıtlar bulmak ve aslında Türkçe dışındaki anadillerin, Türkiye'de yaşayan anadillerin sürdürülebilir olması, varlığını koruması, gelişebilmesi açısından neler önerdiklerini görmekti. Çalışmamız çok ilginç sonuçlar ortaya çıkardı.”
‘11 yaş altı çocuklar anadillerini çok az biliyor’
Yaptıkları çalışmada öne çıkan en önemli bulgulardan birinin, 11 yaş altı çocukların anadillerini oldukça az konuşuyor olması olduğunu ifade eden Yüksel Genç, şunları dile getirdi: “Gündelik hayat içerisinde sıklıkla anadillerini konuştuklarını söyleyenlerin oranı, her 5 çocuktan bir tanesine bile denk düşmüyor. Ara sıra konuşanları kattığımızda ne yazık ki, her 5 çocuktan, 2’sini bir miktar geçiyor görünüyor. Dolayısıyla aslında 11 yaş altı çocuklarımızın çok önemli bir kısmının anadilini gündelik hayatta, aile içerisinde ve sokakta kullanım problemi olduğunu görüyoruz ve gözlemlerimize, göre bu çocukların çok önemli bir kısmı sadece gündelik hayatta anadillerini konuşmuyor değiller. Aynı zamanda bilmiyorlar da. Çocuklar bilmedikleri için konuşmuyorlar. Dolayısıyla bilmemek katsayısının da yaşlara göre çok fazla arttığını, yaşlar küçüldükçe anadili bilme, anlama, konuşma, anadilde okuyup-yazabilme oranlarının dramatik biçimde düştüğünü gözlemliyoruz. Bu veri de önemli. Çünkü kuşaklar arası farkta eğer yeni kuşaklar anadili ve kimliğe bağlı olarak açığa çıkan kültürel doku ve değerleri taşımıyorsa, bilmiyorsa, bunu kullanmıyor ve sürdürülebilir kılmıyor ise o anadil ve kültürün aslında giderek sönümlenmeye, folklorik bir değer kertesine düşmeye dönük bir süreç yaşadığını bize söyler.”
Bazı dil ve lehçeler sınırlı şekilde kullanılıyor
Yüksel Genç, tedbir alınmazsa ülkenin çorak bir hale geleceğini ifade ederken, “Kürtçe ile ilgili, Kürtçenin bazı lehçeleri ile ilgili özellikle sürecin dramatik biçimde yaş küçüldükçe konuşma oranının düştüğünü görüyoruz. Ama bu sadece Kürtçenin lehçeleri Kırmancî ve kirmanckî lehçesi açısından da değil, aslında Ermenice, Süryanice, Pontusça, Çerkez gibi dillerin de bu anlamda oldukça şanssız bir yerde olduğunu, bu dillerin Türkiye nezdinde birer birer folklorik özellik olarak ancak taşındığının, sürekli kullanım kapasitelerinin oldukça sınırlı olduğunu çalışmamız tespit etmiş durumda. Dolayısıyla Türkiye, tedbirler alınmazsa o çok kültürlü, çok dilli zenginliğinin yerine çorak bir ülke hâlini alacak. O zenginliği büyük oranda yakın zamanda kaybedecek gibi görünüyor. Bununla ilgili tedbirlere ihtiyaç olduğunu çalışmanın ayrıntılı verileri bize söylüyor” sözleriyle devam etti.
‘İnsanlar anadilleri nedeniyle ayrımcılığa uğradıklarını düşünüyor’
Çalışmada ortaya çıkan bir diğer göze çarpan sonucun insanların anadilleri nedeniyle ayrımcılığa uğradıklarını düşünmeleri olduğunu aktaran Yüksel Genç, “Çok önemli bir kısım ayrımcılığa uğradığını düşünüyorlar, ama bu ayrımcılığa uğrama biçiminin en yoğun ve ezici biçimde bir oranla, yüzde 70-80'ler bandındaki ayrımcılık alanını resmi daireler ve kamu kurumları oluşturuyor. Bunların başında da okul ve sağlık merkezleri geliyor. Dolayısıyla insanların ya da Türkiye'de anadili Türkçe olmayan yurttaşların devlet ve devlete bağlı kurumlarla kurduğu ilişki anadilde olmayınca ya da anadil üzerinden ayrımcılık baskısı altında gelişince bu kesimin devletin parçası olmak ya da bu devletten hizmet alan bir eşitlik içerisinde kendini hissetmesi de oldukça güç bir durumda. Bu da önemli bir tespit. Kaldı ki biz bu çalışmaları düzenli olarak yapıyoruz ve düzenli olarak yaptığımız çalışmada hiç sekmeyen bir yanıt olarak buna ulaşıyoruz. Ayrımcılık, resmi dairelerde özellikle hizmet odaklı kamu kurumlarının kendisinde ayrımcılık hissiyatı Türkçe dışındaki dilleri konuşan yurttaşlar arasında oldukça yüksek algılanıyor” ifadelerini kullandı.
