‘Muhataplık konusunda yeni arayışlara gerek yok’ 2024-03-16 17:07:58       AMED – İHD’nin düzenlediği “Kürt meselesinin çözümü ve barış” konferansın ilk gününde çözüm sürecine dikkat çekilerek kapsayıcı bir çözümün oluşturulması gerektiği vurgulanırken, “Muhataplık konusunda da yeni arayışlara gerek  yok” denildi.    İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed’de "Kürt meselesinin çözümü ve barış" konulu iki gün sürecek konferans düzenledi. Konferansa İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, İHD yöneticileri, siyasi parti temsilcileri, aydın, yazar ve gazeteciler, kadın örgütleri ve çok sayıda sivil toplum örgütü katıldı. Konferansın 2’nci ve 3’üncü oturumu gerçekleştirerek son buldu.   ‘Ortak tarihimiz var’   Konferansın ilk oturumunda son olarak Halepçe Katliamı için yapılan saygı duruşunda duruldu ve arından panele katılamadığı için uzaktan bağlanan İRA’nın siyasi kanadı olan Sinn Fein Milletvekili Francie Molloy konuşma gerçekleştirdi. Francie, “Çatışma çözümünde İrlanda deneyimi” adlı sunum yaptı. Kürt sorununu konuşabilmenin önemli olduğunu belirten Francie, “Konuşmacıların söylediği gibi barış yapmak ve sürdürmek kolay değildir. İrlanda ve Kürt insanlarının arasında farklılıklarımız mevcuttur, ortak tarihimiz de vardır. Bizim özgürlüğümüz ve barış arayışımız aynıdır. Biz barış ve adalet istemekteyiz” dedi.   ‘Kapsayıcı bir süreç barış için önemlidir’   İrlanda’nın iki bölgeye Kürt bölgesinin ise 4 bölgeye ayrıldığını belirten Francie, Kürtlerin bu durumunun daha zor olduğunu ifade etti. İrlandalıların yaşadığı sorun ve sıkıntılara değinen Francie, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesine işaret etti. Açlık grevlerinden, tutuklamalardan, cezaevlerindekilerin sesinin duyulması gerektiğine işaret eden Francies, “Benim görüşümde tutuklular son kart olmalıdır. Yeni bir politik sürecin başlangıcı olmalıdır. Buda barış sürecini geliştirerek silahlı mücadeleden siyasi mücadeleye geçmiştir. Bu izolasyondan kurtulmak bazen çok kolay olmamıştır. Tecridi, izolasyonu tutsaklar ortadan kaldırdı. Kürt halkı da kendi seslerini duyurmalılar. Bu da bizim için önemlidir. Bizde benzer durumları yaşadık. Mandella’nın Güney Afrika dönemi gibi. Günümüzde önemli olan şey önümüze bakmamız, çatışma ve tecrit konusunu gündeme almalıyız. Buna herkes dahil olmalıdır. Kapsayıcı bir süreç barış için önemlidir” şeklinde konuştu.   ‘Yeni bir güvenlik mimarisi çiziliyor’   Yapılan 2’nci oturumda, “Orta Doğu’da barış ve Kürt meselesinin çözümü” konusu tartışıldı. İkinci oturumun moderatörlüğünü İHD üyesi Selahattin Esmer yaptı. İkinci oturumda ilk olarak konuşan Hewler Üniversitesi’nden Doç. Dr. Arzu Yılmaz, yeni güvenlik politikasına değindi. Arzu, Orta Doğu'da sürekli dengelerin değiştiğini ve siyasi aktörlerin gün geçtikçe arttığını ifade etti. Arzu, "En fazla büyük güçler arasında 3’üncü büyük dünya savaşı mı olur ya da başka bir şey mi bilemiyorum ama bir düzen ile düzensizlik arasındaki alan mücadeleyi belirliyor. Artık Ortadoğu'da dinler üzerinde çatışma oluşmuyor. Orta Doğu'daki çatışmalar en az iki aktörün dahiliyeti ile ortaya çıkıyor. Hal böyle olunca yeni dinamikte en az altı yedi aktör dahil oluyor. Ve vekâlet savaşında devlet dışı aktörler stratejik otonomiyi daha fazla pratik ediyorlar. Ortadoğu hikâyesinde yeni bir güvenlik mimarisi çiziliyor" diye konuştu.   ‘Barış ve adalet ile birlikte anılan bir durumdur’   Arzu, yeni bir çözüm süreci hakkında Filistin eylemleri ile karşılaştırma yaparak, “Bu arka plan üzerinde barış, en fazla savaşın yokluğu olarak tarif ediliyor. Avrupa'da son Filistin eylemlerinde adalet yoksa barış da yoktur deniliyor. Kürtler açısından benzerlikler olmasına rağmen çok şey değişti. Muhtemel bir barış olacaksa önceki dönemden farklı olmalıdır. Barış adalet ile birlikte anılan bir durumdur. İnsanlar ‘Adalet yoksa barışta yoktur’ diyerek dışarıda. Bugün barış en fazla savaşın olmadığı duruma tekabül ediyor. Bu Kürtler açısından hiç kuşkusuz benzerlikleri olmasına rağmen 2009-2013’ten farklı olarak 2019-2023 dönemini geride bıraktık. Muhtemel barış yapılacaksa bunun en önemli riski 2009-2013’ten çok farklı olarak Kürtlerin arasındaki ilişkilerin uzlaşmadan çok uzak, çatışma potansiyelinin çok yüksek olduğu bir döneme denk gelmesi. Bu farkı özellikle öne çıkarmak isterim. Barış mekanizması kurulacaksa Kürt aktörlerinin hepsini kapsayıcı olmaması Kürt barışına son veren bir barış olacaktır" sözlerine yer verdi.   ‘2013 yılındaki Amed Newrozu'nda okunan mektup’   Ardından konuşan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) Amed Milletvekili Cengiz Çandar, “Orta Doğu’da yeni durum, Türkiye’nin konumu, Kürt sorununda çözüm perspektifleri” konusunu anlattı. Cengiz, “1 Kasım’da 7 Haziran 2015’in vermediği sonuç, iktidar sahiplerine verildi. Ondan sonra da bildiğimiz gelişmeler oldu. O giden yolda çok temel bir gelişme oldu. AKP-MHP arasında ittifak kuruldu. MHP’nin bu ittifaktaki ön şartı ‘çözüm sürecinin sona ermesi’ oldu. Bütün bir muhalefet, başta Kürt muhalefeti olmak üzere baskı altına alındı. 2018 seçimi ile birlikte Türkiye anayasal olarak bu ucube sistemi andıran Cumhurbaşkanı Kabile sistemine geçti. Türkiye’deki rejim değişikliği şu anda hüküm süren Kürt meselesinin de, çözümsüzlüğünün de çözülmemesi gerektiğiyle de birebir bağlantısının olduğunu görmek gerekir” dedi.   Cengiz son olarak, “Tecrit kalksın, Sayın Abdullah Öcalan ile müzakere başlasın” denildiğini ancak hala demokratik bir iklim yaratılamadığının altını çizdi. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 2013 yılındaki Amed Newrozu'nda okunan mektubu “muazzam” olarak değerlendiren Cengiz, metnin ana fikrine dönülürse bir rahatlama sürecinin oluşabileceğini vurguladı.   ‘Muhataplık konusunda da yeni arayışlara gerek yoktur, sonuç da alınamaz’   Yapılan son oturumda, “Cumhuriyetin 2. Yüzyılında Türkiye’de yeni bir barış süreci mümkün mü?” konusu tartışıldı. Üçüncü oturumun moderatörlüğünü Hakan Tahmaz yaptı. Oturumda ilk olarak Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutsak olan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Selçuk Mızraklı’nın gönderdiği mektup okundu. Mektupta şu ifadelere yer verildi: Kürt halkının kimseden bir talebi de yoktur. Çünkü talep etmek hiyerarşik bir ilişkiye gönderme yapar. Kürtler talep etmek yerine, gasp edilen özgürlüklerini geri almak istiyor. Bizim açımızdan Ankara, Tahran, Bağdat veya Şam birer talep makamı değildir, çözümün muhatabıdırlar. Tartışma konumuz ise anavatanımız Kürdistan'ın fiili, zoraki işgaliyle ortaya çıkan gasp hukukunun nasıl sonlandırılacağıdır.  Türkiye'de ‘Kürt sorunu’nda diyalog ve müzakerenin tarafları, muhataplık konusunda da yeni arayışlara gerek yoktur, sonuç da alınamaz. Başarısız da olsa her çözüm süreci bizlere önemli deneyimler sunmuştur. Buralardan herkesin çıkaracağı doğru derslerle bu defa başarabiliriz diye umut ediyor, inanıyoruz. Elbette Kürt sorununun çözümü, resmi olarak bir masa etrafında konuşulacaksa -ki bizce gecikilmeden konuşulmalıdır- masada Türkiye Cumhuriyeti devletini temsilen Hükümet olmak zorundadır. Hükümet de bugün itibarıyla Sayın Erdoğan şahsında temsil edildiğine göre, bu işin birinci muhatabı Sayın Erdoğan'dır. Yine geçmiş deneyimlerden bilinen, kabul gören ve devletin de resmi hafızasında meşruiyeti kayıt altına alınmış Sayın Öcalan bir başka muhataptır.”   Çözüm süreci ve akil insanlar   Ardından 78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can söz aldı. Celalettin, Akil insanlar heyetinin oluşum sürecine ve barış sürecine dair konuşma gerçekleştirdi. Celalettin, “Akil insanları Erdoğan değil Sayın Abdullah Öcalan önerdi” dedi. Çözüm sürecine halkın desteğinin yüzde 30 olduğunu ve bahar ayının sonunda bu desteğin yüzde 84’e çıktığını hatırlatan Celalettin, o süreçte HDP’nin oy oranının yüzde 13’e çıkmasının da akil insanların çabası sonucu olduğunu söyledi. Tayyip Erdoğan’la görüşmesinde Kandil ile hem görüşme yapılıp hem İHA’ların neden gezdiğini, Kurdistan’da neden barajlar kurulduğunu, koruculuğun, kalekolların artışına dair sorular sorduğunu ve bunlara cevaplar verdiğini belirten Celalettin, “Hep Kürtlerden istiyorsunuz sizde verin verin ki kendilerini kabul etsinler” diye soruduğunu ve Tayyip Erdoğan’ın  “Bir tek militan kalmayana kadar, gelmeyene kadar çözüm olmayacaktır” dediğini aktardı.   Konferansta son olarak gazeteci Ali Bayramoğlu, “Taraflar, stratejiler, çatışma ve barış” başlıklı bir sunum yapacak.