Öz savunma, örgütlülük ve mücadele ile 25 Kasım’a (8) 2024-11-08 09:01:48     ‘Jin jiyan azadî felsefesi bir öz savunmadır’   Arjin Yüksekbağ   ANKARA - Erkek şiddetine karşı öz savunmanın gerekliliğine dikkat çeken DEM Parti Ankara Kadın Meclisi Sözcüsü Nebahat Çalpan, “Jin, jiyan, azadi felsefesi aslında bir öz savunmadır. Bu durum kadın mücadelesini kolektif bir hale getirdi. Öz savunma hamlesi bizim için çok önemli bir şey. Biz kadınların geleceğimizi inşa etmenin yolu da bu felsefeden geçiyor” dedi.   25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, tüm dünyada kadınların uğradığı şiddet, taciz ve ayrımcılıkla yüzleşme ve bu duruma karşı toplumsal bilinç oluşturma adına önemli bir tarih olarak kabul ediliyor. Kadına yönelik şiddetin yalnızca bireysel bir sorun değil, aynı zamanda toplumsal, kültürel ve politik kökenleri olan yapısal bir problem olduğu bu günde bir kez daha vurgulanıyor.   Türkiye’de ve Orta Doğu’da kadınların bu mücadelede edindiği özgün deneyimler, öz savunma ve örgütlenme hareketleriyle dünya çapında yankı buldu. Kürt Özgürlük Hareketi ve kadın örgütlenmeleri, kadına yönelik şiddeti sadece fiziksel bir tehdit olarak değil, aynı zamanda ideolojik, kültürel ve siyasi bir baskı mekanizması olarak değerlendiriyor. Bu bağlamda kadınlar, kendilerini sadece bedensel saldırılara karşı değil; aynı zamanda kimliklerine, dillerine ve kültürel varlıklarına yönelik tehditlere karşı da savunmak için kolektif bir bilinç ve dayanışma geliştirdi.   Dosyamızın bu bölümünde Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Ankara Kadın Meclisi Sözcüsü Nebahat Çalpan, 21’inci yüzyılın “kadın yüzyılı” olduğunu vurgularken, kadınların öz savunma hakkının ve bu hakkın meşruiyetine dair değerlendirmelerde bulundu.    ‘Var olmanız için kendinizi savunmanız gerekiyor’   Öz savunmanın bir yaşam biçimi haline getirilmesi gerektiğini belirten Nebahat Çalpan, “Öz savunmayı bir yaşam çizgisi, ahlaki ve ideolojik boyutu olan bir kavram olarak ele almak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü yaşamı inşa etmenin, onu çepeçevre kurmanın, bir öz savunma süzgecinden geçtiğinin çok iyi bilincindeyiz. Yeni bir gelecek inşa ederken de bunu bu temelde ele alıp inşa etmek zorundayız. Öz savunma en temelde bir bilinç, örgütlülük ve eylem işidir. Kürt Özgürlük Hareketi de öz savunmayı, bir yaşam çizgisi, ideoloji, ahlaki ve politik bir bilinç olarak ele almıştır. Bu, varlık-yokluk savaşında kendini var etme mücadelesi olarak değerlendirilebilir. Öz savunma ilk başta bedensel ve fiziksel bir savunma gibi gözükse de dört parça Kürdistan'dan başlayan bir öz savunma mücadelesi, somut bir direniş haline gelmiştir. Çünkü var olmanız için kendinizi savunmanız gerekiyordu. Bu öz savunma tek taraflı yapılacak bir şey değildi; kültürel, dilsel, onursal bir mücadeleye dönüşmeye başlamıştı. Kürt hareketi ve Kürt kadını, bu noktada aslında öz savunmayı, bir hak olarak temellendiren paradigmasal bir gerçeklik yarattı. 2000’lerden bu yana Türkiye'de Kürt kadın hareketi, öz savunmanın daha meşru bir hale gelmesini sağladı. Türk kadınların siyasi başarısı da bunda çok önemli bir etkiye sahiptir” dedi.   ‘Biz kadınların geleceğimizi inşa etmenin yolu da bu felsefeden geçiyor’   Öz savunmanın bugün Türkiye’de kendini koruma yolunda atılan bir hamle olarak görüldüğünü ifade eden Nebahat Çalpan, şunları söyledi: “Bugün Türkiye'de öz savunma, yirmi sene önce yalnızca bir ‘cinayet’ olarak algılanırken, bugün kendini, onurunu ve özgürlüğünü koruma yolunda atılan bir hamle olarak görülüyor. Doğal olarak, kadının kendine ait özgürlük alanını ve onurunu koruması da öz savunma hakkı temelinde yer bulmaya başladı. Somut olarak artık kadınlar, öz savunmanın varlığıyla bütünleşik olduklarının farkında ve bunun bilincindeler. Bu nedenle de artık fiziki bir öz savunma anlayışı gelişti. Her yerde açılan fiziki öz savunma atölyeleri, kendini koruma konusunda ön açıcı oldu ve bu çok olumlu bir adım oldu. Bir on yıl önce kadındaki öz savunma pratiği ile şimdiki öz savunma pratiğini karşılaştırdığımızda, müthiş bir gelişim olduğunu görüyoruz. Kadın özgürlükçü bir paradigma inşa etmenin en büyük adımlarından biri de bu. Bu şekilde, yalnızca Türkiye değil, aslında Orta Doğu ve bütün dünyaya yayılan bir felsefe haline geldi. Hatta şunu da söyleyebiliriz: ‘Jin, jiyan, azadi’ felsefesi aslında bir öz savunmadır. Bu öz savunma hamlesi, tüm dünyada yankı bulan ve kadın mücadelesini kolektif bir hale getiren bir hareket oldu. Bu, bizim için çok önemli bir gelişme. Kadınların geleceğini inşa etmenin yolu da bu felsefeden geçiyor. Çünkü devlet aklı, erkek egemen sistemin bir inşasıdır.”   ‘Yirmi birinci yüzyıl kadın yüzyılı olduğunu sürekli söylüyoruz’   21’inci yüzyılda kadınların, erkeklerin iktidarını sarstığını ifade eden Nebahat Çalpan, şöyle konuştu: “Şimdi doğal olarak, devletin iktidarını zedeleyen, itirazını yerle bir eden bir yüzyılla karşı karşıyayız. Kişiliğini yok saydığı bir cinsiyet, bir anda onun iktidarını sarsmaya başladı. Hani 21. yüzyılın ‘kadın yüzyılı’ olduğunu söylüyoruz ya, bu sadece retorik bir ifade değil; aslında gerçekliği olan bir ifade. 21. yüzyılda kadın, erkek iktidarını sarsmaya başladı. Bu iktidarın karşısında, ilk çağdaki anaerkil dönemde olduğu gibi kendisini var etmeye ve bu geçmişi yeniden canlandırmaya başladı. Doğal olarak erkek egemen zihniyet, iktidarını sarsan bu pratiği daha baskıcı ve eril yöntemlerle cezalandırmaya çalıştı.    Öz savunmanın meşruluğunun tek yolu birleşme    Bunun tek bir açıklaması vardır: Bu, erkek iktidarının sarsılmasından kaynaklanmaktadır. Kadın yüzyılına girdiğimizi, Rojava’dan, Kobanê Devrimi’nden ve İran’daki Tahran’da Mehsa Emini’nin başlattığı mücadeleden görüyoruz. Aslında bunların hepsi bir öz savunma modeli içerisinde başladı. Bu öz savunma, tüm dünyaya yayılan, kimliksizliği fark edilmeksizin sadece kadın cinsiyeti üzerinden bir kolektif mücadele haline geldi. Orta Doğu’dan Avrupa’ya ve her alana yayılan öz savunma hareketi bu şekilde gelişti ve gerçekten müthiş bir hamle oldu. Kadının kendini bu şekilde koruması ya da öz savunmayı meşru kılmasının tek bir yolu vardı: Kadınların, ortak mücadele bilinciyle, erkek egemen sisteme karşı tek yürek, tek çatı bilinciyle bir araya gelmesiydi ve bu da başarıldı.”   ‘Çok güçlü bir kadın örgütlenmesi geliyor’   Nebahat Çalpan, kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz gibi saldırıları önlemek için kadınların örgütlenmesi gerektiğini kaydederek, “Cezasızlık politikası, tecavüzlerin bu kadar yaygın olmasına ve kadına yönelik şiddetin bu denli artmasına sebep oldu. Çünkü devlet ve erkek aklı eşittir. Devlet, bu şiddetin meşrulaştırılmasının önünü açan bir yapı haline geldi. Biz kadınlar olarak diyoruz ki öz savunma bir haktır ve bunun mücadelesini, hukuki bir zemini olmasa da veriyoruz. Ancak, 21. yüzyılın ‘kadın yüzyılında’ on yıl sonra öz savunma meşrulaştırılmış bir hamle haline gelecektir. Tecavüz ve tacizleri önlemenin elbette bir yolu vardır; bunu yine kadınların kolektif bir mücadele hattı oluşturarak yapabiliriz. Çünkü güçlü bir kadın örgütlenmesi yükseliyor. Bu yalnızca Orta Doğu’dan değil; Şili’den, Tahran’dan, dünyanın dört bir yanından gelen bir kadın örgütlenme ağıdır.    Bugün Afganistan gibi, şeriatla yönetilen bir ülkede bile ‘jin, jiyan, azadi’ öz savunması doğdu, bu müthiş bir şey. Gelecek nesil genç kadınlara örnek olacak bir örgütlenme hamlesi ortaya çıktı. Bu konuda çok umutluyuz. Şu anda varlık sorunu yaşıyor olsak da kadınlar her yerde var, var olacak ve var olmaya devam edecek. Öz savunma bir mücadele mihenk taşıdır. Kürt özgürlük hareketimizde de bilinen bir mihenk taşı olarak algılandı. Biz de bu mirası devralarak daha ilerici ve sağlam bir iradeyle bu yolda adım atıyoruz” ifadelerine yer verdi.     ‘Öz savunma, bilinç, örgütlülük ve eylem gerektirir’   Kürt özgürlük hareketinin kadın mücadelesi üzerindeki etkilerini de anlatan Nebahat Çalpan, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Öz savunmayı, varlıkların kendilerine yönelen tehditlere karşı bilinçli bir şekilde harekete geçmesi olarak tanımladık. Aslında Kürt hareketini tam da buradan ele almak gerekiyor. Kürt hareketi, yokluk karşısında var olma eylemini, yani öz savunmayı harekete geçirdi. Bu yalnızca bedensel bir savunma olarak kalmadı; ideolojik, kültürel ve inançsal olarak büyük bir boyuta ulaştı. Her birey, toplum, grup veya sistem için kendini var etme ve sürekliliğini sağlama mücadelesi öz savunmadan geçiyor. Bu yolda ilerlemenin, kendini var etmenin başka bir yolu yoktu. Bu nedenle öz savunmayı harekete geçirmek zorundaydık. Kürt özgürlük hareketine ve Kürt kadın hareketine bu konuda büyük bir minnet borçluyuz. Bugün bu mücadeleyi verebilmemizin, kendimizi her alanda savunabilmemizin temelinde, sadece bedensel bir öz savunma hareketi değil; inanca, kültüre, dile ve asimilasyona karşı yürüttüğümüz bir öz savunma modeli de yatıyor. Öz savunma, bilinç, örgütlülük ve eylem gerektirir; bu her şekilde ortak hareket etmeyi zorunlu kılar. Hava, su ve ekmek gibi, bu bilincin de var olması gereklidir. Bu bilinç giderek daha sağlam bir temele oturuyor ve daha da gelişeceğinden eminim.”    Yarın: Özsavunma, kadınların varoluş manifestosu!