Sabahat Tuncel: Ya özgürlüğü seçeceğiz ya köleliği!

  • 12:18 27 Temmuz 2024
  • Güncel
 
DÊRSIM - “Jineolojî, demokratik siyaseti tartışıyor” başlıklı panelde konuşan siyasetçi Sabahat Tuncel, iktidarın baskısına karşı asıl meselenin “teslim olup, olmamak” olduğunu belirterek, “Ya özgürlüğü seçeceğiz ya köleliği. Seçmek risklidir ama özgürlüktür. Bize yakışan da budur” diye kaydetti.
 
Dêrsim’de “Doğamızın ve irademizin gaspına izin vermeyeceğiz” şiarıyla düzenlenen 22’nci Munzur Doğa ve Kültür Festivali 3’üncü gününde çeşitli etkinliklerle devam ediyor. Siyasetçi Sabahat Tuncel, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Milletvekili Ayten Kordu, Dêrsim Belediye Eşbaşkanı Cevdet Konak ve çok sayıda siyasi parti temsilcisi ile sivil toplum örgütü temsilcilerinin aralarında yer aldığı kitle, Seyit Rıza Meydanı, Ana Fatma ve Halvori’ye “Hafıza Rotası” etkinliği düzenledi. Ana Fatma ziyaretinde çerağ (mum) yakıldı. Buradan 14-15 Ağustos 1938 tarihlerinde süngü, meşe odunlarıyla erkeklerin katledildiği ve kadınların tecavüze uğramamak için kendilerini uçurumdan atarak, intihar ettiği Halvori’ye (38 kayalıklar) gidilerek, çerağ yakıldı. Sonrasında Munzur’a bırakılan karanfillerle, etkinlik sonlandırıldı.
 
Ardından çok sayıda kişinin katılımıyla Sanat Sokağı’nda “Jineolojî, demokratik siyaseti tartışıyor” başlıklı panel düzenlendi. Moderatörlüğünü Dêrsim Belediye Eşbaşkanı Birsen Orhan’ın yaptığı panele, siyasetçi Sabahat Tuncel, Jineolojî Dergisi Editörü Rojda Yıldız ve Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eş Genel Başkanı Kadriye Doğan konuşmacı olarak katıldı.
 
'Son yüzyıllık siyaset hepimizin politik algılarını yerle bir etti'
 
Panelde ilk olarak söz alan Rojda Yıldız, demokratik siyaset kavramının toplumlar tarafından bin yıllardır iktidarın, sömürünün olduğu her yerde buna karşı demokratik siyaseti örerek, toplumun kendi hakikatini oluşturacak alanlar yaratmayı başardığını kaydetti. Halkın kendisinin demokratik siyasetin öncüsü olduğunu belirten Rojda, “İnsanlar çok uzun yıllardır kendi toplumsallığını politika üreterek yapmış. Yoksa nasıl birlikte yaşasınlar, gelenek, görenek inşa etsinler. Birlikte yaşayabilmenin kendisi iktidarın ortaya çıkmasıyla yapısal olarak bozulmaya uğramış. Demokratik siyaset dediğimiz şey bunlara karşı olan bir mesele. Tarihsel süreçte inancın iktidarlaşmasına karşı sürekli bir karşı koyuş olmuş, iktidarlara karşı asimile olma reddedilmiştir. Bu coğrafyada yaşanan isyanların kendisi, karşı koyuşların hepsi demokratik siyaset kültürünün inşası olarak bugün tartışılıyor. Ama maalesef son yüz yıllık siyasetin sadece bir temsili demokrasi sistemiyle yeterli kılınacak bir kavrama dönüştürülmesi, hepimizin politika algılarını yerle bir etmiştir” ifadelerini kullandı. 
 
'Siyasette varlığını dahi tartışılan bir kadın gerçeği var'
 
Rojda, demokratik siyaset denilen şeyin toplumun kendi sorunlarına çözüm bulabilmesi olduğunu kayederek şu ifadelere yer verdi: “Bugün eğer bireylerin, inançların, kişilerin siyasete katılımlarıyla demokratik siyaseti öngörüyorsak, siyasette varlığı dahi tartışılan bir kadın gerçeği var. Kadın dahiliyetinin olmadığı bir demokratik siyaset mecrası kurabilmek çok zor. Bunun için temsili demokrasinin yerine tartışabileceğimiz radikal demokrasi kavramı var. En küçük mahalledeki topluluğun sözünün o kentteki herkese sirayet edebilmesi… Toplumdaki farklılıkları baz almak, onlara alan açabilmek aslında demokratik siyasetin en meşru meselelerinden biri.”
 
'Kadın özgürlükçüdür'
 
“Jineolojî günümüzün en  önemli bilimi" diyerek söze başlayan DAD Eş Genel Başkanı Kadriye Doğan, kadının kaybedişinin toplumun kaybedişi olduğuna dikkat çekti. Kadının kutsal, yaşayan, yaşatan olduğunu sözlerine ekleyen Kadriye, “Alevi inancı kadın özgürlükçüdür. Ki bugüne kadar bu kadar katliama uğramasının nedeni kadın özgürlükçü oluşu. Kadın erkek eşitse, birbirini ezme, yok etme zihniyeti yoksa, toplumda da bu olmayacak. Aleviliğin jinolojînin özel alanına girmesi gerekiyor. Çünkü kadın özgürlükçüdür. Doğa da doğurgandır, kadın da doğurgandır. Alevilik doğaya zarar vermez. Bu inanç barışçıl, özgür, eşit, doğayı seven, koruyan bir yerde duruyor. Onun için örgütlenelim” şeklinde konuştu.
 
