Mêrdîn’de Medya’nın adli suçu 2024-11-17 09:04:49        Melek Avcı   ANKARA- Medyanın tarihten beri Kürdistan kentleriyle savaşı bitmezken bu kez yine yaratılan bir aşiret etrafında şekillenen ateşli silahların, akraba evliliklerinin öne atıldığı “Uzak Şehir” dizisi televizyonda görevini yapıyor.    Bir topluma bir fikri yerleştirmek ve gerçekliği altüst etmek isterseniz önce imgelerin gücüne başvurmak gerekir. Gustove Le Bon Kitlelerin Psikolojisi kitabında her ne kadar toplumları “güçsüz ve propagandaya açık” olarak görse de belki de doğru söylediği tek nokta imgelerin gücüdür. Gerçeklikle oynayarak yaratılan imgeler bir toplumun zihnine ilmek ilmek işlenir. Onunla oynarlar iktidarlar. Burada salt siyasi bir iktidar gücünden değil, din, hukuk, kültür vb. bir toplum üzerinde güç oluşturabilecek her şeyi düşünebiliriz.    İktidarlar bu imgeleri kullanarak toplumu kuşatmaya çalışır, yönlendirir ve üzerinde propagandasını yürütür. Bazen bir görsel veya tek bir kelime uzun uzun kurulan cümlelerden daha tesirli olur. Dine baktığımızda “cennet ve cehennem” imgesi, ulus devlette “bayrak, vatan” imgesi, ya da ırkçı söylemlere bakalım Ortadoğuluların hepsinin “terörist” olduğu yerleşik imge, Kürt denildiğinde tarihten beri işlenmiş olan “kuyruklu” , “silahlı” imgesi. Tüm bunlar aslında tek başına bir anlam bulmazken iktidarların toplumları yönlendirirken bir yere bu kelimeleri iliştirmesi bir imgeye dönüştürmüştür.    İmgeler yıkılmaya mahkumdur   Oysa hepsi değişmeye, yıkılmaya mahkum, inşa edilmiş imgelerden ibaret. Bu toplumlar gerçeklerle yüzleşe yüzleşe bu imgeleri yıktıkça iktidar yenisini  ve daha güçlüsünü inşa etmeye çalışır çünkü etmezse eğer toplum uyanışa geçerek safsataları dinlemeyi bir kenara bırakarak “hadi ordan” der. Peki bu imgeleri nasıl en kısa yoldan yaratıp ve yayabilirler diye baktığımızda tarihte sözlü kültür, ardından yazılı gazete, radyo, televizyon ve günümüzde ise tüm medya araçları diyebiliriz.    Medya aracılığıyla imgelerini topluma yaymaya çalışanlar tarihte olduğu gibi bugün de Kürt ve Kürtlerin coğrafyasını imge yaratma kuşatması altına almıştır.  “Kürtler silahlıdır”, “Kürtler kadına değer vermez”, “Kürtler akrabalarıyla evlenir”, “Kürtçe konuşmazlar” gibi birçok algıyı hala en çok tüketilen türlerden biri olan diziler aracılığıyla sunuyorlar.  Sıla adlı töre dizisiyle başlayan ve ardından silsileyle karşımıza dökülen Mêrdîn’de geçen aşiret dizileri hala karşımıza çıkıyor. Bu kez Kanal D’de yayınlanan “Al Hayba” adlı bir diziden uyarlanan “Uzak Şehir” dizisi yapılan ortak operasyonu ortaya koyuyor.   Neden Mêrdîn   Medeniyetlerin beşiği olan ve birçok halkın tarihten bu yana birlikte yaşadığı kentte geçen dizinin tek gerçekliği tarihi binalarıdır. Onun gerçekliğini orada doğan ve bilen biri anlatıyor ve analiz ediyor size. Neden tüm aşiret dizileri istisnasız Mêrdîn’de geçiyor öncelikle bunu irdelemek gerekirse, bu kent halkların bir arada yaşama umudunun var olduğunu gösterirken dizilerde yaratılan “kan davaları” ve tek tip Sünni ve Türkçe konuşan “aile” imgeleriyle kentin çok kültürlü, çok dinli ve kimlikli yapısının altı oyuluyor. “Tek tip, homojen olmayan bir toplumuz” mesajını siyasi iktidarın “milli ve tek dil, tek din, tek bayrak” söylemi altında pekiştirmeye katkı sunan da bu tarz seyirlik ‘komediler” oluyor.    Her mahallesi Kürtçe konuşurken…   Dizinin bir diğer imgesi ise belki de Kürdistan coğrafyasında her mahallesi, her sokağı Kürtçe konuşulan, Midyat ve merkezinde ise daha çok Arapça ve kimi yerlerinde Süryanice’ye rastladığımız kentte “aşiret” olarak lanse ettikleri “ailenin” Türkçe konuşmasıdır. Fakat bu Türkçe de bir İstanbul Türkçesi olarak verilemezdi, zira o zaman kimse inanmazdı Mêrdîn olduğuna! Kürtlere ait olmayan bir şive iliştirilerek seyirci için inandırıcılığı arttırılmaya çalışılmış, oysa ki bırakalım şiveyi kentin anadili Kürtçe’dir.    