‘Anadilini yazabilen ve okuyabilenlerin oranı anlayabilenlerden düşük’
Yüksel Genç, anket çalışmasında kişilerin anadili bilebilme oranlarına ilişkin kategorik farkların da büyük oranda göze çarptığını söylerken, “Örneğin anadilini anlayabildiğini söyleyenlerin oranı oldukça yüksek. Örneğin her 3 kişiden 2’si anadilini aslında çok iyi ve iyi yeterli kategorilerde anlayabiliyor. Ama konuşabilenlerin oranı anlayabilenlerin oranından nispeten çok daha düşük görünüyor. Fakat yazabilen ve okuyabilenlerin oranı dramatik biçimde anlayabilenlerden çok daha düşük. Burada en önemli meselenin anadili kullanım ve öğrenimi açısından ortaya çıkan koşulların zafiyetine işaret ediyor. Şöyle ki, anadilini gündelik, ticari, eğitim ve kamusal hayatta kullanamayan toplum, anadilini öğrenebileceği mecralara da yeterince sahip değil. Örneğin, ‘Neden yazamıyorsunuz?’ ve ‘Okuyamıyorsunuz?’ sorularına cevap olarak, bu konuda yetersiz olduğunu, çok sınırlı-tahmini olarak okuyabildiğini ya da yazabildiğini söylemişti. Bu kesimin okuyup yazamamasındaki nedenin başında ana dillerinin eğitim dili olmamış olması, eğitim hayatı içerisinde anadillerine yer açılmamış olması olarak geliyor. İkinci olarak da anadillerine ait ya da yasak algısının güçlü olması ve Türkleştirme ve asimilasyon politikalarının derin etkisi olduğunu, çalışma sonuçları açığa çıkarmış oluyor” dedi.
Anadilin çalışma hayatındaki kullanım oranının önemi
Yüksel Genç, çalışmada en çarpıcı bulgunun, çalışma hayatının anadile uygun düzenlenmemesinin bireylerde gereksizlik duygusu oluşturduğu yönünde olduğunu ifade etti. Yüksel Genç, “Bunlar önemli. Eğer anadilin birer folklorik unsura dönmemesi isteniyor ise anadilde eğitim ve anadilin eğitimine dair iki ayrı konunun da ciddi anlamda üzerinde durmaya ve politikalar üretme gereği olduğu açığa çıkıyor” dedi.
Anadilin korunması ve geliştirilmesi
Uzun süredir bu çalışmaları yaptıklarını ve hepsinde çıkan sonucun ortak olduğunu kaydeden Yüksel Genç, Türkçe dışında anadile sahip olan yurttaşların, çocuklarının anadilde eğitim görmesini istediklerini paylaştı. Yüksel Genç, anadilin korunması ve geliştirilmesi hakkında ise şöyle konuştu: “Anadil topluluklarla beraber yaşayan ve toplulukların kimliklerinin en temel göstereni. Bir toplum eğer anadilini unutuyorsa giderek kendi kimliksel bağlamlarından da kopuyor demektir. Kimlik bağlamından kopan toplumların kendisi de ciddi anlamda aradalık, mutsuzluk yaşayan toplumlar olur. Türkiye'de Kürtçe üzerinden çokça ayrımcılık ölçümü yapmış olsak bile anadillere ilişkin tehlikenin çok büyük olduğunu söylemek gerekiyor.
Türkiye'de oluşan atmosfer tek başına sadece devlet kademesinde ortaya çıkmış olan resmiyetin dışlayıcılığı ve yasal statüsüzlük ya da yasal tanımama ve korunma meselesi değil. Aynı zamanda buradan beslenen bir toplumsal ayrımcılık olgusunda çok derin olduğunu bize söylüyor. Dolayısıyla yasal statünün, yasal korumaların sağlanmasından tutalım da hayatın her sahasında bütün süreçlerin içerisinde Türkçe dışındaki anadillerin teşvik edilmesi, çekici kılınması, sahiplenmesi, korunmasına ilişkin güçlü kampanyaların ve toplumsal akılların da ya da toplumsal olarak buna dönük meyillerin de güçlendirilmesine dönük bir dizi etkinliğe ihtiyaç olduğu açığa çıkıyor.”