'Jineoloji yaşamın sırrına ermek için bir yolculuktur'
 
Ardından söz alan Sabahat Tuncel’in konuşması öncesi, “Jin, jiyan, azadî” sloganı atıldı. Jineolojînin hakikat yolculuğuna işaret ettiğini söyleyen Sabahat, “Jineolojî yaşamın sırrına ermek için bir yolculuktur. Erkek kapitalist sistem bütün gerçekleri altüst etti ve bize yalan bir hikaye anlattı. Topluma bu yalana inandırdılar. O yüzden biz de yeniden altüst ederek, gerçeği açığa çıkartacağız” dedi.
 
'Demokratik siyaset alanı ortadan kaldırılıyor'
 
 
Demokratik siyasetin genel olarak, “Seçme ve seçilme hakkının olması, temel hakların güvencede olması, hukukun üstünlüğü, katılımcılık, şeffaf ve hesap verilebilecek olması” olarak tanımlandığını dile getiren Sabahat, “Bu önemlidir ama Türkiye’de bunların sadece biri geçerlidir. O da seçme hakkıdır, iktidar için geçerli olan bu. ‘İradeye saygı duyulması’ gerekiyor diyor ama Kürtler olunca saygı duymuyor. Türkiye’de Kürtlere özel bir hukuk uygulanıyor. Kürtler vatandaşlıktan çıkarılıyor. Hukuk ve siyaset aracılığıyla Kürtler baskı altına alınıyor ve demokratik siyaset alanı ortadan kaldırılıyor. Bir diğer mesele şeffaflık ve hesap verilebilirlik. Bu şeffaflığı nasıl sağlayacağız? Mesela belediyenin belli gelirleri var. Bu para nereden geliyor, nereye gidiyor, toplumun ihtiyacına göre mi harcanıyor? Bunu halkın denetleyebilmesi gerekiyor. Şeffaflık denilen şey bu. Kayyım rejimi uygulamalarında bu kadar borç bırakmaları normal mi? Çalıyor, bu gelirler nereye harcanıyor, kime harcanıyor, kimseye hesap vermiyor” şeklinde konuştu.
 
‘Türkiye'de faşizm hukuku var'
 
Hukuk alanının Kürtlerin en mağdur olduğu alan olduğuna dikkat çeken Sabahat, Türkiye’de “faşizm” hukuku olduğunu kaydetti. İktidarın hukuku kendisinden olmayan herkese karşı bir araç olarak kullandığını dile getiren Sabahat, “Hukuk önemlidir. Çünkü iktidara karşı halkı, yoksulu korur. Türkiye’de hukuk halka, yoksula, ezilene karşı kullanılıyor. Dünyanın hiçbir yerinde siyasi soykırım operasyonundan bahsedilemez. Dünyanın hiçbir yerinde düşüncelerinizi söylediniz diye cezaevine girmezsiniz. Onlar için hak olan, Kürtler, sosyalistler söz konusu olduğunda hak olmuyor. Türkiye’de ikili hukuk uygulanıyor. Kurdistan’da ‘Bijî Serok Apo’ sloganı atan, düşüncesini söyleyen gençler gözaltına alınıp, tutuklanıyor. Bu şiddettir, zulümdür, faşizmdir. Başka bir şey değildir. Bu ülkede Kürtler adına ne varsa suç kapsamına alınıyor. Yaptığımız her faaliyet, terör faaliyeti haline geliyor. Bu ülkede konuşmak suç. Biz konuşmadan nasıl sorunlarımızı çözeceğiz? Siz sorunlarınızı konuşarak, diyalog kurarak çözersiniz. Biz ancak demokratik siyaseti genişleterek sorunlarımızı çözebiliriz” şeklinde konuştu.
 
‘Ya kölelik ya özgürlük'
 
PKK Lideri Abullah Öcalan’ın resmi olarak muhatap alındığı çözüm sürecine işaret eden Sabahat, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Herkes konuşuyordu, çok mutluydu ve kendini özgür hissediyordu. Şimdi kimse konuşamıyor. Kimse gerçek düşüncesini ifade edemiyor. Biz buna teslim mi olacağız, ‘hayır’ mı diyeceğiz? Bütün mesele bu. Buna teslim olmak demek faşizmin kurumsallaşmasına yol vermemiz demektir. Seçme hakkı özürlüktür. 2 şey seçeceğiz; ya korkuyu ya cesareti, ya köleliği ya özgürlüğü seçeceğiz. Sonuç itibariyle seçme hakkımızı elimizden alamazlar. Seçmek riskli bir iştir ama özgürlüktür. Bedeller verebiliriz ama başımız dik, her yerde onurumuzla yaşarız. Bize yakışan da budur.”
 
Panel, soru cevapla sona erdi.