İzmir’de ‘Orta Doğu ve ülkede barış, Rojava’ya yaşam hakkı’ paneli 2025-01-31 19:20:51   İZMİR - DEM Parti İzmir İl Örgütü, “Orta Doğu’da ve ülkede barış. Rojava’ya yaşam hakkı” başlığıyla panel gerçekleştirdi. Panelde sürecin iktidara bırakılmaması gerektiği vurgulandı.   Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İzmir İl Örgütü, “Orta Doğu’da ve ülkede barış. Rojava’ya yaşam hakkı” başlığıyla panel gerçekleştirdi. Tepekule Kongre Merkezi’nde gerçekleşen panelde, DEM Parti İzmir İl Yöneticisi Selma Güngör moderatörlük yaparken panele konuşmacı olarak yazar Ayşegül Devecioğlu ve DEM Parti Demokratik Yerel Yönetimler Kurulundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Rüştü Tiryaki katıldı. Panelin düzenlendiği salona “Barışa da irademize de sahip çıkıyoruz”, “Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılar durdurulsun” ve “Savaşlara, işgallere hayır! Kuzey ve Doğu Suriye’de sivillere yönelik katliamlar son bulsun” pankartları asıldı. Panele çok sayıda siyasi parti, demokratik kitle örgütü ve yurttaş katıldı.   Panelde ilk olarak konuşan Mehmet Rüştü Tiryaki, Kuzey ve Doğu Suriye’de 2011 yılında DAİŞ’e karşı kazanılan zaferi anlattı. Rojava’nın iktidar tarafından terörün kaynağı olarak görüldüğüne dikkat çeken Mehmet Rüştü Tiryaki, Kuzey ve Doğu Suriye’yi farklı kesimlere daha fazla anlatmak gerektiğini vurguladı. Kuzey ve Doğu Suriye’de farklı halkların yaşadığını dile getiren Mehmet Rüştü Tiryaki, “Bütün halkların temsil edildiği bir bölgenin yaşadığı coğrafya için başkalarına tehdit olması gibi bir durum yok. İlk günden itibaren her şekilde ortaya koydu” dedi.   Toplumsal sözleşme   2011 yılından beri Suriye’de halen çatışmalı süreçlerin devam ettiğini kaydeden Mehmet Rüştü Tiryaki, bu süreçte Kuzey ve Doğu Suriye’de bir toplumsal sözleşme yapıldığını söyledi. Buradaki toplumsal sözleşmenin, dünyadaki diğer anayasalardan farklı olduğunu belirten Mehmet Rüştü Tiryaki, “Bu farklılıklardan birisi örgütlenme. Burada örgütlenme tamamıyla meclisler üzerinden yapılıyor. Her şehir, mahalle ve beldelerde meclisler var. Meclislerde doğrudan demokrasi yöntemini esas alarak üyelerini ve yöneticilerini seçiyor. Kararlar bölgede yaşayan halklar ile birlikte veriliyor. Meclisler arasında hiyerarşik bir yapı söz konusu değil. Her meclisin sözcüsü ve yürütme konseyleri var. Yönetim sistemi bu şekilde. Geleneksel yönetimlerden bir diğer fark ise yargı sistemi. Sorunun kaynağını araştıran ve sorunun kaynağını bitiren sistem var. Sulh komiteleri ile sorunlar çözülmezse çalışıyor. Komiteler eğer sorunu çözemezse yargı devreye giriyor. Bir de Mala Jin komiteleri var. Kadınlar da bu şekilde kadınların yaşadığı sorunlarda süreçlere katılıyor” ifadelerini kullandı.     ‘Rojava tüm dünyaya umut oldu’   Daha sonra konuşan Selma Güngör ise Kuzey ve Doğu Suriye’de kadınların 2014 yılında imzaladıkları toplumsal kadın sözleşmesi ile Kuzey Doğu Suriye Medeni yasası için çalıştıklarını ve bu yasa ile tüm Suriye’deki kadınlar özgür şekilde yaşamaları için de çabaladıklarını aktardı. Daha sonra bu sözleşmeden bazı maddeler okuyan Selma Güngör, “Suriye’nin genelinde aktörler genelde erkeklerden oluşurken Rojava’da yönetimde erkekler kadar kadınlardan da bahsediliyor. Kadınlar yönetimde çok güçlü. Kadın örgütleri kadına yönelik suçlarda birinci aktör. Bu sözleşmede kadının emeği ön plana çıkartılıyor. Bu sözleşmeyle kadınların hizmetlerden faydalanması hedefleniyor. Rojava devrimi ve devrimi tüm dünya için umut oldu. Rojava devrimi bize bir paradigma değişikli yaratarak halkların birbirileriyle eşit ve özgür bir sistemin olabileceğini gösterdi” diye belirtti.   'Süreci iktidarın inisiyatifine bırakmamak lazım’   Panelde son olarak konuşan Ayşegül Devecioğlu, Kuzey ve Doğu Suriye’deki sisteminde kadınların önemine vurgu yaparak buradaki toplumsal sözleşmenin hazırlanmasında kadınların rolüne değindi. Başka bir yaşam deneyiminin Kuzey ve Doğu Suriye’de yapıldığını aktaran Ayşegül Devecioğlu, egemenlerin gözünü buraya diktiğini ifade ederek şöyle konuştu: “Bugüne kadar Rojava’da Türkiye’ye hiçbir şekilde bir saldırı gelmemesine rağmen bu güzelim sistem yok edilmeye çalışıyor. Hepimizin bu sisteme sahip çıkması lazım. Ama biz bu sisteme niye yeterince sahip çıkamıyoruz? İktidarın istediği kimse barıştan söz edemesin. Bu yüzden bu süreci iktidarın inisiyatifine bırakmamak lazım. ‘AKP-MHP ile barış mı olur’ diye çok söylemler üretiliyor. Dünyanın birçok yerinde rezalet yönetimlerle barış yapılıyor. Bu şekildeki düşünmek körlük yaratır. Bunları argüman olarak ortaya koymaya gerek var mı? Bu süreç herkes için bir fırsat. Önümüzdeki süreç daha zor olacak. Eğer rotamızı iktidara göre ayarlarsak kaybederiz. İktidarın bizi umutsuzluğa sürüklemek için yaptığı tezgahlara gelmemek lazım. Evrensel sözleşmelerle güvence altına alınmış hakları bizim savaşla elde etmemiz gerekmiyor, çünkü bunlar zaten bizim haklarımız. Bir kapı açıldı, bu barış ve demokrasi isteyenler için bir fırsattır.”   Panel, soru-cevap kısmının ardından sona erdi.