Mêrdîn’de yas nasıl tutulur   Senarist birkaç tarihsel araştırmaya ve istatistik taramasına girseydi belki de cenazede havaya ateşli silahların sıkıldığı, evin “hanımağasının” siyahlara büründüğü bir sahne iliştirmeye kültürel olarak utanırdı. İstatistiklere baktığımızda bireysel silahlanmanın en yoğun olduğu bölgeler arasında Marmara ve Akdeniz gelirken “maganda kurşunu” ile yaşamını yitiren haberler de en çok buralarda yer alıyor. Yanı sıra, hem bir “eşkıya Kürt” imgesinin sürdürülmesine katkı sunup hem bu kadar çok katliamın yaşandığı ve toplumun, toplu bir halde cinnet ve çürüme haline sürüklendiği bir dönemde yine karşımıza “eli silahlı adamlar” koyan medya bu katliamların önünü açıyor. Diğer bir “ritüel” ise cenaze töreninde siyahlara bürünmedir. Bir Kürt kadını başına  siyah yas tülbenti bağlamaz. O her zaman çarika spi  (beyaz tülbent) takar. Yası dahi barışı temsil eden bir örgütlülükle tutar. Havaya ateşli silahların sesi yükselmez kadınların doğaçlama olarak yaktığı ağıtların sesi yükselir.    Kadının yeri nasıl sahnelendi   Öncelikle siyahlara bürünmenin bir anlamı daha yer alıyordu dizide; siyah her zaman karanlığı ve kötülüğü temsil eden bir imge olarak toplumda inşa edilmiştir. Bunun ırkçı kodlarla bağdaşan yönlerini bir kenara bırakırsak, güçlü diye ortaya koydukları “hanımağayı” kötülüğün temsiliyeti olarak simsiyah giydirmişlerdir. Bir yandan güçlü bir kadın koymuşlardır “aileyi” yöneten ve sözü emir olan bir kadın, çünkü Mêrdîn’de toplum arasında en güçlü olan bu gerçeklikten, kadının yerinden kaçamamışlardır. Fakat bunu yaparken yine güçlü kadın imgesinin diğer sözde “zayıf” olarak gösterdikleri kadınlara yönelik baskısını işler ve “kız kardeşlik” duygusunu zedelemeye çalışmaktadır. Çünkü birbirine dayanak olan kadın, iktidarlar için bir tehlikedir, bu gücü sürekli olarak medya yoluyla oyar. Binlerce dizide güçlü güçsüz, eğitimli eğitimsiz, kötü iyi, kıskanç anlayışlı çatışan kadın rolleri bize dayatılır.    Kadınların saçları nasıl ağarır   Devrimci olan Deniz Gezmiş’in idam edilmeden önce dinlemek istediği Joaquin Rodrigo’nun gitar konçertosu bestesine  Sezen Aksu gibi bir sanatçının gerçekle bağdaşan tek bir görüntüsü olmayan bu diziye yazdığı şarkı ise cabasıdır ; “Be Mardin, Nemrut’un çileli yıldızı. Kadınlarının daha kızken ağarırmış kan kınası gür saçları, yıkarmış bütün günahları, De Mardin de hadi” diye giden sözler yer alır şarkıda. Kadınların saçları ağarır fakat bu dizide lanse edilen üzerinden ağarmaz saçları kadınların. Savaş ortamında çocuklarını büyütmek için verdikleri çabadan ağarır saçları, Kürtçe konuştukları için işkence ve tacize maruz kaldıkları için ağarır saçlar, kızları kolluk tarafından taciz ve tecavüze uğradığı için ağarır saçları, adalet ararken ağarır, çocukları yerlerde işkence ile sürüklenirken ağarır saçları kadınların. Direnirken ağarır, mücadelede ağarır. Fakat tüm bunlardan uzak, işlenmeye çalışılan bu hikayeye kentin asıl sahipleri “hadi be oradan” diyorlar senariste.    Bu bir uzak şehir   Evet bu bir uzak şehir, sömürü ağı altında olan tüm iktidar ilişkilerine çok uzak birçok halkın yaşadığı, kadına değer biçtiği bir yerdir bu. Kendinize yakınlaştırmaya çalışsanız da bölgede yaşayanların sizi böyle bir yazıyla ifşalamasını görüyorsunuz. Sizin gerçekliğinize uzak olan bizim yaşamımızın ta kendisidir.